School Of Sufism
www.schoolofsufism.com
ONSOZ
Qeviri: Ersin Balci
Rahman ve Rahim olan Allah' in adiyla.
Her ne kadar iimmetlerin cesitliliginden dolayi dinler ve mezhepler birbirinden
farkli ise de; hikmetleri, dosdogru yolun ahadiyeti ile ilk makamdan (yani, ahadiyet
mertebesinden) kelimelerin (yani, herbiri Rahman' in Nefesi ile yaratilan hirer kelime olan
biitun mevcudahn) kalpleri iizerine indiren Allah'a hamdolsun. Ve Allah' rn rahmeti ve
selami, ihsan ve comertlik hazinelerinden soziin en dogrusu ile himmetlere yardim
eden Hz. Muhammed'e (sav) ve onun ailesi iizerine olsun.
Bundan sonrasrna gelince, 627 yilmda Muharrem aymin sonlanna dogru §am
kentindeyken, riiyamda [miibessire] Resulallah'i (sav) gordiim. Elinde bir kitap vardi
ve bana soyle buyurdu: "Bu kitap, Fusus el-Hikem' 'dir. Bunu alip insanlara gotiir ki
ondan faydalansrnlar." Ben soyle dedim: "Isitip itaat edilecek olan, Allah ve Resulii
ve aramizdaki emir sahipleridir — ve biz de emrolunduk." Dolayisiyla, bu kitabrn
herhangi bir fazlalik veya eksiklik olmaksizm, Resulallah'm (sav) bana getirdigi
smirlar icerisinde ortaya konmasi icin isteneni yerine getirdim ve niyetimi
anlastirdim ve kendimi (nefsani) yonelim ve istemlerden yalittim. Ve Allahu
Teala'dan bu kitabi ortaya koyarken ve biitun hallerimde beni seytanm soz
geciremedigi kullarrndan kilmasmi; parmaklanmm yazdigi ve dilimin soyledigi ve
kalbimin icine aldigi biitiin herseyde ilahi korumayla, beni, kalbimin tabiat alemine
doniik yiiziinde [ru-i nefsi] ahadiyet mertebesinden gelen ilhamlara [ilka-i Subbuhi]
ve ruhun iiflenisine ozgiilemesini; bu sekilde, kendi hiikiimlerimi dayatici degil
yalnizca terciiman olmayi; oyle ki, kalb sahibi olan ehlullahtan bu kitabi anlayan
kisinin, onun aldatici nefsin garazlanndan miinezzeh bulunan takdis (yani, ahadiyet)
makammdan indigini miitehakkik olmasini istedim ve bunun icin duaci oldum.
Ve Hak Teala'nm duami isittiginde, seslenisimi kabul etmesini umarim. imdi ben,
ancak bana verilen seyi verdim. Ve ben bu kitap icerisinde, ancak benim iizerime
inen ilmi indirdim. Ve ben nebi degilim, resul de degilim; yalnizca ahireti icin galisan
bir varisim.
Imdi Allah' tan dinleyin ve Allah'a doniin
Getirdigim seyi isittiginizde, onu koruyun
Sonra, anlayis ile soziin miicmelini tafsil edin ve cem edin
Sonra, onu, isteyenlere verin, alikoymayin
iste bu, sizi icine alan bir rahmettir; siz de onu genisletin.
Allah'tan, teyit olunan ve teyit eden, temiz Muhammedi seriat ile kayitlanan ve
onunla kayitlayan kimselerden olmayi ve bizi onun iimmetinden kildigi gibi, onunla
birlikte hasretmesini iimit ederim.
ADEM KELiMESiNDEKi HiKMET-i iLAHiYYE
Hak Siibhanehu ve Teala, sonsuz sayidaki Giizel Isimleri'nden dolayidir ki, bu
isimleri'nin aynlarmi gormeyi diledi, veya dilersen soyle de diyebilirsin: (Varligrnm
kiilli olusundan dolayi) varlikla niteleniyor olmakligiyla, Emr'i (yard, vahidiyet
mertebesinde, biitiin Ilahi Isimlerin aynlannin tecellisini) kendine ickin kilan
toplayici-varolusta [kevn-i cami] (yani, Insan-i Kamil'de, Insan-i Kamil'in
hakikatinde) Kendi ayn'mi gormeyi ve bu toplayici-varolus'la Kendi sirrmi Kendine
zahir kilmayi diledi. (Jiinkii bir seyin kendini kendinde gormesiyle, kendini kendine
ayna olabilecek bir baska seyde gormesi ayni degildir: Kendini aynada gormek,
bakilan yerden yansiyan bir suretin zahir olmasiyla olur. Bu (yansiyan) suretin
kendisine zahir olmasi icin, bu yerin (yani, aynanrn) olmasi ve kendisinin bu yere
tecelli etmesi gerekir.
Hak biitiin bir alemi -yaradili§i kusursuz olmakla birlikte- ruhtan yoksun bir ceset
olarak yaratti. Dolayisi ile alem, cilasiz bir ayna gibiydi. Ama, Ilahi hukmiiniin §ani
geregi, O hicbir zaman, iiflenen Ilahi Nefes olan Ilahi Ruh'u kabul etmeyecek bir
mahal hazirlamami§tir [tesviye]. Ve Ruh'un kabulii, bu ruhtan yoksun alem
suretindeki, daimi tecellinin bitimsiz feyzini kabul etme istidadrnrn aciga
cikmasrndan baska bir sey degildir. Boylece, (bu bitimsiz feyzi) kabul-edici [kabil]
olan disrnda bir sey kalmaz — ki, bu kabul-edici' nin (yani, ayn-i sabitenin) ortaya
cikisi da Feyz-i Akdes'tendir (yani, ayan-i sabite, Zat'm tecellisi yoluyla -Zat'in
Kendine iliskin ilminin suretleri olarak- ortaya ciktigi icin Hak'tan baskasi degildir).
Ve baslangicta ve sonda, her sey O'ndan oldugu gibi, yine her sey O'na doner, imdi
Emr, alem aynasmm cilalanmasmi gerekli kilrnca, Adem bu alem aynasmm cilasi ve
bu suretin ruhu oldu.
Ote yandan melekler de, bu suretteki, yani ehlullah'm istilahinda "Biiyiik insan" adi
verilen alemin suretindeki bazi yetileri [kuvve] olusturdular. insan olusumu [nes'et-i
insaniyye] icin hissi ve ruhani yetiler ne ise, alem sureti icin de melekler odur. Bu
yetilerin herbiri kendi nefsiyle ortiiliidur ve boyle olunca da (Ilahi Cem'iyet'in
yalnizca kendilerine ozgii oldugunu sandiklanndan) kendilerinden iistiin hicbir seyi
goremezler (yani, kendi nefslerinde gordiikleri kemal, baskalannda bulunan kemali
gormelerine engel olur). (Jiinkii, kendilerince onlar Allah' m indinde olan biitiin
yiiksek mertebeler ve yiice menziller igin gereken yeterlilige sahip olduklari zanni
icerisindedirler — ciinku onlarin indinde; hem ilahi Taraf'a [cenab-i ilahi], hem
Hakikatlar Hakikati [hakikatii'l hakaik] tarafma ve hem de bu sifatlari (yani
halkiyyet ve hakkiyyet sifatlarmi) yiiklenmis olan olusumda, alemin ulvi ve siifli
biitiin kabul-edebilirliklerini [kabiliyet] iceren Kiilli Tabiatin gerektirdigi seye iliskin
olarak Ilahi Cemiyyet sozkonusudur. Ama (Kiilli Tabiat'a iliskin) bu ilme
akilyiiriitme yoluyla ulasilamaz, ciinkii bu tiirden ilim ancak ilahi kesf yoluyla gelir;
ve ancak ilahi kesf yoluyladir ki, ruhlarmi (yani, ilahi isimlerin kendilerindeki
etkilerini) kabul-edici olan alem suretlerinin aslmin ne oldugu (yani, Kiilli Tabiat
oldugu) bilinebilir.
Yukanda sozii edilene, "Insan" ve "Halife" adi verildi. Insan adi verilmesi,
olusumunun [nes'et] genel olmasindan ve biitiin hakikatlan kendinde ickin
kilmasmdan dolayidir. Ve insan Hak icin, gozdeki gormeyi miimkiin kilan
gozbebegi gibidir. Boylece ona ("gozbebegi" anlamma gelen) "insan" adi verilmistir.
Ciinkii Hak, mahlukatina insan' dan dogru bakar ve mahlukatina yonelik rahmetini
onunla ihsan eder. O ezeli olan sonradan olma insandir [insan-i hadis]; ve ebedi olan
daimi-olusumdur [nes'et-i daimii'l ebedi]; ve aynmsizlayici olan aynmlayici-
kelime'dir [kelime-i fasl-i cam!].
Alem insanm varligiyla tamamlandi. Ve onun aleme nisbeti, miihriin, iizerinde
bulundugu yiiziik kasrna nisbeti gibidir — sultanrn hazineleri iizerine naksettigi
miihiir, yiiziik kasmrn iizerindedir. Ve insana "halife" denmesi bu nedenledir: Nasil
ki sultan hazinelerini miihriiyle muhafaza ediyorsa, Allah da mahlukatmi halifesiyle
muhafaza eder. Uzerinde sultanrn miihrii oldukca hie kimse, sultanrn izni olmadan
bu hazineleri acmaya ciiret edemez. Boylece insani, alemin muhafazasmda Kendisine
halife kildi ve alem, icerisinde insan-i Kamil bulundugu siirece muhafaza
olunacaktir. Gormez misin ki, diinya hazinelerinin miihrii olan insan-i Kamil'in bu
diinyadan aynlmasiyla bu diinyanrn iizerindeki miihiir parcalanacak olsa, Hakk'm
onda saklayacagi higbir sey kalmaz ve icinde olan ne varsa bosalir, herbir parcasi
(kendi asillan olan) diger parcalara katisir. Ve her seyin ahirete intikal etmesiyle,
insan-i Kamil, ahiret hazinelerinin iizerine ebedi (miihiir) olarak miihiirlenir.
ilahi sureti olusturan isimler'in biitiinii insanrn ortaya cikisiyla zahir oldu ve boylece
insan bu mevcudiyetiyle biitiin bir mevcudati kapsama ve kendinde toplama [cem]
ayncaligmi elde etti. Ve bundandir ki, Allahu Teala'nm meleklere gosterdigi delili
oldu. O halde sakrn! Ciinkii Allah seni, bir baskasmdan ornek vererek uyarmaktadir
ve suclanan kisinin ne ile suclandigrni dikkatlice diisiin! Ciinkii Melekler bu
halifenin ortaya cikisrnrn ne anlama geldigini anlayamadiklan gibi, Hazret-i Hakk'a
zati ibadet icin neyin (yani, biitiin ilahi isimlerle ibadetin) gerekli oldugunu da
anlayamadilar. Ciinkii hie kimse Hakk'a iliskin olarak, kendi zatrnrn verdiginden
baskaca higbir sey bilmez. Melekler Adem'in toplayiciligma [cem'iyet] sahip
olmadiklan icin, Hakk'i hangi ilahi isimler'le tesbih ve takdis ediyorlarsa, ancak bu
kendilerine mahsus ilahi isimleri anlayabildiler. Melekler, Allahu Teala'nin,
kendilerine bilgisi ulasmamis baska Ilahi Isimleri de oldugunu bilmediklerinden, bu
ilahi isimlerle Allah'i tesbih ve takdis edemediler. Boylece, soziinii ettigimiz sey
(yani, anlayis yoklugu) onlara egemen oldu ve bu halin (yani, bilgisizligin) hiikmii
altma girdiler. Olusumlari itibanyla, "Yeryiiziinde bozgunculuk yapacak birini mi
yaratacaksm?" [Bakara Suresi, 2/30] dediler. Ama bu, (Adem'i) kotiilemekten baska
nedir? Ve kotiiledikleri sey, bizatihi bu kotiilemeleriyle onlarm kendisinde ortaya
cikti. Bu sekilde, Adem'in yapacagini soyledikleri bozgunculugu, Hakk'a karsi
kendileri yapmis oldular. Eger, olusumlari bunu gerektirmeseydi, Adem hakkmda
soylemis olduklarrni soylemezlerdi — ama bu yaptiklarmrn bilincinde degildiler.
Eger kendilerini bilselerdi, (kendi smirliliklarmi) bilirlerdi ve eger bilselerdi bundan
sakmirlardi. Adem'i cekistirmekle de kalmadilar. Takdis ve tesbih ettikleri seyle
davalarrnda ileri gittiler. Halbuki Adem indinde, meleklerde bulunmayan ilahi
isimler vardir. Ve onlar, Rablerini bu isimlerle ne tesbih ne de takdis etmediler.
Allahu Teala, kendimizi sakmdiralim ve O'na yonelik edebi ogrenelim ve
kendimizde hakikatini gercekledigimiz ve kendimizde barmdirdigimiz sey iizerinde,
kayith olusumuza bakmaksizrn, dava giitmeyelim diye bize bunlan bildirmektedir.
Biz nasil olur da mutlaklik davasi giidebiliriz? Haliyle hallenmedigimiz ve kendisi
hakkrnda bilgi sahibi olmadigimiz bir sey hakkrnda kendimizi gulunc duruma
diisiirmeksizin nasil genellemeler yapabiliriz? iste bu ilahi bilgilendirme, Hakk'rn,
edeb sahibi kullarmi, iman sahibi kullarmi ve halifelerini edeblendirme yoludur.
Ondan sonra, hikmete donerek soyle deriz: Bil ki, kiilli seyler [umur-u kiilliye] -her
ne kadar (duyumsal birer) ayn olarak var olmasalar da- hie kusku yok ki, zihinde
akilla-kavranabilir ve bilinirdirler. Batrn olmalan, onlari (duyumsanabilir olan) ayni
varliktan [viicud-i ayni] ayn kilmaz, tersine, kendilerine ayni varlik olan herseye
hiikmeder ve etkide bulunurlar. Gercekte kiilli seyler (duyumsanabilir olan) ayni
varliklardan ayn degil, onlarrn ta kendisidirler. Ve kiilli seyler, kendi iclerinde hicbir
zaman akilla-kavranabilir olmakliktan cikmazlar. Boylece, akilla-kavranabilir
olmakliklari itibanyla batm ve (duyumsanabilir) mevcud aynlar [ayan-i mevcudat]
olmakliklari itibanyla zahirdirler. Ayni varhklarm herbiri -akildan sokiiliip
atilamayan ve akilla-kavranabilir olmakliktan cikarlarsa (duyumsanabilir olan)
ayn'daki varliklarmdan soz edilemeyecek olan- kiilli seylere dayanir. Gecici olan
veya gecici-olmayan her ayni varlik icin bu durum gecerlidir: ayni varligm kiilli seye
nisbeti, her iki durumda da bir ve aynidir. Ne var ki, kiilli sey tarahndan ayni
varliklara verilmis olan dolayisiyladir ki, bir hiikmiin gerisingeri kiilli seye donmesi
sozkonusudur; tipki ilmin ilim sahibine, hayatin da hayat sahibine nisbetinde oldugu
gibi. §6yle ki:
Hayat akilla-kavranabilir olan bir hakikattir, ilim de oyle. Ve her ikisi de bir
digerinden aynsiktir. imdi, Hak Teala'ya iliskin olarak, O'nda hayat ve ilim
oldugunu soyleriz ve "O, Hayat ve ilim Sahibi' dir" deriz. Ve melekte de hayat ve
ilim oldugunu soyleriz ve onun icin de "o, hayat ve ilim sahibidir" deriz. Ayni
sekilde, insanda da hayat ve ilim oldugunu soyleriz ve onun icin de yine "o, hayat ve
ilim sahibidir" deriz. Herbirinde, ilmin hakikati tektir (yani, ilim tek bir hakikata
isaret eder), ve ayni sekilde hayatrn hakikati da tektir. Ve onlarm "ilim sahibi" ve
"hayat sahibi" olmakliga nisbeti de tektir. Ama, Hakk'm ilmi sozkonusu oldugunda,
bu ilmin "kadim" oldugunu ve insanrn ilmi sozkonusu oldugunda bu ilmin "hadis"
oldugunu soyleriz. O halde, bu (kadim ve hadis bicimindeki) vasiflandirmayla akilla-
kavranabilir hakikatin nasil gorecelik kazandigma ve akilla-kavranabilir seylerle
(duyumsanabilir) ayni varliklar arasmdaki bu bagintiya bak. imdi ilim, kendisinde
ilim olan kimseye hiikmeder ve ona "alim" denir. Ve bu ilimle vasiflanan kimse de,
ilmi hadis ise ilmin hadis olmakligma ve ilmi kadim ise ilmin kadim olmakligina
hiikmeder. Boylece (ilim ve alimin) her ikisi de (yani, akledilebilir tiimel ile
duyumsanabilir tikel ayn) hem hiikmeden hem de hiikmolunandir.
§urasi muhakkak ki, akilla-kavranabilir olan kiilli seyler, ayn olarak yok [madum] ve
hiikum olarak vardirlar [mevcud]. Nitekim, (kiilli §eyler) ayni varliga nisbet
olunduklarinda hiikmolunandirlar. Hiikmolunmayi kabul ederler, ama
aynmlanmayi veya boliinmeyi kabul etmezler, ciinkii boyle bir sey onlar icin
miimkiin degildir. (^iinkii kiilli seyler, niteledikleri her bir mevcud aynda zati olarak
zahirdirler. Tipki herbir insandaki "insanhk"m, insanlarm sayisinca boliinmeye
ugramaksizm veya cogalmaksizm, akilla-kavranabilir olarak kalmasi gibi. Ve ayni
varligi olanla, ayni varligi olmayan (kiilli sey) arasinda bagmti kurulursa, bu
varolmayan bir nisbettir [nisbet-i madumiyye]. Bir ayni varhkla bir digeri arasmdaki
baginti anlasilmaya daha yatkindir. (Jiinkii, ne de olsa, bunlarm arasinda bir birleyici
[cami] vardir ki, o da ayni varlik olmakliklaridir. Ama, ayni varligi olanla, ayni
varligi olmayan arasmdaki bagintida birleyici yoktur ve bagmti birleyicinin
yokluguyla kurulmustur. Ve birleyicinin varligi ile bagmti daha saglam ve daha
yerincedir.
Ve hie kuskusuz, hadis olanm hadis olmakligi, ve kendisini ortaya cikaran ortaya
gikanciya varlik yoniinden gereksinimi [iftikar] olmasi, kendisinin miimkiin
olmakligmdan dolayidir. imdi onun varligi kendinden degil, baskasmdandir. Boyle
oldugu icin de, gereksinim bagmtisiyla bagmtilanmistir. Ve Kendisine dayaniliyor
olunan; kendi Zat'mdan varligi zorunlu olan, Kendisiyle gani olup, baskasma
gereksinimi olmayandir; bu zorunlu olarak boyledir. Boylece, hadis olan, Kendi
Zat'iyla varlik verene bagintilanmis oldu. Ve zorunlu varligm [vacibii'l-viicud],
Zat'iyla onu gerektirmesinden dolayi da, zorunlu oldu. Ve zatiyla, Kendisinden zahir
oldugu Zat'a dayanmasi da, kendisine biitiin isim ve Sifatlardan nisbet olunan ne
varsa -zati zorunluluk dismda- O'nun suretinde olmasmi gerektirdi. (Jiinkii, hadis
olan hakkmda bu (yani, zati itibariyla zorunlu olmaklik) sozkonusu degildir ve
zorunlu varlik haline gelmis olsa bile, zorunlu olmasi, kendisiyle degil, kendisinden
baskasi yoluyladir.
Ondan sonra, bil ki, is bizim dedigimiz gibi, yani, O'nun Kendi suretini hadis olanda
zahir kilmasi seklinde olunca, Hak Teala, O'na iliskin ilmi edinebilmemiz icin bizi
hadis olan iizerine diisiinmeye sevketti ve ayetlerini onda gosterdigini soyledi.
Boylece, O'nun yol gosterdigi sekilde, biz O'nu -Zat'ma ozgii olan zorunlu olmakligi
disrnda- ancak kendi sahip oldugumuz vasiflar olciisiinde vasiflandinnz. Ve O'nu
kendimizden ve kendimizle bildigimiz icin kendimize nisbet ettigimiz herseyi O'na
nisbet ettik ve bundandir ki, ilahi haberler bize terciimanlarm (yani, nebilerin) dili
iizere ulasti ve O, Nefsini bize bizimle vasiflandirdi. Boylece, O'nu miisahede
ettigimizde, kendimizi miisahede ederiz. Ve bizi miisahede ettiginde, O Kendini
miisahede eder.
Her ne kadar bizi aynmsiz kilan [cem] tek bir hakikat [hakikat-i vahid] iizre olsak da,
hie kuskusuz, kisi ve tiir olarak cok sayidayizdir. imdi, biz kesinlikle biliriz ki,
kisileri bir digerinden ayiran bir ayirici vardir. Eger bu olmasaydi, bir'de [vahid]
cokluk olmazdi. Boylece, O, biitiin vecihleriyle birlikte Kendini vasiflandirdigi
vasiflarla bizi vasiflandirmis olsa da, bir ayirici olmasi kacrnilmazdir. Ve bu ayirici,
miimkiin varligimiz igin O'na duydugumuz gereksinimden dolayi, varhgimizm ona
dayanmasi ve O'nun, bizim Kendisine duydugumuza benzer bir gereksinimden
Gani olmasidir. Bundandir ki O'nun icin, yokluktan [adem] varligrn acilmasi
anlamrnda evveliyetin sozkonusu olmadigi onceden olmaklik ve oncesizlik
sozkonusudur. Boylece O, Evvel olmakla birlikte, Kendisine hicbir varolussal
evveliyet nisbet olunmaz. Bundandir ki O'na Ahir denir. Imdi O'nun evveliyeti,
kayith varligrn evveliyeti olsaydi, bitimi olmayan miimkiin seylerin ahiri
olmadigrndan, O'nun kayith olanrn Ahir'i oldugu soylenemezdi. O'nun Ahir olmasi,
biitiin herseyin bize nisbet olunduktan sonra O'na donmesinden dolayidir. Boyle
olunca o, Evvel olmakligrnm kendisinde Ahir ve Ahir olmakligmrn kendisinde de
Evvel' dir.
Yine bil ki, gercekte Hak Teala Kendini hem Zahir hem de Batrn olarak vasiflandirdi:
Ve, gaybimiz ile batmi idrak edebilmemiz icin gayb alemini ve sehadetimizle zahiri
idrak edebilmemiz icin de sehadet alemini var etti. Ve Kendisini, ayni zamanda da,
nza ve gazabla vasiflandirdi: Ve O'nun gazabmdan korkalim ve O'nun nzasrni
umalim diye de alemi, korku ve iimit sahibi olarak var etti. Ve yine Kendisini
"Cemil" ve "Celal Sahibi" olarak vasiflandirdi. Ve bizleri de (celal tecellilerinin
miisahede edilmesi olan) heybet ve (cemal tecellilerinin miisahede edilmesi olan) iins
iizere var etti — ve O'na nisbet olunan ve O'nunla adlandinlan her sey icin bu
boyledir. imdi Hak Teala, alemin hakikatlerini ve bireylerini cami olan Insan-i
Kamil'in yaratilisma yoneldigi bu iki sifat (yani, "Celal" ve "Cemal" sifatlari) icin
"Iki El" ibaresini kullandi. Boyle olunca, alem sehadettir ve (bir cesetten ibaret olan
alemin ruhu olmakligiyla) Halife gayb'dir. Ve bundan dolayidir ki, Sultan ortiiniir.
Hak Teala Kendini, (Celal sifati olan) tabii cisimlerin olusturdugu zulmani perdelerle
ve (Cemal sifati olan) latif ruhlarm olusturdugu nurani perdelerle vasiflandirdi.
Boyle olunca kesif ve latif olan seylerden olusan alem, (kesif, latif olana ve latif de
kesif olana perde oldugundan) kendisi icin perdenin ta kendisidir. imdi alem, bu her
iki vechinden dolayi, Hakk'i, Hakk'm Kendini idrak ettigi vech ile idrak edemez. Ve
O'na duydugu gereksinimle kendini var edenden ayri oldugunu bilse bile, bu perde
[hicab] hicbir zaman kalkmaz. (^iinkii alem, Hakk'rn varligi olan Zati varligm
zorunlu olusunu tadamaz ve O'nu sonsuza dek idrak edemez. Bu demektir ki, Hak
Teala; hadis olanrn onda (yani, zati zorunlulukta) yeri olmamasrndan dolayi,
deneyimleme [zevk] ve suhud ilmiyle sonsuza dek bilinemez olarak kalir.
imdi Allahu Teala'nm Adem'i "iki Eli" arasrnda cem etmis olmasi, onu
sereflendirmek icindi. Bundandir ki, Hak Teala Iblis'e, "iki Elimle yarattigima secde
etmekten seni alikoyan nedir?" [Sad Suresi, 38/75] buyurdu — ki Adem, Hak
Teala'nm iki Eli'ne karsilik gelen iki suretin, yani alemin suretiyle Hakk'm suretinin
cem olmakligmdan baska bir sey degildir. iblis ise ancak alemin bir parcasi
oldugundan, bu cem'iyet onda ortaya cikmadi. Ve Adem, bu vasfmdan dolayi halife
oldu. Eger halife kilmdigi seyde, kendisini halife kilanm suretiyle zahir olmasaydi,
kendisine halifelik verilmezdi. Ve eger, iizerlerine halife kilmdigi ve (bundan dolayi)
kendisine dayaniyor olan uyruklarm biitiin talebleri kendinde bulunmasaydi ve
onlarm taleplerini karsilayacak durumda olmasaydi, onlar iizerine halife olmazdi.
Boyle olunca kendisine muhtac olanlarm tumiinii birden kendinde barmdirmasi
kacmilmazdir. Degilse, onlarm iizerine halife olamaz. Bu takdirde halifelik ancak
insan-i Kamil igin gecerlidir. Ve Hak Teala, Insan-i Kamil'in zahiri suretini alemin
hakikatlerinden ve suretlerinden ve batmmi da Kendi suretinden insa etti. Ve bunun
icin insan-i Kamil'e iliskin olarak, "Ben onun gormesi ve isitmesi olurum" dedi;
"gozii ve kulagi olurum" demedi ve boylece iki sureti birbirinden ayirdi.
Ve boylece o (yani, Halife), alemdeki her varlikta, bu varligm hakikatinin talep
ettigincedir. Ama, Halife'den baska (Hakk'm suretiyle, alemin suretini) cem edici
olan yoktur ve o da bu cem'iyete sahip olmakligi ile iistiin oldu. Eger Hakk'm
mevcudatta (ilahi) suret yoluyla yaymimi olmasaydi, alemin varligi sozkonusu
olmaz ve ayni sekilde, kiilli olan akilla-kavranabilir hakikatler icin olmasaydi, ayni
varliklarda bir hiikiim zahir olmazdi. Ve bu hakikat dolayisiyladir ki, alemin kendi
varligi icin Hakk'a gereksinimi oldugu kesinlenmis oldu.
Hersey miiftekir; miistagni olan yok...
Durum budur, soziin gercegi
Anarsam Tek, Miistagni olan diye
Anlarsm kimden soz ettigimi
Hersey birbirine bagli, kacacak yer yok
Oyleyse anlayiver sozlerimi...
Artik Adem'in, kendi zahiri sureti olan bedeninin ortaya cikismdaki hikmeti (yani,
Adem'in bedeninin alemin hakikatlerinden ve suretlerinden insa olunmasmm, bir
halife olarak, alemin muhtac oldugu her sey ile kaim olmasi gerekliliginden dolayi
oldugunu) ogrendigin gibi; Adem'in, kendi batmi sureti olan ruhunun ortaya
cikisrndaki hikmeti de (yani, Adem'in batmi suretinin Hakk'm sureti iizre insa
olunup, O'nun isitmesi ve gormesi oldugunu) ogrenmis oldun. Ve bildin ki o, hem
halk hem de Hak'tir. Ve onun -kendisiyle Halifeligi hak ettigi- herseyi birleyici
[mecmu] olan riitbesini de bildin. Adem kendisinden biitiin bir insan tiiriinun
yaratildigi bir-olan nefs'tir [nefs-i vahid]. Ki Hak Teala soyle buyurmaktadir: "Ey
insanlar, sizi bir tek nefsten yaratip, ondan esini yaratan ve her ikisinden bircok
erkekler ve kadmlar cikaran Rabbinizden sakinin!" [Nisa Suresi, 14/1]. O'nun,
"Rabbinizden sakinin" sozii su anlama gelir: "Sizden zahir olani Rabbiniz icin
korunak [vikaye] kilrn, ve sizin icin batm olani da, ki o Rabbinizdir, zahiriniz icin
korunak kilrn." Ve, gercekte is, yergi ve hamddir. Ve (senden zahir olan yerilesi
fiillerini Hakk'a izafe etmeyerek) yergiye korunak ol ve hamd ile O'nu kendine
korunak kil ki, ilim ve edeb sahiplerinden olasm.
Sonra, Allahu Teala, Adem'e ne verdiyse kendisine gosterdi. Ve Adem'e verdikleri
iki Eli arasmdaydi. Bir elinde alem ve obiir elinde de Adem ve herbiri kendi
mertebesinde bulunan onun soyundan gelenler vardi. Ve Allahu Teala, ilk
buyiikbabamiza verdigi seyi, bana kendi sirrimda gosterdi; ben de bu kitapta, bana
getirilen smirlan gozeterek (bu gordiiklerimi) yazdim, yoksa (gordiiklerim)
hakkmda biitiin bildiklerimi degil. Ciinkii bunlar ne bu kitaba, ne de su an varolan
aleme sigar. Bu kitapta, miisahede ettigim seyleri, Resulallah'm -salat ve selam onun
iizerine olsun- bana getirdigi smirlar icerisinde kaleme aldim. Ve kitabimi, ilki bu
"Adem Kelimesindeki ilahi Hikmet" boliimii olmak iizere, su boliimlere ayirdim:
§it Kelimesindeki Nefes Hikmeti, Nuh Kelimesindeki Subbuhiyye Hikmeti, idris
Kelimesindeki Kuddusiyye Hikmeti, Ibrahim Kelimesindeki Miiheyyemiyye
Hikmeti, ishak Kelimesindeki Hakkiyye Hikmeti, ismail Kelimesindeki Aliyye
Hikmeti, Yakub Kelimesindeki Ruhiyye Hikmeti, Yusuf Kelimesindeki Nuriyye
Hikmeti, Hud Kelimesindeki Ahadiyet Hikmeti, Salih Kelimesindeki Fiituhiyye
Hikmeti, §uayb Kelimesindeki Kalbiyye Hikmeti, Lut Kelimesindeki Melkiyye
Hikmeti, Uzeyir Kelimesindeki Kaderiyye Hikmeti, isa Kelimesindeki Nebeviyye
Hikmeti, Siileyman Kelimesindeki Rahmaniyye Hikmeti, Davud Kelimesindeki
Viicudiyye Hikmeti, Yunus Kelimesindeki Nefsiyye Hikmeti, Eyyub Kelimesindeki
Gaybiyye Hikmeti, Yahya Kelimesindeki Celaliyye Hikmeti, Zekeriya Kelimesindeki
Malikiyye Hikmeti, Ilyas Kelimesindeki Inasiyye Hikmeti, Lokman Kelimesindeki
Ihsaniyye Hikmeti, Harun Kelimesindeki Imamiyye Hikmeti, Musa Kelimesindeki
Ulviyye Hikmeti, Halid Kelimesindeki Samediyye Hikmeti ve Muhammed
Kelimesindeki Ferdiyye Hikmeti..
Ve herbir hikmetin bulundugu boliim, bu hikmetin nisbet olundugu Kelime'dir.
Dolayisiyla bu kitapta, Ana Kitab'm [iimmiiT kitab] getirdigi smirlar icerisinde,
kendimi bu boliimlerde yazmis olduklanmla smirladim. Ve ancak bana gosterilene
uydum ve bana cekilen smirda durdum. Eger daha fazlasmi yapacak olsaydim buna
giic yetiremezdim gunkii Hazret bunu yapmaktan alikoyar. Basan Allah'mdir ve
O'ndan baska Rabb yoktur.
§iT KELiMESiNDEKi HiKMET-i NEFESiYYE
Bil ki, alemde -kullann araciligiyla olsun veya olmasm- zahir olan hediyeler ve
bagislar iki kisma aynlir: Ilki Zat'tan gelen bagislar [ataya-yi zati], digeri ise
isimler'den gelen bagislardir [ataya-yi esmai] ve bunlar zevk ehli indinde birbirinden
farklidir. Bu bagislar, ozgiilenmis veya ozgiilenmemis bir dileyis iizerine verildigi
gibi, herhangi bir dileyis olmaksizm verilen bagislar da vardir — ve gerek Zat'tan
gelen [zati] bagislar ve gerekse isimler'den gelen [esmai] bagislar icin olsun, bu
boyledir. Ozgiilenmis bir sey isteyen kisi, hatirma baska bir sey getirmeksizin soyle
der: "Ya Rabb bana sunu ver!" Ozgiilenmemis bir sey isteyen kisi ise, yine hatirma
baska bir sey getirmeksizin soyle der: "Ya Rabb, varligimin latif ve kesif herbir
parcasma benim icin hayirli oldugunu bildigin seyi ver!"
Ve dileyiste bulunanlar iki smiftir: Bir sinifi, insanm dogasmda bulunan acelecilikle
bir sey dilemeye davranir. Bu, insanm aceleci bir yaratilista olmasmdandir. Ve diger
smifi da, Allah' in indinde, halihazirda ilahi ilim'de bulunan ve istenmedikce elde
edilemeyecek olan pek cok sey oldugu yolundaki bilgileriyle bir sey dilemeye
davranarak soyle derler: "Umulur ki, Hak'tan dileyiste bulundugumuz sey bu
tiirdendir." Boylelikle, bu kimse, dileginin gerceklenme imkani konusunda
ihtiyatlidir. Allah'm ilminde olani ve (kendisinin bu ilimden) neyi kabul etmeye
istidadi oldugunu bilmez. (Jiinkii, icinde bulunulan herbir anda, kisinin kendi
istidadmi bilmesi, bilgi olarak en zor bilgilerden biridir. (Ama her ne kadar istidadmi
bilmese de) eger istidadi, dilemeye yoneltmeseydi, dilekte bulunmazdi.
Huzur Ehli olanlar da tipki onlar gibi bilmezler; bunu (yani, istidatlarmi), olsa olsa
bulunduklan an icerisinde bilirler. Huzurda olmakliklanyla, Hakk'm o anda
kendilerine ne verdigini ve verileni almalarinin ancak buna istidatlan olmalarmdan
dolayi oldugunu bilirler. Ve onlar iki siniftir: Bir smifi kabul ettiklerinden dogru
istidatlarmi bilirler; ve digerleri de neyi kabul ettiklerini istidatlarmdan dogru
bilirler. Bu da, bu smifta istidadm bilinmesinde, olabilecek olanm en eksiksizidir. Ve
bu siniftan kimileri vardir ki, acelecilikten ve dileyisin kabul edilebilir olmasmdan
degil, ancak Allahu Teala'nm, "Bana dua edin, duanizi kabul edeyim" [Mii'min
Suresi, 40/60] yolundaki emrine uymak icin dileyiste bulunurlar. Ve boylesi bir
kimse, katiksiz kuldur. Ve bu sekilde dileyiste bulunan kimsede, diledigi seye iliskin
-bu sey ister ozgiilenmis, ister ozgiilenmemis olsun- herhangi bir himmet yoktur.
Onun himmeti ancak efendisinin buyruklarma uymaya yoneliktir. Eger hali bir
dileyiste bulunmayi gerektirirse, kullugu diler; ve Allah'a havale etmeyi ve sessizligi
gerektirdiginde de, Eyyub ve digerlerinde oldugu gibi sessiz kalir ve Allah'tan,
basma getirdigi seyi gidermesi yolunda bir dileyiste bulunmaz. Baska bir zamanda,
(bulunduklari hal) bu baslarina gelen seyin giderilmesini gerektirdiginde, dileyiste
bulunurlar ve Allah bunu onlarrn basmdan giderir.
Dilenen seyin bir an once yerine gelmesi veya gecikmesi, Allah' in takdirine kalmis
bir seydir. Eger zamanrnda dileyiste bulunulmussa, dilek hemen kabul olunur ve
eger zamani heniiz gelmemisse, ister bu diinyada olsun ister ahirette, dilenen seyin
kabul olunmasi gecikir; yoksa geciken Allah' in "lebbeyk" bicimindeki icabeti
degildir. Bunu anla.
Ve ikinci kisma (yani, Allah'm bagislarinm ikinci kismma) gelince, bunlar dedigimiz
gibidir, bu bagislar herhangi bir dileyiste bulunulmus olmaksizm -yani dile
getirilmis bir dilekte bulunmaksizm- verilirler. (Jiinkii, aslma bakilirsa (bir bagisin
verilebilmesi icin) soz, hal veya istidat yoluyla dilenmis olmasi kacinilmazdir.
Nitekim (sozle dileyi§te bulunmaksizm verilmis olan bagis nasil ki sozle
kayitlanmamis oldugu halde, hal ve istidat ile kayitlanmissa, verilen bu bagisa
karsilik olarak edilen) hamd, dile getirilmekliginde kayitlanmamistir; ama manada
bu hamdm halle kayitlanmamasi imkansizdir. Seni Allah' a hamdetmeye yonelten
sey; hamdrni, ya Allah'm fiillerine iliskin bir isim [ism-i fiil] ya da ("Subbuh" ve
"Kuddiis" gibi bir) Allah'm askinligma iliskin bir isim [ism-i tenzih] yoluyla kayitlar.
Kul kendi istidadmin farkmda degildir, ama halinin farkmdadir, ciinkii (kisi) kendini
(bir seyi dilemeye) neyin yonelttigini bilir ve bu da (kendi bulundugu) haldir. istidat,
dilemenin en gizli olanidir.
Ve, Allah'm kendileri hakkmda oncel bir hiikmu olduguna iliskin ilimleri, ancak bu,
onlan (yani, sozle dileyiste bulunmayanlan) dileyiste bulunmaktan alikoyar.
Dolayisiyla onlar, Hak'tan gelen seyin kabulii icin mahallerini hazirladilar ve
nefslerinden ve garazlarmdan gectiler. Ve onlar arasmda; Allah'm, biitiin hallerine
iliskin olarak kendileri hakkmdaki bilgisinin, mevcudiyetlerinden once degismez
ayn'larmda [ayan-i sabite] bulunuyor olduklan hal iizre oldugunu ve Hakk'm
onlara, ancak kendi aynlarmin O'na verdigi seyi verdigini bilenler vardir. Ve onlar
Allah'm ilminin kendilerinde nereden ortaya ciktigmi bilirler. Ve Ehlullah arasmda
bu smiftan daha iistiin ve kesfi daha acik bir smif yoktur. Ve gercekte bunlar kader
sirrmi kavramislardir.
Bu (kader sirrmi kavramis olan) smif da kendi arasmda ikiye aynlir: Bunlardan bir
kismi kader sirrmi ayrmtilanimsiz [miicmel] olarak bilirken, diger kismi da
ayrmtilanimli [tafsil] olarak bilir. Kader sirrmi ayrintilanimli olarak bilenler,
ayrmtilanimsiz olarak bilenlerden daha iistiin ve daha eksiksizdir. (Jiinkii kader
sirrmi ayrmtilanimli olarak bilen kisi, Allah'm -ister ilim olarak kendisinin Allah' a
verdigi seyi Allahu Teala'nm kendisine bildirmesiyle olsun, isterse Allahu Teala'nm,
kendi ayn'mi biitiin sonsuz hallerinin birbirini izleyisi icerisinde kendisine
agimlamasiyla [kesf] olsun- kendisine iliskin olarak ne bildigini bilir. Bu kisi, daha
ustiindiir. Boylesi bir kimse kendini, Allah onu nasil biliyorsa, oyle bilir — ciinkii
ilmin kaynagi birdir. Ne var ki, kul acisrndan kendine iliskin ilmi Allah' in bir
liitfundan baska bir sey degildir ve bu liituf da degismez ayn'rnm halleri
ciimlesindendir. Boylesi bir kesf sahibi olan kisi, Allah ona kendi degismez ayn'rnrn
hallerini gosterdiginde bunun Allah'm bir liitfu oldugunu bilir. Ciinkii, Allah ona,
kendisi iizerinden varlik suretinin ortaya ciktigi degismez ayn'rni gosterdiginde;
bunu, Hakk'm degismez aynlan yokluk [adem] hallerinde gormesi gibi goremez.
Ciinkii bunlar (yani, yokluk halindeki degismez olan aynlar) zati nisbetlerdir ve zati
nisbetlerin sureti yoktur. Eger biitiin bunlar anlasilacak olursa, diyebiliriz ki, (ayn-i
sabitenin gerek Hakk'a ve gerek kula ayni ilmi vermesiyle sozkonusu olan) ilimdeki
bu denklik, Allah' in kula yonelik liitfu sonucunda ortaya cikar (yani, Hak ile kul
arasindaki ilimdeki denklik, ancak ayan-i sabite suretlerinin ilahi ilim'de ortaya
cikmasindan sonradir). Bundandir ki Allahu Teala, "..ta ki bilelim" buyurmustur
[Muhammed Suresi, 47/31]. Ve bu, anlami kesin bir sozdiir ve bu mesrebden
olmayanlarin (yani, gercek tevhidi deneyimlememis olanlarm) sandigmdan son
derece farklidir. Tenzih edicinin amaci, ilimdeki sonradan olmakligi (ilmi Zat'tan
ayirarak) ilme iliskilendirmektir. Eger ilmi Zat'a bir eklenti olarak ortaya
koymasaydi, bu meselede kendi akli giiciinii en iist diizeyde kullanmis olurdu. Ama
Zat'a degil, ilme iliskilendirdi. Ve boyle yapmamis olmakla, kesf ve suhud sahibi
olan gercekleyici [muhakkik] ehlullahtan ayrildi.
§imdi bagislara donelim: Bunlar, ya Zat'tan (yani, zat-i uluhiye'den) veya ilahi
isimler'dendir. Zat'tan gelen bagis ve hediyeler ancak ilahi tecelli yoluyla gelir ve
Zati tecelli, ancak kendisine tecelli olunanm istidadi suretinde olur, bunun disinda
Zati tecellinin olmasi sozkonusu degildir. Kendisine tecelli olunan kisi, Hakk'm
aynasmda kendi suretinden baskasmi gormez; ve Hakk'i gormez. Ve kendi suretini
ancak Hakk'm aynasinda gordiigiinii bilse bile, tipki zahirdeki ayna icin sozkonusu
oldugu gibi, O'nu gormesi miimkiin degildir. Aynaya baktigmda, ve onda suretleri
gordiigiinde, kendi suretini ve baska suretleri onun vasitasiyla gordiigiinii bilsen
bile, aynanm kendisini goremezsin. imdi, Allahu Teala bu durumu, kendi Zati
tecellisi icin bir misal olarak sundu, oyle ki kendisine tecelli olunan O'nu bilsin diye.
Ve goriim [rii'yet] ve tecelliye bundan daha yakm olabilecek bir misal yoktur.
Aynada kendine baktigmda, aynanin kendisini gormeye calls, hiq kuskusuz onu
hicbir zaman goremezsin. Bu "aynadaki suret" misalini anlayan bazi kimseler,
goriilen suretin, gorenin goziiyle ayna arasinda oldugunu diisiindiiler. Bu onlarin
ilim olarak varabildikleri seyin son noktasidir. Ve is, bizim soyledigimiz gibidir ve
biz bunu Fiitiihat-i Mekkiye'de aciklamistik. Ve sen bunu deneyimlediginde,
yaratilmis olan icin daha bir iistii olmayan amaci deneyimlemis olursun. Boyle
oldugundan dolayi, bu derecelerden daha yiiksegine ilerlemeye tamah etme ve
kendini yorma! Bundan otesi hie bir zaman olmus degildir ve bundan sonrasi
katiksiz yokluktur. imdi, O, nefsini gorebilmen icin sana bir aynadir; ve sen de -
hicbir sekilde O'nun kendisinden baska bir sey olmayan- isimlerinin hiikiimlerinin
zuhurunu miisahedesinde O'na bir aynasrn.
Ve boylece, i§ karisik ve icinden gikilmaz hale gelir. icimizden bazilan, bu konudaki
bilgisizliklerini kabullenerek, "Idraki idrak etme konusundaki acz, idrakin
kendisidir" dediler. Ve aramizda bilenler ve boyle soylemeyenler vardir; ve bu,
soziin en iyisidir. Bilgi, bu kimselere acz degil, sessizligi vermistir. Ve bu, Allah'a
iliskin en yiice bilgidir ve bu bilgi ancak Hatem-i Enbiya ve Hatem-i Evliya icin
sozkonusudur. Ve bu bilgiyi nebi ve resuller ancak Hatem-i Enbiya'nrn kandilinin
nurundan gormiislerdir. Hatta, hie kuskusuz, resuller bilgiyi ancak Hatem-i
Velayet'in kandilinin lsigmdan goriirler, ciinkii seriat getirme risaleti ve niibiivveti
sona ermistir, ote yandan ise velayet hicbir zaman sona ermez. Ve resuller (ayni
zamanda) evliya olduklarmdan dolayi, sozkonusu bilgiyi Hatem-i Velayet'in
kandilinin lsigmdan goriirler; boyleyken, nasil olur da onlardan daha alt mertebede
olan evliyalar baska bir yerden alabilirler? Her ne kadar Hatem-i Evliya, Hatem-i
Enbiya'nrn seriatina bagh ise de, bu durum onun makammi alcaltmaz ve ona iliskin
inamsimizla da celismez. O, bir yaniyla asagida, bir yaniyla da iisttedir. One
surdiigumuz bu seyler seriatimizin zahiri tarafmdan, Omer'in Bedir'de ele gecirilen
esirler hakkmdaki hukmiiniin iistunliigiinde ve hurma agaclannm asilanmasi
meselesinde gosterildigi gibi, dogrulanir; o halde, kamil kisinin her seyde ve her
mertebede en onde olmasi zorunlu degildir. Ricalullah, ancak Allah'i bilme
mertebelerinin yiiceligini dikkate alirlar; diinya hadiselerine gelince, bunlarla
kendilerini mesgul etmezler. Bu sekilde, soziinii ettigimiz sey dogrulanmis oldu.
Nebi'nin (sav) verdigi ornege gelince, niibiivvet, tugladan oriilmiis ve bir tuglasi
eksik olan bir duvar gibidir. Boylelikle Resul (sav), duvan tamamlayan bu eksik
tugla oldu. Ve Resul (sav), kendi soyledigi gibi, biitiin bir duvarda sadece tek bir
tuglanm eksik oldugunu gordii. Ama Hatem-i Evliya icin, Resul'iin gordiigiinii
gormesi ve duvarda iki tuglanm eksik oldugunu gormesi kacmilmazdir. Tuglalar
altm ve gumiistendir ve Hatem-i Evliya duvarda iki tuglanm eksik oldugunu ve biri
altm ve biri de giimiis olmak iizere iki tuglayla bu duvarm tamamlandigmi goriir. Ve
kendini bu iki tuglanm bos yerini tastamam doldurdugu gordiigiinden, bu iki eksik
tugla ve duvan tamamlayan olur. iki tugla gormesinin sebebi, kendisinin zahirde
Hatem-i Enbiya'nrn seriatma bagh olmasidir ve giimiis tuglanm yeri bu bagliligi
simgeler ve (bu baglilik) Hatem-i Evliya' ran zahiridir. Ne var ki bu zahiri suret
itibanyla bagli olsa bile, (bu zahiri olanm) sirrmi dogrudan dogruya Allah' tan alir.
Ciinkii isi, ne ise o olarak goriir ve bu sekilde gormesi kacmilmazdir. Ve bu durum
(yard, ilahi emri dogrudan dogruya Allah' tan almasi) altm tuglanm yerini simgeler
— resule vahiy getiren melegin aldigi ayni kaynaktan almistir. Eger isaret ettigim
seyi anlarsan, senin icin faydali olacak bir bilgi elde etmis olursun.
Adem'den son Nebi'ye (sav) varmcaya dek biitiin nebiler, ne almislarsa, herhangi bir
istisna olmaksizin Hatem-i Enbiya'nrn kandilinin nurundan almislardir; yaratilmis
bedeni sonradan gelse bile, hakikati ile her zaman mevcuttur. Ve o soyle demistir:
"Adem suyla balcik arasrndayken, ben nebiydim." Diger nebilere gelince, onlar
ancak gonderildikleri zaman nebi oldular. Aym sekilde Hatem-i Evliya da, Adem
suyla balcik arasrndayken veliydi ve geri kalan evliyalara gelince, ancak ilahi ahlaka
iliskin olan velayet sartlarmi yerine getirip bu ahlak ile vasiflandiklarrnda, Allahu
Teala'nrn onlan "Veli" ve "Hamid" olarak adlandirmasiyla veli oldular.
Hatem-i Rusul'iin, velayeti yoniinden, Hatem-i Velayet'e nisbeti, nebi ve resullerin
Hatem-i Velayet'e nisbeti gibidir. Ve gercekte Hatem-i Rusiil hem veli, hem resul,
hem de nebidir. Ve Hatem-i Evliya kaynaktan alan ve mertebeleri miisahede eden
varistir. Ve o, sefaat kapisi acildigmda Ademoglu'nun efendisi ve nebilerin onde
geleni olan Muhammed'in (sav) giizelliklerinden bir giizelliktir. Ve Resul (sav),
efendi-olmakhgmi (sefaat konusunda) ozgiillestirdi ve bunu genellemedi. Ve, sadece
bu ozgiil halde, (Rahman ismi'ne mazhar olmasmdan dolayi) ilahi isimler iizerinde
one gecti. Ve gercekte, Rahman Ismi, Miintakim ismi'nin mazhan olan bela ehli icin,
ancak (baska) sefaatcilarm sefaatrndan sonra sefaat etti. Ve Muhammed (sav) bu
ozgiil makamda efendi olmakligiyla biitiin hepsinin online gecti. Mertebe ve
makamlari anlayan kimseler icin, burada soylenen sozleri kabul etmek zor degildir.
ilahi isimler' den gelen hediyelere gelince: bil ki, Allahu Teala'nrn mahlukatrna
verdikleri, O'ndan bir rahmettir ve bunlarrn hepsi ilahi isimler'den gelirler. Bunlarm
kimisi saf rahmettir — tipki bu diinyada temiz ve lezzetli olan ve Kiyamet Giinii'nde
ayipla lekelenmeyecek olan nimetler gibi; ve bunlar Rahman ismi'nden gelirler.
Kimisi de, (aciyla) karisik rahmettir — tipki, icildikten sonra insani rahatlatan aci bir
ilacm icilmesinde oldugu gibi. Ve bunlar da ilahi bagistir. Ve gercekte, ilahi bagisrn,
isimler'in yardimcilarmdan (yani, "Allah" ve "Rahman" isimleri dismdaki biitiin
diger ilahi isimlerden) bir yardimci eliyle olmaktan baska bir yolla verilmesi
miimkiin degildir.
Allahu Teala kimi zaman kuluna Rahman' in iki eliyle bagista bulunur. Boyle
oldugunda, bagis, o anda hos gelmeyen veya istenen seye uymayan veya buna
benzer her tiirlii kansimdan arrniktir. Ve kimi zamanlar Allahu Teala, bagisi,
Vasi'nin iki eliyle verir ve boyle oldugunda verilen bagis genel bir nitelik tasir. Veya
Hakim'in iki eliyle verir ve boyle oldugunda O, en uygun diiseni verir. Veya Vahib
ismi'nin iki eliyle vererek nimet verir ve bagisi alanrn, bu verilen icin siikretme veya
amelde bulunma yukumliilugii yoktur. Veya Cebbar ismi'nin iki eliyle verir ve boyle
oldugunda da kulun bulundugu yere ve hale bakarak verir. Eger icerisinde
bulundugu hal cezayi gerektiriyorsa, onun bu halini orter veya eger cezayi
gerektirmiyorsa, onu, cezayi gerektirecek halden korur — (ve cezayi gerektirecek
halden korunmus) boylesi bir kimseye "masum," "inayet olunmus" ve "korunmus"
ve benzeri isimler verilir. Veren, Kendindeki hazinelerin sahibi olmasmdan dolayi,
Allah' tir. Ve O, bagisi ozgiil isminin [ism-i has] iki eliyle, bilinen kader [kader-i
malum] iizre dagitir. Adil ismiyle ve benzeri isimlerle, her seye halkrni verir.
Allah'm Isimleri -her ne kadar isimlerin Analan veya isimlerin Hazretleri olan sonlu
asillara doniicii olsalar da- sonsuz sayidadir. (Jiinkii bu isimler kendilerinden ortaya
cikan seyle (yard, etkileriyle) bilinirler ve kendilerinden ortaya cikan seyler
sonsuzdur. Ve gercekte varlikta, ilahi Isimler olarak isaret edilen biitiin bu nisbetleri
ve vasiflandirmalan kabul eden bir-olan-hakikatten [hakikat-i vahid] baskasi yoktur.
Ne var ki hakikat, bitimsiz bir sekilde (etkileriyle) zahir olan bir ismin -diger bir
isim'den aynsik olabilmesi icin- belirli bir hakikati olmasmi getirir ve bir ismi
digerlerinden aynsik Man bu hakikat, o ismin ayn'i olup, (biitiin isimler icin)
kendisinde ortaklasalik sozkonusu olan seyin (yani, bir-olan-hakikatin) ayn'i
degildir. Ve ayni sekilde, bir-olan-ayn'dan [ayn-i vahid] olmalarrna karsm, herbir
(ilahi) bagis kendi ozgiil niteligiyle biitiin digerlerinden ayrisir. Bir bagisin digeriyle
ayni olmadigi bilinen bir seydir ve bunun nedeni isimler' in birbirinden farkli
olmasidir. Genisliginden dolayi, ilahi Hazret'te hicbir tekrar yoktur. Bu, kusku
gotiirmez bir hakikattir.
Bu, Sit aleyhisselam'm sahip oldugu ilimdir ve onun ruhu, bu konuda soz soyleyen
biitiin (kamil) ruhlara yardim eder. Sadece Hatem-i Evliya'nrn ruhu bunun
disindadir, ciinkii Hatem-i Evliya'ya gelen yardim diger ruhlardan degil, dogrudan
Allah'tandir ve tersine, biitiin ruhlara yardim onun kendisinden gelir. Ve Hatem-i
Evliya bunun boyle oldugunu (yani, biitiin ruhlarin maddesi oldugunu ve herhangi
bir araci olmaksizm Allah'tan yardim ettigini) unsurlardan olusan bedeninin terkib
olunmasi sirasmda kendi nefsinden akletmis degildir. Kendi hakikati ve mertebesi
dolayisiyla biitiin bunlari kesinkes bilir, ote yandan unsursal terkibi yoniinden
bunlan bilmez. Ayni anda hem bilir, hem bilmez ve zit niteliklerle nitelenmeyi kabul
eder, tipki aslin (yani, Huviyet'in) ayni sekilde, Celal ve Cemal, Zahir ve Batm, Evvel
ve Ahir olarak nitelenmeyi kabul ettigi gibi — ve O (biitiin bu zit nitelikleri kabul
etmekliginde) Kendi varligmin ta kendisidir ve Kendisinden baskasi degildir. imdi,
Hatem-i Evliya (zatinin hakikati ve unsursal terkibi dolayisiyla) bilir ve bilmez,
ariftir ve arif degildir, miisahede edicidir ve miisahede edici degildir.
Sahip oldugu bu ilimden dolayidir ki Sit aleyhisselam'a bu isim verilmistir ve "Sit"
(ibranice'de) "Allah' in armagani" anlamrna gelir. Dolayisiyla, tiirleri ve nisbetleri
birbirinden farkli olan (ilahi) bagislarm anahtan onun elindedir. Ve gercekte Allahu
Teala onu Adem'e bir bagis olarak vermistir ve bagisladigi ilk sey odur ve bu bagis
Adem'in kendisindendir; ciinkii ogul, babanm sirridir, ondan gikar ve ona doner. Ve
anlayisini Allah'tan alan kimse icin, bu ilahi hediye'de kendisine yabanci olan hicbir
sey yoktur. Ve varolustaki biitiin bagislar bu mecra iizeredir.
Ve hie kimsede Allah'tan bir sey yoktur. Ve herbir kimsede, suretler ne kadar cesitli
olursa olsun, kendi nefsinden gelenden baska bir sey yoktur. Bunu herkes bilmez ve
gercekte is boyledir. Bunu ancak ehlullah'tan olan Bireyler [Efrad] bilir. Ve bunu
bilen birini goriirsen, ona bu konuda giiven; boylesi bir kisi, ehlullahtan olanlarm
seckmlerinin en seckinlerinin oziidiir. Herhangi bir kesf sahibi, sahip olmadigi bir
bilgiyi veren bir suret ve bu bilgiyle daha onceden elinde olmayan bir seyi
kesfederse, (iizerine tefekkiir ettigi) bu suret kisinin kendisinden baskasi degildir. Ve
kendi nefsinin agacmdan kendi bilgisinin meyvelerini devsirir.
Ayni sekilde, kisinin, cilalanmis bir yiizeyde gordiigii sureti, kendisinden baskasi
degildir. Her ne kadar kendi suretini gordiigii mahal veya diizlem [hazret], bu
diizlemin hakikati dogrultusunda, suretin belli bir sekilde degismesine neden olsa da
durum boyledir. Tipki biiyiik olan bir seyin kiiciik bir aynada kiiciik, uzun olan bir
aynada uzun, hareket eden bir aynada hareketli goriinmesi gibi ve bazen ozel bir
diizlemden (alttaki bir yiizeye yukandan bakildigmda) suretin tersini, bazen de
kendisinden beliren seyin aynisrni verir. Ve bazen de suretin sagi, aynaya bakanrn
sagma diiser. Ve bazen de suretin sagi, bakanrn sol tarafrna diiser; ki bu, daha sik
karsilasilan bir durumdur. Bazen de alisildigrnm tersine sag sol tarafa diiser ve bu
durumda hayal ters goriiniir. Ve bunun hepsi, suretin belirdigi diizlemin hakikatinin
ihsanlarrndandir ki, biz bu hakikati ayna menzilesine indirerek, bu sekilde bir misal
olarak verdik. Her kim kendi istidadmrn bilgisine sahipse, alacagi seyin ne oldugunu
da bilir, ama alacagi seyin bilgisine sahip olan herkes, her ne kadar alacagi seyi genel
olarak bilse bile, istidadrnm ne oldugunu ancak alacagrni aldiktan sonra bilebilir.
Kurgusal diisiince [nazar] ehli olan bazi zayif akillilar, Allah' in "diledigini yapar"
oldugunu gordiiklerinde, Allah'a iliskin olarak, hikmete aykiri olan seyi (yani, var
olanrn yokedilmesi ve yok olanrn varedilmesini) olabilir gordiiler, halbuki is boyle
degildir. Ve iste bunun icin, bazi diisiiniirler, imkanrn degillenmesine ve kendinden
ve bir dolayimla zorunlu olan varligm kesinlenmesine saptilar.
Ve bizden tahkik ehli olanlar, gercekte (katiksiz varlik ile katiksiz yokluk arasmda
olan) imkani kesinlerler ve onun diizlemini [hazret] bilirler; mumkiinim ne
oldugunu, bir seyin miimkiin olmakligmrn nereden oldugunu, ve mumkimiin
kendisinin ancak baskasi yoluyla zorunlu oldugunu ve kendisini zorunlu kilana
"baskasi" isminin verilmesinin hangi bakimdan dogru oldugunu bilirler. Bunu
ayrmtilanimli olarak ancak Allah'a iliskin ilme sahip olanlar bilir.
insan tiiriinden dogan son insan, §it'in izinde olacak ve onun sirlarmi tasiyacaktir.
Ve artik ondan sonra herhangi bir cocuk diinyaya gelmeyecektir. Ve gercekte o
cocuklarrn sonuncusudur. Onunla birlikte diinyaya gelen kizkardesi, ondan hemen
once dogar. O da basi, kizkardesinin ayaklarma degiyor olarak, kizkardesinin hemen
ardrndan dogar. Bu cocuk (Jin'de dogacak ve bu iilkenin dilini konusacaktir. Ve
erkeklerde ve kadmlarda kisirlik yaygmlasacak, gocuksuz evlilikler cogalacaktir.
Onlan Allah'a gagirir ama kendisine uyan olmaz. Ve Allahu Teala onun ve onun
zamanrndaki iman sahiplerinin canlarmi aldigrnda, geri kalanlar hayvanlar gibi
olacaktir. Bunlar helali helal ve harami da haram olarak bilmezler. Akildan ve
seriattan tiimiiyle yoksun olarak tabiatin hiikiimlerine gore sehvetin giidiimiinde
hareket ederler. Ve Kiyamet onlarrn iizerine kopar
NUH KELiMESiNDEKi HiKMET-i SUBBUHiYYE
Bil ki, hie kuskusuz, hakikat ehline gore, Cenab-i Ilahi'nin tenzihi, srnirlama ve
kayitlamanrn ta kendisidir. Imdi, tenzih eden kimse ya cahildir, ya da gereken
edebden yoksundur. Ama, boylesi cahil ve gereken edebden yoksun kisiler, tenzihi
mutlaklastinp bu sekilde konusurlarken seriatlar cercevesinde tenzih edip, tenzihte
kalan, ve tenzihten baska (bir sekilde) gormeyen iman sahibi (de) gercekte -
bilincinde olmaksizm- edebe aykm davranir ve Hakk'i ve Resulleri yalanlar.
Yaklasimmda isabetli oldugunu sanir, halbuki uzaga dusmiistiir ve bu kimse, bir
kismma iman edip bir kismmi inkar eden gibidir.
Gercekte, ilahi seriatlarm dilleri Hak'tan soylediklerinde, insanlarm geneli icin
kavramlarrn ilk anlasilan anlami iizere soylediler; ozelde ise bu aym sozler -hangi
dilde soylenmis olursa olsunlar- o sozden cikanlabilecek farkli anlamlar icerirler.
Hak, yaratilmis olan her seyde zuhur etmekte oldugundan, biitiin kavramlarda zahir
olan O'dur. Her anlasilandan batm olan da O'dur — ve ancak, "Alem Hakk'm sureti
ve huviyeti, ve O'nun Zahir Ismidir" diyen kimsenin anlayismdan batm degildir.
Gercekte Hak, mana yoniinden, zahir olan seyin ruhu olmasiyla batmdir. Hakk'm,
alemin suretlerinden zahir olan seye nisbeti, yonetici ruhun surete nisbeti gibidir.
imdi, insanin tammmda [had] -tanimi yapilan biitiin diger seyler gibi— onun hem
zahiri hem de batmi gozoniine almir. Hakk'a gelince, O (biitiin suretlerin zahiri ve
batmi oldugundan) biitiin bu tanimlar ile tanimlidir. Ne var ki, alemin suretleri
(sonsuz sayida olduklarmdan) zaptedilemedikleri gibi, kapsanamazlar da — ve
alemdeki herbir suretin tanimi, ancak bu suretlerden ortaya cikan kadarmca
bilinebilir. iste bunun icindir ki, Hakk'm tanimi bilinmiyor olarak kalir. Hakk'm
tanimi, ancak biitiin suretlerin tanimmm bilinmesiyle bilinebileceginden ve bunun
olmasi da olanaksiz oldugundan, Hakk'm tanimlanmasi olmayacak bir seydir.
Ve Hakk'i tenzih etmeksizin tesbih eden kimse de hie kuskusuz Hakk'i kayitlayip
smirladi ve O'nu bilmedi. Ve Hakk'i bilmekliginde tenzih ve tesbihi cem eden ve
Hakk'i bu iki vasifla (yani, "zahir" ve "batm" ile) vasiflandiran kimse -nasil ki kendi
nefsini ayrmtilanmislik [tafsil] yoluyla degil, ayrmtilanmamislik [icmal] yoluyla
biliyorsa- Hakk'i da ayrmtilanmislik yoluyla degil, ayrmtilanmamislik yoluyla bilir.
Ciinkii alemdeki suretlerin kapsanamamasmdan dolayi, Hakk'i bu iki vasifla (yani,
zahir ve batm vasiflanyla) ayrmtilanmislik [tafsil] yoluyla vasiflandirmak
olanaksizdir. Ve bunun icindir ki, Nebi (sav) Hakk'm bilinmesini nefsin bilinmesine
baglayarak, "Nefsini bilen, hie kuskusuz Rabbini bildi" buyurdu. Ve Hak Teala da
soyle buyurdu: "Yakmda, O'nun Hak oldugu onlara apacik olana kadar, ayetlerimizi
ufuklarda.." -ve ufuklar senin dismda olanlardir- "..ve nefslerinde.." -ve bu da senin
kendindir- "..onlara gosteririz" [Fussilet Suresi, 41/53]. Bu, senin Hakk'm sureti
olman ve O'nun senin ruhun olmasi dolayisiyla boyledir. imdi sen, O'nun icin
cismani bir suret gibisin; ve O, senin icin cesedinin suretini yoneten ruh gibidir. Ve
tanim, senin hem zahirini hem de batinmi kapsar. Ciinkii geri kalan suret, kendisini
yoneten ruh kendisinden aynldigrnda, insan olarak baki kalmaz; fakat bu suret
hakkrnda, "o, insan suretine benzer bir surettir" denilir. Dolayisiyla bu suret ile,
agactan ve tastan yontulmus olan insan sureti arasinda fark yoktur; ve bu surete
"insan" ismi genellemesi hakikat ile degil, mecaz iledir.
Ve Hakk'in (batin olmakligiyla) alemin suretinden zevali asla miimkun degildir.
Boyle olunca, Hak icin uluhiyet tanimlamasi -diri oldugundaki insanin tanimi gibi-
hakikat iledir, mecaz ile degil. Ve insanin suretinin zahiri, kendisini yoneten ruhuna
ve nefsine, kendi diliyle nasil senasini dile getirirse; ayni sekilde Allahu Teala da
alemin suretini Hakk'i hamdetmekle tesbih edici kildi. Ne var ki biz, alemdeki
suretleri kusatamadigimizdan, onlarin tesbihini idrak edemeyiz. Boyle olunca,
alemin suretlerinin hepsi Hakk'in dilleri olup, Hakk'in hamdini dile getirirler. Ve iste
bunun icindir ki, "Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur" [Fatiha Suresi,
1/1] dediler. Ki bu, hamdm sonuclan O'na doner, demektir. Dolayisiyla, sena eden ve
sena edilen ancak O'dur.
Yalnizca tenzih edecek olursan, kayitlayici olursun;
Yalnizca tesbih edecek olursan, sinirlayici olursun.
Hem tenzih hem de tesbih edecek olursan,
Dosdogru yolda olursun ve bilgide imam ve seyyid olursun.
imdi iki varliktan sozeden, ortak kilici oldu
Ve (coklugun otesinde) tek olandan sozeden, bir'leyici oldu.
Eger ikileyici isen, tesbihten sakm!
Ve eger bir'leyici isen, tenzihten sakm!
imdi, sen O degilsin ve sen O'sun;
Ve sen O'nu seylerin ayn'mda
Kayitlanmamis ve kayitlanmis olarak gorursiin.
Allahu Teala, "O'nun benzeri hie bir sey yoktur" [§ura Suresi, 42/11] diyerek tenzih
etti; "O, Semi ve Basir'dir" [§ura Suresi, 42/11] diyerek tesbih etti. Ve Allahu Teala,
"O'nun benzeri gibi bir sey yoktur" diyerek tesbih ederek iki'ledi [tesniye]; "O, Semi
ve Basir'dir" diyerek tenzih etti ve tek kildi [ifrad].
Eger Nuh, kavmi icin (bu) iki daveti birlestirseydi, elbette kavmi kendisine icabet
ederdi. Boyle olunca, onlan apagik olarak davet etti ve sonra gizleyerek [israren]
davet etti. Sonra onlara, "Rabbinize tovbe edin ki, muhakkak O bagislayicidir" [Nuh
Suresi, 71/10] dedi. Ve Nuh, "Ya Rabb, ben kavmimi gece-giinduz davet ettim, bu
davetim onlan kacirmaktan baska bir ise yaramadi" [Nuh Suresi, 71/6] dedi.
Nuh, kavmi hakkinda; kendi davetine uymalarmm neyi gerektirdigini
bildiklerinden, yaptigi daveti duymazliktan geldiklerini soyledi. Boyle olunca Allah'i
bilenler, Nuh'un kendi kavmini yergi diliyle ovmekle neye isaret ettigini bildiler; ve
Nuh'ta Furkan oldugu icin, onun davetine uymadiklanni da bildiler. Ciinkii emr
(yani, varligm kendisi) Kur'an'dir, Furkan degil. Ve Kur'an'da bulunan kimse,
Kur'an icinde oldugundandir ki Furkan' a yonelmez; ciinkii Kur'an, Furkan'i icerir.
Bundandir ki, Kur'an ancak Muhammed'e (sav) ve iimmetlerin en hayirlisi olan
onun iimmetine ozgii kilrndi. Ve Muhammed (sav), "O'nun benzeri yoktur" diyerek,
tenzih ve tesbihi tek bir seyde cem etti. imdi, eger Nuh, kavmine boylesi bir ayet
getirseydi, ona uyarlardi. Ciinkii tek ayette, hatta belki ayetin yansrnda tesbih ve
tenzih etti. Nuh aleyhisselam ise, gayb olan akillan ve ruhaniyetleri dolayisiyla
kavmini geceleyin (batm'a) davet etti; ve aym sekilde, zahir olan suretleri ve
bedenleri dolayisiyla onlan gimdiiziin (zahir'e) davet etti — ve davette, "O'nun
benzeri yoktur" gibi cem etmedi. Boyle olunca, onlarm batrnlan bu Furkan' dan
nefret etti ve onlarrn kacip uzaklasmalarrni artirdi.
Sonra Nuh (Hakk'a hitaben) kavmini, Hakk'rn Kendini onlara acimlamakligma [kesf]
degil, Hakk'rn onlan Kendisiyle ortmekligine [gafr ve setr] davet etmis oldugunu
kendinden bildirdi. Ve onlar, Nuh'tan bunu anladilar. Bunun icin, parmaklarmi
kulaklarrna tikadilar ve elbiselerine burundiiler — biitiin bunlar, davet olunduklan
ortmenin [setr] suretidir. imdi, onlar Nuh'un davetine soz ile degil, fiil ile uydular.
Halbuki, "O'nun benzeri yoktur" ayet-i kerimesinde benzerin hem kesinlenmesi
[isbat], hem de degillenmesi [nefy] vardir. Ve iste bunun icin (yani, fark ve cemi,
tenzih ve tesbihi birleyici oldugundan) Resulallah Efendimiz (sav) kendisine biitiin
kelimelerin verildigini bildirdi. imdi, Muhammed (sav) kavmini geceleyin ve
giindiiziin davet etmedi. Belki onlan giindiizde geceye ve gecede giindiize davet etti.
imdi Nuh, (istigfar ile maksud olan) hikmetinde kavmine soyle dedi: (eger siz, akli
tenzihin geregi iizere bana uyarsaniz) "Hak Teala, iizerinize gokten yagmur
gonderir.." -ve (bu yagmur lar) manalara iliskin akli marifet ve varsayimsal
kurgulamadir [nazar-i itibari]- "..ve size mallar ile.." -yani sizi O'na meylettiren sey
ile- "..yardim eder" [Nuh Suresi, 71/12]. imdi, sizi Kendisine meylettirdigi zaman,
O'nda suretinizi goriirsiiniiz. Boyle olunca, icinizden, hig kuskusuz O'nu gordugiinii
tahayyiil eden kimse, arif degildir, olmamistir; ve sizden hie kuskusuz nefsini
gordiigiinii bilen kimse ariftir. iste bunun icin, insanlar "Allah'i bilenler" ve "Allah'i
bilmeyenler" olarak iki kisma aynldi. Ve "cocugu" [Nuh Suresi, 71/21], (Allah'i
bilmeyenlerin) diisiinsel kurgulamasrnrn vardigi sonuctur; ve is, (ilahi) ilmin
miisahedesine dayandigi icin, diisiinsel kurgulamanrn sonuclarmdan uzaktir, "olsa
olsa ziyandir" [Nuh Suresi, 71/21]. imdi, "onlarm ticaretleri kazanc getirmedi ve
onlar dogru yola donmediler" [Bakara Suresi, 2/16].
imdi, kendi miilkleri (yani, kendi diisiinsel kurgulamalari sonucunda elde ettikleri
ilimleri) oldugunu tahayyiil ettikleri herseyi yitirdiler. Ve Hak Teala (miilke iliskin
olarak) Muhammedi olanlara, "Allah' in sizi iizerine halife kildigi seylerden sarfedin"
[Hadid Suresi, 57/7] dedi. Ve Nuh'a ve Nuh iimmetinden olanlara, "Benden baska
vekil tutmaym" [isra Suresi, 17/2] dedi. Dolayisiyla, Nuh iimmetinden olanlar icin
miilke sahip olmakligi ve Allah'm bu miilke vekil olmakligini kesinledi.
Muhammediler ise, miilk iizerinde halife kilmmislardir, dolayisiyla Allah hem
miilkiin sahibi hem de onlarrn vekilidir ve onlar miilke ancak halife olmakliklan
bakimrndan sahiptirler. Boylelikle -Tirmizi'nin dedigi gibi— Hak, Miilkiin Meliki'dir.
(Ve, Nuh'un davetine karsi,) "biiyiik hileyle aldattilar" [Nuh Suresi, 71/22]. (^iinkii
Allah'a davet, davet edilene hiledir. (Jiinkii O, (davet olunanrn) bir oncesinde yok
degildir ki, (davet olunan,) bir sonraya davet edilsin. "Allah'a davet ediyorum!"
[Yusuf Suresi, 12/108] — iste bu, hilenin ta kendisidir. Ama Nebi (sav) bunun
"basiret iizerine" [Yusuf Suresi, 12/108] bir davet oldugunu soyleyerek biitiin her
seyin (yani, davet eden kisinin goziinde; davet eden, davet edilen, kendisine davet
olunan ve kendisinden davet edilenin tek olup, biitiin bunlarrn) Allah'a mahsus
oldugunu tenbih etti (boylelikle, Muhammedi davet Furkan'a/fark'a degil,
Kur'an'a/cem'e oldugundan dolayi bir hile degildir). Boyle olunca, Nuh onlari
hileyle davet ettigi gibi, onlar da (bu davete) hileyle uydular. Ve Muhammedi olan
geldiginde, bildi ki hie kuskusuz Allah'a davet, O'nun Huviyeti dolayisiyla degil,
ancak Isimleri dolayisiyladir (yani, davet Celal Isminden Cemal ismine dogrudur).
Bundandir ki Hak Teala, "Biz o gun itaat edenleri giiruhlar halinde Rahman'a dogru
bir araya toplariz" [Meryem Suresi, 19/85] buyurarak, (ayetin Arapca yazilisindaki)
bir seye dogru olmaklik anlamma gelen "ila" 6n-ekini, Isim'e (yani, Rahman Ismine)
bitistirdi. Oyleyse, biz bildik ki, alem (rububiyet yoniinden) itaat edenlerin itaatkar
olmalarmi gerektiren bir Ilahi ismin (yani, "Cebbar" Isminin) kusatmasi altindadir.
Imdi, hilelerinde, "Ilahlannizi terk etmeyin; ve Vedd'i ve Siiva'yi ve Yegus'u ve
Yauk'u ve Nesr'i de terk etmeyin" [Nuh Suresi, 71/23] dediler. Eger ilahlarmi
terketmis olsalardi, ilahlarmi terk ettikleri olciide Hak'tan cahil olurlardi — ciinkii
Hakk'm herbir ibadet olunanda bir vechi vardir. Bunun boyle oldugunu, bilen bilir
ve bilmeyen bilmez. Ve Hak Teala Muhammedi olanlara soyle buyurdu: "Senin
Rabb'in ancak O'na ibadet etmenize hiikmetti" [Isra Suresi, 17/23].
imdi, ilim sahibi olan, ibadet olunanrn kim oldugunu ve hangi surette zahir oldugu
icin kendisine ibadet olundugunu bilir. Ve, hie kuskusuz aynmlama [tefrik] ve
cokluk [kesret] beserin duyumsanabilir suretindeki uzuvlarm ve ruhani suretindeki
manevi yetilerin coklugu gibidir. Boyle olunca, herbir ibadet olunanda Allah' tan
baskasina ibadet olunmadi. Dolayisiyla kulun asagi diizeyde olani, onda uluhiyet
tahayyiil eden kimsedir. Eger bu tahayyiil olmasaydi, tasa ve ondan baskasina ibadet
olunmazdi. Ve iste bunun icin Hak Teala soyle buyurdu: "De ki: tapindiklarinizi
isimlendirin" [Ra'd Suresi, 13/33]. Bunu yapacak olsalardi, ibadet ettikleri seyleri
"ta§," "agac" ve "yildiz" olarak isimlendirirlerdi. Ve eger onlara, "Kime ibadet
ettiniz?" denilse, "bir ilaha" derlerdi — "Allah' a" ve "ilah'a" demezlerdi.
Ve kulun yiicesi, onda uluhiyet tahayyiil etmeyip, buna (diger her sey gibi) bir ilahi
tecelli mahalli olmakligiyla hiirmet edilmesi gerektigini soyleyerek, uluhiyeti ona
ozgii kilmaz. Tahayyiil sahibi olan asagi diizeydeki kul ise, "Biz bunlara Allah'a
yakrnhgimizi artirsmlar diye tapanz" [Ziimer Suresi, 39/3] der. Ve yiice olan kul
soyle der: "Sizin ilahrniz ancak tek ilahtir.." -dolayisiyla, nerede zahir olursa- "..O'na
boyun egin. O alcakgoniillii kimselere.." -yani, tabiat atesi sonmiis olanlara-
"..miijdele!" [Hac Suresi, 22/34]. imdi onlar (yani, tabiat atesi sonmiis olanlar), "ilah"
dediler ve "tabiat" demediler. Nuh kavminden olanlar ise "bircogunu dalalete
diisiirdiiler" [Nuh Suresi, 71/25], yani, onlan, Bir [vahid] olanm vecihleri ve
nisbetlerinin coklugu yoluyla hayrete diisiirdiiler. Ve Kitab'a varis kilmip
secilmislerden olan, nefslerine "zulmedenler" cogaltmadilar. Ve boylesi bir kimse,
iiciin ilkidir — ve Hak onu, "orta yolu tutan" ve "one gecen"den once andi [Fatir
Suresi, 35/32]. Ancak sasirmis olarak [dalalen] yani hayret icerisinde cogalttilar.
Nitekim Muhammedi olan, "Sana olan hayretimi artir!" dedi. Her ne vakit onlar a
aydrnlik olsa (yani, Hak ahadiyet nuru ile tecelli edip aydrnlatsa), onun icinde
yiiriirler; ve iizerlerine karanlik basrnca (yani, gokluksal taayyiinat perdelerinin
karanligi coktiigiinde, hayret icerisinde) dururlar [Bakara Suresi, 2/20]. imdi, hayret
ehli icin devr vardir ve devri hareket daire merkezinin cevresinde olup, ondan
aynlmaz.
Ve uzayip giden yolda olanlar, amacm disrna yonelirler. Boylesi bir kimse, hayal
ettigi seye taliptir ve amaci da o hayaldir — dolayisiyla onun igin bir yerden dogru
olmaklik ve bir yere dogru olmaklik ve o ikisinin arasmdaki sey vardir. Ve devri
hareket sahibi icin baslangic. yoktur ki, ona, bir yerden dogru olmaklik gereksin. Ve
onun icin amac. yoktur ki, ona, bir yere dogru olmaklik hiikmetsin. Boyle olunca
onun varligi en eksiksiz ve en kamil olandir. Ve ona kelimelerin ve hikmetlerin
toplami verildi. Giinahlan (yani, kendilerini Hak'tan ayri varliklar olarak gorme
giinahlan) dolayisiyladir ki, bu giinahlarmdan gecerek Allah' in ilim deryalarma
garkoldular — ve bu da hayret denilen sey dir.
Imdi onlar suyun kendisinde (yani, ilm-i billah'ta) atesin icine (yani, vahdete)
daldinldilar (ve zati tecelli, cokluksal taayyiinati yakti). Ve "denizler tutustugu
zaman" [Tekvir Suresi, 81/6] ayeti, Muhammedi olanlar icin gelmistir — ve
("denizlerin tutusmasi"), firini yaktigrn zaman, "firm tutustu" dendigindekiyle ayni
anlamdadir. Boyle olunca onlar, (zati tecelli, zuhur mahallerinin izafi varliklanni
yaktigi ve varligi olmayan seyden yardim sozkonusu olmadigi icin) kendilerine
Allah'tan baska yardimci bulamadilar. Dolayisiyla, Allah onlar igin yardimcmm ta
kendisi oldu. Onlar, sonsuza dek O'nda helak oldular. Eger Allahu Teala onlan
sahile, tabiat sahiline cikarsaydi, onlan bu yiiksek dereceden indirirdi — her ne
kadar biitiin her sey Allah icin ve Allah ile ve gercekte Allah ise de, bu boyledir.
Cenab-i Nuh, "Rabbi.." dedi, "ilahi.." demedi. Ciinkii "Rab" icin (haceti kaza
hususunda) degismezlik [siibut] oldugu halde, "ilah" isimler ile cesitlenir ve O her
an bir sendedir. Imdi, Nuh "Rab" (ismi) ile, cesitlenmekligin sabit kilmmasrni [siibut-
u telvin] (yani, hacetine uygun diisen suret ne ise, Hakk'm o sifat ile zuhurunu)
diledi; ciinkii (rububiyet mertebesinde) bundan baskasi sozkonusu degildir. Ve Nuh,
("Rabbi" seslenisinden sonra) "..Yeryiiziinde birakma!" [Nuh Suresi, 71/26] diyerek,
kavmi icin, arzm icinde olmalan yoniinde dua etti (ki bu, kendilerini Zahir isminin
ortiisunde birakan varliksal taayyiinlerinden kurtulup batn-i ahadi ve cem'iye dahil
olmalan icin, beddua seklinde hayir duasi idi). Ve Muhammedi olan, "Eger ipi
sarkitacak olursaniz, Allah' in iizerine diiserdi" dedi — ve, goklerde ve yerde olanlar
O'nundur. imdi sen, yerin icine gomuldiigun zaman, onun igindesin ve o senin
ortiindiir; ve "Sizi onun icinden.." -vecihlerin benzesmezliginden (yani, ilahi
Hazret'in, farkli isimlerin vecihleriyle zuhuru gerektirmesinden) dolayi- "..tekrar
ortaya cikaracagiz" [Taha Suresi, 20/55]. (Bu durumda Nuh, soyle dua etmis olur:)
Ortiinme [setr] talebiyle giysilerine biiriinen ve parmaklanyla kulaklarmi tikayan
kafirlerden kimseyi birakma ki, davet genel oldugu gibi, fayda da genel olsun. "Eger
Sen onlan birakirsan.." -yani Sen onlari terkedersen- "..kullanni sasirtirlar.." [Nuh
Suresi, 71/27] yani onlari hayrete dusiiriirler; ve onlari kulluktan, kendilerinde
rububiyet sirlarmdan bulunan seye gecirirler. Boyle olunca onlar nefsleri indinde kul
olduktan sonra, nefslerini rabblar olarak goriirler; ve onlar hem kul hem de
rabblardir. Ve onlar "..ancak faciri.." -yani kendilerindeki ortiilmesi zorunlu olan
rububiyeti- "..dogururlar" [Nuh Suresi, 71/27] ve aciga gikanrlar; ve facir olanlar,
simsiki ortuciidiirler [keffar], yani zahir olan seyi (yani, kendi suretlerinde zahir olan
ilahi hakikati), zahir olduktan sonra (enaniyetleri ve izafi varhklanyla) orterler. Imdi,
ortiilmiis olan seyi (yani, rububiyet sirrmi) aciga gikanrlar. Onun agiga gikismdan
sonra da (zahiri enaniyetleriyle) orterler. Boyle olunca goren kisi (onun hangi haline
uyacagmi bilemediginden) hayrete diiser. Ve ortaya cikaricmin [facir] ortaya
gikansmdaki ve ortuciinim [kafir] ortiisiindeki maksadmi bilmez — halbuki, her
ikisini yapan da (rububiyeti sozle aciga gikaran ve fiilen orten) ayni kisidir.
"Ya Rabb, beni bagisla [gafr]!.." -Yani, beni ort; ve benden dolayi ort! Ve senin,
"Allah' in kadrini hakkiyla bilmediler" [En' am Suresi, 6/91] soziinde kadrin
bilinmedigi gibi, benim de makamim ve kadrim bilinmesin!- "..Ve ana-babami da
ort.." -ki ben onlarin sonucuyum; ve onlar 'akil' ve 'tabiat'tir- "..Ve benim evime.." -
yani kalbime- "..giren kimseyi de miimin olarak ort.." -yani nefslerin iceriden
soyledikleri olan kalbime gelen ilahi haberleri tasdik edici olarak gireni ort. Ve akillar
olan "..miimin erkekleri.." ve nefsler olan "..miimin kadinlan.." da ort. Ve karanlik
ortiilerin arkasmda gizlenen ve gayb ehli olan "..zalimlerin ancak helakmi artir"
[Nuh Suresi, 71/28]. imdi onlar (yani, nefslerine zalim olan Muhammediler), nefsleri
olmaksizin Hakk'in vechini miisahede ettikleri icin, nefslerini bilmezler.
Muhammedi olanlar icin, "O'nun vechi disinda hersey helak olucudur" [Kasas
Suresi, 28/88].
Ve bir kimse Nuh aleyhisselam'in sirlarma vakif olmak isterse, giines felegine
yiikselmesi gerekir. Ve giines felegine yiikselme konusundan Tenezziilat-i
Mevsiliyye adli kitabimizda sozettik.
iDRiS KELiMESiNDEKI HiKMET-i KUDDUSiYYE
Yiiceligin [uliivv] iki nisbeti vardir: mekan yiiceligi [uliivv-i mekan] ve mekanda-
olmaklik yiiceligi [uliivv-i mekanet]... Mekan yiiceligine, "Onu yiice mekana
yiikselttik" [Meryem Suresi, 19/57] soziiyle isaret edilmistir ve mekanlann en yiicesi,
iizerinde felekler aleminin bir degirmen gibi devr-i daim ettigi mekandir, yani Giines
Felegi' dir ve idris'in ruhani makami iste buradadir.
Giines Felegi'nin altmda yedi felek, iizerinde de yine yedi felek vardir ve kendisi
onbesincidir. Uzerindekiler sunlardir: Felek-i Ahmer, yani Merih (gezegeninin
bulundugu felek), Miisteri (Jupiter) Felegi, Ziihal (Saturn) Felegi, Menziller Felegi
(Yildizsiz Felek, yani Felek-i Atlas), Burclar Felegi, Kiirsi Felegi ve Ars Felegi... Ve
asagismda olanlar da sunlardir: Ziihre (Veniis) Felegi, Utarid (Merkiir) Felegi, Ay
Felegi, Esir Felegi, Hava Kiiresi, Su Kiiresi ve Toprak Kiiresi... Ve Giines Felegi,
feleklerin kutbu olmasi itibanyla en yiice mekandir.
Mekanda-olmaklik yiiceligine [uliivv-i mekanet] gelince; bu, bizim icin, yani
Muhammedi olanlar icindir. Allahu Teala soyle buyurdu: "Sizler yiice olanlarsmiz ve
Allah (bu yiicelikte) sizinle birliktedir.." [Muhammed Suresi, 47/35] Ciinkii O,
mekandan askm olsa da, mekanda-olmaklik' tan [mekanet] degildir. Boyle
olmasmdan dolayi, aramizdaki amel-edici nefsler korkunca, Hak Teala, birlikteligi su
sozlerle siirdiirdii: "..Ve O hicbir amelinizi bosa cikarmaz" [Muhammed Suresi,
47/35]. Amel mekani, ilim ise mekanda-olmakhgi [mekanet] talep eder. Ve Allah,
bizim icin bu iki yiiceligi; yani, amelden dolayi mekan yiiceligiyle, ilimden dolayi
mekanda-olmaklik yiiceligini, ayrimsizlastirdi [cem]. Ve bundan sonra -bu
birliktelikten herhangi bir bicimde ortaklasalik anlasilmasin diye- Kendini
ortaklasaliktan tenzih ederek, "Yiice Rabbinin Admi tesbih et" [A'la Suresi, 87/11]
buyurdu.
insan'm, yani fnsan-i Kamil'in varliklarm en yiicesi olmasi sasilasi seylerdendir. Ama
ona yiiceligin nisbet olunmasi, ancak tabi oldugu mekan ve mekanda-olmaklik
dolayisiyladir. Yani o, zatindan dolayi bir yiicelige sahip degildir. Onun yiiceligi,
icerisinde bulundugu mekanin veya mekanda-olmakligm yiiceliginden dolayidir.
Dolayisiyla yiicelik, mekan ve mekanda-olmaklik icin sozkonusudur.
Mekan yiiceligi sunun gibidir: "Rahman Ars'a oturdu" [Taha Suresi, 20/5] — ve bu
(Ars), mekanlarrn en yiicesidir. Mekanda-olmaklik yiiceligi de sudur: "O'nun vechi
disrnda hersey helak olucudur" [Kasas Suresi, 28/88], "Her sey O'na doniiciidiir"
[Hud Suresi, 11/123] ve "Allah' in yanisira bir ilah var midir?" [Neml Suresi, 27/63].
Ve Allah (idris hakkrnda), "Qnu yiice bir mekana yiikselttik" dediginde, "yiice"
kelimesini, mekani niteleyen oviicii bir vasif olarak dile getirdi. "Ve Rabbin
meleklere, 'yeryiiziinde bir Halife yaratacagim' dediginde.." [Bakara Suresi, 19/57] —
iste bu da mekanda-olmaklik yiiceligidir.
Ve melekler hakkinda (iblis'e hitaben) soyledigi, "iki Elimle yarattigima secde
etmekten seni alikoyan nedir? Gururlandin mi, yoksa yiice olanlardan misin?" [Sad
Suresi, 38/75] sozleriyle de, yiiceligi meleklere ozgii kildi. Eger bu yiicelik
yakistirmasi kendilerine melek olmalarmdan dolayi yapilmis olsaydi, biitiin melekler
bu yiicelik icre olurdu. Ama, bu yiicelik yakistirmasmrn biitiin melekleri icine alacak
sekilde genellestirilmemis olmasmdan anliyoruz ki, burada sozii edilen yiicelik,
Allah indinde mekanda-olmaklik yiiceligidir. Ve, insanlar arasmdaki Halifeler icin
de durum boyledir. Halife olmakla elde ettikleri yiicelik, zatlarrndan dolayi bir
yiicelik olsaydi, (diger) biitiin insanlarm (da aym sekilde) yiice olmasi gerekirdi.
Ama bu yiicelik genel olmadigi icin, anliyoruz ki bu, mekanda-olmaklik yiiceligidir.
"Yiice" [Ali] Ismi, O'nun Giizel Isimleri'ndendir. O'nunla birlikte O'ndan baskasi
olmadigrndan, neye itibarla Yiice'dir? Demek ki, O gercekte Kendi Zati itibanyla
Yiice' dir. Ya da hangi seyden Yiice'dir? Ancak O var oldugundan, O'nun bu yiiceligi
Kendiligindedir. Ve O, varlik itibanyla, biitiin varliklarm ayn'i oldugundan,
"sonradan olma" diye adlandmlan seyler, kendi zati itibanyla Yiice'dir. Dolayisiyla
Hak, Kendinden baskasi olmadigrndan, izafi yiicelik olmaksizrn Yiice'dir. Ve bu
aynlara gelince, onlar icin yokluk [adem] sozkonusudur ve onlar yoklukta
yerlesiktirler [sabit] ve varligrn kokusunu koklamamislardir. imdi varliklardaki cok
sayidaki suretleriyle birlikte, bu aynlar hep kendi hallerinde kalirlar. Ote yandan,
ayrimlasmamislikta [cem'iyet] ayrimsiz [cem] olan herseyin ayn'i Bir'dir ve coklugun
[kesret] varligi Isimler'dedir. Ve Isimler nisbetlerdir. Ve nisbetler, var olmayan
seylerdir [umur-u ademiyye]; ve ayn'dan, yani Zat'tan baskasi yoktur. Ve O, izafet
yoluyla degil, kendi Nefsiyle Yiice'dir. Bundan dolayi, alemde izafi yiicelik yoktur;
ne var ki, varligrn vecihleri arasmda iistiinliik farkliligi vardir. Izafi yiicelik ancak
Kendi cogul vecihleriyle Bir-olan-ayn'da [ayn-i vahid] vardir. Bu nedenle, bu konuda
(hakikat itibanyla) "O'dur" ve (taayyiin itibanyla) "O-degildir," (suret itibanyla)
"sensin" ve (hakikat itibanyla) "sen-degilsin" denmistir.
El-Harraz -ve o Hakk'm vecihlerinden bir vecih ve kendi nefsinden konusan, diller
arasmda bir dildir- ancak O'nun iizerine kendileriyle hiikmedilen zitlarm (yani, zit
isimlerin) birlenmesiyle Allah'm bilinebilecegini soylemistir. O Evvel'dir ve Ahir'dir
ve Zahir'dir ve Batm'dir. O, zahir olanm ta kendisidir ve batm olanm ta kendisidir.
Ve zuhurunu, Kendinden baska gorebilecek olan olmadigi gibi, Kendisinden
gizlenebilecek [batm] olan da yoktur. O Kendisiyle zahirdir ve Kendisinden
gizlenmistir. Ve O, Ebu Said el-Harraz ve benzeri digerlerinin sonradan olma
isimleridir.
Zahir "Ben" dediginde, Batm "Hayir" der ve Batm "Ben" dediginde Zahir "Hayir"
der. Bu, her zit olan icin boyledir (yani, zitlann herbiri kendi zatrnrn geregini olumlar
ve kendisine aykiri gelen zittrn geregini olumsuzlar). Ama (bunlann her ikisini)
soyleyen birdir ve (bunlann her ikisini) isiten de soyleyenin ta kendisidir. (Bu
duruma bir ornek vermek gerekirse:) Nebi, sallallahu aleyhi ve sellem, soyle
demistir: "Allah, soz ve eylemle ortaya cikmadikca, ummetimden olanlarm
iclerinden gecenleri (nefslerinde olup bitenleri) bagisladi." Ve nets, kendi icinden
gecirdiklerini kendisi olusturur; icinden gecenleri isittigi gibi, bunlann ne sebeble
olustugunu da bilir. Hiikiimler birbirinden farkli olsa da, ayn bir'dir; ve durumun
boyle oldugunun bilinmemesi sozkonusu degildir, cimkii Hakk'rn sureti olan insan,
kendi nefsinden durumun boyle oldugunu (yani, soyleyen ve isitenin bir oldugunu)
bilir.
Boylece, (bir-olan-ayn'rn taayyiin yoluyla coklasmasi ve mertebelerle
farklilasmasiyla) seyler birbirinden farkli oldu. Ve sayilar, bilinen basamaklar (10,
100, ...) dogrultusunda "bir"den [vahid] tiiredi. Boylece nasil ki "bir" sayilan
varettiyse, sayilar da "bir"e acilim kazandirdi. Ote yandan, sayrnm [aded] hiikmii de
ancak sayilan [ma'dud] ile zahir oldu. Ve sayiya gelen seylerin kimisi yok [ma'dum]
ve kimisi de vardir. Bir sey, his itibanyla var olmadigi halde, akil itibariyla var
olabilir. imdi bir seyin ya sayi ya da sayilan olmasi kacinilmazdir. Boyle olunca
"bir"in iizerine insa olunarak bir ortaya cikis kagmilmaz olur. (Su halde) "bir"
(sayisi) kendi kendisini ortaya cikarir. Ve sayilarm herbiri -ornegin "dokuz," "on"
gibi sayilar ve bunlann asagisinda olanlar ve bunlann iizerinde sonsuz biiyiige kadar
gidenler- tek baslarma birer gerceklik [hakikat-i vahid] iseler de, hicbiri butunlugii
kendinde toplamaz. Ve hicbiri "birlerin toplami" adiyla anilmaktan kurtulamaz.
(^iinkii (birlerin toplammdan olusan) "iki" tek basma bir gercekliktir; (ve yine
birlerin toplammdan olusan) "iic" de tek basina bir gercekliktir ve sonraki sayilar
icin de durum boyledir. Ve bu sayilarm hepsi, (birlerin toplammdan olusmalan
bakimmdan) bir ise de, hicbir saymm "bir" in kendisini banndirmasi, digerininkiyle
ayni degildir. Boyle olunca toplam [cem], (sayilarm ve sayi basamaklannm) hepsini
tutar. Su halde, toplam, sayilarda sayilarm kendileriyle soz sahibidir. Ve onlara,
onlarm kendileriyle hiikmeder. Ve bu sekilde, yirmi basamak zahir oldu (1, 2, 3, 4, 5,
6, 7, 8, 9, 10, 20, 30, 40, 50, 60, 70, 80, 90, 100, 1000). Dolayisiyla bu basamaklar
(birlerin toplamlanndan olusmalan bakimmdan) bilesimseldir. Boyle olunca, senin
indinde zatmdan dolayi menfi olan seyin (yani, vahidin sayi olmamakligmm) ta
kendisini miisbet kilmaktan (yani, sayilarm sayi olmayan birlerin toplammdan
olustugunu dogrulamaktan) kendini kurtaramazsm.
Ve her kim, sayilar hakkmda vardigimiz sonucu, yani bir'in sayi olmakligmin
degillenmesinin, bir'in sayi olmakligmin kesinlenmesiyle ayni oldugunu anlasa;
gercekte bilir ki, askm [miinezzeh] olan Hak, halkta benzes [miisebbeh] olandir ve
halk, Halik' ten aynsik olsa da, bu boyledir. Imdi is odur ki, Halik mahluktur. Ve yine
i§ odur ki, mahluk Halik' tir. Her ikisi de bir-olan-ayn'dandir. Belki de, tersine
(hakikat itibanyla) bir ayn'dir ve (taayyiin ve zuhur itibariyla) cogul aynlardir. Neyi
goriiyor olduguna bak!
(Ismail, babasrna dedi ki:) "Ey babacigim, sana emredileni yap!" [Saffat Suresi,
37/102]. Ogul babasrnm ta kendisidir. Ve Ibrahim, (riiyasinda) nefsinden baskasmi
bogazliyor oldugunu gormedi. Ve O, ibrahim'e fidye olarak biiyiik kurbani verdi; ve
(riiyada) insan suretinde goriinmiis olan bu kurban, (his aleminde) koc suretinde
gorimdii. Ogul suretinde gorunmustii; hayir, belki de ogul hiikmiinde goriinmiistu
— ve ogul, babasrnrn aynisi olan kisidir. "Ve O, ondan esini halk etti" [Nisa Suresi,
4/1]. Bu demektir ki, Adem'in nikahi, kendi nefsinden baskasiyla olmus degildir; esi
ve oglu kendi nefsindendir. Ve varlik, sayisal coklukta bir'dir.
Tabiat nedir ve ondan zahir olan nedir? Tabiatm, kendisinden zahir olan yuziinden
eksiklendigini; ve zahir kilmadiklariyla da artiklandigmi gormedik. Ve Tabiat' tan
zuhur eden, ondan (yani, Tabiat'm kendisinden) baskasi degildir. Ve o, kendisinden
zahir olan seylerin hiikiimleri yoluyla suretlerin birbirinden farkli olmasmdan
dolayi, kendinden zuhur edenle ayni degildir. Ve su, soguk ve kurudur; su digeri de
sicak ve kurudur ve bunlar kuru olmalarmdan dolayi aynmsizdirlar ve obiirleri
(yani, soguk ve sicak) yiiziinden de farklilasmislardir. Tabiat (bu hiikumleri) biraraya
toplayicidir [cam!]. Ya da, tersine, ayn (yani, ayn-i vahid) Tabiat'm ta kendisidir.
Dolayisiyla, tabiat alemi, bir aynadaki suretlerdir. Ya da, tersine, birbirinden farkli
aynalardaki bir surettir. Boylece, bakis acilarmm farkli olmasmdan dolayi, ancak
hayret vardir.
Ve bizim soylediklerimizi bilen kimse, hayrete diismez. Ve boylesi bir kimse ilimde
ilerlemis biri olsa bile, bu ilim ancak mahallin hukmiincedir. Ve mahal, degismez
ayn'm [ayn-i sabite] ta kendisidir. Ve Hak, degismez ayn'la tecelli mahallerinde
cesitlenir. Boyle olunca da, Kendisi iizerine hiikiimler cesitlilik gosterir. Ve O, her
hiikmii kabul eder. Ve Kendisi iizerine, ancak tecelli ettigi ayn hiikmeder. Boyle
olunca da, (ayn'm hiikmetmekligi dismda Hak iizerine hiikmeden) baskaca higbir
sey yoktur.
Hak, bu yoniiyle halktir, diisiin oyleyse
Halk degildir diger yoniiyle de; an, zikret oyleyse...
Kim ki anladi dediklerimi, zayiflamaz basireti
Ve ancak basireti olan anlar bu soylediklerimi...
ister ayrimlan kaldir, ister ayrimlar koy — Bir'dir ayn.
Ve baki degildir, kalmaz bir sey cokluktan...
imdi Kendinden dolayi Yiice olan, varolan seylerin butiiniinu ve varolmayan
nisbetleri [niseb-i ademiyye] istigrak eden bir kemale sahip olandir. Ve bu kemai,
O'nun bu vasiflardan hicbirini yitirmemesi ve O'nun bu vasiflardan baskasi
olmamasi sayesindedir. Ve bu vasiflarm ilmi, akli ve ser'i olarak oviilesi veya yerilesi
vasiflar olmasi bir sey degistirmez. Ve boylesi bir kemai, ancak "Allah" ismiyle
adlandinlana ozgiidiir.
Ama "Allah" ismiyle adlandinlandan baskasi olanlar, ya O'nun icin (duyumsal
varlikta) birer tecelli mahallidirler, ya da O'nda (yani, Hakk'rn varlik aynasmda, ilahi
ilimde) birer surettirler. Eger O'nun icin tecelli mahalleri varsa, boyle oldugundan
dolayi kacmilmaz olarak bir tecelli mahalliyle digeri arasrnda (ilahi isimleri
kapsayicilik yoniinden) ustiinluk farkliligi ortaya cikar. Ve eger bu (Allah' tan baska
olan), O'nda (yani, Hakk'rn varlik aynasmda, akil mertebesinde zahir olan) bir suret
(yani, ilahi ilim'de ortaya cikan ayan-i sabiteden biri) olursa, boylesi bir suret icin
zati kemal sozkonusudur; ciinkii bu suret, kendisinde zahir olan seyin ta kendisidir.
Ve, "Allah" olarak adlandinlan icin sozkonusu olan, bu suret icin de sozkonusudur.
Ve bu suretin O oldugu soylenemeyecegi gibi, O'ndan baska oldugu da soylenemez.
Gercekte, Ebu Kasim ibn Kasiyy, Hal'iin-Naleyn adli kitabmda, buna, herbir ilahi
ismin, bxitiin ilahi isimler'le isimlendigini ve onlarla vasiflandigmi soyleyerek isaret
etti. Ve burada soyledigi sudur ki, herbir isim Zat'a ve kendisi icin sozkonusu edilen
ve kendisi tarafmdan talep edilen manaya delalet eder. Ve bu isim, Zat'a delalet
etmesinden dolayi, ilahi isimler'in hepsini kendinde toplar. Ve tekillestirdigi
[infirad] anlama delalet etmesiyle de, Rab ve Halik ve Musavvir ve benzeri digerleri
gibi, digerlerinden aynsir. Ve isim, Zat'tan dolayi, adlandinlanm ta kendisidir. Ve
isim, kendisi icin sozkonusu edilen kendine ozgii anlamindan dolayi,
adlandinlandan baskadir.
Eger soziinii etmis olduklanmizdan (Zati) yiiceligin ne oldugunu anladiysan; bunun,
mekan veya mekanda-olmaklik yiiceligi olmadigmi da anlamis olmahsm. (^iinkii,
mekanda-olmaklik yiiceligi sultan ve hakimler ve vezirler ve kadilar ve -bu mevki
icin yeterliligi bulunsun bulunmasm- amir olan herbir mevki sahibine ozgiidur. Ama
sifat yoluyla yiicelik boyle degildir. Ciinkii bir kimse, insanlann en alimi olsa da, bu
kimseye; insanlarm en cahili de olsa, hiikmetme mevkiinde bulunan bir kimse
tarafmdan hiikmedilebilir. Boyle olunca, amirin yiiceligi, mekanda-olmaklik' tan
dolayi yiiceliktir. Onun yiiceligi, kendisine tabi olanlara hiikmetmesi bakimrndandir
ve boyle olunca da o, kendinden bir yiicelige sahip degildir. Dolayisiyla, bulundugu
mevkiden almdigmda, yiiksekte bulunmakligi ortadan kalkar. Ama, alim icin durum
boyle degildir.
iBRAHiM KELIMESINDEKi HiKMET-i MUHEYYEMiYYE
Ibrahim aleyhisselam'm "Halil" olarak adlandinlmasi, zat-i Halil'in, Zat-i ilahiye'nin
vasiflandigi Sifatlarm tiimiine birden biiriinmesi [duhul] ve onlara niifuz etmesinden
dolayidir. Sair soyle der: "Ruhum, bedenimin uzuvlanna nasil niifuz etmisse, Sen de
ayni sekilde uzuvlarimm butiiniine niifuz ettin; Halil'in Halil olmasi iste boylece
oldu." Bu tipki rengin, renge boyanana niifuz etmesi gibidir: araz, cevherin
bulundugu mahaldedir, ona ulanmistir ama bununla birlikte, arazin (yani, rengin) bu
niifuz edisi cevherin (yani, renge boyanan §eyin) yer tutmakligi gibi degildir. Veya
Ibrahim' e "Halil" adrnrn verilmesi Hakk'rn onun suretinin varhgrna niifuz etmis
olmasmdan [tahalliil] dolayidir. Her iki yaklasim da gecerlidir — ciinkii her
hukmiin, kendi srnirlarrni asmayan kendine ozgii bir yerindeligi vardir.
Gormez misin ki, Hak, sonradan olma [hadis] seylerin sifatlanyla ve hatta kusurlu ve
yerilesi sifatlarla zahir oldugunu Kendinden haber vermistir. Ve gormez misin ki,
yaratilmis olan (Insan-i Kamil) basrndan sonuna dek Hakk'rn sifatlanyla zahir
olmustur. Ve nasil ki, Hakk'rn biitiin sifatlan yaratilmis olanrn (yani, insan-i
Kamil'in) sifatlanysa, sonradan olmaklik sifatlan da Hakk'rn sifatlarrndan baska bir
sey degildir. "Hamd Allah'a mahsustur" [Fatiha Suresi, 1/1] sozii, her ovenin
[hamid] yiiceltmesinin ve her oviilenin [mahmud] yiiceltilmesinin sonucta Allah'a
donmesi anlamrna gelir. Ve, her sey O'na doner. Imdi, bu geri doniis hiikmii yerilesi
ve oviilesi seyleri icine alir — ve varlikta oviilesi veya yerilesi olandan baskasi
yoktur.
Bil ki, herhangi bir sey ancak bir baskasrna yiiklenmis oldugunda ona niifuz edebilir.
Niifuz eden -yani etkin olan- niifuz edilenle ortiilmiistiir. Hal boyle olunca, edilgin
olmakligiyla niifuz edilen zahir ve etkin olmakligiyla niifuz eden de batrndir. Ve
batm olan eyleyici, zahir olan icin gidadir; tipki, bir yiin parcasmrn, kendisine niifuz
eden suyla sismesi ve genislemesinde oldugu gibi.
Eger, Hak Zahir ve mahluk O'nda batm ise, mahluk Hakk'rn biitiin Isimleri'ni,
O'nun isitmesini, gormesini, O'nun biitiin nisbetlerini ve O'nun ilmini yiiklenmistir.
Ama eger mahluk zahir ve Hak onda Batm ise, o halde Hak -kudsi hadiste
belirtildigi gibi- mahlukun isitmesindedir, onun gormesinde, elinde, ayagmda ve
onun biitiin yetilerindedir.
Eger Zat-i ilahiye bu nisbetlerden armik olsaydi, bir ilah olmazdi ve bu nisbetler
bizim aynlanmizla sonradan ortaya ciktilar, oyle ki ilah kilmakhgimizla, O'nu ilah
kilan bizleriz. Bundandir ki, bizler bilinmedikce ilah da bilinmez. Resulallah (sav),
"Nefsini bilen, Rabbini bilir" demistir ve o yaratilis icerisinde hie kuskusuz Allah'i en
iyi bilen kimsedir. Ebu Hamid gibi bazi alimler, Allah' m, aleme bakilmaksizm
bilinebilecegini soylemislerdir — ama bu dogru degildir. Evet, Zat'm kadim ve ezeli
oldugu (aleme bakilmaksizm) bilinebilir, ama ilah-kilan [me'luh] bilinmeyince, Zat'm
ilah oldugu bilinemez; o halde, ilah-kilan, ilahm delilidir.
Ardmdan, ikinci halde (yani, cem makammda) gelen kesf, gercekte Hakk'rn
Kendisi'ne ve Uluhiyeti'ne iliskin delilin, yine Kendisi oldugunu ve gercekte alemin,
(bu alem icerisinde yer alan) bireylerin degismez aynlari [ayan-i sabite] suretlerinde
(diger deyisle, aynlann aynasmda) Hakk'in tecellisinden baska bir sey olmadigmi ve
ote yandan da Hakk'in tecellisi olmaksizin bu degismez aynlann var olmasmin
miimkiin olmadigmi aciga vurur. Bu kesf aym zamanda, O'nun Kendisini, bu
aynlann hakikatlerine ve hallerine gore cesitlendirdigini ve birbirinden farkli
suretlerde zahir kildigmi ve dolayisiyla farkli suretlerde tasavvur olundugunu da
aciga vurur. Ve bu (haldeki) kesf, Hakk'in bizim ilahimiz olduguna iliskin ilmin
olusmasindan sonradir.
Bundan sonra (cem'den-sonra-fark makammda) son bir kesf daha gelir ki,
suretlerimizi (yani, degismez aynlanmizm suretlerini) sana Hak'ta (Hakk'in
aynasmda) zahir kilar, ve Hak'ta (ayna mesabesinde olan Hakk'in varliginda)
bazimiz (yani, bazi aynlar) diger bazilarina zahir olur, bazimiz diger bazilarmi bilir
ve bazimiz diger bazilarmdan (ilim sahibi olma yoniinden) aynsirlar. Bizden bazimiz
bu marifetin bize (aynlanmizm Hakk'a verdigince) Hak'ta bizden geldigini bilir, ve
bazimiz da bu marifetin bize bizden geldigi Ilahi ilim Hazreti konusunda cahildirler.
Cahillerden olmaktan Allah'a sigininm!
Bu iki kesf ile birlikte, O, bizim iizerimize ancak bizimle hiikmeder; belki de daha
dogrusu biz kendi iizerimize hiikmederiz — ama O'nda. Iste bu nedenledir ki,
Allahu Teala, perdelenmis olanlar neden baslarma kendi arzularma aykm seyler
geldigini sorduklarmda, buna karsilik olarak, "Apacik delil Allah' mdir" [En'am
Suresi, 6/149] buyurdu. Ve Hak onlar icin "sak"i (yani, kendi hakikatleri olan
degismez aynlarmi) gosterir ve bu, aramizdan arif olanlarm kesfetmis oldugu seydir.
Ve bu arifler, perdeli olanlarm Hakk'in yaptigmi iddia ettikleri seyi Hakk'in
yapmadigmi, ama bunun kendilerinden oldugunu goriirler. Ve gercekte Hak onlan,
ilim Hazreti'ndeki degismezlikleri iizre bilir. Boylelikle perdelenmis olanlarm delili
gecersiz kilmir ve geriye Allah' in apacik delili kalir.
Eger, "Dileseydi, hepinizi hidayete erdirirdi" [En'am Suresi, 6/149] sozii ne anlama
gelir diye soracak olursan, deriz ki: "..seydi" takisi varsa, bu sakmma icindir ve
Hakk'in mesiyyeti, sey ne iizre ise onu dilemektir. Ama akli delil, miimkiin bir seyin
ayn'mm bir seyi ya da o seyin karsitini kabul edebilir olduguna hiikmeder. Bu iki
akilla-kavranabilir olan hiikiimden biri vaki oldugunda, bu vaki olan hiikiim, bu
miimkiin seyin kendi degismezligi [siibut] halinde kendisi iizre bulundugu seydir.
"Hidayet ederdi" sozii, "apacik gosterirdi" anlamma gelir. Hak, seyin, kendisinde ne
iizre degismez oldugunu anlamasi yoniinde biitiin miimkiin seylerin basiret goziinii
acmis degildir. Sonucta bazisi ilim sahibi, bazisi ise cahildir. Ve Allah dilemedi, ve
herkese hidayet etmedi ve dileyecek de, hidayet edecek de degildir. Ve "dilerse"
sozii icin de ayni durum gecerlidir. Allah, olmayacak seyi hie diler mi?
Boylece, Hakk'm mesiyyeti tek bir seye baglidir, yani mesiyyet ilme tabi bir nisbettir
ve malum olan, sen ve senin hallerindir. Ve ilmin malum iizerinde hicbir etkisi
yoktur, tersine malum'un alim iizerinde bir etkisi vardir — ayn'inda her ne iizre ise,
kendinden onu verir.
ilahi hitap, ancak muhataplarrn iizerinde anlastiklan sey iizre ve akli kurgulamanrn
verdigi sey iizre geldi. Ve bu ilahi hitap, kesfin verdigi sey iizre gelmedi. Bundandir
ki, mii'minler cok sayida olduklan halde, kesf ehli arifler az sayidadir.
Bizim aramizdan (ilahi ilim'de) bilinen bir makami [makam-i malum] olmayan ve bu
makamda bulunmayan yoktur. Ve bilinen makam, degismezligi icerisinde kendisiyle
oldugun ve varligmda kendisiyle zahir bulundugun seydir — ve bu, senin icin varlik
sozkonusu oldugunda boyledir. Eger (birinci kesfin verdigi marifetle) varligm sana
degil de Hakk'a ait oldugu kesinlenirse, hiikiim Hakk'rn varliginda hie kuskusuz
senin hiikmiindiir. Ve eger (ikinci kesfin verdigi marifetle) senin varolmakligin
kesinlenecek olursa, o zaman hiikiim hie kuskusuz (senin Hakk'a vermis oldugun
hiikiim dogrultusunda) senin iizerinedir. Ve hiikiim verici olan Hak olsa bile,
Hakk'rn hiikiim vermekligi, senin iizerine varlik sacmaktan [feyz] ibarettir ve kendin
iizerine hiikmeden ancak kendinsindir. O halde, ancak kendi nefsini 6v ve kendi
nefsini yer.
Artik geriye varlik sactigi icin Hakk'a hamd etmekten baska bir sey kalmaz — ciinkii
bu (yani, varlik sagici olmaklik) gercekte O'ndandir, senden degil. . . Ve sen
hiikiimlerle O'nun gidasisin ve O, varhkla senin gidandir. Imdi, sende kendini
gosteren (hiikiim vermeklik), Hak'ta kendini gosterdi. Hiikiim vermeklik, O'ndan
sana ve senden O'nadir. Aradaki fark sudur ki, sen "yiikiimlii" olarak adlandinlirsin
— ve Hak seni ancak kendi haline ve istidadma gore, "beni yiikiimlii kil" dedigin
seyle yiikiimlii kildi. Ama Hak, "yiikiimlii" olarak adlandinlmaz.
O (biitiin isimlerine mazhar olusumdan dolayi) beni over, ben de O'nu,
O (taleplerime icabet etmekle) bana kulluktadir, ben de O'na.
Belli bir halde (cem makaminda) O'nu isbat eder,
Ve (kesretteki) aynlarda O'nu nefy ederim.
O beni bilir, ben (suretlerde zahir olmakligmda) O'nu inkar ederim,
O'nu (ceman ve tafsilen) bilir ve O'nu miisahede ederim.
O bizden nasil gani olabilir ki,
Ben O'na (zuhura gelisinde) yardim eder ve O'na varolus veririm.
Iste bundandir ki O'nu bileyim diye beni varetti
Ve O'nu (kendi ilmimde) varettim.
Ve ("Bilinmek istedim..." seklindeki) hadis bize bu mana ile geldi
Ve O'nun amaci bende gerceklesti.
Ve ibrahim aleyhisselam (Hak Teala'nin zahir oldugu biitiin ilahi makamlara zuhur
mahalli olma mertebesinde, bu makamlara niifuz ederek Hakk'rn gidasi olmasiyla ve
Hak da, Ibrahim'in biitiin hakikatlerine ve yetilerine niifuz ederek Varligi ile
ibrahim'in gidasi olmasiyla), kendisine "Halil" denildigi bu mertebeye eristiginden,
konuklarini doyurmak kendisi icin bir adet haline geldi. Ibn Meserre, onun Mikail ile
birlikte, bir nzk kaynagi oldugunu soyledi. Ki nziklar riziklandinlanlarrn gidasidir.
Gida, her parcaya niifuz ederek, beslenen kisinin zatrna niifuz eder. Ne var ki burada
(yard, ilahi cem'iyette) parcalar yoktur — ibrahim aleyhisselam "ilahi isimler"
denilen biitiin ilahi makamlara niifuz etmis ve Hak celle ve ala'nrn Zati da onda
zahir olmustur.
Kanitlandigi iizre bizler O'nunuz
Tipki aym zamanda kendimize ait oldugumuz gibi.
Ve O bana ancak varlik verir
Ve (O bizimle zahir oldugundan) biz O'nun iciniz
Ve (kendi aynlanmizla zahir oldugumuzdan) kendimiz iciniz.
Benim icin iki vecih vardir: "O" ve "ben"
Ve O'nun Ben-liginin zuhurunda "Ben" yoktur.
Ama ben O'nun zuhur mahalliyim
Ve bizler onun icin bir kap gibiyiz.
Ve Allahu Teala hak olani soyler ve dogru yola iletir.
iSHAK KELIMESINDEKi HiKMET-i HAKKiYYE
Nebi'yi kurtaran, bir kurbanm kesilmesi oldu
Ama kocun bagirtisiyla, insanrn konusmasi nasil bir olur?
Halbuki Yiice Allah bizim icin veya kendisi icin kocu yiiceltti
Bilmem ki bu yiiceltme nedendir?
Kusku yok, diger kurbanliklar agirligmca daha degerlidir
Ne var ki, kurban olarak kesilen koctan daha asagi oldular.
Bilmek isterdim, kiicuciik bedeninden ibaret bir kocun
Rahman'm Halifesi'nin yerini nasil tutabildigini.
Bilmez misin ki, bu kurban isinde bir diizenlenis vardir:
Karda cogalma ve kayipta azalmadir o.
Imdi, cansizlardan daha yiice yaratilista olan yoktur
Ondan sonra degerce yiiksek olan bitkilerdir.
Bitkilerden sonra, his sahibi hayvanlar gelir,
Yaraticilarrni bildikleri kesf ve acik delil ile sabittir.
Ve "Adem" denilen yaratilisa gelince:
O, akil, fikir ve imaniyla kayitlidir.
Sehl el-Tusteri ve benzerimiz olan tahkik ehli boyle dedi,
Ciinkii biz ve onlar ihsan makammdayiz.
imdi, isi benim miisahede ettigim gibi miisahede eden
Gizlide ve acikta benim soyledigim gibi soyler
Ve bizim soziimiize aykin olan soze bakma
Ve bugdayi corak yere ekme!
Onlar, Masum Olan' in, Kur'an'da soz ettigi sagirlar, dilsizlerdir.
Bil ki -Allah bizi de seni de giiclendirsin- Halil Ibrahim aleyhisselam ogluna
(ishak'a) soyle dedi: "Riiyada seni kurban ettigimi gordiim" [Saffat Suresi, 37/102].
Ve riiya alemi hayal hazretidir. Ibrahim, gordiigii bu riiyayi tabir etmedi. Halbuki,
riiyasmda kendisine oglu (ishak) suretinde goriinen (ve dolayisiyla asil kurban
edilmesi gereken) koctan baskasi degildi. Ama ibrahim'in, gordiigii riiyayi (tabir
etmeksizin) oldugu gibi kabul etmesi (ve ishak'i gercekten de kurban etmeye
yeltenmesi) iizerine, ibrahim'in bu vehminden dolayi, Rabb'i, ishak'a kocu [zibh-i
azim] feda etti; ki bu (kocu kurban etmesi) ibrahim'in gordiigii riiyanm -her ne
kadar kendisi bundan haberdar olmasa da- Allah katmdaki tabiriydi.
Demek ki, hayal hazretinde goriilen suretlerden Allah' in murad ettigi seyin ne
oldugunu anlamak icin bir baska ilme ihtiyac vardir. Gormez misin ki, Ebubekir (ra)
riiyayi tabir ettiginde Resulallah (sav), "Bir kismmi dogru, bir kismmi da yanks tabir
ettin" buyurdu. Ebubekir, nerede yanlislik yaptigmi sorduysa da Resulallah
Efendimiz bunun hangisi oldugunu soylemedi.
Hak Teala ibrahim aleyhisselam'a seslendiginde, ona, "Ey ibrahim! Sen riiyada
gordiigiinii dogruladm" [Saffat Suresi, 37/104] dedi; yoksa, "riiyada gordiigiin
dogruydu," yani, "riiyanda gordiigiin gercekten de oglundu" demedi. Ciinkii
ibrahim, riiyasmi tabir etmeyip, gordiigii seyi kendisine goriindiigii sekilde aldi.
Halbuki riiyanm tabir edilmesi gerekir. Ve bundandir ki (Misir firavunu) Aziz,
yanmdakilere, "Eger riiya tabir etmeyi biliyorsaniz.." [Yunus Suresi, 12/43] demisti.
Tabir, riiyada goriilen suretten baska bir seye izin [cevaz] demektir. Ve (Aziz'in
riiyasmda gordiigii) okiizler, kitlik ve bolluk yillariydi.
ibrahim'in riiyasmda gordiigii dogru olsaydi, oglunu kurban etmesi kacinilmaz
olurdu. Ama o, sadece riiyada gordiigiiniin oglu oldugunu dogruladi — ve Allah
indinde ise oglu suretinde goriinen sey gercekte koctan [zibh-i azim] baskasi degildi.
Bundandir ki, ibrahim'in zihninde oglunu kurban etme diisiincesi dogunca, kogu
ishak igin feda etti. Ama (gercekte kurban edilmesi emrolunan ishak olmadigindan)
bu koc Allah indinde (ishak'a karsilik olarak) feda edilen bir sey degildi (ciinkii
kurban edilmesi gereken zaten kocun kendisiydi). imdi, his (kurbani) koc olarak
bicimlerken, hayal de ibrahim'in oglu olarak bicimledi. Eger hayalde bir koc gormiis
olsaydi, onu oglu olarak veya bir baska sey olarak tabir ederdi.
Ve sonra Hak Teala soyle buyurdu: "Bu, apacik bir imtihandir" [Saffat Suresi,
37/106]. Yani bu, ibrahim'in, riiya duragmin [mevtm] tabir gerektirdigini bilip
bilmedigi konusunda bir imtihandir; ciinkii O, riiya duragmin [mevtm] tabir
gerektirdigini bilir. Ama ibrahim, gordiigii riiyayi tabir etmesi gerektigini
diisiinemedi [gaflet] ve (bu sekilde) riiya duragmin [mevtm] geregini yerine
getiremediginden dolayi da, riiyasinda gordiigiinii dogruladi.
Ayni sekilde, Miisned (yani, Hadis derleme kitabi) sahibi bir imam olan Taki bin
Mahled de diisiincesizlik etti [gaflet]. Resul'iin (sav) soyle dedigini isitmisti: "Her
kim riiyasinda beni goriirse, uyaniklikta beni gormiistiir; ciinkii seytan benim
suretime giremez." Ve Taki bin Mahled riiyasinda Resul'ii gordii; ve bu riiyada
Resul kendisine siit iciriyordu. (Uyandiginda) riiyada gordiigiinii dogruladi; (ve
bunu kendisine kanitlamak icin de) kusarak, icmis oldugu siitii cikardi. Eger riiyasmi
tabir edecek olsaydi, ictigi siit kendisinin sahip olacagi bircok ilim olacakti. (Boyle
yaptigi icin,) ictigi siit kadar ilimden Allah onu mahrum kildi.
Gormez misin ki, Resul (sav) riiyasinda kendisine bir kap dolusu siit verildigini
soyleyerek soyle buyurdu: "Iyice kanmcaya kadar ictim ve kalanini Omer'e verdim."
Kendisine, "Ya Resulallah, ictiginiz siitii ne olarak yorumladmiz?" diye
soruldugunda ise, "ilim" diyerek karsilik verdi. Ve riiya duragmin [mevtm] tabir
edilmeyi gerektirdigini bildiginden, gordiigii bu sureti siit olmakliginda birakmadi.
Ve hie kuskusuz Nebi'nin (sav) duyularla miisahede edilen sureti Medine'ye
defnedilmistir. Ve onun ruhunu ve latifesini hicbir kimse ne baskasmda ne de
kendisinde miisahede etmemistir. Diger biitiin ruhlar icin de bu boyledir. imdi,
Nebi'nin (sav) ruhu, riiyada kendisini goren bir kimseye, topraga demedilen
bedeninin suretinde goriiniir. Ve riiyada goriilen sureti, onun bedeninin aynisidir,
herhangi bir eksiklik sozkonusu degildir. Ve Allah' in riiya goren kisiyi
korumasmdan dolayi, seytanm onun suretine girmesi miimkiin degildir. Bundandir
ki, her kim onu bu sekilde gorecek olursa; kendisine emrettigi, sakmdirdigi veya
bildirdigi ne varsa, bunlarm hepsini onun kendisinden almis olur. Tipki, Nebi (sav)
hayattayken onu gorseydi -anlami ister acik ister ortiik olsun, veya hangi sekilde
olursa olsun- soylediklerini nasil ki ondan almis olacaktiysa, oyle. Ve eger Nebi
(sav), ona bir sey verecek olsa, bu seyin hie kuskusuz tabir edilmesi gerekir. Ama
eger hayaldeki seyin aynisi duyumsal olarak da goriilecek olursa, boylesi bir riiyanin
tabir edilmesi gerekmez — i§te Halil Ibrahim ve Taki bin Mahled bu sekilde,
gordiikleri surete, gordiikleri kadarmca giivendiler.
Riiya icin bu iki yon (yani, tabir etmek ve etmemek) sozkonusu oldugundan,
niibiivvet makammi verdigi Ibrahim'e yaptigi ve soyledikleriyle bize edebi ogretti.
Ve bizler de (ogrendigimiz bu edeb sayesinde) Hakk'i akli delilin kabul etmedigi bir
surete biiriinmiis olarak gordiigiimiizde, goriilen sureti -ya goren kisinin hali ve
Hakk'm goriildiigii mekan acisindan veya her ikisi acismdan- seriata uygun olan
Hak (anlayisi) dogrultusunda tabir etmemiz gerektigini bildik. Ve eger akli delil,
gordiigiimiiz seyi reddetmezse, onu gordiigiimiiz suret ne ise, o sekilde alikoyanz —
tipki ahirette Hakk'i gordiigiimiizde, O'nu gordiigiimiiz suret iizre kabul etmemizde
oldugu gibi.
Her bir mevtmda Rahman olan Bir'in suretleri vardir — gizli ve acik
Eger "bu Hak'tir" dersen dogruyu soylemis olursun
Yok eger, "bu Hak'tan baska bir seydir" dersen
Obiir yana (yani, yaratilisa) gecmis olursun.
O'nun hiikmii bir mevtrni icerip, digerini dislamak degildir
Ve O, kendi hakikatiyla yaratilista seyrini siirdiiriir.
Kendini gozler online serdiginde, akillar
Alisageldikleri akli delillerle O'nu reddederler
Ama gercek akil sahipleri, akil hazretinde
ve "hayal" denilen seyde, O'nu kabul ederler.
Ebu Yezid Bistami bu makamda (yani, kesf-i tarn ve suhud-i amm makammda) soyle
demistir: "Eger Ars ve onun icerisinde olan her sey, yiizbinlerce kez daha biiyiik
olsaydi, arifin kalbinin bir koseciginde olurdu ve onun farkrna bile varmazdi" — ve
bu Ebu Yezid'in (kalbinin) cisimler alemindeki genisligidir. Ne var ki ben soyle
diyorum: Varligi bitimli olmayan seyin (yani, varolussal taayyiinatrn) bitimli oldugu
varsayilarak, kendisini var eden ayn (ayn-i vahid) ile birlikte arifin kalbinin bir
koseciginde ortaya ciksaydi onun farkrna bile varmazdi. Ciinkii kalbin, Hakk'i
kendisine sigdiracak genislikte oldugu (kudsi hadisle) ortaya konmus ama
kanmaklikla nitelenmemistir. Eger dolacak olsaydi, kanardi. Nitekim Ebu Yezid de
boyle dedi. ("Muhabbet sarabrni kadeh kadeh ictim; ne sarap tiikendi, ne de ben
kandim.") Biz de soziimiizle hie kuskusuz bu makama dikkat cektik.
Ey esyayi Kendi nefsinde yaratan
Yarattigm her seyi Kendinde toplarsrn
Varligi bitimli olmayan seyi, Kendi varligmda yaratirsm
Ve Sen hem genissin, hem de darsrn
Eger Allah' in yarattigi sey benim kalbimde olaydi
Biitiin bu seyler kalbimde soniik kalirdi
Eger kalbim Hakk'i sigdiracak kadar genisse,
Yaratilis onu nasil daraltsrn
Ey bana kulak veren, bu nasil bir istir?
insan, hayal giiciinde, varligi olmayan ve yalniz hayal giiciinde varlik kazanan seyi
vehimle yaratir. Ve arif, himmetiyle, himmet mahallinin dismda varligi ortaya cikan
seyi yaratir. Ama arifin himmeti, onu korumaktan geri kalmaz. Ve onun yarattigi
seyi korumasi, himmete bir yiik olusturmaz. Arif yarattigi seyi korumaktan gaflete
diisecek oldugunda, eger biitiin hazretleri zaptetmis degilse, yarattigi bu sey yok
olur. Biitiin hazretleri zaptettigi durumda, boylesi bir gaflet sozkonusu degildir,
yarattigi seyi hie kuskusuz (herhangi) bir hazretten miisahede eder. Imdi, arif biitiin
hazretleri kusatmis olarak, himmetiyle bir sey yaratacak olsa, o yaratilan seyin sureti
herbir hazrette zahir olur. Bu durumda, (herbiri baska bir hazrette bulunan) suretleri
(belli bir hazretteki) diger suretlerle korur. Arif, bir hazretten veya birkac hazretten
gaflete diisse ve fakat yarattigi sureti korudugu hazretlerden birini miisahede etmeyi
siirdiirse, gaflete diismedigi hazretteki bu bir suretin korunmasiyla, biitiin suretler
korunmus olur. (Jiinkii gercekte gaflet -ister biitiin alemler icin, isterse bazi alemler
icin olsun- hicbir zaman genel degildir.
Ve hie kuskusuz, burada oyle bir sir acikladim ki, ehlullahtan olanlar boylesi bir sirn
aciga vurmaktan kagmirlar. Burada, kendilerinin Hak olduklan yolundaki
davalarrnm reddi vardir. (Jiinkii, Hakk'm hicjbir zaman hicjbir seyden gafil olmasi
sozkonusu olmadigi halde, kulun bir seyden gafil degilken, baska bir seyden gafil
olmasi kacrnilmazdir. imdi, yarattigi seyi korumasrndan dolayi "ben Hakk'im"
demesi sozkonusudur. Ne var ki, o §eyin suretini korumasi, Hakk'm korumasi gibi
degildir. Ve iste biz bu farki ortaya koyduk. Ve herhangi bir suretten ve bu suretin
bulundugu hazretten gafleti dolayisiyla, kul hie kuskusuz Hak'tan ayrilir. Ve
suretlerin tumiinii korumayi siirdiirmesine siirdiiriir de, bunu, bu hazretlerin tiimii
icerisinde gafil olmadigi hazrette bu sureti koruyarak yapmasi nedeniyle, kulun
Hak'tan aynlmasi kacrnilmazdir. (Jiinkii kulun yarattigi sureti gafil oldugu
hazretlerde korumasi zimnen sozkonusudur. Ama Hakk'm yarattigi seyi korumasi
boyle degildir. (Jiinkii O, yarattigi her sureti ale't-tayin korur.
Ve bu mesele bana bildirildi. Bu meseleyi, bu kitaptan baska hicbir yerde higbir
kimse yazmamisti; ne ben, ne de bir baskasi. Dolayisiyla bu mesele vaktin benzersiz
incisidir. imdi, sakm ola ki bundan gafil olma! Coinkii, bir suret ile huzur iizre
oldugun hazret, Hak Teala'nm "Ben Kitap'ta hicbir seyi eksik birakmadim" [En' am
Suresi, 6/38] dedigi, olmus ve olmamis olan herseyi kendinde toplayan Kitab'm
(yani, levh-i mahfuz'un) benzeridir.
Bizim soylediklerimizi ancak nefsinde Kur'an olan kimse (yani, biitiin hazretleri
kendinde toplamis olan Insan-i Kamil) bilir. (Jiinkii, takva sahibi bir kimse icin
Allahu Teala bir furkan kilar [Enfal Suresi, 8/29] (yani, Hak ve batili, ve dolayisiyla
da Hak ile halk'i aynmlama yetenegi kazandinr). Ve (Insan-i Kamil'e ait olan) bu
furkan da, kendisiyle kulun Rabbinden aynsik olusuna iliskin olarak bu meselede
soziinii ettigimiz furkan gibidir. Ve bu, en biiyiik aynmdir [furkan].
imdi bir zaman olur ki kul, hie kuskusuz Rabb olur
Ve bir zaman olur ki kul, kesinkes kul olur
Ve kul oldugunda Hak'la genistir
Ve Rabb oldugunda ise darliktadir
Kul olarak nefsinin gercekte ne oldugunu goriir
Ve Hak'tan istedikleri cogalir, genisler.
Rabb olarak, miilk ve melekut hazretlerinde
Biitiin yaratihsrn kendisinden taleplerde bulunduklarmi goriir
Ama o, zati itibariyla, onlarm isteklerini karsilayamaz
Bundandir ki, bazi arifleri aglar goriirsiin
imdi sen Rabb'in kulu ol; O'nun kulunun Rabb'i olma
Yoksa atese ve erimeye diisersin.
iSMAiL KELiMESiNDEKi HiKMET-i ALiYYE
Bil ki, "Allah" olarak adlandinlan, Zat'iyla Tek [Ahad] ve isimleri'yle biitiindiir
[kiill]. Herbir varligm kendi ozgiil Rabb'i [rabb-i has] vardir ve bu Rabb'in butiinim
kendisi olmasi olanaksizdir. Ama ilahi ahadiyette, hie kimse icin yer yoktur. Ciinkii,
"bir seyde ilahi ahadiyetten bir sey vardir; ve digerinde de ondan bir sey vardir"
denilemez; ciinkii O, boliinme kabul etmez. Imdi, O'nun ahadiyeti aciga cikmamis
olan Isimlerin tumiiniin toplamidir.
Said, Rabb'i (terbiye edicisi) indinde razi-olunandir. Ve varlik hazretinde, Rabb'i
indinde razi olunmayan yoktur. Ciinkii o Rabb, onun iizerinde rabb-olmakhgrni
[rububiyet] siirdiiriir. Boyle olunca da razi olunandir ve dolayisiyla said'dir.
Bu konuda Sehl (Sehl bin Abdullah Tusteri) soyle der: "Rububiyetin bir sirri vardir
— bu sir sensin." Sehl, "sen" soziiyle herbir ayn'a (yani, herbir varolan-ayn'a)
seslenir. Ve soyle siirdiiriir: "Eger o sir ortadan kalkabilecek olsaydi, elbetteki
rububiyet gecersiz hale gelirdi." Sehl, "ortadan kalkabilecek olsaydi" soziiyle
soyledigi seyin olanaksizhgma isaret etmistir. (^iinkii bu sir ortadan kalkmayacagi
gibi, rububiyet de gecersizlesmez. (Jiinkii ayn'in varligi ancak Rabb'i ile
sozkonusudur ve ayn her zaman icin varoldugundan, rububiyet hicbir zaman
gecersiz hale gelmez.
Ve her razi olunan sevgilidir; ve sevgilinin her yaptigi sey sevgilidir. Ciinkii ayn'in
bir fiili yoktur; olsa olsa bu fiil o ayn'daki, Rabbinin fiilidir. Boylelikle, ayn, isledigi
fiilin kendisine dayandinlmasmdan kurtuldu. Bu durumda, ayn, Rabbinin
fiillerinden ve kendisinde olan ve kendisinden zahir olan seyden razi oldu. Bu fuller
razi olunmustur. Qiinkii her fiil isleyen ve sanatci kimse, kendi fiilinden ve
sanatmdan razidir. Ciinkii her fiil isleyen ve sanatci kimse, kendi fiilinin ve sanatmrn
hakkini kusursuz bir sekilde verdi. "O, her seye halkmi verdi ve ona dogru yolu
gosterdi" [Taha Suresi, 20/50]. Boylece her seye halkmi verdigini beyan etti — ve
(yaratilmis olan her sey, kendi istidadiyla talep ettigi seyde) eksiklik veya fazlalik
kabul etmez.
Ismail, soziinii ettigimiz seyi kesfetmesinden dolayi Rabbinin indinde razi-olunan
oldu. Bunun gibi, herbir varlik Rabbinin indinde razi-olunandir. Ve herbir varligm,
soyledigimiz gibi, Rabb'i tarafmdan razi olunmasi, baska bir kulun Rabb'i tarafmdan
razi olunmasi gerektigi anlamma gelmez. Ciinkii (varolan-aynlann herbiri)
rububiyeti bir'den [vahid] (yard, tek bir ilahi isim'den) degil, olsa olsa biitiinden
(yani, biitiin isimleri kendisinde toplayan uluhiyet mertebesinden) almistir.
Boylelikle ona biitiinden ancak kendisine uygun olan sey tayin olundu, ki bu da o
seyin Rabbidir. Ve hicbir kimse rububiyeti, Hakk'rn ahadiyeti dolayisiyla almaz; ve
bunun icindir ki, Ehlullah'tan olanlar, ahadiyette tecellinin sozkonusu olmadigmi
soylediler.
imdi sen (fena makammda) O'na, O'ndan dogru bakarsan, O, Kendi nefsine bakar —
ve boylece O, (zuhurun sozkonusu olmadigi ahadiyette) Kendi nefsine, Kendi
nefsiyle bakiyor olmaktan hicbir zaman geri kalmaz. Ve eger sen O'na seninle (kendi
nefsin ve kayitli varligmla) bakarsan, ahadiyet ortadan kalkar (ve Hak, vahidiyet ile
tecelli eder). Ve eger sen (Muhammedi varisler gibi) O'na O'nunla ve seninle (Hak
halka ve halk da Hakk'a ortii olmaksizm) bakarsan yine ahadiyet ortadan kalkar.
Ciinkii "sen bakiyorsun" soziindeki "sen" zamiri bakilan'm kendisi degil, ondan
baskasidir. Burada, "bakan" ve "bakilan" olarak iki seyin gerektirdigi bir iliskinin
varligmdan dolayi, ahadiyet ortadan kalkar. Ama (O'na seninle bakisrnda ve O'na
O'nunla ve seninle bakisrnda) yine de, O Kendi nefsiyle Kendi nefsine bakmaktadir
ve bu vasifta (yani, senin varhgrn ile ve Kendi varligi ile bakmada), bakan da O'dur,
bakilan da.
imdi, bir kimsenin mutlak olarak razi-olunan olmasi, ancak o kimsede zahir olan
fiilin, Razi-olan'rn onun yoluyla olan fiili olmasiyla sozkonusu olabilir (ve bu durum
ancak Insan-i Kamil icin gecerlidir). imdi, Hak Teala'nin ismail'i Rabb'i indinde razi-
olunmaklikla nitelemesiyle ismail, diger aynlardan iistiin oldu. Ve, kendisine, "Ey
nefs, Rabb'ine don!.." denilen her mutmain nefsin durumu da boyledir. imdi, Hak
Teala, mutmain nefse, kendisini da vet eden Rabbine donmeyi emretti. Ve "..razi
olmus olarak kullarim arasma katil.." — ki bu makam bu kullarimm miilkiidiir. §u
halde, burada sozii edilen kullar, Rabbini bilen ve O'nunla yetinen ve ondan baska
bir Rabb'e bakmayan kullardir. "..Ve gir cennetime" [Fecr Suresi, 89/27-30] — ki, Ben
Kendimi onunla orterim [setr]. Ama Benim cennetim senden baskasi degildir. (Jiinkii
sen, zatrn ile Beni ortersin. imdi, Benim bilinmem ancak seninledir ve sen de ancak
Benimle varsrndir. Boylece seni bilen Beni bilir. Ve Ben (hakikatimle) bilinmem, sen
de (hakikatinle) bilinemezsin.
Ve Rabbinin cennetine girdiginde, kendi nefsine girmis olursun. O zaman, kendini
bildiginde Rabbini bildigin marifetten baska bir marifetle kendini bilirsin. Boylelikle
iki tiir marifete sahip olursun: oncelikle O'nu, kendini biliyor olarak, bu sayede
bilirsin ve ikinci olarak, nefsinden dolayi degil ama Rabb'inden dolayi ve Rabb'ini
biliyor olman nedeniyle nefsini bilirsin.
Sen (kendi ozgiil Rabbin icin) kulsun
Ve sen (istidadmla hiikmettigin ozgiil Isim icin) Rabb'sin
O kimse ki, O'nun icin ve O'nda kulsun
Sen (sende zahir olan huviyet itibanyla) Rabb'sin
Ve sen ("Elestii bi Rabbikum?" seslenisinde"Beli— Evet" diyerek)
Sozlesme yaptigm Rabb icin (taayyiiniin ve kayitlanmisligrn itibanyla) kulsun
Herbir belirli Rabb-kul sozlesmesi
Baska bir Rabb-kul sozlesmesi karsisrnda gecersizlesir
Boyle olunca, Allah kullarindan razi oldu, kullari da razi olunanlar oldu. Ve kullarin
hepsi O'ndan razi oldu ve O da boylece razi olunan oldu.
Imdi, iki hazret (yani, rabb-olmaklik hazreti ve kul-olmaklik hazreti), benzerlerin
birbirine karsilik gelmesi gibi birbirine karsilik geldi. Ve benzer olanlar, birbirlerine
karsittirlar. Ciinkii iki benzer birlenemez, aksi halde aralannda bir aynm kalmazdi.
Varlikta ise digerlerinden ayrisik olmayan bir sey yoktur. imdi, bir-olan-hakikatte
[hakikat-i vahid] benzer yoktur. Boyle olunca varlikta benzer yoktur ve varlikta
karsit da yoktur. Ciinkii varlik bir-olan-hakikattir ve bir sey kendisine karsit degildir.
Hak'tan baskasi baki degildir, yaratilmis olan baki degil
Ulasma diye bir sey yoktur, ayri olma diye bir sey yok
Apacik delil bununla geldi
Boylece ben gozlerimle gordiigum ve inceledigim zaman
O'nun ayn'rndan baska bir sey goriiyor degilim
Bu, (yani, Hakk'm kulundan ve kulun da Rabb'inden razi olmasi) ancak, kendini
Rabb'in varligi olarak gorme konusunda Rabb'inden korkan kimselere ozgiidiir,
ciinkii onlar (rabb-olmaklik hazreti ve kul-olmaklik hazreti arasrndaki) aynsmayi
bilirler. Bazilarinin cehaleti, bizi, bilenlerin yaptigi bu aynmi yapmaya yoneltti.
Gercekte kullar arasmda aynm vardir ve Rabb'ler arasmda aynm vardir. Herhangi
bir aynm olmasaydi, o zaman hie kuskusuz Ilahi Isimler'in herbiri, tipki digerleri
gibi biitiin vecheleriyle yorumlanirdi. Ama "Muiz" (Aziz-kilici) Ismi, "Muzill" (Zelil-
kilici) isminin yorumlandigi gibi yorumlanmaz ve digerleri icin de bu boyledir. Ne
var ki, ahadiyet yoniinden bakildigrnda durum baskadir. Biitiin isimler'e iliskin
olarak diyebilirsin ki, her isim, kendi huviyeti yoniinden hem Zat'a, hem de kendi
hakikatine gotiiriir, ciinkii adlandmlan Bir'dir. Boylelikle Muiz, adlandmlan Bir
yoniinden Muzill'le aynidir ve ote yandan Muiz, kendine ozgii hakikati yoniinden
Muzill'den farklidir, ciinkii her ikisinden farkli kavramlar anlasilir.
Halk'tan ayri tutarak Hakk'a bakma!
Ve Hak'tan baska olmaklik giysisine biiriindiirerek halk'a bakma!
Ve Hakk'i tehzih ve tesbih et;
Ve dosdogru olmaklik [sidk] makamrnda dikil.
Ve ister cem makamrnda, istersen fark makamrnda ol!
Eger sana bunlardan biri zahir olursa, digerine yonel ki,
Ikisiyle birden zafere eresin!
Sen ne (hakikat yoniiyle) fani olur, ne de (halkiyet yoniiyle) baki kalirsin,
Ne yokedebilir ne de baki kilabilirsin.
Ve vahiy (ilham) senin iizerine
(sen Hakk'in sureti oldugundandir ki) baskasmdan verilmez;
ve sen de onu ("gayr" olmadigindan) baskasma vermezsin.
Yiiceltme [sena], verilen soze sadik olunmasina yapilir. Ve ilahi hazret oviilen
[mahmud] yiiceltmeyi talep eder. Dolayisiyla O, verdigi sozde sadik olmasi [sidk-i
va'd] yoniinden yiiceltilir, tehdidinde sadik olmasi [sidk-i vaid] yoniinden degil.
Allahu Teala, "Allah'm resullerine verdigi sozde sadik olmayacagmi sanma"
[Ibrahim Suresi, 14/47] dedi — ("soz" yerine) "tehdit" demedi. Hatta, onlari
(isledikleri suclardan dolayi) tehdit etmis olmasma ragmen, soyle dedi: "Biz onlarm
giinahlarmdan geceriz" [Ahkaf Suresi, 46/16]. Ve Allah, ismail'i, soziine sadik
olmasmdan dolayi ovdii ve boylece, gercekte Hak icin tehdidin gerceklesmesi imkani
ortadan kalkti.
imdi geriye yalnizca Soziine Sadik Olan kaldi
Ve Hakk'm tehdidi acismdan incelenebilecek tek bir ayn yoktur
Ve her ne kadar seka yurduna girseler de onlar
Seka yurdundan bir tat alirlar; o da farkli bir nimettir
Yani ebedilik (huld) cennetlerindekinden farkli bir nimet
Halbuki alman lezzet birdir
Ve aralannda (istidadlarm farkliligiyla) tecelli bakimmdan farklilik vardir
(Jekilen azab, ("lezzet" anlamma gelmesi yoniinden)
Tadmin tatliligmdan dolayi "azab" olarak adlandinhr.
Ve ("eziyet" anlamma gelmesi yoniinden) "azab" sozii,
(Azabm gercek anlami olan) lezzete kabuk gibidir ve kabuk
(Azabm hakikatini, ortulii olan gafillerden) koruyucudur.
YAKUB KELIMESINDEKI HiKMET-i RUHiYYE
Dinin iki tiirii vardir: ilki; Allah'm indinde, Hakk'm bildirdigi kimse (yani, nebiler)
indinde ve Hakk'in bildirdigi kimsenin bildirdigi kimse (yani, nebinin iimmetinden
olan) indinde olan dindir. Ikincisi ise, halkm indinde olan dindir ki, Allah onu gecerli
kilmistir.
Allah indinde olan din, O'nun sectigi ve halkm dini iizerinde yiice kildigi dindir.
Hak Teala soyle buyurur: "ibrahim ve Yakub, ogullarma soyle vasiyet ettiler: Allah
sizin icin dini secti, o halde ancak O'na teslim olmus bir halde oliin" [Bakara Suresi,
2/132]. (Bu ayette sozii edilen) din, harf-i tarif'le birlikte kullanilmistir, dolayisiyla bu,
bilinen ve belirli bir dindir. Ve Hak Teala §6yle buyurur: "Allah' in indinde din
Islam'dir" [Al-i Imran Suresi, 3/19] — yani, teslimiyettir. Dolayisiyla din, senin
teslimiyetinden ibarettir ve Allah indinde olan din, senin hiikiimlere teslimiyet
gostermekligindir. imdi "din" teslimiyet ve "namus" da Allahu Teala' nin koydugu
hiikiimlerdir. Dolayisiyla, Allahu Teala' nin kendisi icin ortaya koydugu hiikiimlere
teslimiyet gostererek bunlarla nitelenen kimse, dini uygulayan ve onu -kildigi
namazla- yerlesik kilandir, yani onu insa edendir. Boylece kul, dini insa eden ve Hak
da, ser'i hiikiimleri ortaya koyandir. O halde, teslimiyet senin fiillerinin ta kendisidir
ve din senin fiillerinden ortaya cikar. Boyle olunca, sen ancak kendinden olanla
(yani, kendi fiillerinle) mutlu olursun. Ve nasil ki senin mutlulugunu ortaya cikaran
senin kendi fiillerinse, ilahi isimleri de ortaya cikaran ancak Allah'm fiilleridir. Ve
sen Allah' in fiillerisin ve bunlar sonradan olmadirlar. Allah, ortaya koyduklariyla
"ilah" olarak adlandinhr ve sen de ortaya koyduklarrnla "said" olarak
adlandirihrsm. Ve sen din'i yerlesik kilip Allah' in koydugu hiikiimlere teslimiyet
gosterdiginde, Allahu Teala, seni Kendi nefsi menzilesine indirir.
Bu konu hakkinda faydali olacak seyleri, insaallah, Allahu Teala'nin gecerli kabul
ettigi "halk indinde olan din"i acikladiktan sonra ortaya koyacagim. imdi, (Hak ve
halk indinde olan) her iki din de (fillerin yaraticisinin O olmasi bakimmdan)
Allah' mdir. Ve (din, teslimiyet oldugundan ve teslimiyet senin fiillerinle ortaya
ciktigmdan dolayi) ikisi de Allah' tan degil sendendir. Dinin Allah' tan olmasi, ancak
isin ash itibanyladir.
Allahu Teala soyle buyurdu: "..onlarm baslattiklari ruhbaniyeti var kildik.." Ve bu
hikmetli kanunlar herkesin bildigi resul tarafmdan ve bildik ozel yoldan (yani, vahiy
yoluyla) Allah katindan getirilmis degildir. Ama, icerdigi hikmet ve zahirdeki
faydadan dolayi konulmus seriatin [vaz'-i mesru] amacina uygun bir sekilde ilahi
hiikiimlere uyarlilik gosterdikleri icin, Allahu Teala bu hikmetli kanunlan "..onlar
iizerine farz kilmadigi halde.." tipki Kendi koydugu hiikiimleri gecerli kildigi gibi
gecerli kildi. Ve Allahu Teala, Kendisiyle onlarin kalpleri arasinda yardim ve rahmet
kapismi acarak, onlarin kalplerine -kendileri bunun farkmda olmaksizin- koyduklan
bu hiikiimleri yiiceltmekligi yerlestirdi. Bu sekilde onlar ilahi ogretimle bilinen
nebevi yoldan baska bir yolla Allah' in nzasmi isterler. imdi, bu kanunlan kendileri
icin bir hiikiim olarak koyanlar ve kendileri icin bu hiikiimler konmus olanlar,
"..ancak Allah nzasmi istediklerinden dolayi, onlari hakkiyla yerine getirdiler.." ve
bu sekilde itikat ettiler — "..boylece, onlar arasindan iman edenlere odiillerini verdik;
ve onlarin bir cogu sapmistir" [Hadid Suresi, 57/27] yani, bu hiikiimlere teslimiyetten
ve bunlan yerine getirmekten uzaktirlar. Ve bu hiikiimlere teslimiyet
gostermeyenlere, bu hiikiimleri (onlarin kalplerine ilham ederek) koymus olan
(Hak), kendilerini hosnut edecek seyleri onlara vermeyerek, teslimiyet gostermez
[miinkad]. Ama, emr (yani, uluhiyet ve rububiyet, Hak tarafmdan) teslim olmakligi
gerektirir. Ve bu, su demeye gelir:
Yukiimlii olan, ya uymak suretiyle teslimiyet gosterir [miinkad] veya karsi gelir.
Kendi istegiyle itaat edenin [muvafik-i muti] durumu acik oldugundan, onun
hakkinda soze gerek yoktur. Karsi cikan kimseye gelince; bu kisi, kendisine egemen
olan karsi gelis nedeniyle Allah' tan, su iki seyden birini ister: bagislanmak veya
cezalandinlmak. Ve, kendi nefsinde bunlardan birini hakettigi icin bunlardan biri
olmak zorundadir. Imdi, kulun fiillerine ve bulundugu haline gore, Hakk'rn
teslimiyet gosterdigi dogrulanmis [sahih] oldu. Boylece, etkiyici [miiessir] olan,
kulun halidir.
Bu sekilde bakildiginda, din, verilen karsilik, yani hos olan ve hos olmayan bedel
olur. Hos olan seyle verilen bedel sudur: "Allah onlardan razi, onlar da Allah' tan
razidirlar" [Maide Suresi, 5/19]. Iste bu sevinc veren seyle bir karsiliktir [ceza]. Sevinc
vermeyecek seyle karsilik ise sudur: "Sizden zulmeden kimseye Biz biiyiik azabi
tattiririz" [Furkan Suresi, 25/19]. "Ve Biz, onlarm giinahlarmdan geceriz" [Ahkaf
Suresi, 46/16] de bir karsiliktir. Boylelikle, din'in bir karsilik oldugu ortaya cikmis
oldu. Coinkii, din islam'dir ve bu da teslimiyet demektir. Ve Hakk'rn kula teslimiyeti,
kulun halinin gerektirdigi karsiligi vermektir. Bu, o halde, dinin ne oldugunun zahiri
aciklamasidir.
Bu soylenenlerin sirrma ve batmma gelince: din, Hakk'rn varlik aynasmda bir
tecellidir. Boyle olunca, miimkiin varliklardaki Hakk'a ait olan sey, bu miimkiin
varliklarm bulunduklari hal icerisinde kendi zatlannin Hakk'a verdigi sey dir. (Junkii
miimkiin varliklarm bulunduklari her halde, birer sureti vardir. Bundan dolayi,
miimkiin varliklarm hallerinin birbirinden farkli olmasmdan dolayi, suretleri de
birbirinden farklidir. Ve hallerinin birbirinden farkli olmasmdan dolayi da, Hakk'rn
tecellisi farkli farklidir. Sonucta Hakk'rn kuldaki etkisi [eser], kulun icinde
bulundugu hal iizre ortaya cikar. Imdi, kula hayn veren kulun kendisinden baskasi
degildir. Ve kendisine haynn karsitini veren de kendisinden baskasi degildir — o,
kendi zatmi nimetlendirir ve azaplandinr. Yerecekse sadece kendi nefsini yersin ve
ovecekse sadece kendi nefsini ovsiin! O halde, Hakk'rn onlara iliskin ilminde apacik
delil [hiiccetii'l-baliga] vardir — ciinkii ilim, malum'a tabidir.
Simdi, meselenin biraz daha derinine inip, daha bir otedeki su sirri ortaya koyalim:
miimkiin varliklarm asillan yokluktur ve bu degismez. Ve miimkiin varliklarm
nefslerinde ve aynlarmda, icinde bulunduklari hallerin suretine biiriinen Hakk'rn
varligmdan baska bir varlik yoktur. Imdi sen haz ve aci duyanm kim oldugunu ve
hallerden herbir hali izleyenin ne oldugunu bildin — ve bundandir ki, bir hali
izleyen bir sonraki hal (yani, karsilik), ("takip" kokiinden gelen) "ukubet" ve "ikab"
olarak adlandinlmistir. Iyi olsun, kotii olsun her durum icin bu gecerlidir; ama
toplumsal uylasim, bu sonucu, iyi olan seyler icin "sevap" ve kotii seyler icinse
"ikab" olarak adlandirdi. iste, bundandir ki, din "adet" (yani, tekrarlama) olarak
adlandinldi veya bu sekilde yorumlandi. (Jiinkii (miimkiin varligm veya kulun)
halinin gerektirdigi veya talep ettigi sey geri doner. Boyle olunca, din adettir. Sair
§6yle der: "Umm el-Huvaris'in oniinde boyle yapmak senin dinindi/' yani, adetindi.
Ve adet denince anlasilan, bir seyin kendi ozgiin haline donmesidir; ama bir seyin
onceki haline, oncekinin aynisi olarak donmesi olabilir bir sey degildir. Ve adet
denince de, bir seyin kendini tekrarlamasi dusiiniiliir.
Ama adet, akilla-kavranabilir olan bir hakikattir ve birbirine benzeyen suretlerde
vardir. Biliriz ki, Zeyd insanlik itibanyla Amr'm aynisidir. Ama burada insanlik
tekrarlanmis degildir; eger oyle olsaydi, cogalirdi. Ne var ki, insanlik tek bir hakikat
[hakikat-i vahid] oldugundan cogalmaz. Yine biliriz ki, Zeyd'in birey olmakligi,
Amr'rn birey olmakligmm aynisi degildir. imdi, her ikisi de birey olmakla birlikte,
birey olarak Zeyd, birey olarak Amr'rn aynisi degildir. Dolayisiyla biz, bu
benzerlikten dolayi his olarak insanligin yinelendigini, hiikiim olarak da
yinelenmedigini soyleriz — dolayisiyla bir yonden tekrarlama [adet] varken, bir
yonden de tekrarlama yoktur. Ayni sekilde, bir yonden bakildiginda karsilik [ceza]
vardir ve bir diger yonden bakildiginda da karsilik yoktur — ciinkii karsilik da
miimkiin varliktaki bu miimkiin varligin hallerinden bir haldir.
Bu meseleyi bilenler, bu meseleyi geregince acikliga kavusturmadilar. Bu konuda
cahil olduklarmdan degil; bu mesele, yaratilanlar iizerinde egemen olan kader sirrma
iliskin oldugundan, bu meseleyi aciklamaktan kacindilar.
Bil ki, hekimlerin tabiata hizmet ettigi soylendigi gibi, resul ve varislerinin de genel
olarak ilahi emre hizmet ettikleri soylenir. Halbuki onlar, isin aslina bakilirsa
miimkiin varliklarm hallerine hizmet ederler. Ve yaptiklari hizmet, bu miimkiin
varliklarm degismez aynlarmm icerisinde bulundugu hale goredir. Bunun ne sasilasi
bir sey olduguna bak!
Burada istenir olan hizmet edici, hizmet ettigi kisi icin yazilmis olani (yani, degismez
ayn'mi) hal ve soz ile bilen hizmet edicidir. (Jiinkii hekim icin, ancak tabiatin suyuna
gittigi olgiide tabiata hizmet edici denebilir. Tabiat, hastanm bedeninde ozel bir
mizac olusturmustur ki, bu kimse bu nedenle "hasta" olarak adlandmlir. Ve eger
hekim (bu durumda) yardim edecek olsaydi, sadece hastaligi artirmis olurdu.
Boylelikle, hastanin bedenini iyilestirmek icin tabiati hastaliktan alikoyar. Ne var ki,
saglik da, hastaliga neden olan mizaca karsi olan baska bir mizag olusturulmasiyla
elde edilebilecegi icin, saglik da yine tabiattandir. imdi, bu durumda, tabiata hizmet
edici degildir ve tabiata ancak hastanin bedenini iyilestirmeyerek hizmet edebilir. Ve
o hasta mizaci degistirmesi de yine tabiat iledir. Tabiata genel yonden [vech-i amm]
degil, ozel yonden [vech-i has] hizmet ederek, bu yonde caba harcar. (Jiinkii boylesi
bir meselede, geneli kapsayacak bir yaklasim yoktur. O halde hekim, tabiata hem
hizmet eder, hem de etmez.
Resullerin ve varislerinin Hakk'a hizmetleri de bunun gibidir. Hak (ilahi emir ile)
yukiimlii olanlarin hallerine iki yonden hiikmeder. Kul iizerindeki emir, Hakk'm
iradesinin gerektirdigi sekilde ortaya cikar. Ve Hakk'm iradesi de, Hakk'm ilminin
gerektirdigi seye iliskilenir. Ve Hakk'm ilmi de, bilinen'in (yani, ayn-i sabitenin)
kendi zatindan Hakk'a verdigi seye iliskilenir. Dolayisiyla kul, ancak kendi (ayn-i
sabitesinin) suretiyle zahir olur.
Boyle olunca, resul ile varis olan, Allah' in iradesine degil, Allah'm iradesiyle olan
ilahi emre hizmet eder. Resul ve varis olan, yukumlu olan kisinin mutlulugunu
istediginden dolayi, ona ilahi emir ile gelir. Eger ilahi iradeyle gelseydi, ogiit
vermezdi. Halbuki resul ve varis ancak ilahi irade ile ogiit verir. Imdi, resul ve varis,
nefsler icin uhrevi (yani, ahlaki ve manevi) hekimdir. Allah emrettiginde, O'nun bu
emrine uyar. Allahu Teala'nm emrini gozetir ve O'nun iradesini gozetir ve Hakk'm,
Kendi iradesine aykiri seyle kendisine emrettigini goriir. Halbuki yalnizca Hakk'm
irade ettigi sey olur. Ve boyle oldugundan (yani, Allah irade ettiginden) dolayidir ki,
emir ortaya cikti. imdi, emri diledi, ortaya cikti; ve emrolunana emredip de, ortaya
cikismi dilemedigi sey de, emrolunandan ortaya cikmadi. Bu durum, "karsi gelme"
ve "isyankarlik" olarak adlandinlir. Durum boyle olunca, resul teblig edicidir, baska
bir sey degil.
Iste bunun icin Resul (sav), icerisindeki "..emrolundugun gibi dosdogru ol" [Hud
Suresi, 11/112] soziinden dolayi, "Hud suresi ve benzerleri beni ihtiyarlatti"
buyurdu. imdi, onu "emrolundugun gibi" sozii ihtiyarlatti. Ciinkii, Allah'm
iradesine uygun olan ve dolayisiyla gerceklesebilecek bir seyle mi, yoksa Allah'm
iradesine aykiri olan ve dolayisiyla da gerceklesmeyecek olan bir seyle mi
emrolundugunu bilmiyordu. Ve hie kimse, Allah'm iradesinin neye hiikmettigini
bilemez. Bunu ancak irade ettigi seyin gerceklesmesinden sonra bilir. Ama Allah'm
basiret gozunxi actigi kimse bunun dismdadir. Bu kimse, miimkiin varliklarm
aynlarmi degismez olduklari hal iizre idrak ederek, gordiigii sey dogrultusunda
hiikiim verir. Ve bu durum, insanlarm bazilarmda (yani, nebiler ve kamil velilerde)
zaman zaman olur, ama her zaman olmaz. Nitekim, Hak Teala, "De ki: Benim ile ve
sizin ile ne islenir, bilmem" [Ahkaf Suresi, 46/9] buyurarak, ortiiyii [hicab] apagik
kildi — ve istenen, ancak kimi ozgiil seylerden haberdar olmaktir, baska degil.
YUSUF KELiMESiNDEKi HiKMET-i NURiYYE
Bu, nur hikmetidir. Bu nur hikmetinin yayilmasi Hayal Hazreti iizerindedir. Ve
inayet ehli (yani, nebiler) icin, Hayal Hazreti, vahyin ilk baslangicidir [mebde]. Hz.
Ayse, Allah ondan razi olsun, soyle dedi: "Resulallah'a vahyin gelisi riiya [riiya-yi
sadika] ile basladi. Ve gordiigii riiya, icerisinde herhangi bir gizli saklilik olmaksizm,
giin lsimasi gibi apacik olurdu." Hz. Ayse'nin bilgisi bundan oteye gecmedi. "Ve bu
riiyalar alti ay siirdii, sonra (sehadet mertebesinde) Melek geldi." Bilmedi ki,
Resulallah (sav), "Insan uykudadir, oldiigiinde uyanir" buyurmustu. Ve her ne
kadar (uyurken goriilen suretlerle, uyanikken goriilen suretlerin) halleri birbirinden
farkliysa da, Resulallah'in (sav) uyaniklik halinde gordiigii her sey, riiyada goriilen
gibidir. Hz. Ayse, alti ay siirdiigiinii soyledi, halbuki onun biitiin yasami riiyadan
farksizdi. Ve soziinii ettigi alti aylik donem, olsa olsa uyku icinde uykudur. Ve
uykuda goriilen sey tiiriinden gelen [varid] ne varsa, Hayal'dendir; bundan dolayi
da tabir edilmesi gerekir. Bu demektir ki, asil suretinden baska bir surette beliren bir
sey tabir edilir. Boylece tabir eden kisi, riiyada goriilen suretten, o seyin kendi icinde
ne ise o olan suretine gecer; tabii eger bunu geregince yapabilirse [isabet].
Resulallah'a ilim siit suretinde goriindii ve o bunu yorumlarken, siit suretinden, ilim
suretine gecti. Ve bu siit suretinin anlammrn [meal] ilim sureti oldugunu soyledi.
Sonra, kendisine vahiy geldigi zaman Resulallah (sav), duyumsanan bildik seylerden
uzaklasir [ahz] ve yanrnda bulunanlardan ortiilenirdi. Ve ortii kaldinlmca, onceki
haline donerdi. Dolayisiyla vahyi ancak hayal hazretinde idrak etmistir — ama onun
bu haldeyken uykuda oldugu soylenemez. Ve yine, melek kendisine adam suretinde
goriindiigiinde, bu da hayal hazretindendir. Ciinkii o adam degil, insan suretine
biiriinmiis bir melektir. imdi bu adam suretine bakan arif (yani, Resulallah), bu adam
suretinden gecerek, onun gercek suretine ulasti. Boylece, "Bu Cebrail'di, size dininizi
ogretmeye geldi" dedi. Halbuki, orada bulunanlara daha once, "O adami bana
getirin" demisti. Orada bulunanlara goriindiigii suret dolayisiyla, Cebrail'i "adam"
olarak adlandirdi. Ama daha sonra, adam olarak tahayyiil edilenin gercek suretini
gozoniine alarak "Bu, Cebrail'dir" dedi. Her iki durumda da dogruyu soyledi:
Goziin gordiigii suretine bakarak "adam" demekle dogru soylemis oldugu gibi, "Bu,
Cebrail'dir" demekle de dogruyu soyledi — ciinkii o, hie, kuskusuz Cebrail'dir.
Yusuf, babasina (yani, Yakub aleyhisselam'a) soyle dedi: "Onbir yildiz ve giines ve
aym bana secde ettiklerini gordiim" [Yusuf Suresi, 12/4]. imdi, kardeslerini yildizlar
suretinde, babasmi giines ve teyzesini de ay suretinde gordii. Onlari bu sekilde
gormesi, kendisinin onlari bu sekilde hayal etmesinden dolayidir. Eger, gordiigii
kimselerden dolayi olsaydi, kardeslerini yildizlar, babasini giines ve teyzesini ay
olarak gormesi, onlarm istedikleri bir sey olurdu. Ama, gordiigii seyi
bilmediklerinden, Yusuf'un gordiigii sey kendi hayal hazinesinden ortaya cikti.
Yusuf bunu anlattigrnda, Yakub bunun boyle oldugunu bildi ve soyle dedi: "Oglum
bunu kardeslerine anlatma, yoksa sana tuzak kurarlar" [Yusuf Suresi, 12/5]. Sonra
da, hile yapmakligi ogullarindan geri tutarak, hile yapmayi seytana ozgii kildi; ki o
hilenin ta kendisidir. Ve Yakub soyle dedi: "Gercekte seytan insanm apacik
diismanidir" [Yusuf Suresi, 12/5] — yani, diismanhgi apacik ortadadir.
Cok sonralari (kardesleri, babasi ve teyzesi Misir'da kendi oniinde saygiyla
egildiklerinde) Yusuf soyle dedi: "Bu onceden gordiigiim riiyanin yorumudur.
Rabbim bu riiyayi dogru kildi" [Yusuf Suresi, 12/100] — yani, onceden hayal
suretinde goriinen seyi, duyumsal olarak da apacik kildi. (Hayal ve his arasinda
yapilan ayrimdan dolayidir ki) Kerem Sahibi Nebi (sav), "fnsanlar uykudadir.."
buyurdu (ve boylece, his ve hayali aynmsizladi). Boyle olunca, "Rabbim bu riiyayi
dogru kildi" sozii; riiyasmda uykudan uyandigmi goriip, gordiigii riiyayi tabir eden
kimsenin soziinden farkli degildir. Bu kimse bilmez ki, hala uykudadir ve uykudan
uyanmamistir. Ve gercekten uyandiginda ise, "Boyle boyle bir riiya gordiim;
riiyamda, gordiigiim riiyadan uyanip, bu riiyayi yorumladim" der.
Imdi, Muhammed'in (sav) idrakiyle, Yusuf'un idraki arasindaki farki gor! "Bu
onceden gordiigiim riiyanin yorumudur. Rabbim bu riiyayi dogru kildi" [Yusuf
Suresi, 12/100] derken Yusuf'un kastettigi sey histir (yani, riiyasmda gordiigii hayal
suretinin duyumsal olarak apacik hale gelmesidir). Halbuki riiyada goriilen sey,
duyumsanandan baskasi degildir (ciinkii, eger duyumsanir olmasaydi idrak
edilemezdi). Ciinkii hayal, hicbir zaman duyumsanandan baska bir sey vermez.
Hayal icin bundan (yani, histen) baskasi yoktur.
imdi, (bu gercegi bilen) Muhammedi varislerin ilminin ne kadar serefli olduguna bir
bak! Ve ben birazdan bu hayal hazreti hakkinda soylenenleri, Muhammedi Yusuf'un
diliyle acikliga kavusturacagim. Cenab-i Hak dilerse, bunu anlarsin.
Bil ki, "Hak'tan baska" olan veya "alem" olarak adlandinlanin Hakk'a nisbeti,
golgenin kisiye nisbeti gibidir. Boyle olunca alem, Allah'm golgesidir. Ve bu, varligm
aleme nisbetinin aynisidir. (Jiinkii golge hie kuskusuz duyumsanan bir sey dir. Ama
golgenin goriinmesi, ancak golgenin iizerine diistiigii mahal varoldugu siirece
sozkonusudur. Eger bu golgenin goriinmesini saglayan mahallin yoklugunu
varsayacak olsaydm, bu golge akli bir sey olarak kalir ve duyumsal olarak
varolamazdi. Olsa olsa, golgenin sahibi olan kiside aciga cikmamis olarak [bi'l-
kuvve] kalirdi.
O halde, Allah'm, "alem" olarak adlandinlan golgesinin diistiigii yer, miimkiin
varliklarm aynlandir ve golge bunlarm iizerine diiser. Dolayisiyla, zatm varligma
isaret eden bu golge, iizerine diistiigii sey yoluyla idrak edilir. Ama idrak, Nur
ismiyle ortaya cikti. Ve bu golge, miimkiin varliklarm aynlari iizerine, (ilim
mertebesinde) bilinmez gayb suretinde (yani, yoklugun karanligi iizere) diistii.
Gormez misin ki, golge, siyahliga meyillidir. Ve bu siyahlik, kisi ile golge arasindaki
iliskinin uzakligmdan dolayi, golgedeki gizlenmislige isaret eder. Ve kisi beyaz bile
olsa, golgesi yine de bu sekilde siyahtir. Daglan gormez misin ki, bakan kisiden
uzakta olduklannda kara goziikiirler. Halbuki renkleri goze goriilenden farklidir. Ve
boyle goriilmelerinin tek nedeni aradaki uzakliktir. Ve gokyiiziiniin maviligi de
bunun gibidir. Gokyiiziiniin mavi olusu, uzakligm lsik vermeyen cisimlerde
duyulara etkisidir.
Ve yine, miimkiin varliklarm aynlari da lsik vermezler, ciinkii yokturlar [ma'dum].
Ve her ne kadar (ilahi ilim'de) "degismezlik" [siibut] ile nitelenseler de "varlik" ile
nitelenmezler — ciinkii "varlik" nurdur. Isikh cisimlere uzaktan bakildiklannda ise,
(lsik vermeyen cisimlerin tersine, siyah goriinmeyip) goze kiiciik goriiniirler. Bu da
uzakligm bir diger etkisidir. Boylesi cisimler, duyulara kiiciik hacimli goriinseler
bile, aslinda goze goriindiigiinden daha biiyiiktiirler. Ornegin, giinesin diinyadan
cok daha biiyiik oldugu kanitlanmis oldugu halde, gozle bakildigmda bir kalkandan
daha biiyiik degildir. Bu da uzakligm bir etkisidir.
Boyle olunca, Hak, bir seyin golgesinden bilindigi olciide bilinir. Ve Hak, bir seyin
golgesinden bilinmedigi olciide bilinmezdir. imdi alemin Kendi golgesi olmasmdan
dolayidir ki Hak, (aleme bakilarak, ayrrntilanimsiz olarak) bilinir. Ve golgesi diisen
kisinin suretinin, o golgenin kendisine bakilarak bilinememesinden dolayidir ki, Hak
(aleme bakilarak) bilinmez. Iste bundan dolayi biz deriz ki: Gercekte Hak bizim icin
bir yoniiyle bilinir ve bir yoniiyle de bilinmezdir.
"Sen Rabbinin golgeyi nasil uzattigmi gormez misin? Dileseydi, onu sakin kilardi.."
[Furkan Suresi, 25/45] — yani, aciga cikmamis olarak O'nda olurdu. Ve bu, su
demeye gelir: Hak Teala golgeyi zahir kilmadan once, miimkiin varliklara tecelli
etmeseydi, bu golge, varlikta ayn'i zahir olmayan miimkiin varliklar gibi (yoklukta)
kalirdi. "..Sonra, giinesi golgeye delil kildik.." Ve giines, daha once soziinii ettigimiz,
Allah'm Nur ismi'dir. Ve his, golgenin varligrnm giines yoluyla olduguna taniklik
eder. "..Ondan sonra, golgeyi Kendimize kolayhkla cektik" [Furkan Suresi, 25/46].
Onu Kendisine cekmesi, Kendi golgesi olmasmdan dolayidir. Nasil ki O'ndan zahir
olduysa, biitiin her sey yine O'na doner.
imdi golge, O'dur; O'ndan baskasi degildir. Boyle olunca, senin idrak ettigin ne
varsa, miimkiin varhklarm aynlarrnda (tecelli ediyor) olan Hakk'm varligidir.
Hakk'm huviyeti yoniinden, idrak edilen sey O'nun varligidir; ote yandan,
icerisindeki suretlerin birbirinden farkliligi yoniinden, bu idrak edilen sey miimkiin
varhklarm aynlandir. §u halde, miimkiin varhklarm aynlarmm birbirinden farkli
suretlerde olmasmdan dolayi, idrak edilen sey her zaman icin "golge" olarak
adlandinhr — ve yine ayni nedenden dolayi "alem" ve "Allah' tan baska" olarak
adlandinhr. Golge olmakhgrnm tekliginden [ahadiyet] dolayi, o (idrak edilen sey)
Hak'tir — ciinkii Hak, Bir [Vahid] ve Tek [Ahad] olan varhktir. Ama suretlerinin
coklugundan dolayi (bu idrak edilen sey) alemdir. Oyleyse, senin icin agikliga
kavusturdugum seyi anla ve uyanik ol!
Ve is benim soyledigim gibi olunca; alem vehmolunmus bir seydir, gercek bir varhgi
yoktur — ve hayal bu demektir. Yani sen alemin zaid bir sey oldugunu, kendi basma
durdugunu ve Hakk'm dismda oldugunu hayal ettin — ama aslmda oyle degildir.
Golgenin, golgesi diisen kisiye ilisik oldugunu ve golge icin bu ilisikligin ortadan
kalkmasmm olmayacak bir sey oldugunu gormez misin? O halde ayn'mi bil: Sen
kimsin? Huviyetin nedir? Hakk'a nisbetin nedir? Ve sen ne yonden Hak'sm ve ne
yonden alemsin, Hak' tan baskasm? Bu ve benzeri seyler konusundaki bilgileriyle
alimler arasmda, bilenler ve cok bilenler olarak ustunliik dereceleri vardir.
Hak, golgenin dustiigii belli bir yerin durumuna gore, kiiciik veya biiyiik, saf veya
daha saftir. Hak, bakan kimseye camm (yani, ayan-i sabitenin) rengiyle renklenmis
olarak goriinen, ama aslrnda rengi olmayan kandildeki nur gibidir. Ve sen bu
misalin, Rabbin ile kendi hakikatin arasrndaki iliskiyi betimledigini goriirsim. Ve
eger sen, camrn yesilliginden dolayi "nur yesildir" dersen, dogru soylemis olursun —
his bu konuda sana taniklik eder. Ve eger sen, akli delilden yola cikarak "nur yesil
degildir" dersen, yine dogru soylemis olursun — bu konuda sana taniklik eden ise,
dogru [sahih] olan akli kurgulamandir [nazar-i akli]. Ve cam ile renklenen bu nur,
camdan -yani, golgeden- yansiyan nurdur. Ve saf olmasrndan dolayi da, bu golge,
lsiltili bir golgedir. Ve icimizden Hak ile gerceklenmis [miitehakkik] bazilanmizda
Hakk'm sureti, safliklarmdan dolayi, baskalarinda zahir olandan daha cok zahir olur.
Ve bizden oylesi (yani, Hakk'm sifatlarmda kendi sifatlarindan fani olmus olanlar)
vardir ki, Hak'tan haber veren seriat getirici'nin (yani, Resulallah Efendimizin)
verdigi isaretlerle Hak bu kimsenin isitmesi, gormesi ve butiin yetileri ve uzuvlari
olmustur.
Buna ragmen (Hakk'm Zat'mda degil ama yalnizca sifatlarinda fani olan bu kulda)
golgenin ayn'i (hala) vardir. Cunkii, (kudsi hadiste gecen) "onun isitmesi" soziindeki
"o" zamiri, o kula iliskindir. Ve diger kullar onun eristigi bu noktaya
erismemislerdir. Bu kulun Hakk'm varligina yakmligi, diger kullara nisbetie daha
fazladir.
is sana anlattigim gibi olunca, bil ki, sen bir hayalsin. Idrak edip, "baskadir" "ben
degilim" dedigin ne varsa hayaldir. Biitiin bir varlik (Hakk'm golgesi olan ayan-i
sabitenin golgesi oldugundan), hayal icinde hayaldir. Ve gercek varlik [viicud-i hak]
-Zat'i ve ayn'i dolayisiyla- ancak Allah'm varligidir. Ve "zat-i ahadiyye" olarak
adlandinlan Hakk'm hakikati, belirmemislik [la taayyiin] ve belirmislik [taayyiin]
kosuluna bagli olmaksizm bir varlik oldugundan dolayi, katiksiz varliktan ibarettir.
Ve O, bundan (yani, tek olan zatiyla katiksiz varlik olmasrndan) dolayi, sifatlar ve
isimlerden armiktir. Ve O'nun sifati, ismi ve sekli yoktur. Ve kendindeki cokluga
hicbir yonden itibar yoktur. Ne var ki, cokluga itibar olmamasi, isimler yonimden
degildir (yani, Kendindeki cokluga itibar, isimler ile adlandmlmasi dolayisiyladir).
Ve O'nun isimleri iki seye delalet eder: ismin delalet ettigi ilk sey, (bu isim'le)
adlandinlanm ta kendisidir (yani, Zat'tir). Ve delalet ettigi diger sey de, bu ismin
kendisini, diger isimler'den ayiran sey dir. Boylece Gafur (yani, Bagislayici), Zahir ve
Batm olmadigi gibi, Evvel de Ahir degildir. Artik, herbir ismin hangi itibarla diger
isimlerin aynisi oldugunu ve bir ismin hangi itibarla diger isimler'den baska ve
onlardan aynsik oldugunu anladm. O isim, diger isimler'in aynisi olmasi itibanyla
Hak'tir ve o isim, diger isimler'den baska olmasi itibanyla da -ele aldigimiz
baglamda- hayal olunan Hak'tir [Hakk-i miitehayyel] (yani, zat-i ilahi'nin golgeleri
olan isimler, ayan-i sabite ve onlarm haricte varolan zuhur mahalleridir).
Kendine delili yine ancak Kendisi olani tenzih ederim, ki O'nun varligi ancak Kendi
ayn'i iledir. imdi, varolusta O'nun ahadiyetine delalet etmeyen hie bir sey yoktur. Ve
hayalde de her sey cokluga delalet eder. Anlayisi cokluk yoluyla olan kimse, alem ile
ve ilahi isimler ile ve alemin isimleri ile olur. Ve anlayisi ahadiyet yoluyla olan
kimse, Hakk'rn sureti (yani, sifatlan) dolayisiyla degil, alemlerden gani olan Zat'i
dolayisiyla Hak'la olur. Ve Allah' in alemlerden gani olmasi, isimlerin Kendisine
nisbet olunmasrndan gani olmasmrn ta kendisidir. Ciinkii isimler O'nun Kendisine
delalet ettikleri gibi, bu isimlerin etkilerini [eser] gercekleyen adlandinlanlara da
delalet ederler.
"De ki: O Allah, Tek'tir." O ayn'i dolayisiyla Tek'tir [ahad]. Bizim O'na dayaniyor
olmamiz dolayisiyla "Allah Samed'dir." Kendi huviyetinde ve bizimle iliskisinde "O
dogurmamistir" ve aym sekilde "dogurulmus da degildir." Ve yine, "O'na denk olan
tek bir sey yoktur." Boylece bu (ihlas Suresi) O'nun, Kendini nitelemesidir ve O,
kendi Zat'mi "Allah, Tek'tir" sozii ile tek kilmistir. Ve Hakk'rn bu bilinen nitelenisi
sayesinde cokluk, bizde zahir oldu — biz dogururuz ve doguruluruz, Hakk'a
dayaniriz, ve kimimiz kimimize denk oluruz. Halbuki Bir [Vahid] olan, bu
nitelemelerden miinezzehtir ve O, bizlerden gani oldugu gibi, bu nitelemelerden de
ganidir. Ve Hakk'rn, (bu nitelemelerden gani olmakligiyla) bu ihlas Suresi'nden
baska bir sifati yoktur. ihlas Suresi, bu ahadiyeti nitelendirmek icin indi.
imdi, Allah' in ahadiyeti bizi talep eden isimler'den dolayi coklugun ahadiyetidir
[ahadiyet-i kesret]. Ve bizden ve isimler'den gani olmasi dolayisiyla da, Allah' in
ahadiyeti, ayn'm ahadiyetidir [ahadiyyet-i ayn]. Her ikisi de ahadiyet olarak
adlandinhr, (ama aralarinda bir fark oldugunu) bil!
imdi Hak, saga ve sola donerek secde eden golgeyi senin kendine ve O'nun
kendisine bir delil olarak senin icin varetti — sen kendini bilesin; senin Hakk'a
nisbetin nedir, Hakk'rn sana nisbeti nedir, anlayasm diye. Allah' tan baska olanlann
hangi itibarla ve hangi ilahi hakikatten Allah'a karsi tumiiyle yoksunluk icerisinde
oldugunu ve kimisinin kimisine gereksinimi nedeniyle nisbi yoksunluk ile
nitelendigini bilesin diye. Ve, nasil ve hangi ilahi hakikat ile, Hakk'rn insanlardan ve
alemlerden gani oldugunu ve alemin nasil gani olmaklik ile nitelendigini, yard
insanlarin kimisinin kimisine bir yonden gereksinim duymazken, kimisinin de
onlarm gani olduklan bu ayni yonden baskalarma nasil muhtac olduklarmi bilesin
diye.
Hie kuskusuz alem (asli varligi olmayip, yokluk iizere oldugundan) tiimiiyle
sebeplere muhtactir. Ve alemin muhtac oldugu sebebiyet, Hakk'rn ilahi isimleri' nden
baskasi degildir ve muhtac olunan ilahi isimler -ister muhtac olanin, alemdeki
benzeri olan isim olsun, isterse Hakk'rn ayn'indan bir isim olsun- alemin muhtac
oldugu herbir isim'dir. Ve muhtac olunan isim, Allah' tir, ondan baskasi degildir.
Bundandir ki Allahu Teala soyle buyurur: "Ey insanlar, siz Allah'a muhtacsmiz; O
ise Gani ve Hamid'dir" [Fatir Suresi, 35/15].
HUD KELiMESiNDEKi HiKMET-i AHADiYYE
Allah dogru yol [sirat-i miistakim] iizerindedir
Ve bu genelde apaciktir, gizli degildir
Biiyiikte ve kiiciikte, bilende ve bilmeyende
Allah'm ayn'i zahirdir
Bunun icindir ki, Allah' in rahmeti
ister hakir ister yiice olsunlar her seyi icine aldi.
"Hicbir hayat sahibi yoktur ki, Allah onu alnrndan yakalamis olmasm; benim
Rabbim hie kuskusuz dogru yol xizerindedir" [Hud Suresi, 11/56]. Her sey kendi
Rabbinin dogru yolu iizerinde yiiriir; bu bakimdan gazaba ugramis ve dalalete
diismiis degillerdir. Dalaletin gelip gecici olmasi gibi, ilahi gazab da bunun gibi gelip
gecicidir. Ve sonunda vanlacak olan, herseyi kaplayan rahmettir ve rahmet gazabm
oniine gecmistir.
Hak'tan baska olmakhkla nitelenen hersey yuriiyuciidiir, ciinkii ruh sahibidir. Ve
hicbir sey kendi nefsiyle hareket etmeyip, ancak nefsinden baska olanla hareket eder.
Dolayisiyla her sey, dogru yol iizerinde olanin (yani, kendisinin zuhur mahalli
oldugu, ozgiil rabbi olan Ismin) hiikmiine tabi olarak hareket eder. Yol, eger
iizerinde yuriinmiiyor olsaydi, yol olmazdi.
Halk sana uydugu zaman, sana uymus olan Hak'tir
Ve eger Hak sana uyarsa, bazen halk sana itaat edip, uymaz
O halde, ne dedigimizi iyi anla! Ciinkii Hak'tir benim soziim
Ve varolusta, konusmayan hicbir varlik yoktur
Goziinle gordiigiin her yaratilmis olan, Hakk'm ayn'i ve zatidir.
Gercekte O, yaratilmis olanlarda gizlidir
Ve yaratilmis olanlarm suretleri kiliftan ibarettir.
Bil ki, ehlullahin sahip oldugu ilahi deneyimleme [zevk] ilimleri, yetilerin birbirinden
farkli olmasmdan dolayi, farklilik gosterirler — her ne kadar bir-olan-ayn'a [ayn-i
vahid] doniicii olsalar bile, bu boyledir. Allahu Teala soyle der: "Ben onun isitmesi
ve gormesi, tuttugu eli ve yiiriidiigii ayagi olurum." Bu soziiyle Hak, kendi
huviyetinin, kulun kendisi olan uzuvlarin ta kendisi oldugunu soyler. Huviyet
bir'dir [vahid], uzuvlar ise birbirinden farklidir. Ve herbir uzvun deneyimleme
[zevk] ilimlerinden, kendisine ozgii olan farkli bir ilmi vardir. Bu, suyun durumu
gibidir: Su, tek bir hakikat [hakikat-i vahid] oldugu halde, aktigi yerlerin bir
digerinden farkli olmasi nedeniyle, tadi farklilasir — kimisi aci olur, kimisi de tatli.
Halbuki o, biitiin bu hallerde, yine de sudur. Tadi cesitli olsa da, suyun hakikati
degismez olarak kahr.
Ve bu ahadiyet hikmeti "ayaklar ilmi" [ilm-i erciil] ile ilintilidir. Ve bu ayaklar ilmi,
O'nun kitaplarma uyan kavimlerin (ilahi ilimle) beslenmelerine iliskin olarak Allahu
Teala'nin, "..ayaklarimn altmdanbeslenirlerdi.." [Maide Suresi, 5/66] soziinden
tiiretilmistir. Uzerinde yiiriinen yolda yolculuk etmek ve ilerlemek, ancak ayaklar
yoluyla olur. Dogru yol [sirat-i miistakim] iizere olan Rabb'in eliyle almlarrn
yakalanmis oldugu, ancak, deneyimleme [zevk] ilimlerinden biri olan bu ozel ilim
(yani, ayaklar ilmi) ile miisahede edilebilir.
imdi, Allahu Teala suclulari sevkeder. Ve onlar, Allahu Teala'nm bati riizganyla
sevkettigi bir makami hakeden bir kavimdir. Ve Hak, bu bati riizganyla (yani, kendi
nefslerinin hevalanyla) onlarrn nefslerini helak etmistir. Su halde Rabb, onlann
alrnlarrndan tutar ve uzerinde sabit olduklari hevalarmm ta kendisi olan bati riizgan
onlan vehmettikleri uzaklik olan cehenneme sevkeder.
Onlan bu duraga [mevtrn] sevkettiginde, yakinliga [kurb] eristiler ve onlann
cehennem olarak adlandirdiklan uzaklik ortadan kalkti. Ama suclu olduklarmdan
dolayi, ancak hakettikleri kadanyla yakinlik nimetine [naim-i kurb] eristiler. Hak
onlara bu hosnutluk verici makami goniil yiiceliginden dolayi vermis degildir; onlar
bu makami, ancak yaptiklan amellerle, hakikatlerinin bu makami haketmesiyle
aldilar. Ve amellerini siirdiiriirken, Rabb'in dogru yolu iizerindeydiler. (Jiinkii
alrnlan, bu sekilde sifatlanmis olanin (yani, ozgiil Rabb'in) elindeydi. Boylece onlar
nefsleriyle yiiriimediler; yakmligm kendisine ulasmcaya kadar (kendi ayn-i
sabitelerinden gelen) zorlamanm hiikmii altmda yiiriidiiler.
"Biz olmekte olan kisiye sizden daha yakmizdir, ama siz bunu gormezsiniz" [Vakia
Suresi, 56/85]. Oluniin gormesi, kendi iizerindeki perdenin kalkmis olmasindandir ve
onun bu goriisii keskindir. Ve Hak Teala bir oliiyii diger oliiden ayirmadi, yani
yakinlik bakimmdan said ve saki arasmda bir aynm yapmadi. Yine, "Biz insana
sahdamarmdan daha yakmiz" [Kaf Suresi, 50/16] dediginde de, insanlar arasinda bir
aynm gozetmedi. Kulun ilahi yakinlik icerisinde oldugu, bu ilahi haberde apacik bir
sekilde ortaya konmustur. imdi, Hakk'm huviyetinin, kulu kendisi yapan uzuv ve
yetilerin ta kendisi olmasindan daha ote bir yakinlik sozkonusu olamaz. Boyle
olunca kul, vehmolunan halk'ta miisahede olunan Hak'tir. Nitekim, iman sahipleri
ve kesf ehli indinde, halk akilla-kavranabilir olan ve Hak da duyumsanan ve
miisahede olunandir. Bu iki sinihn dismda kalanlar icin ise Hak akilla-kavranabilir
olan ve halk da miisahede olunandir — dolayisiyla onlar, aci su menzilesindedir.
Ama iman sahipleri ve kesf ehli ise iceni kandiran tatli ve lezzetli su
menzilesindedirler.
imdi, insanlar iki kisimdir: Kimileri, uzerinde yiiriidiikleri yolu ve o yolun sonunu
bilirler. Dolayisiyla da bu yol, kendileri icin dogru yoldur [sirat-i miistakim].
Kimileri de uzerinde yiiriidiikleri yolu ve o yolun sonunu bilmezler. Halbuki bu yol
diger sinifm bildigi yoldur. Imdi, arif olan kisi basiret iizere Allah'a davet ederken;
arif olmayanlar ise, taklid ve cehalet iizere Allah'a davet ederler. Bu ozel ilim (yani,
ayaklar ilmi), asagmin asagisindan [esfel-i safilin] ortaya cikar — ciinkii ayaklar,
kisinin asagisindadir ve bu asagi olanrn da asagismda ise yolun ta kendisi vardir.
Dolayisiyla, Hakk'in, yolun ta kendisi [ayn] oldugunu bilen kisi, isin hakikatini bilir.
Ve (Hakk'm varligmdan baska bir varlik olmadigindan) yolda yiiriiyen ve yolculuk
eden hie kuskusuz Hak'tir. (Jiinkii, bilinen ancak O'dur. Ve O, yolda yiiriiyen [siiluk]
ve yolda olanrn [miisafir] ta kendisidir. Boyle olunca alem ancak O'dur.
Oyleyse kim oldugunu, hakikatmi ve yolunu [tarik] bil (ki o, Hak'tir)! (Jiinkii is,
terciimanm (Resulallah'rn) diliyle sana aciklandi — eger anlayabildiysen. Ve onun
sozii Hakk'm soziidiir ve bunun boyle oldugunu, anlayisi Hak olan anladi. Oyle ya,
Hakk'm bircok nisbetleri ve birbirinden farkli vecihleri vardir.
Sen Hud aleyhisselam'm gonderildigi Ad kavmini isitmedin mi? Onlar, "Bu,
iizerimize yagmur indirmek iizere gelen bir buluttur" dediler [Ahkaf Suresi, 46/24].
Boyle diyerek, Hakk'a yonelik iyi bir zan beslediler — ki Allahu Teala, kullarmin
Kendisi hakkmdaki zannma goredir. Boyle olunca, Hak onlarm bu sozlerine karsilik
olarak, onlara yakmlik bakimmdan daha kusursuz ve daha yiice olan seyi haber
verdi. Eger Hak Teala onlar icin yagmur yagdiracak olsaydi, bu yagmur topragrn
yiiziinii giildiirecek ve taneler sulanmis olacakti. Ne var ki, onlar bu yagacak
yagmurun sonucuna (yani, ekinlerin bitmesine) ancak qok zaman sonra
kavusacaklardi. Allahu Teala (onlarm sozlerine karsilik) soyle dedi: "Belki o
sabirsizlandigmiz sey, icerisinde elemli azab olan bir riizgardir" [Ahkaf Suresi,
46/24]. Ve riizgarm onlara rahatlik verecek bir sey oldugunu sezindirdi. (Jiinkii Hak
Teala bu riizgarla onlari, bu karanlik beden-suretlerinden [heykel], zor yollardan ve
karanlik ortiilerden [hicab] kurtanp rahatliga kavusturdu. Ve bu riizgarda azab
vardir. Yani, bu azabi tattiklarinda, her ne kadar alistiklan sey den (yani, cisimler
aleminden) aynlmakla elem icine diisseler de, bu azab icerisinde lezzet bulacaklari
bir §ey vardir.
Azab onlara gelip catti. Boylece is (yani, bekledikleri hayir), onlara tahayyiil
ettiklerinden daha yakm oldu. Riizgar, Rabbinin emriyle her seyi yok etti. Evlerinden
baska hicbir sey goriinmeksizin sabahladilar. Ve onlarm evleri, hakiki ruhlarmm
[ervah-i hakkiyye] mamur kildigi bedenleridir. Boyle olunca, bu ozgiil nisbetin
[nisbet-i hassa] hak olmakligi [hakkiyyet] (yani, Hakk'm ilahi sifatlar ile tecellisi)
ortadan kalkti. Ve beden-suretlerinde [heykel], Hakk'm kendilerine ozgii kildigi
hayat baki kaldi — ki deriler, eller, ayaklar, kamcilarrn uglari ve uyluklar sahip
olduklari bu hayat ile konusurlar. Ve bunun boyle oldugu, ilahi haber yoluyla
bildirilmistir.
Allahu Teala kendi nefsini kiskanc olmakhkla [gayret] nitelendirdi. Ve kiskanc
olmakligmdan dolayidir ki, taskmligi (yani, Kendisi'nin seylerin ayn'i oldugu
sirrinm aciga vurulmasini) haram kildi. Ve taskinlik [fuhs], zahir olandan baskasi
degildir. Ve batm olan taskinlik, indinde taskinlik zahir olan varlik (yani, Hak ve
arifler) icindir. imdi, Hak Teala taskmliklan, yani soziinii ettigimiz seyin hakikatmi
bilmekten, yani Hakk'm seylerin ta kendisi olmakligmi bilmekten sakindirarak,
taskinliklari haram kildi ve bu hakikati "baska olmaklik" [gayret] yoluyla orttii — ve
bu baska olan, sensin. imdi baska olan, "isitme, Zeyd'in isitmesidir" der. Arif ise,
"Zeyd'in isitmesi, Hakk'rn ta kendisidir [ayn]" der. Geri kalan biitiin uzuv ve yetiler
icin de bu boyledir. Herkes Hakk'i (soziinii ettigimiz sekilde) arif olmadigindan;
insanlar birbirinden iistiin ve mertebeler birbirlerinden aynsik oldu. Bu sekilde,
iistiinliik zahir oldu.
Bil ki, Hak Teala Adem'den Muhammed'e (sav) kadar beserden olan biitiin resul ve
nebilerin aynlarrni bana gosterdi. Bu olay (hicri) 586 yilmda Kurtuba'da
bulundugum sirada gerceklesti. Onlarm arasrndan yalnizca Hud aleyhisselam
benimle konustu ve bana toplanmalarmrn sebebini soyledi. Ve ben onu, orada
bulunanlar arasrnda; yapili, giizel goriiniimlii, konusmasi latif ve kesf islerini arif
olan bir kimse olarak gordiim. Onun kesf islerini bildigine iliskin delilim, Hak
Teala'nrn, "(Hud dedi ki:) Hicbir hayat sahibi yoktur ki, Allah onu alnrndan
yakalamis olmasm; benim Rabbim hie kuskusuz dogru yol iizerindedir" [Hud Suresi,
11/56] soziidiir. Ve yaratilis icin, bundan biiyiik ve bundan kusursuz bir miijde var
midir? Ve Hakk'm, Hud aleyhisselam'm bu soziinii Kur'an yoluyla aktararak bize
bildirmesi, bize bir ihsanidir.
Sonra, biitiin herseyi toplayici [cami'-i kiill] olan Muhammed (sav), Hud
aleyhisselam'm diliyle soylenen bu ilahi sozii, Hak' tan bize bildirdigi seyle
tamamladi — buna gore, Hak isitmenin ve gormenin ve elin ve ayagm ve dilin ta
kendisidir [ayn], yani duyularm ta kendisidir. Ruhani yetiler (Hakk'a) duyulardan
daha yakm oldugu halde, Resul (sav), daha yakm olup da smirlan bilinmez olan
ruhani yetiler yerine, daha uzak olan ama smirlan bilinen duyusal yetileri dile
getirmekle yetindi.
imdi, Hak, Hud aleyhisselam'm kavmine soyledigi sozii bir miijde olarak bize
terciime etti. Ve Resul (sav), Hud aleyhisselam'm soziinii bize bir miijde olarak
Hak'tan terciime etti. Boylelikle ilim, kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde [sadr]
kamil hale geldi. "Ve Bizim ayetlerimizi ancak kafirler bile bile inkar ederler"
[Ankebut Suresi, 29/47]. Ciinkii onlar, bilseler de, nefslerindeki cekemezlik ve
kiskanclik [nefaset] ve zuliimden dolayi Hakk'm ayetlerini orterler. Ve biz, Hak
Teala'nrn gerek indirdigi ayetlerdeki, gerekse (Resul'iin dilinden soyledigi kudsi
hadisler yoluyla) bize ulastirdigi haberlerdeki, Kendisine iliskin hem tenzih
yoniinden ve hem de tesbih yoniinden nitelemelerinde hicbir zaman bir
smirlamadan [tahdid] baska bir sey gormedik. Haber verdigi ilk sey, "altmda ve
iistiinde havanm olmadigi Ama" dir. Hak, yaratilmis olanlari yaratmadan once
Ama'daydi. Sonra, Allahu Teala, Ars iizerine oturdugunu soyledi. Bu da, tipki
onceki gibi smirlamadir. Daha sonra, Hakk'm diinya semasma indigini soyledi, ki bu
da bir smirlamadir. Ondan sonra, smirk (varliklar) oldugumuz halde, biz nerede
olursak olalim bizimle birlikte oldugunu soyledi — ta ki, bizim ta kendimiz [ayn]
oldugunu bize haber verene dek. Boylece Hak, Kendisini ancak sinirlama yoluyla
niteledi.
Allahu Teala'nin, "Leyse ke-mislihi sey'iin" [§ura Suresi, 42/11] sozii de, eger "ke
mislihi"deki "kaf" harfini sifat olarak diisunmeyip artikli [zaid] olarak kabul
edersek, "O'nun benzeri hicbir sey yoktur" anlamma gelir ki, bu da yine
smirlamadir. Smirli olandan aynsik olarak, o smirli olan olmamakligiyla -tarn da bu
nedenle- sinirlanmis olur. Dolayisiyla, anlayan icin, kayitlanmamis kilma [ltlak]
kayitlamadir, giinkii mutlak olan, kayitlanmamislikla kayitlidir.
Eger "kaf" harfini sifat on eki olarak kabul edecek olursak, ayet, "O'nun benzeri gibi
bir sey yoktur" anlamma gelir ki, bu sekilde de Hakk'i (tesbih yoluyla) smirlandirmis
oluruz. Ve eger bu ayeti, benzerligin degillenmesi [nefy-i misl] olarak aldigimizda,
anlayis ve dogru haber yoluyla Hakk'm seylerin ta kendisi [ayn] oldugunu kuskuya
yer kalmaksizm bilmis oluruz. Ve seyler, her ne kadar srnirlan birbirinden farkli da
olsa, srnirlidirlar. Ve Hak, her smirli olanm srninyla srnirhdir. Ve dolayisiyla herbir
smir, Hakk'm smindir.
Imdi, Hak (zamansal olan sehadet aleminde) "mahlukat" ve (zamansal olmayan
ruhlar aleminde) "miibdeat" olarak adlandmlan seyde yaymmistir [sari]. Eger boyle
olmasaydi, (yaratilmis olanlar icin) varlik sozkonusu olamazdi. Dolayisiyla Hak,
varligm ta kendisidir [ayn]. Ve durum boyle olunca da, Hak her seyi kendi Zat'i ile
korur; oyle ki, bu koruma O'na hicbir sekilde bir yiik olusturmaz. O'nun her seyi
korumasi da, Kendi Sureti'ni baska bir suret olmaktan korumasi demektir ve bunun
baska tiirlii (bir koruma) olmasi sozkonusu degildir. Ve O, her sahid olanda §ahid ve
her sahid olunanda §ahid Olunan'dir [meshud]. Dolayisiyla alem O'nun sureti ve O
da alemin yonetici ruhudur. Bu sekilde alem, Biiyiik Insan'dir [insan-i kebir].
imdi biitiin varolus Hak'tir
Ve O Bir'dir — oyle ki varolusum O'nun varolusuyladir
Bundandir, derim ki, biz besleniyor olanlanz
O benim varligimla beslenir
Ve biz de O'nun varligiyla besleniriz
Bir vecihden (yani, zat ve varlik yoniinden) bakacak olursan,
Benim sigmmam O'ndan O'nadir.
Darliktan dolayidir ki, (Hak Teala) Nefes verdi ve bu Nefes'i de Rahman'a nisbet etti.
Ciinkii alem suretlerinin varedilmesini isteyen ilahi nisbetlere (yani, ilahi isimlere)
Rahman Ismiyle rahmet etti. Ve bu alem suretlerine biz "Hakk'm zahiri" diyoruz,
ciinkii Zahir olan O'dur. Ve Hak, alem suretlerinin batrnidir, ciinkii Batm olan O'dur.
Ve Hak, Evvel'dir; ciinkii alem suretleri yokken O vardi. Ve Hak, Ahir'dir; ciinkii
alem suretlerinin zuhurunda O, bu suretlerin ta kendisi oldu [ayn]. Boylece Ahir,
Zahir'in ta kendisiyken; Batin da Evvel'in ta kendisidir. Boylece Hak, her seyi bilir;
ciinkii O, hie kuskusuz Kendi Nefsini bilir.
Ve Hak, suretleri Nefes'te varettiginde, "Isimler" olarak adlandinlan nisbetlerin
hiikiimranhgi zahir oldu; alem icin (boylece, ilah/me'luh, rab/merbub, halik/mahluk
arasrnda nisbet zahir olmakla) ilahi nisbetlerin varligi gerceklenmis oldu.
Dolayisiyla, (alem suretlerinin varligi ve sifatlan, Hakk'rn varligi ve sifatlari
oldugundan) alem suretleri Allahu Teala'ya bagmtilandilar [intisab]. Allahu Teala
(bir kudsi hadiste) soyle der: "Bugiin (yani, kiyamet giinii) sizin nisbetlerinizi
kaldirip Kendi nisbetlerimi koyanm" — yani, sizin kendinize olan bagintilamsmizi
[intisab] sizden alinm ve sizi, Bana olan bagintilanisiniza [intisab] geri dondiiriiriim.
Hak, takva sahiplerinin zahiri olunca, yani onlarrn zahir olan suretlerinin ta kendisi
[ayn] olunca, (kemalati ve oviilesi seyleri Hakk'a izafe ederek) Hakk'i (kendi
nefslerine) korunak [vikaye] Man bu (kendileri icin mekanin sozkonusu olabilecegi
bir zahir varliklan kalmamis olan) takva ehli nerededir? Ve o takva sahipleri, biitiin
ehlullah indinde, insanlarm en yiicesi, (zati vahdaniyet ile nitelenmelerinden dolayi
varlik ve yakinliga) en layik olani ve (biitiin uzuv ve yetileri Hakk'rn oldugu icin) en
giiclusudiir. Takva sahibi olan kisi, zaman olur ki, kendi nefsinin suretini Hakk'a
korunak [vikaye] kilar (yani O'nu, kendindeki yerilesi seyleri O'na isnad
edilmeklikten korur). Ciinkii, Hakk'rn huviyeti, kulun yetileridir. Boyle olunca, "kul"
olarak adlandinlam, "Hak" olarak adlandmlana korunak kilar — bilenlerle
bilmeyenler aynlsm diye. "De ki: Hie bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak isin
oziinii bilenler dusiiniirler" [Ziimer Suresi, 39/9]. Ve bu kimseler, seylerin oziinii
goriirler ki, 6z [liibb], seylerin istenir olan yanidir. Bu konuda, seylerin zahirine
takilip kalan kimseler, seylerin oziinii bilme yolunda cabalayanlan gecemezler; tipki
iicret karsiligi calisanm, karsiligmda iicret beklemeksizin calisani gecememesi gibi.
Ve Hak, kul icin bir yonden korunak olduguna, ve kul da Hak icin bir yonden
korunak olduguna gore, varolus [kevn] hakkmda diledigini soyleyebilirsin. istersen,
varolus (eksikli sifatlarm mahalli olmasi itibanyla) halk'tir diyebilirsin. Ya da,
dilersen, varolus (Hakk'rn kemal sifatlarmm zuhur mahalli olmasi itibanyla) Hak'tir
diyebilirsin. Ve eger, dilersen, varolus (zahir ve batrni, eksikli ve kamil sifatlari cami
olmasmdan dolayi) Hak olan halk'tir dersin. Ya da, dilersen, bir yoniiyle (yani, zahir
yoniiyle) halk ve bir yoniiyle (yani, batin yoniiyle) de Hak'tir dersin. Ve eger,
dilersen, varolus hakkinda (ne "Hak'tir" ne de "halk'tir" diyemeyip) hayretini dile
getirirsin.
imdi, mertebelerin belirmesiyle, (herbir mertebeye ozgii olarak) talep olunanlar
[metalib] zahir oldu. Ve eger smirlama olmasaydi, Resuller, Hakk'rn suretlerde
degistigini [tahavviil] haber vermezler ve O'nu biitiin suretlerden an olmaklikla
nitelemezlerdi.
Goz O'ndan baskasini gormez
Ve hiikiim ancak O'nun iizerinedir
Boylece, biz O'nun iciniz
Ve O'nun iki elinde O'nunlayiz.
Ve bulundugumuz her halde O'nun indindeyiz...
Bu smirlandirmadan dolayidir ki, O inkar edilir ve bilinir; tenzih edilir ve (tesbih
yoluyla) nitelenir. Hakk'i, Hak'tan, Hak'ta ve Hakk'm goziiyle goren kimse, ariftir.
Ve Hakk'i, Hak'tan, Hak'ta ve fakat nefsinin goziiyle goren, arif degildir. Ve Hakk'i,
Hak'tan ve Hak'ta gormeyip de, nefsinin goziiyle ahirette gorme beklentisinde olan
cahildir. Sonucta herbir kimse icin Rabb'ine iliskin olarak O'na donebilecegi ve O'nu
talep edebilecegi bir itikat gereklidir. Hak, bir kimseye, itikatmdaki surete biiriinmiis
olarak tecelli ettiginde, bu kimse O'nun Hak oldugunu bilir ve O'nu dogrular — ve
ne zaman ki, bir kimseye itikat ettigi suretin dismda tecelli edecek olsa, O'nu inkar
edip O'ndan sakrnir. Ve kendince Hakk'a karsi edeb gosterdigini vehmederken, isin
aslmda, Hakk'a karsi gereken edebi gostermemis olur.
Dolayisiyla, itikat sahibi bir kimse, ancak nefsinde varettigi ilah'a itikat eder. Boyle
olunca, itikat edilen ilah, yaratilmis olan ilahtir. Itikat sahipleri ancak nefslerini ve
nefslerinde yarattiklari seyi goriirler. imdi, insanlarm Allah' in ilmindeki
mertebelerini diisiin! Insanlarm Allah' in ilmindeki mertebeleri, kiyamet giinii,
Hakk'i gordiiklerinde bulunacaklan mertebenin ta kendisidir. Ve ben sana,
mertebelerin birbirinden farkli olmasmi gerektiren sebebi acikladim. imdi, sen ozgiil
bir itikatla sinirlanmaktan ve bundan baskasmi da inkar etmekten sakm. Yoksa
biiyiik bir hayirdan ve isin hakikatini bilmekten yoksun kalirsm.
Oyleyse, sen biitiin itikat suretlerinin hepsinin heyulasi ol! (Jiinkii Allahu Teala, bir
itikada uygun diisiip de, diger bir itikada uygun diismemekle smirlanamayacak
olgiide yiicedir. (^iinkii Allahu Teala, "Nereye donerseniz doniin, orada Allah' in
yiizii vardir" [Bakara Suresi, 2/115] buyurarak, belli bir yonden soz etmeksizin,
Allah'm yiiziiniin her yerde oldugunu soyledi. Ve bir seyin yiizii, o seyin hakikatidir.
imdi, Allahu Teala bu sozle, ariflerin kalplerine, diinya hayatmdaki gecici seyler
bunun hatirlanmasmdan kendilerini alikoymasm diye tenbihte bulundu. (Jiinkii kul
hangi nefeste olecegini bilmez — kimi zaman gaflet icerisindeyken oliir. Ve boylesi
bir kimse, huzurda oldugunun bilincinde olanla bir degildir.
Kamil kul, bunun boyle oldugunu (yani, her yerde Allah'm yiizii oldugunu) bilmekle
birlikte, zahiri ve sinirli suretiyle namaz kilarken, Mescid-i Haram'a yonelmeyi
gerekli goriir; ve namaz sirasmda Allahu Teala'nm, yoneldigi dogrultuda [kible]
olduguna itikat eder. Ve Mescid-i Haram'm bulundugu dogrultu, "Nereye
donerseniz doniin, orada Allah'm yiizii vardir" [Bakara Suresi, 2/115] ayetinde de
belirtildigi gibi, Hakk'm yiiziiniin bulundugu mertebelerden bir mertebedir. Ama,
"O'nun yiizii sadece bu dogrultudadir" deme ve namaz sirasmda, bir yandan
Mescid-i Haram'in bulundugu dogrultuya yonelerek edebini korurken, obiir yandan
da, Hakk'm yiiziiniin belirli bir dogrultuya ozgulenemeyecegi ve Mescid-i Haram'in,
Hakk'a yonelinecek dogrultulardan biri oldugu konusunda edebini koru.
Imdi, hie kuskusuz, Allahu Teala, yonelinen her dogrultuda oldugunu acikliga
kavusturdu. Dolayisiyla yonelinen her dogrultu, ancak O'na iliskin bir itikattir. Ve
herkes, yoneldikleri dogrultuya yonelmis olmakla isabet etmistir; her isabetli olan
odiillendirilecektir; her odiillendirilecek olan said'dir; her said razi olunmustur. Her
ne kadar bunlardan kimisi ahiret yurdunda bir sure icin saki olsa da, bu boyledir.
Nasil ki, said olanlar da, ehlullah arasrnda said olduklarmi bildigimiz halde, bu
diinyada hastalaniyor ve aci cekiyorlarsa; Allah' in kimi kullan da vardir ki, onlar,
ahiret hayatindayken cehennem denilen yerde bu acilari cekerler. Bununla birlikte,
isin hakikatini kesfetmis olan ilim sahibi bir kimse, cehennem yurdunda
bulunanlarm, kendilerine ozgii bir nimetleri olmayacagmi kestirip atmaz. Bu nimet,
cektikleri acmin ortadan kalkmasiyla azabin onlardan uzaklasmasidir — boylece,
cektikleri acidan kurtulmalan, onlann nimeti olur. Ya da cermet ehline, cennete ozgii
bir nimet verilmesi gibi, cehennem ehline de cehenneme ozgii bir nimet verilir
SALiH KELiMESiNDEKi HiKMET-i FUTUHiYYE
Yiiriiyen binekler O'nun ayetlerindendir
Yollarm cesitliliginden dolayi boyledir bu
Bu bineklerle kimisi dogru yolu izlerken
Kimisi de issiz collerde gezinip dururlar
Dosdogru gidenler, ayn ehlidir (ayn bilgisine sahip olanlardir)
Gezinip duranlar ise, uzaklasanlardir.
Ve her ikisine de O'ndan gelen
O'nun gayblannin acilmasi herbir yonden gelir.
Bil ki -Allah seni basanya erdirsin- is (yani, varetme i§i), tek'lik [ferdiyyet] iizerine
dayanir; ve bundandir ki, iicleme [teslis] vardir, ciinkii iig, tek olanlann [efrad] (yani,
tek sayilann) ilkidir. Ve alem, (uglemeyi igeren teklikten ibaret bulunan) bu ilahi hazretten
var olmustur. Allahu Teala soyle buyurdu: "Biz bir seyi diledigimizde 'Ol!' deriz,
olur" [Nahl Suresi, 16/40]. Burada Zat, Irade ve Soz vardir. Eger bu Zat olmasaydi ve
O'nun bir seyin tekvinine yonelmesi olan irade olmasaydi ve bu yonelise eslik eden
"Ol!" Soz'ii olmasaydi, o sey olmazdi.
Bundan sonra, sey'de de iiclii tek'lik [ferdiyyet-i selasiye] zahir oldu ve bu sebepledir
ki, kendisinin kendisi tarafmdan tekvini ve varhkla nitelenmesi gerceklesti — ve
ondaki bu iiclii tek'lik [ferdiyyet], kendisinin (ilahi ilimde) sey-olmakligi [sey'iyyet],
("Oil" emrini) isitmesi ve Var-Kilicisimn [miikevvin] var etme yoniindeki emrine
uymasidir.
Boylece iic, iic/e karsilik geldi. §ey'in, degismez olarak yokluk halinde bulunan zati,
Varedici'sinin [mucid] Zati'na karsilik geldigi; isitmesi, Varedici'sinin Irade'sine
karsilik geldigi ve (Varedici'sinin kendi varolusu igin verdigi emre uyarak) bu emri
kabulii de, Varedici'sinin "Oil" soziine karsilik geldigi icin, bu sey var olmustur.
imdi, Allahu Teala tekvini sey'e nisbet etti. Eger kendisinde kendi nefsi yoluyla
varolmaklik kuvveti olmasaydi, "OV." soziinii isitse bile, varolamazdi [mutekevvin].
Gercekte, onceden yok [madum] olan sey, tekvin emri verildiginde, kendini varetti
[icad]. imdi, Hak Teala, tekvinin Hak'tan degil, "sey"in kendisinden oldugunu ve
Hak'tan olanrn, yalnizca o seye yonelik Emir oldugunu kesinledi. Nitekim, Hak
Teala, "Biz bir seyi diledigimizde 'Ol!' deriz, olur" [Nahl Suresi, 16/40] soziiyle
Kendisinden haber vererek, kendi Emriyle gerceklesen tekvini, seyin kendisine
nisbet etti — ve Hak Teala ne soylerse dogrudur. Ve isin boyle olmasi da akla
yatkmdir. Korkulan ve itaat olunanbiri, kolesine "kalk!" dediginde, kole efendisinin
emrine itaat ederek hemen kalkar. Kolenin bu kalkismda, efendisine ait olan tek sey
kalkmasi yoniindeki emridir ve kalkma eylemini gerceklestiren efendi degil, kolenin
kendisidir.
Boylece tekvin iicleme iizerine dayanir; bu, biri Hak tarafrndan ve digeri de halk
tarafmdan olmak iizere iki-tarafli bir iiclemedir. Sonra, bu iicleme mantiksal
cikanmlar yoluyla ulasilan anlamlarrn varedilmesine de [icad] dayanak oldu. imdi,
mantiksal gikarimm iigten olusan ozel bir diizenlenis ve ozel bir kosul iizere olmasi
gerekir ki, ancak bu sekilde kacmilmaz olarak bir sonug verir. Ozel diizenlenis,
akilyiiriiten kisinin ortaya koydugu mantiksal cikanmmi, herbiri iki terimden
[miifred] olusan iki onciilden olusturmasidir — boylece ortaya konan iki onciilde
(toplam olarak) dort terim vardir. Ne var ki, terimlerden biri, iki onciilii -nikahta
oldugu gibi- birbirine baglamak iizere her iki onciilde de mevcuttur. Boylece, her iki
onciilde de bulunan terimin tekrarlanmasindan dolayi, (gergekte) iic terim vardir. Ve
bu diizenleniste, tekrarlanan terimin iki onciilii birbirine baglanmasi sozkonusu
oldugunda istenen elde edilir (yani, gikarim gergekle§ir). Ve sonucun dogru olmasi igin
gereken ozel kosul, biiyiik terimin [hiikiim] kiiciik terimden [illet] daha genel olmasi
veya hie degilse ona denk olmasidir. Boyle olmadigi takdirde, sonuc yanlis olur. Ve
sonucun yanlis olmasi durumu, Allah'a nisbet edilmeksizin fiiller yalnizca kula izafe
edildiginde veya tekvin Hakk'a izafe edildiginde -ki Hak, tekvini "Ol!" seslenisinin
yoneldigi seye izafe etmistir- sozkonusu olur.
Ornegin, alemin bir sebebi oldugunu kanitlamak istedigimizde, (ilk oncul olarak) soyle
deriz: "Her hadisin (yani, sonradan olma seyin) bir sebebi vardir." Bu ilk onciilde iki
terim vardir: "hadis" ve "sebeb." ikinci onciilde ise soyle deriz: "Alem hadistir."
"Hadis" terimi birinci ve ikinci onciillerde yinelenmistir. Ve iiciincii terim olan
"alem" su sonucu verir: "O halde, alemin sebebi vardir."
"Sebeb" terimi, hem ilk onciilde, hem de sonucta kendini gosterir. Ozel yon [vech-i
has] "hadis" sozcuguniin yinelenmesidir. Ozel kosul ise, hadis'in varligrnm sebebi
olmasmdan dolayi, illet'in genel olmasidir. Ciinkii illet, hadisin varhgrna sebebtir; ve
bu "sebeb," yani hiikiim, alemin Allah tarafmdan sonradan var kilrnmasmdan daha
geneldir. Boylece, her hadisin bir sebebi olduguna hiikmederiz — bu sebeb ister
hiikme denk olsun, isterse hiikiimden daha genel olsun, bu boyledir. Boyle olunca
"hadis," "sebeb"in hiikmii altrna girer ve sonuc dogru olur. Oyleyse, iicleme ilkesi
[hukiim], mantiksal cikarimlar ile elde edilen anlamlarrn varedilmesinde de hie
kuskusuz zahir oldu. Bundandir ki, kavminin helakmi iic giin geciktirmekle, Allahu
Teala'nrn zahir kildigi Salih aleyhisselam'rn hikmeti, yalanlanamaz bir tehditti ve
gercekten de Allah' in onlan helak ettigi cighkla bu gerceklendi — boylece evlerinde
yiiziistii kapaklanmis bir halde sabahladilar.
Insanlarrn yiizleri, bu sozkonusu iic giiniin ilk giinii sapsan, ikinci giinii kipkirmizi
ve iiciincu giinii de kapkara oldu. Bu iic giiniin tamamlanmasiyla helak olmalari
yoniindeki istidadlan kusku gotiirmez [sahih] oldu. Boylece, onlarda bozunmanm
varligi zuhur etti — ve buna da "helak" dendi.
Bu durumda sakilerin yiizlerinin sararmasi, Allahu Teala'nrn "O giin kimi yiizler
parlaktir" [Abese Suresi, 80/38] ayetiyle isaret ettigi, saidlerin yiiziindeki parlakliga
karsilik geldi. Parlama, zuhur etme demeye gelir. Nitekim, ilk giin Salih
aleyhisselam'rn kavminin yiizlerindeki sararma, onlardaki sakilik belirtisinin zuhuru
oldu. Sonra, kizarmaya karsilik olarak, Allahu Teala, saidler icin "giilec" soziinii
kullandi. (Jiinkii giilme, yiiziin kizarmasma sebep olur ve bu durumda saidlerin
yanaklarmrn al al olmasi giilumsemelerinden dolayidir. Daha sonra, sakilerin
yiizlerinin kararmasma karsilik olarak, Allahu Teala, saidlerin "sevincli" oldugunu
soyledi. Boylece aldiklari miijde, saidlerin yiiziinde sevinc etkisi yaparken, sakilerin
yiiziinde ise kararma etkisi yapti. Ve, Allahu Teala hem saidler hem de sakiler icin
"miijde" soziinii kullanmistir. Saidler'e iliskin olarak soyle buyurur: "Rabbleri,
onlara rahmetini ve ridvanmi miijdeler" [Tevbe Suresi, 9/21]. Ve sakilere iliskin
olarak ise soyle buyurur: "Onlara elem verici azabi miijdele!" [Al-i imran Suresi,
3/21]. Boylece, herbir ziimre, bu seslenisin nefslerindeki etkisini yiizlerindeki rengin
degismesiyle disa vurdu. Dolayisiyla, kendilerinde, ancak batrnlarrnda yerlesik olan
seyin hiikmii zahir oldu. O halde, kendilerine kendilerinden baskaca bir sey etkide
bulunmadi — tipki tekvinin kendilerinden olmasi gibi.
Oyleyse, insan iizerinde apacik delil sabit oldu. Her kim bu hikmeti anlar ve bu
hikmeti kendinde yerlesik kilar ve bu hikmeti kendisi icin meshud kilarsa,
kendinden baskasiyla ilgilenmekten yana rahata erer ve basrna gelen hayir ve serrin
ancak kendinden geldigini bilir. "Hayir"dan kastim, bir kimsenin garazma uygun
diisen ve tabiatina ve mizacma hos gelen seydir. "§er"den kastim ise, bir kimsenin
garazma uygun diismeyen ve tabiatina ve mizacma hos gelmeyen seydir.
Bunu miisahede eden [suhud] (marifet sahibi) bir kimse, biitiin varliklarm -her ne
kadar kendileri tarafmdan dile getirilmese bile- oziirlerini ikame eder ve baslarina
her ne geldiyse, nefslerinden geldigini bilir. Ve biz, bunun boyle oldugunu, "Ilim,
malum'a tabidir" soziiyle belirtmistik. Dolayisiyla, boylesi bir kimse, basma,
garazma uymayan bir sey geldiginde soyle der: "Kendin yaptrn, kendin ettin."
Allah dogruyu soyler ve hidayet eder.
§UAYB KELiMESiNDEKI HiKMET-i KALBIYYE
Bil ki, kalb -yard, Allah'i arif olanm (yani, Insan-i Kamil'in) kalbi- (katiksiz
rahmetten verilen ilahi bir bagis oldugundan) ilahi rahmettendir ve ilahi rahmetten
daha genistir. Coinkii boylesi bir kalp kendi icerisine Hakk'i sigdinr. Hakk'm rahmeti
ise -genel anlayisa gore- Hakk'i kapsayamaz. Ve bu anlayisa gore Hak rahmet
edendir, rahmet olunan degil. Boyle olunca, O'na rahmet olunmasi sozkonusu
degildir. Ariflerin (Hakk'm, cem-i ahadiyet makammda rahmet eden ve kesret ve
tafsil makammda rahmet olunan oldugu ve dolayisiyla Hakk'm rahmetinin Hakk'i
kapsadigi yoniindeki) anlayisi ise; Allahu Teala'nm, Nefsini -(soluk vermek ve
rahatlamak anlammdaki) "tenfis" sozciigunden gelen- "Nefes"le nitelendirmis
olmasma dayanir.
Ve Ilahi Isimler, adlandinlanm ta kendisi olup, bu da Hak'tan baskasi degildir. Ve
isimler, kendi hakikatlarmm verdigi seyi talep ederler ki, bu da alemden baskasi
degildir. Boyle olunca uluhiyet ilah-kilan [me'luh] ister; rububiyet de rab-kilan
[merbub] ister — baska tiirlii (yani, ilah-kilan ve rab-kilan olmaksizm), bunlarm
(yard, uluhiyet ve rububiyetin) ayn olmakliklari sozkonusu olmayip, varlik ve takdir
yoniinden var olmalari ilah-kilan ve rab-kilan sayesindedir. Ve Hak, zati yoniinden
alemlerden gani iken, bu durum rububiyet icin sozkonusu degildir. Imdi is,
rububiyetin alemi talep etmesiyle, Zat'm alemlerden gani olmasi arasmda kalmis gibi
goziikse de, rububiyet hakikati ve nitelenisinde [ittisaf], bu Zat'm ta kendisidir,
baska degil.
imdi, nisbetlerin hiikmii birbirine zit olunca, Hak Kendi nefsini "kullarma sefkat
gosterici" [Bakara Suresi, 2/207] olarak niteleyerek, bunu ilahi haber yoluyla bildirdi.
Hakk'm Rahman' a nisbet olunan Nefes ile -rububiyet mertebesinde- verdigi ilk
Nefes (yani, feyz-i mukaddes); rububiyetin ve biitiin Ilahi Isimler' in talep etmekte
oldugu alemi vareden Nefes'tir. Bu yonden, hie kuskusuz, Hakk'm rahmeti her seyi
icerisine aldi; hatta Hakk'i da icerisine aldi. Bu durumda, rahmet, kalpten daha
genistir; ya da rahmetin genisligi kalbin genisligine denktir — ki bundan daha once
soz edilmisti.
Sonra, bil ki, Hak Teala sahih haberde kesinlenmis oldugu iizere, eesitli suretierde
tecelli eder ve hie kuskusuz Hak Teala kalbe sigdigmda, kalbe O'nun yanisira
O'ndan baska olan hicbir mahlukat sigmaz — O, bu sekilde biitiin kalbi doldurur. Ve
bunun anlami sudur: Kalbin, Hakk'in tecellisi sirasinda Hakk'a bakarken, bunun
yanisira baskasina bakmasi mumkiin degildir. Ve arifin kalbi Beyazid Bestami'nin
dedigi gibi oylesine genistir ki, "Ars ve onun icerisinde olan her sey, yiizbinlerce kez
daha biiyiik olsaydi, arifin kalbinin bir koseciginde olurdu ve onun farkma bile
varmazdi." Ve Ciineyd, bu konuya iliskin olarak soyle demistir: "Sonradan olan
Kadim Olan'a bitistiginde, bu sonradan olandan eser kalmaz." Oyleyse, Kadim
Olan'i icine alan bir kalp, nasil olur da o sonradan olani -var olsa bile- duyumsar?
Ve Hakk'in cesitli suretierde tecelli etmesinden dolayi kalp, ilahi tecelli suretlerine
gore zorunlu olarak genisler veya daralir. Ciinkii kalp kendisinde ortaya cikan tecelli
suretlerinden fazlasi degildir. Ciinkii arifin veya insan-i Kamil'in kalbi, yiiziik tasmm
yuvasi gibidir ve yiiziik tasi, yuvasindan fazlalikli olamaz. Eger yuva yuvarlaksa,
yiiziik tasi da yuvarlak; eger yuva dortgen, altigen veya sekizgen ise yiiziik tasi da
dortgen, altigen veya sekizgendir. Yuva hangi sekilde ise, yiiziik tasi da yuvanin bu
seklini alir ve bunun baska tiirlii olmasi sozkonusu degildir.
Bu soylenenler, ehlullahm, "Hak, kulun istidadma gore tecelli eder" soziiyle isaret
ettikleri seyin tersidir ve durum onlann soyledikleri gibi degildir; ciinkii kul,
Hakk'in kendisine tecelli ettigi suretle ve bu suret kadanyla Hakk'a zahir olur. Ve
meselenin ash sudur ki; Allah' in iki tiirlii tecellisi vardir ve bunlar gayb tecellisi ve
suhud tecellisidir. Gayb tecellisi ile, kalbin iizerinde bulundugu istidadi verir. Ve bu
gayb tecellisi, hakikati gayb olan zat tecellisidir. Ve bu gayb tecellisi, Hakk'in
(Kur'an'da) Kendi nefsinden haber verdigi Huviyeti'dir. Imdi (Hakk'in Huviyeti
olan) bu zat tecellisinin siirekli ve sonsuza dek Hak icin olmakligi bir an igin olsun
ortadan kalkmaz.
Kalpte bu istidat ortaya cikinca, Hak bu kalbe sehadette (yani, sehadet aleminde)
suhud tecellisiyle tecelli eder. Boylelikle kalp, kendisinde ortaya cikan tecelli
suretiyle zahir olur — ki bundan soz etmistik. Sonra Hak, Kendisiyle kulu arasindaki
ortiiyii [hicab], "O, her seye halkini verdi" [Taha Suresi, 20/50] soziiyle kaldirdi.
Boylelikle (itikat sahibi olan) kul, Hakk'i kendi itikadi suretinde gordii. Dolayisiyla
Hak, kulun itikadrnm ta kendisidir. Ve, kalp ve goz Hakk'a iliskin olarak kendi itikat
ettigi suretten baskasini miisahede etmez. imdi, itikat edilen Hak, sureti, iman
sahibinin kalbine sigan Hak'tir — ve kalbe tecelli eden bu itikat edilen Hak'tir ki,
boylelikle kalp O'nu bilir. Dolayisiyla goz, itikat edilen Hak' tan baskasmi gormez. Ve
itikatlarin cesitliligi apagik ortadadir. Hakk'i (kendi itikadiyla) kayitlayan kisi, baska
itikatlardaki Hakk'i inkar eder ve O'nu ancak kendi kayitladigi itikadmca tecelli
ettiginde, ancak o zaman kabul [ikrar] eder. Ve Hakk'i herhangi bir kayitla
kayitlamayan kisi, Hakk'in herbir suretteki degisimini inkar etmeyip kabul [ikrar]
eder. Ve Hakk'in sonu gelmez bir sekilde kendisine tecelli ettigi herbir suretin
kadrini Hakk'a verir.
Ve yine arifler icin Allah'i bilmenin sonu olmadigmdan, kendileri igin durabilecekleri
bir son yoktur. Arif olan kisi, "Rabbim, ilmimi artir! Rabbim, ilmimi artir!" diyerek,
Allah'i bilme yoniinde hep daha fazlasmi ister. Boyle olunca is, iki taraftan da
bitimsizdir (yani, bir yandan Hakk'in tecellileri sonsuz oldugu gibi, ote yandan bu
tecelliler yoluyla Hakk'i bilmenin de bir sonu yoktur). Bu durum, Hak ve halk
arasrnda bir aynm gozettigin zaman boyledir. Ve sen Allahu Teala'nm, "Ben
kulumun yuriidiigii ayagi, tuttugu eli ve soyledigi dili olurum" -ve diger yetileri ve
bu yetilerin bulunduklan uzuvlan olurum- soziine bakarsan (Hak ile halki)
birbirinden ayiramazsm. Boyle olunca, "hersey Hak'tir" veya "hersey halktir" dersin.
imdi o, bir bakimdan halk ve bir bakimdan da Hak'tir — ve ayn bir'dir. Dolayisiyla
tecelli suretinin ayn'i ile, bu tecelli suretini kabul edenin ayn'i bir'dir. Boylelikle O,
(Batrn olmakligi itibanyla) tecelli eden ve (Zahir olmakligi itibariyla) tecelli
olunandir. imdi huviyeti dolayisiyla (bir olan) ve Giizel isimleri'nin hakikatlerinde
aleme nisbeti dolayisiyla (cok olan) Hakk'in varligrnm ne kadar sasilasi olduguna
bak!
imdi olan (mevcud-i akil) kimdir ve olan (meshud-i gayr-i akil) nedir?
Olanda ayn (ayn-i vahid) vardir — o ayn, olanm kendisidir.
Onu (ayn-i vahid'i) genellestiren kimse onu ozgiillestirir
Ve onu ozgiillestiren kimse de onu genellestirir.
Bir-olan-ayn vardir, boyle olunca
Nurun ayn'i ile karanligm ayn'i birdir.
imdi, bundan gafil olan kimsenin nefsi (taayyiin perdesiyle) ortiiliidur
Ve bizim bu soylediklerimizi ancak himmet sahibi olan kul bilir.
Kur'an'da, "Bunda hie kuskusuz kalp sahibi olanlar icin ogiit vardir" [Kaf Suresi,
50/37] buyurulmustur. (^iinkii kalp, cesitli suretler ve sifatlar yoluyla doniisiime
ugrar. Ve Hak Teala, "akil sahibi olanlar icin" dememistir; ciinkii akil kayitlar ve
Emr'i tek bir nitelige ozgii kilar. Halbuki hakikat, isin aslrnda boylesi bir
ozgiilenmeyi kabul etmez. Dolayisiyla Kur'an akil sahipleri icin bir ogiit degildir.
Onlar, itikat sahipleridir ki, birbirlerini kafirlikle suclar ve lanetlerler. Ve onlarm
yardimcisi yoktur. (Jiinkii, itikat edilen bir ilahrn baska bir itikat edilen ilah iizerinde
herhangi bir hiikmii yoktur. itikat sahibi kimse, kendi itikat ettigi ilahi savunur ve
ona yardim ederken; bu itikat ettigi ilah ona herhangi bir yardimda bulunmaz.
Bundan dolayidir ki, karsi taraftakinin itikat ettigi ilah iizerinde herhangi bir etkide
bulunamaz. Ve yine karsi taraftaki icin de itikat ettigi ilahtan kendisine bir yardim
gelmesi sozkonusu degildir. Dolayisiyla, bunlardan hicbirinin yardim edeni yoktur.
Bu, Hakk'in itikat sahibinin hiddet-i infiradi iizere itikat edilen ilahtan yardimi
olumsuzlamasrndan dolayi boyledir. Ve yardim edilen, biitiin itikatlari kendinde
toplayandir [cemi] ve yardim eden de, biitiin bu itikatlarm toplamidir [mecmu].
Boyle olunca Hak, arif tarahndan (hicjbir sekilde) inkar olunmaksizrn bilinir. Bu
diinyada bilenler, ahirette de bileceklerdir. Bundan dolayidir ki, Hak Teala, "kalbi
olanlar icin" [Kaf Suresi, 50/37] buyurmustur — arif kisi, kalbin (biitiin
mertebelerdeki) suret ve sekillerde doniisiime ugramasi nedeniyle, Hakk'm
(birbirinden farkli) suretlerde doniisiime ugradigmi bilir. Arif kisi, Hakk'rn nefsini
kendi nefsi yoluyla tanir. Arif kisinin nefsi Hakk'm huviyetinden baskaca bir sey
degildir ve kevnde varolan hicbir sey Hakk'm huviyetinden baskaca bir sey olarak
varolmayip, varolan hersey Hakk'm ta kendisidir. Dolayisiyla, bu suretlerde bilen,
anlayan ve kabul eden Hak'tir ve bir diger suret' te bilmeyen, anlamayan ve inkar
eden de yine Hak'tir. iste bu (sozii edilen hakikatler), Hakk'i tecelli yoluyla, ve
aynmsizligm ta kendisinde [ayn-i cem] miisahede yoluyla bilen kimsenin
deneyimledigi bir sey dir. Bu kimse, ("Miiminin kalbi, Rahman'm iki parmagi
arasmdadir. Qnu istedigi yone gevirir" bicimindeki) Hakk'm sozii geregince, Hakk'm
(birbirinden farkli suretlerde) doniisiime ugramasiyla cesitlenen bir kalp sahibi olan
kimsedir.
Ama iman ehli olanlar, Hakk'a iliskin olarak haber verdikleri seyler konusunda, nebi
ve resulleri taklit edenlerdir. inkar ehlini taklit edenler ve gelen haberleri kendi akli
delillerine dayandirarak yorumlayanlan taklit edenler ise, (nebi ve resulleri) taklit
eden (iman ehli) kimseler degillerdir. Iman ehli olanlara, Allahu Teala tarafmdan,
nebilerin dilleri iizere gelen ilahi haberlere "kulak verenler" [Kaf Suresi, 50/37] olarak
isaret edilmistir. Ve kulak veren boylesi bir kimse sehid'dir. Allahu Teala, ("ve onlar
sehiddirler" soziiyle) hayal hazretine ve bu hayal hazretinin kullanilmasma dikkat
cekmektedir. Ve buna Resulallah Efendimizin (sav) su sozleriyle isaret edilmistir:
"ihsan, senin Allah'i goriiyor gibi O'na ibadet etmendir" ve "Allahu Teala, namaz
Man kimsenin kiblesindedir." iste bundan dolayidir ki, boylesi bir kimse sehid'dir.
Ve diisiinsel kurgulama sahibini taklit eden ve diisiinsel kurgulama ile kayith olan
kimse, kulak veren kimse degildir. (Jiinkii, kulak veren kimsenin, bizim soziinii
ettigimiz seyi sehid olmasi kacinilmazdir. Ve bizim soziinii ettigimiz seyi sehid
olmayan kimse, bu ayet ile kastedilen kimse degildir. Bu kimseler (yani, diisiinsel
kurgulama sahipleri), Allahu Teala'nm kendileri hakkmda, "Kendilerine uyulanlar,
kendilerine uyanlardan yiiz cevirdiklerinde.." [Bakara Suresi, 2/166] buyurdugu
kimselerdir. Resuller ise, kendilerine uyanlardan hicbir zaman yiiz cevirmezler.
imdi ey dostum, bu "kalp hikmeti"nde senin icin soziinii ettigim seyi iyice anla. Ve
"kalp hikmeti"nin (ismi, "sube" sozciigiinden tiireyen) Suayb'a ozgii kilmmasi,
"kalp hikmeti"nde subelenme olmasmdan dolayidir. Yani, bu hikmet belli bir subeye
ozgii degildir, ciinkii her itikat bir subedir. Dolayisiyla itikatlarm toplami birgok
subelerden olusur. Boyle olunca, perde acildiginda, herbir kimse icin itikat ettigi sey
olciisiinde agilir. Kimileyin ise itikat ettigi seyin tersine bir sekilde acilir — tipki
Allahu Teala'nm su soziinde oldugu gibi: "Kiyamet giinii onlara zannetmedikleri sey
Allah'tan zahir olur" [Ziimer Suresi, 39/47].
Bu acilmalarm [inkisaf] ?ogu ilahi hiikiimlere iliskindir. Nitekim bir Mutezili, tevbe
etmeksizin olen isyankar bir kimse icin Allah'm (cezalandirma) tehdidini yerine
getirecegine itikat eder. Ama, Allah, olen bu kimseye inayet edip herhangi bir ceza
vermeyecek olursa, (itikat ettiginin tersine) Allah' in Gafur ve Rahman oldugunu
goriir — dolayisiyla da, zannetmedigi sey Allah' tan zahir olur.
Ve Huviyet'e iliskin olarak perdenin acilmasma gelince: Kullarm kimisi, kendi
itikatlarrnda Allah' in muhakkak soyle ve boyle olduguna kesinkes inanir. Perde
acildigmda itikat ettigi §eyin suretini goriir — ve bu suret itikat ettigi Hak'tan
baskasi degildir. Ve diigiim (yani, kalbi baglayan itikat diigiimii) coziiliir. Boylelikle
de itikadin ortadan kalkmasiyla, (Hakk'i) miisahede yoluyla bilir. Gorusiin keskinlik
kazanmasmdan sonra, zaaf ve diisiincenin noksanligi artik geri gelmez.
Hak -birbirinden farkli suretlerde tecelli etmesindendir ki- kimi kullarma da goriim
[rii'yet] indinde itikat ettikleriyle uyusmaz bir sekilde zahir olur. Ciinkii tecellide
tekrar yoktur. Boylece kimi kullar icin, gordiikleri bu yeni suret huviyete iliskin
itikatlari olur. Ve Huviyet hakkmda zannetmedikleri sey, perdenin acilmasmdan
once Allah'tan kendilerine zahir olur.
Ve biz, Tecelliyat adli kitabimizda, oliimden sonra Allah'a iliskin marifetteki [maarif-
i ilahi] ilerlemeden ve kesf sirasinda ehlullahtan bir araya geldigimiz kisilere, bu
mesele hakkmda bilmedikleri bazi seyleri anlattigimizdan soz etmistik.
insanm siirekli ilerleme halinde olmasi hie kuskusuz cok sasilasi bir istir. Ve insan,
ortiiniin inceliginden ve suretlerin birbiriyle benzesmesinden dolayi, bu ilerlemenin
farkma varamaz. Ve bu suretlerin benzesmesine, Hak Teala'nm, "Cennet ehline bir
meyveden kendilerine nzik olarak yedirildiginde, 'Bu, onceden diinyada bize
verilenlerdendir,' derler" [Bakara Suresi, 2/25] soziinde isaret edilmistir. Halbuki bir
nzik, bir diger nzkm aynisi degildir. Ciinkii benzesen iki sey birbirlerine benzes
olmalarmdan dolayi, arif icin iki farkli seydir. Ve tahkik ehli bir kimse bir'de [vahid]
coklugu [kesret] goriir. Ve, ilahi Isimler'in tek bir seye delalet ettiklerini ve her ne
kadar hakikatleri cesitli ve cok ise de, delalet ettikleri seyin hie kuskusuz bir-olan-ayn
[ayn-i vahid] oldugunu bilir. Imdi bu, bir-olan-ayn'da akilla-kavranabilir olan bir
gokluktur. Tecellide, bir-olan-ayn'daki cokluk miisahede edilir. Nitekim heyula,
biitiin suretler icin varsayilan bir seydir; ve cokluklarina ve cesitliliklerine ragmen
biitiin bu suretler hakikatte bir-olan-cevhere [cevher-i vahid] donerler — ki, bu bir-
olan-cevher de bu suretlerin heyulasidir. Nefsini bu marifetle bilen kisi, hie kuskusuz
Rabb'ini bilir. Ciinkii Hak, insani Kendi Sureti iizere yaratmistir. Insan Hakk'm
huviyetinin ve hakikatinin ta kendisidir. Bundandir ki, resuller ve sufiler arasmdaki
ilahiyyun'dan baskaca higbir alim, nefsin marifetine ve hakikatine ulasamadi.
Oncekilerden ve kelamcilardan kuramci ve diisiince erbabi olanlarm, nets ve nefsin
mahiyeti hakkmdaki sozlerine gelince: Bunlardan nefsin hakikatine erismis olan
yoktur. Ve diisiinsel kurgulama hicbir zaman marifete gotiirmez. Imdi, diisiinsel
kurgulama yoluyla, nefsin hakikatini bilmeyi isteyen kisi, sismeyi semizlik sanir ve
atessiz odunu iifler. Hie kuskusuz bunlar, diinya hayatinda cabalan bosa gitmis ve
batil oldugu halde, iyi isler yaptiklarmi sananlardir. imdi, bir isi uygun diisenden
(yard, kesf yolundan) baska bir yoldan isteyen kisi, o isin hakikatine erismek
konusunda basarili olamaz.
Ve Hak Teala, alem hakkinda ve alemin her Nefes'te yeni yaratilisla [halk-i cedid]
bir-olan-ayn'da donusiime ugramasi hakkinda ne giizel buyurmustur! Belli bir kesim
ve belki de alem ehlinin cogu hakkinda, "Onlar yeni yaratilis konusunda
siiphededirler" [Kaf Suresi, 50/15] buyurdu. Dolayisiyla bu kimseler, alemin her
Nefes'te yenilendigini bilmezler.
Ama Es'ariler, yeni yaratihsrn [halk-i cedid] bazi varliklar, yani arazlar icin
sozkonusu oldugunu, Hisbaniyye'den olanlar ise alemin butimii icin sozkonusu
oldugunu gordiiler. Ama kuramcilarrn hepsi onlan cehaletle sucladi. Hisbaniyye'nin
hatasi, biitiin bir alemin baskalasmasrna iliskin sozlerinin varhgrna ragmen, bu
suretleri kabul eden akilla-kavranabilir cevherin ayn'rnrn tek-olmakligma [ahadiyet-i
ayn] akil yetirememis olmalandir. Halbuki, bu cevher ancak bu (duyumsanabilir
olan) suretlerle varolur ve bu suretler de ancak, akilla-kavranabilir olan bu cevherle
akledilebilir olurlar. Eger boyle diisiinselerdi, isin aslmi bilmis olurlardi.
Ve Es'ariler'in hatasma gelince: onlarm bilmedigi sey, (yalnizca bazi varliklarin araz
olmakla kalmayip) alemin butiiniinun arazlarm toplami oldugu ve her an
baskalastigidir — ciinkii araz, iki farkli anda ayni kalmaz. Bu, seylerin
tammlanmasmda apacik ortadadir; ijunku onlar bir seyi tanimladiklannda, bu
tammladiklan seyin araz oldugu, tammlamalarrnm kendisinde apaciktir. Ve bu seyin
tammmda sozii edilen arazlar da, varligi kendisinden olan cevherin ta kendisi [ayn]
ve bu cevherin hakikatidirler. Ve kendi hakikati yoniinden cevher, arazdan baska bir
sey olmayip, varligrnm kendisinden olmasi sozkonusu degildir.
imdi, (onlarrn celiskili olan goriisiine gore) varligi kendisinden olmayan seyin (yani,
arazm) toplammdan, varligi kendisinden olan bir sey (yani, cevher) ortaya cikar —
(ornegin) varligi kendisinden olan cevherin zati tammrnda (bir araz olan) "boslukta
yer tutma" olmasi gibi. Ve cevherin arazi kabulii, o cevherin zati tanimidir. Ve hie
kuskusuz, kabul arazdir. (^iinkii kabul -varligi kendisinden olmadigi icin- ancak
kabul-eden'de [kabil] varolur. Halbuki kabul, cevher icin zatidir. Ve boslukta yer
tutma da arazdir; boslukta yer tutma da varligi kendisinden olmayip ancak boslukta
yer tutan'da sozkonusu olur. Halbuki boslukta yer tutma ve kabul, tanimlanan
cevherin kendisine birer eklenti degillerdir. (Jiinkii zati tanimlar, tanimlananm ta
kendisi ve huviyetidirler. Boylece, iki farkli anda ayni kalmayan sey, iki veya daha
cok farkli zamanda ayni kalmis olur ve varligi kendinden olmayan sey, varligi
kendinden olan sey haline doner. Ama onlar bunun (yani, soylediklerindeki bu
celiskinin) farkmda degillerdir. "Ve onlar yeni yaratilis konusunda siiphededirler"
[Kaf Suresi, 50/15].
Ve kesf ehline gelince, onlar Allah'm her Nefes'te tecelli ettigini ve tecellide tekrar
olmadigrni goriirler. Ve yine onlar, her tecellinin yeni yaratilisi ortaya cikardigim
veya (bir onceki) yaratilisi ortadan kaldirdigmi miisahede yoluyla goriirler. Imdi,
yaratilism fenasi tecellinin ortadan kalkmasi iken, yaratilisrn bekasi da, bir sonraki
tecellinin yaratilisi ortaya cikarmasidir. Oyleyse, anla!
LUT KELiMESiNDEKi HIKMET-I MELKiYYE
"Melk" siddet, giic ve "melik" siddetli, siki, giiclii [sedid] demektir. Hamur iyice
yogruldugunda, "Hamur sikica yogruldu" diye bir ifade kullanilir (Arapca'da). Kays
bin el-Hatim, savrulan bir mizragi soyle betimler: "Mizragi elimle oylesine siki
[sedid] tutup sapladim ki, acilan yangm genisliginden, karsida duran kisi arkada
olani gorebilir..."
Ve Allahu Teala, Kur'an'da Lut aleyhisselam'rn su sozlerini aktanr: "Eger size karsi
giicum yetseydi veya giiclii bir kaleye sigmsaydim.." [Hud Suresi, 11/80]. Ve
Resulallah (sav) soyle buyurmustur: "Allahu Teala kardesim Lut'a rahmet etsin, ki o
giiclii bir kaleye sigmdi." Ve Lut aleyhisselam'rn "giiclii bir kale" [riikn-i sedid]
derken kastettigi sey "kabile"dir (yani, kavmini cezalandirmak icin, mezahir-i
kaviyye ve sedidedir); "Eger size karsi giiciim yetseydi.." soziiyle kastettigi de, "karsi
koyma"dir ve bu da burada (yani, Lut aleyhisselam'rn soyledigi baglamda) besere
ozgii himmettir. Ve Resulallah (sav) soyle buyurdu: "Lut'un, 'Eger size karsi giiciim
yetseydi veya giiclii bir kaleye sigmsaydim' dediginden bu yana gonderilen biitiin
peygamberler, kendi kavminden bir topluluk icerisinde ve kendisini kollayan bir
kabile icerisinde gonderilmistir" — tipki Ebu Talib'in Resulallah'i (sav) koruyup
kollamasi gibi.
Lut aleyhisselam'rn, "Eger size karsi giiciim yetseydi.." demesi, Allahu Teala'nrn,
"Allah sizi zaaftan yaratti ve ardmdan giic verdi" [Rum Suresi, 30/54] soziinii
(bulundugu fenafillah makammda, ilahi nur ile idrak etmek suretiyle) isitmis
olmasmdan dolayidir. Demek ki, giic, (onceden varolmayip) yapmimla [ca'l] ortaya
gikmistir; dolayisiyla da bu, anzi bir giigtiir. Sonra, giiciin ardmdan zaafi ve
ihtiyarligi ortaya cikardi; dolayisiyla yapmim, ihtiyarliga iliskilendi. Zaaf ise,
yaratilism kendi aslma donmesidir — ve O soyle buyurmustur: "Allah sizi zaaftan
yaratti" [Rum Suresi, 30/54]. Boylece O, insani kendisinden yarattigi seye dondiiriir:
"icinizden kimi de omriin en verimsiz cagrna dek gotiiriiliir, oyle ki bilen bir kimse
olduktan sonra bir sey bilmez bir hale gelir" [Hac Suresi, 22/5]. Burada Allahu Teala,
bu kimsenin baslangictaki zaafa donduriildiigiine isaret etmektedir. Dolayisiyla, zaaf
sozkonusu oldugunda, ihtiyar kisinin durumu -hiikiim bakimmdan- tipki bir
cocugunki gibidir.
Hicbir nebi yoktur ki, kirk yasini doldurmadan gonderilmis olsun — ve kirkrnci yas,
insanm giicten diismeye basladigi zamandir. Bundandir ki, Lut aleyhisselam, "Eger
size karsi giiciim yetseydi.." dedi ve kendisinde zaaf ortaya cikinca (tabii kuvvet
talebinde bulunmayip) etkide bulunucu olan himmet'i [himmet-i miiessire] istedi.
Eger sen, "Lut aleyhisselam' 1, etkide bulunucu olan himmetten alikoyan nedir; tabi
olma durumundaki saliklerde bulunan bu sey nasil olur da onlardan daha iistiin olan
resulde bulunmaz?" diye soracak olursan, derim ki: Dogru soyliiyorsun, ama
bilmedigin sey; marifetin, himmet yoluyla tasarrufta bulunmaya engel oldugudur.
Dolayisiyla arifin marifeti arttikca, himmet yoluyla (baskalari iizerindeki) tasarrufu
azalir. Bunun iki sebebi vardir. Birincisi, (boylesi bir kimsenin) kulluk makammi
gerceklemis ve tabii olan yaratilismin [halk] aslmi gormiis olmasidir. ikincisi ise,
tasarruf-eden ile tasarruf-edilen'in birligidir — (boylesi bir kimse) himmetini
yoneltebilecegi bir sey goremez; dolayisiyla bu, onu tasarrufta bulunmaktan
alikoyar. Ve bulundugu miisahede noktasinda [meshed] goriir ki, karsismdaki
kendisiyle cekisen kimse, yokluk halindeyken [hal-i adem] ayn'min degismezliginde
bulundugu hakikat iizere olup, bundan herhangi bir sekilde sapmis degildir —
varligiyla, yokluk halindeki degismezliginde ne iizere bulunuyorsa onu zahir kilar.
Dolayisiyla, kendi (degismez) hakikatinin sinirmi asmis ve kendi yolundan sasmis
degildir. Bunun, "cekisme" olarak adlandinlmasi anzi bir seydir, boyle goriilmesi
ancak insanlarm gozlerindeki perdeden dolayidir ve (gozleri perdeli olan bu
kimseler icin) Allahu Teala soyle buyurmaktadir: "insanlarm cogu bilmezler" [A'raf
Suresi, 7/187] yani, "Onlar diinya hayatmm zahirini bilirler ama islerin sonundan
gafildirler" [Rum Suresi, 30/7]. Bu ('gafil' sozciigii, 'gilaf sozciigiinden), cevrinmistir.
Gafil olanlar, soyle derler: "Bizim kalplerimiz gilaf icindedir" [Bakara Suresi, 2/88].
Ve "gilaf," hakikati ne ise o olarak gormekten alikoyan perdedir. Iste bu ve buna
benzer seyler, arif olan bir kimseyi alemde tasarrufta bulunmaktan alikoyar.
Seyh Ebu Abdullah Muhammed bin Kaid, Seyh Ebu Suud bin es-Sibli'ye soyle sordu:
"Nicin tasarrufta bulunmuyorsun?" Bunun iizerine es-Sibli §6yle cevap verdi: "Ben
tasarrufu, Hakk'm iizerimde diledigince tasarrufta bulunmasi icin terkettim."
Burada, Allahu Teala'nm, "O'nu vekil kil!" [Miizemmil Suresi, 73/9] emrine
gondermede bulunur. Ve vekil, tasarrufta bulunandir. Ebu Suud, Allahu Teala'nm su
emrini isitmistir: "Allah'm sizi iizerine halife kildigi seylerden sarfedin!" [Hadid
Suresi, 57/7]. Dolayisiyla Ebu Suud ve arifler, ellerinde olanm kendilerine ait
olmayip, kendilerinin bu miilke halife kilmdiklarmi bilirler. Hak, ona §6yle dedi:
"Seni halef kildigim ve sana miilk olarak verdigim seyler icin Beni vekil kil!" Boyle
olunca, Ebu Suud, Allah'm emrine uyarak, O'nu vekil kildi.
imdi, buna benzer seyleri miisahede eden bir kimsede, baskalari iizerinde tasarrufta
bulunabilecegi bir himmet nasil kalabilir ki? Himmet ancak iizerinde tasarruf
edilecek sey iizerinde yogunlasilip diger seylerin gozardi edilmesiyle etkisini
gosterebilir — iste bunun bilgisidir ki, (arif kisiyi) boylesi bir yogunlasmadan
alikoyar. Dolayisiyla, marifeti eksiksiz olan arif, son derece acz ve zaaf icerisinde
zahir olur.
Abdallardan biri Abdurrezzak'a soyle dedi: "Ey Abdurrezzak! §eyh Ebu Medyen'e
selamdan sonra de ki: Ey Ebu Medyen! Nasil olur da bize hicbir sey giic gelmedigi
halde, sana seyler giic gelir — iistelik de biz senin makamma ragbet edici olup, sen
bizim makamimiza ragbet edici olmadigm halde?" Ebu Medyen, Abdallar'm
makamrna ve diger makamlara sahipti. Biz, ne var ki, zaaf ve acz makammda Ebu
Medyen'den daha otedeyiz. Abdal'rn Ebu Medyen'e bu soyledikleri, ayni meseleyle
ilgilidir.
Ve Resulallah (sav) bu zaaf ve acz makammda, kendisine yonelik ilahi emir
dogrultusunda §6yle buyurdu: "Ben, bana ve size ne yapilacagmi bilmem. Ben ancak
bana vahyolunana uyarim" [Ahkaf Suresi, 46/9]. Dolayisiyla Resul (sav), kendisine
ne vahyolunmussa, onun hukmiine uyar ve onun icin, ilahi hukme uymaktan
baskasi sozkonusu degildir. Ona acikga tasarrufta bulunmasi vahyolunursa,
tasarrufta bulunur. Ve eger tasarruftan sakmdinlirsa, tasarrufta bulunmaktan
kacmir. Ve eger tasarrufta bulunma konusunda serbest birakilirsa -marifet'i eksik
olmadikca- tasarrufta bulunmamayi yegler.
Ebu Suud bin §ibli Bagdad!, miiridlerine §6yle dedi: "Qnbes yil oluyor ki, Allahu
Teala bana tasarruf verdi ve ben incelik gostererek tasarrufta bulunmadim." Burada,
naz sozkonusudur. Ama biz, tasarrufu incelik gostermek icin birakmadik, bizim
tasarrufta bulunmayisimiz, ancak marifetin kusursuzlugundan dolayidir; ciinkii
marifet tasarrufta bulunma isini tercihe birakmaz. Dolayisiyla arif olan ki§i,
himmetiyle alemde tasarrufta bulundugunda bunu, kisisel tercihiyle degil, ilahi
emirle ve zorunda kalarak yapar. Ve hie kuskumuz yoktur ki, risaletin (insanlar
tarafmdan) kabulii gerektiginden dolayi, elbetteki risalet makami tasarrufu talep
eder. Imdi, (resuliin bu tasarrufu) Allah'm dininin zahir olmasi icin, iimmeti ve
kavminin dogrulugunda siiphe duymayacaklan bir seyle (yani, bir mucizeyle) zahir
olur. Ne var ki, bu durum (Batm isminin mazhan olan) evliya icin boyle degildir.
Resul de tasarrufu zahiren talep etmez. (^iinkii kavmine karsi merhametlidir.
Dolayisiyla (ilahi) delilin onlara apacik kilmmasmda -bu, onlarm helak olmasma
neden olacagindan- asiriya gitmeyi istemez. Boylelikle, onlarm helak nedenleri olan
delilin ortaya cikmasmda asiriya gitmek istemeyisiyle, onlarm yasamlarmi
siirdiirmelerini saglar.
Resul, mucize bir topluluga apacik kilmdigrnda bazi kimselerin bu mucizeye
inanacaklarmi ve bazi kimselerin de -bildikleri halde- bu mucizeyi inkar
edeceklerini; gordiikleri mucizeyi, zuliim, biiyiiklenme ve cekememezlik nedeniyle
aciktan agiga dogrulamayacaklanni ve (bu inkarcilardan) bir kisminin bu mucizenin
sihir ve biiyii oldugunu soyleyecegini bilir. Resul, bunu gordiigii ve ancak Allahu
Teala'nin, kalbini iman nuruyla aydmlattigi kimsenin miimin oldugunu ve bir kimse
iman denilen bu nur ile bakmadikca, mucizenin bir yarar saglamadigmi gordiigii
icindir ki -mucizenin, orada bulunanlann kalplerindeki etkisi genel olmadigindan-
himmetini, mucize gostermekten alikoydu. Nitekim, Allahu Teala, resullerin en
kamil olani, yaratilmislarm en bilgili ve hal itibariyla en sadik olani (yani, Resulallah
Efendimiz) icin soyle buyurdu: "Sen sevdigin kimseye hidayet edecek degilsin;
diledigine hidayet edecek olan Allah'tir" [Kasas Suresi, 28/56]. Ve eger himmetin
etkisi genel olsaydi; kendisinden daha kamil ve himmet itibariyla kendisinden daha
iistiin ve yiice bir kimse bulunmayan Resulallah' in (sav) himmeti (bu sekilde genel
bir) etkide bulunurdu. Ne var ki, Resulallah'm himmeti amcasi Ebu Talib'e etkide
bulunmadi ve yukanda andigimiz ayet, Ebu Talib'e iliskin olarak indi. Bundandir ki
Allahu Teala Resul (sav) hakkmda soyle buyurdu: "Onun gorevi ancak bildirmektir"
[Maide Suresi, 5/99]. Ve Allahu Teala yine soyle buyurdu: "Qnlara hidayet etmek
senin isin degildir; Allah'tir diledigine hidayet eden" [Bakara Suresi, 2/272]. Ve
Allahu Teala, Kasas Suresi'nde sunu ekledi: "Allah hidayet olunanlari bilir" [Kasas
Suresi, 28/56] — yani, Allahu Teala, degismez aynlan [ayan-i sabite] yoluyla yokluk
hallerinde hidayet olunmalarina iliskin ilmi Kendisine verenleri bilir.
Bu, ilmin malum'a tabi oldugunu kanitlar. Dolayisiyla, ayn'inin degismezligindeki
[siibut] yokluk halinde miimin olan bir kimse, varlik halinde de aym suret iizre zahir
olur. Ve Allahu Teala, onun boyle oldugunu (yani, miimin oldugunu) ondan (yani,
onun bu bilgiyi O'na vermesi yoluyla) bildi. Bundandir ki, "Allah hidayet olunanlari
bilir" [Kasas Suresi, 28/56] buyurdu. Ve yine Allahu Teala soyle buyurdu: "Benim
indimde soz degismez.." [Kaf Suresi, 50/29] — ciinkii Benim soziim yaratmis
olduklanma iliskin ilmimle sinirlidir. "..Ve Ben kullanma asla zulmedici degilim"
[Kaf Suresi, 50/29] — yani, Ben onlan saki Man kiifrii kendi iizerlerine takdir edip de
sonradan, onlann giic yetiremeyecekleri bir seyi kendilerinden istiyor degilim; Biz
onlara ancak (degismez aynlanndaki onlara iliskin) ilmimiz kadannca muamele
ettik; eger ortada bir zuliim sozkonusuysa, zalim olanlar ancak kendileridir.
Dolayisiyla, Allahu Teala onlara zulmetmis degildir: "Onlar kendilerine
zulmediyorlar" [Bakara Suresi, 2/57] — ve Biz, Zatimiz onlara ne soylemekligimizi
verdiyse onu soyledik; ve Zatimiz, Bize malumdur ve boylelikle onlara sunu mu
yoksa bunu mu soyleyecegimizi biliriz; Biz ancak soylemekligimize iliskin olarak
neyi biliyorsak onu soyleriz; soz Bizden, isittikleri soze uymak veya uymamak ise
onlardandir.
Her sey Bizden ve her sey onlardandir
Ve ilmin alinmasi da Bizden ve onlardandir
Bizden olmasalar bile
Hie kuskusuz Biz onlardaniz.
Oyleyse ey dostum, marifetin ozii olan bu Lut kelimesindeki melki hikmeti iyi anla!
Simdi sir sana acildi ve is agikhga kavustu:
"Tek" denilenin, ciftin igerisinde yer almasidir bu.
UZEYiR KELiMESiNDEKi HiKMET-i KADERiYYE
Bil ki, "kaza" denilen sey, Allah' in seylerdeki hiikmiidiir. Ve Allah' in seylerdeki
hiikmii; seylere iliskin ve seylerdeki ilmiyle sinirlidir. Ve Allah' in seylerdeki ilmi de,
bu bilinen seylerin [esya-yi ma'lume] nefslerinde degismez olarak bulunduklan
halden Hakk'a verdikleri ilimle sinirlidir.
Kader, seyler kendi aynlarinda ve nefslerinde ne iizere degismez iseler, (ilahi)
hukmiin buna gore fazlalik olmaksizin zamansal olarak verilmesidir. Ve ilahi kaza,
seyler iizerine ancak seyler ile hiikmeder. Ve bu kader sirrmm ta kendisidir. Ve bunu
bilmek, (zuhur mahallerinde Hakk'i) miisahede ederek, (hissl ve akli zuhur
mahallerinde Hak ile doniisiime ugrayan bir) kalbi olan ve kulak veren kimseye
ozgiidiir. Ve apacik delil Allah' mdir. Boyle olunca, Hiikiim Verici, gercekte hukiim
verilenin ayn'ina uyarlik icerisinde hukiim verir — hiikiim verilenin zati neyi
gerektiriyorsa o sekilde hiikmeder. Hiikmolunan, kendisinde olan seyle Hiikiim
Verici'nin nasil hiikiim verecegine iliskin hiikiim vericidir. Imdi, hiikiim verme
konumunda olan, (hiikiim verdigi seyin zatinin ve hakikatmm gerektirdigine gore
hiikiim verdiginden dolayi) hiikiim verdigi seyle ve hiikiim verdigi seyde
hiikmolunandir.
imdi, bu meseleyi iyice anla! (Jiinkii kader sirn, ancak zuhurunun yeginliginden
dolayi bilinmez oldu. Ve nebiler kader sirrini bilmeyi cok istedikleri ve bu konuda
israrli davrandiklari halde, bu kader sirn bilinmez olarak kaldi.
Bil ki, resuller -Allah'm selami onlarm iizerine olsun- evliya ve arif olmalari
dolayisiyla degil, resul olmalari dolayisiyla, iimmetlerinin bulunduklan hal
mertebesi iizeredirler. Bundandir ki, resullerde kendilerine bildirilen ilim, ancak
artiksiz ve eksiksiz olarak iimmetlerinin gereksindigi kadar vardir. Ve iimmetler
arasmda iistiinliik derecelenmesi sozkonusudur. Kimi iimmetler, kimi iimmetlerden
daha fazlasina sahiptir. Resuller de -iimmetlerin arasmdaki iistiinliik derecelenmesi
dolayisiyla- resulliik ilminde [ilm-i irsal] biri digerinden daha iistiindiir. Buna iliskin
olarak Allahu Teala soyle buyurur: "Resullerin bazisini bazismdan iistiin kildik"
[Bakara Suresi, 2/253]. Ve yine resullerin, kendi zatlan geregince ilimlere ve
hiikiimlere olan istidadlari dolayisiyla, kendi aralannda iistiinliik derecelenmesi
sozkonusudur. Ve Allahu Teala buna iliskin olarak soyle buyurur: "Nebilerin
bazismi bazismdan iistiin kildik" [Isra Suresi, 17/55].
Ve Hak Teala, yaratilisa iliskin olarak soyle buyurdu: "Allah kiminize kiminizden
daha fazla nzik verdi" [Nahl Suresi, 16/71]. Ve nzik bir yaniyla ilim gibi ruhani ve bir
yaniyla da yiyecek gibi duyumsaldir. Ve Hak Teala nzki bilinen kader [kader-i
malum] (yard, bir seyin istidadinin gerektirmesiyle bu sey hakkmda kaza olunan
hiikiim) ile indirir — ve "bilinen kader" denilen sey, yaratilmis olanlarm [halk] talep
ettigi istihkaktir — ve "O, her seye halkmi verdi" [Taha Suresi, 20/50]. imdi Hak
Teala, bir sey icin ne dilemisse [mesiyyet] o kadar nzk indirir. Ve O, bildigi sey
olciisiince ve hiikmettigi sey yoluyla diler. Ve onceden dedigimiz gibi, Hak Teala
bilinen'i [malum] ancak bu bilinen'in kendi nefsinden Hakk'a verdigi kadariyla bildi.
imdi, zamanlama [tevkit], asil itibariyla, bilinen (yani, istidadiyla bu zamanlamayi
talep eden bilinen-degismez-ayn) icindir. Ve ilim, irade ve mesiyyet kadere tabidir.
Boyle olunca, kader sirn, ilimlerin en iistiinlerinden ve en biiyiiklerinden biridir ve
Allahu Teala bu ilmi ancak eksiksiz marifete eristirdigi kimse icin anlasilir kilar.
Kader sirrrni bilmek, onu bilen kimseye hem biiyiik bir rahatlik, hem de elemli bir
azap verir. Dolayisiyla kader ilmi, bu ilme sahip olan kisiye birbiriyle celisen iki sey
verir. Ve bundandir ki, Hak Teala Kendi nefsini gazab ve nza ile nitelendirdi. Ve
boylelikle ilahi isimler birbirlerine karsit oldu. Boyle olunca, mutlak varlikta ve
kayith varlikta tek bir hakikat (yani, kader sirn) hiikmeder; ve (bu kader sirrmrn)
hiikmii gecisli [miiteaddi] ve gecissiz olarak genel oldugundan (yani, biitiin seyleri
kapsadigmdan), bundan (yani, kader sirnnin hakikatrndan) daha kusursuz, daha
giiclii ve biiyiik bir seyin olmasi olanaksizdir.
Nebiler -Allah' in selami onlarin iizerine olsun- ilimlerini belli bir sekilde (yani,
melek araciligiyla) ilahi vahiy yoluyla aldiklan icin; aklm, diisiinsel
kurgulamasmdan dolayi, islerin hakikatini ne ise o olarak gormek konusunda eksikli
oldugunu bildiklerinden, kalpleri akli kurgulamadan ariniktir. Ve yine, ancak
deneyimleme [zevk] ile erisilerek idrak olunan §eyin (yani, kader sirrinm; ilahi vahiy
yoluyla) haber verilmesi de eksiklidir. imdi, kusursuz ilme, ancak ilahi tecelli yoluyla
ve Hakk'm gozlerden ve kalplerden ortiiyii kaldirmasiyla erisilebilir ve boylelikle
kisi, kadim olani ve sonradan olani; yoklugu ve varligi; olanaksiz ve zorunlu ve
olabilir olani kendi hakikatlerinde ve aynlarinda degismez [sabit] olduklan sey iizere
idrak eder.
Uzeyir aleyhisselam (kader sirrmi) vahiy yoluyla ogrenmek istediginden dolayidir ki
-hadis-i serifte belirtildigi gibi- azarlandi. Eger bizim soziinii etmis oldugumuz kesfi
istemis olsaydi, bu isteginden dolayi azarlanmasi sozkonusu olmazdi. Ve Uzeyir
aleyhisselam' in kalbinin annikliginm kaniti, bir yonden bakildigmda, onun, "Allah,
oliimiinden sonra bunlan nasil diriltir acaba?" [Bakara Suresi, 2/259] soziidiir. Ve
bizim anlayisimiza gore, Uzeyir aleyhisselam' in bu sozleri, ibrahim aleyhisselam'm
("Ey Rabbim! Oliiyii nasil dirilttigini bana goster") sozleri gibidir. "Bunun iizerine
Allah onu oldiiriip yiiz sene birakti; sonra tekrar diriltti ve ona '§imdi sen kemiklere
bak, onlari nasil diizenliyor, sonra ona nasil et giydiriyoruz' dedi" [Bakara Suresi,
2/259]. Bu sekilde, Uzeyir aleyhisselam, cisimlerin nasil dirildigini dogrudan
inceleme [muayene-i tahkik] yoluyla gordii. Boylelikle Allah, (kendi kayith nefsinde)
ona, bunun (yard, diriltmenin) nasilligmi gostermis oldu.
Ne var ki Uzeyir aleyhisselam, seyleri ancak yokluklarindaki degismezlik hallerinde
kesf etmekle idrak edilebilecek kader sirrmi ogrenmek istedi. Bundandir ki, ona bu
kader sirri verilmedi — cimkii bu kader ilmi lttila-i ilahi hasaisrndandir. Kaderi
Allahu Teala'dan baskasmrn bilmesi olmayacak bir seydir. (^iinkii bunlar (bu aynlar),
ilk anahtarlardir [mefatih-i iivel], yani gayb anahtarlandir ki, bunlan Allah'tan baska
hie kimse bilmez. Ama Allah kullarrndan diledigine buna iliskin bazi seyleri bildirir.
Bil ki, anahtarlar, ancak fetih halinde "anahtarlar" olarak adlandinhrlar. Ve fetih hali
de, tekvin'in seylere iliskilenmesi halidir — veya, dilersen, buna kudretin takdir
olunmusa [makdur] iliskilenmesi halidir de diyebilirsin. Ve bunu Allah'tan baskasi
deneyimleyemez [zevk]. Ve bu hal icerisinde ne tecelli ne de kesf sozkonusu olmaz.
Coinkii kudret ve fiil ancak -herhangi bir sekilde kayitlanmamis mutlak varlik sahibi
olan- Allah'a ozgudiir.
Kadere (yani, kader sirrrni bilmeye) iliskin isteginden dolayi Hakk'm Uzeyir
aleyhisselam'i azarladigmi gordugiimuzde, bildik ki, Uzeyir aleyhisselam bu erisimi
[lttila] istemis ve sonucta, kendisi icin, takdir olunmusa [makdur] iliskilenir olan bir
kudret istemistir. Ne var ki bu, ancak mutlak varlik sahibi olan icin sozkonusu
olabilir. Dolayisiyla Uzeyir aleyhisselam, yaratilista [halk] deneyimlemesi olanakli
olmayan seyi istedi — ve bir isin nasilligi ancak deneyimleme yoluyla idrak olunur.
Ve Allah Uzeyir aleyhisselam'a, "Eger bu isteginden vazgecmezsen admi nubiivvet
defterinden silerim" dediginde, bununla kastolunan sey sudur: "Ben sana vahiy
yolunu kapatir ve isi sana tecelli yoluyla bildiririm. Ve bu da ancak senin istidadrna
gore olur. Ve sonucta sen, ancak istidadm kadannca idrak etmekte oldugunu bilirsin.
(Tecelli sirasmda) bu istedigin seye bakarsrn. Ve tecellide istedigin seyi gormeyecek
olursan, gormek istedigin bu seye istidadm olmadigmi ve bu istedigin seyin Allah'a
ozgii niteliklerden [hasais-i ilahiyyeden] oldugunu bilirsin. Biliyorsun ki, Allahu
Teala her seye halkmi vermistir. Eger ki, Allahu Teala sana bu ozel istidadi vermemis
ise, bu senin yaratilism degil demektir. Eger bu senin yaratilism olsaydi, 'O, her seye
halkmi verdi' [Taha Suresi, 20/50] soziinii bildiren Hak, elbette onu sana verirdi." Ve
(azarlama suretindeki) bu (seslenis), Uzeyir aleyhisselam'a (kesf ve tecelli iizere ilim
verilmesi vaadinden ibaret olmakla) Allah' in bir inayetidir — bunu bilen bildi,
bilmeyen bilmedi.
Bil ki, velayet (ilahi sifat olmasi ve ilahi kesfin onunla hasil olmasi itibanyla) her seyi
icine alan felek [felek-i amm] oldugundan ardi kesilmemistir. Ve (nubiivvetin batmi
olan) velayet icin haber verme [inba] (hem nebiler hem de evliya icin) genel bir
nitelik tasir. Ama, Muhammed (sav) ile birlikte seriat getiren niibiivvet ve risaletin
ardi kesildi ve artik ondan sonra nebi yoktur; yani, seriat getirici ve kendisine (onceki
bir nebinin getirdigi) seriat verilmis nebi, ve seriat getirici olan resul yoktur. Ve
Resulallah'rn (sav), "Benden sonra nebi yoktur" hadisi, eksiksiz kamil kulluk
zevkinin kesilmesini igerdiginden dolayi, evliyaullah'in (eksiksiz kamil kullar olarak)
zuhurunu kisintiladi. imdi, eksiksiz kulluga ozgii olan "niibiivvet" ismi, bundan
boyle, kulluga ilintilendirilemez. Ciinkii kul, efendisi olan Allah' a, isim yoniinden
ortak olmamayi diler — yani, "Allah" isminde ortak olmamayi diler.
Allahu Teala "Nebi" ve "Resul" isimleriyle adlandinlmazken, "Veli" ismiyle
adlandinldi ve bu isimle nitelendi — ki O soyle buyurmustur: "Allah inananlarin
Veli'sidir" [Bakara Suresi, 2/257] ve "O gercek Veli'dir, oviilmeye layik olandir"
[§ura Suresi, 42/28]. Bu "Veli" ismi diinyada ve ahirette kullar icin kalicidir. imdi,
niibiivvet ve risaletin sona ermesinden dolayi, Hakk'a ozgii olmayip da yalnizca kula
ozgii olan bir isim kalmadi. Ancak Allahu Teala, kullarrna liitfundan dolayi, onlara
seriat getirici olmayan genel niibiivveti [niibiivvet-i amme] (yani, birleyici ve
aynmsizlayici istidadrn kusursuzluguyla Hakk'rn sifatlarmi, isimlerini ve fiillerini
Allah' tan haber alma'yi) kalici kildi. Ve Allahu Teala, kullan icin, hiikiimlerin
degismezligi korunarak ictihad yoluyla seriat getirmeyi kalici kildi — yani, kullan
icin seriat getirme konusundaki veraseti kalici kildi. Bundandir ki, Resulallah (sav)
soyle buyurmustur: "Alimler, nebilerin varisleridir." Bu veraset, ancak hiikiimlerden
ictihad yoluyla seriat getirmelerine iliskindir.
imdi sen bir nebiyi, seriat getirmenin disinda bir soz soylerken gordiigiinde, o, arif
bir veli olmasi dolayisiyla konusmaktadir. Bundandir ki, o nebinin, alim bir nebi ve
bir veli olmasi dolayisiyla olan makami, resul veya seriat getirici ve seriat sahibi
olmasi dolayisiyla olan makamindan daha iistiin ve daha kamildir. imdi, ehlullahtan
birisinin, "Velayet, niibiivvetten iistiindiir" dedigini isitecek olursan, o bu soziiyle
ancak bizim sozettigimiz seyi (yani, peygamberin velayetinin, yine peygamberin
niibiivvetinden iistiin oldugunu) kastediyordur. Veya, ehlullahtan birinin, "Veli,
nebi ile resuliin iistiindedir" dedigini isitecek olursan, o bu soziiyle (iki ayri kisiyi
degil) tek bir kisiyi kasteder — onun veli olmasi dolayisiyla bulundugu makam, nebi
veya resul olmasi dolayisiyla bulundugu makamdan iistiindiir. Yoksa, nebiye tabi
olan veli, nebiden iistiin degildir. (^iinkii tabi olan bir kimse, hicbir zaman tabi
oldugu kimseyi gecemez — eger tabi olan, tabi oldugu kimseyi gegecek olsaydi, tabi
olmakligmdan soz edilemezdi. Bunu iyi anla!
imdi, resuliin ve seriat getiren nebinin varacagi nokta [mercii] velayet ve ilimdir.
Gormez misin ki, Allahu Teala, Resul'e (sav) daha fazla ilim istemesini emretti.
ilimden baska bir sey icin, elinde olandan daha fazlasini istemesini emretmedi.
Boylece ona §6yle buyurdu: "De ki: Rabbim, ilmimi artir!" [Taha Suresi, 20/114].
Seriat, belirli amellerle yiikiimlendirme ve belirli amellerden sakmdirmadir. Ve bu
amellerin mahalli de, gecici olan diinyadir. Ama velayetin gecici olmasi sozkonusu
degildir. Eger velayet gecici olsaydi -tipki risalet icin sozkonusu oldugu gibi—
hakikati ile birlikte gecici olurdu. Ve eger velayet bu sekilde hakikati ile birlikte
gecici olsaydi "Veli" ismi kalici olmazdi — halbuki, "Veli" ismi Allah icin kalicidir ve
bu Isim, hallenme yoluyla [tahallukan] ve gerceklenme yoluyla [tahakkukan] ve
iliskilenme yoluyla [taallukan] Hakk'in kuluna ozgiidiir.
Imdi, Hak Teala'nin Uzeyir aleyhisselam'a soyledigi, "Eger kaderin mahiyetine
iliskin sorup durmaktan geri durmayacak olursan, admi niibiivvet defterinden
silerim" sozii, "I§, sana kesf ve tecelli yoluyla gelir ve senden 'nebi' ve 'resul' isimleri
kalkar" demeye gelir. Ve boylece, (yani, niibiivvetinin ve risaletinin kalkmasiyla)
velayeti kalir. Ne var ki, hal karinesi, kendisine yonelik ilahi seslenisin bir tehdit
seklinde olduguna delalet edince, Uzeyir aleyhisselam, bu seslenisin, velayet
mertebelerinden kimisinin bu diinyada kendisinden alinacagi seklinde bir tehdit
oldugunu bildi — ciinkii niibiivvet ve risalet, velayetin iceriyor oldugu (ilme iliskin)
mertebelerden kimi mertebeleri iceren ozel bir riitbedir. Boylece Uzeyir, seriat getirici
niibiivveti ve seriat getirici risaleti olmayan veliden iistiin oldugunu bildi. Ve
boylece, niibiivvet mertebesinin gerektirdigi sonraki hallere yaklasan kimse icin, bu
seslenisin tehdit degil, verilen bir soz oldugu ortaya cikar. Boyle olunca, Uzeyir'in
dileyiste bulundugu sey hie kuskusuz makbuldiir — ciinkii, bir nebi olmakligiyla has
bir veli oldugundan hal karinesi ile bilir ki, bir nebi'nin -velayetin bu ozel
mertebesine sahip olmasmdan dolayi- Allah'm kerih gordiigiinii bildigi ve olmasmrn
olanaksiz oldugunu bildigi bir seyin pesinden gitmesi olmayacak bir seydir. Ve bu
haller, bunlara yakrn olan kimse indinde yakm ve sabit oldugundan, boylesi bir
kimse, "admi niibiivvet defterinden silerim," bicimindeki ilahi seslenisi kendisi icin
(bir tehdit degil) verilmis bir soz olarak goriir. Ve bu seslenis, kalici mertebeye (yani,
velayete) delalet eden bir haber olur. Ve bu mertebe, ahiret yurdunda kalici olan
mertebedir — ki bu ahiret yurdu oyle bir yerdir ki, yaratilmis olanlar bir kez cennete
veya atese girdiklerinde artik orada seriata yer yoktur.
Biz seriati, cermet ve ates olan iki yurda girilmesiyle kayitladik. (Ama sozkonusu
olan bir istisnai durum vardir) ciinkii, kiyamet giiniinde ara-donem [fetret] ehli
olanlar (yani, ne onceki peygamberin, ne de bir sonraki peygamberin davetini
isitememis olanlar), heniiz cocukken olmiis olanlar ve deliler icin seriat
sozkonusudur. Bunlar, adaletin yerine getirilmesi ve suclu olanlarm cezalandirilmasi
ve cennet ehlinden olanlarm iyi amellerinin odiillendirilmesi icin bir arada
hasrolunurlar. Bunlar diger insanlardan ayn bir yerde hasrolunduklarmda,
aralarmdaki iyi olanlarmdan biri kendilerine nebi olarak gonderilir. Ve bu arada
kendilerine bir ates gosterilir. Nebi soyle der: "Ben size gonderilmis Hakk'in
resuliiyiim." Kimileri ona inanir ve kimileri de onu inkar eder. Sonra, bu nebi onlara
soyle der: "Kendinizi bu atese atm, icinizden her kim bana uyacak olursa,
kurtulacaktir; ama her kim bana isyan edecek ve emrime karsi gelecek olursa helak
olup, ates ehlinden olacaktir." Sonra, ona uyup kendilerini atese atanlar said olurlar
ve icine atladiklan atesin serin ve esenlikli bir yer olmasiyla odiillendirilirler. Ve her
kim o nebiye asi olmussa, ceza cekmeyi hakederek atese girer ve karsi gelmesinden
dolayi atese iner. Ve sozii edilen giinde (yani, kiyamet giiniinde) bu nebinin
gonderilmesi, Allah'm kullarma yonelik adaletini yerine getirmesi icindir.
Ve yine Allahu Teala'nin, "O gun hakikat apacik ortaya gikar ve secdeye davet
edilirler; fakat giic, yetiremezler" [Kalem Suresi, 68/42] sozii de teklif ve seriat
getirmedir. imdi, onlardan kimileri secde etmeye giic yetirir, kimileri de giic
yetiremez. Nitekim diinyada, Ebu Cehl ve baskalan Allah' in emrine uymaya giic
yetiremediler. Imdi, ahirette, kiyamet giiniinde, atese ve cennete girmeden once,
seriattan bu kadari kalir. iste bundan dolayidir ki, biz, ahiret seriatim kayitladik.
Allah'a hamdii sena olsun.
iSA KELiMESiNDEKi HiKMET-i NEBViYYE
Meryem'in suyundan veya
Balciktan yapilmis beser suretindeki Cebrail'in solugundan
"Siccin" olarak adlandirdigin tabiattan,
Ruh, o tertemiz olanda (yani, Meryem'de), olusa geldi [tekvin].
Bundandir ki, onda (bedeninde) tayin olunan ikameti uzadi
Bin yildan fazla bir zaman kadar.
O ancak Allah' tan bir ruhtur
Yiice ve asagi olanda etkide bulunmasmi saglayan
Rabbine olan nisbeti dogrulansin diye
Oliileri diriltti ve camurdan kus insa etti.
Allah onun cismini temizledi ve ruhunu tenzih etti
Ve tekvinde onu Kendine benzer kildi.
Bil ki, ruhlarm kendilerine ozgii olan niteligi, iliskilendikleri bir seyin canlilik
kazanarak, hayatm, ili§kilendikleri bu §eyden yayilmasidir. Ve i§te Samiri, bundandir
ki, resulun -ki o Cebrail'dir ve o da Ruh'tur- izinden bir avuc kadar aldi. (Jiinkii
Samiri (Musa'dan ogrendigince) i§in ne oldugunu (yani, Cebrail'in ruh oldugunu ve
ruhun dokundugu yerde hayatm akmaya ba§ladigmi) biliyordu. Imdi, onun Cebrail
oldugunu anlaymca, iizerine dokundugu §eyde hayatm akmaya ba§ladigini bildi.
Boylece resulun izinden bir parca alarak, bunu buzagiya koydu. Ve buzagi
bogiirmeye basladi. Ciinkxi buzagmm cikardigi ses, bogxirmedir. Eger, aldigi parcayi,
baska bir surete yerlestirseydi, (bir-olan-ruh, mahallin geregince zahir oldugundan) o
suretten ancak o suretin kendisine ozgii olan ses cikardi ve bu sesin ismi de o surete
nisbet olunurdu — tipki, homurdanmanm deveye, gumurdemenin koca, melemenin
koyuna ve konusmanm insana nisbet olunmasi gibi.
imdi, hayatm, seylere yaymmis olan kadarma "lahut" (yani, ilahi Tabiat) adi verilir.
Ve "nasut" (yani, Insan Tabiati) bu ruhun, kendisiyle kaim oldugu mahaldir ve
nasut'a ruh ile kaim olmasmdan dolayi (mecaz olarak) "ruh" denilir.
Cebrail'in ta kendisi olan Ruhii'l-Emin Meryem'e kusursuz bir insan suretinde
gorimdiigimde, Meryem onu kendisiyle birlesmek isteyen bir beser sanarak -bunun
izin verilmeyen bir sey oldugunu bildiginden- kendisini bu adamdan kurtarmasi
icin biitiin varligiyla Allah'a sigmdi. Boylelikle, eksiksiz bir sekilde Allah'm
huzurunda olmakliga eristi, yani manevi ruha. Eger Cebrail, bu durumda bulunan
Meryem'e o anda iifleyecek olsaydi, Isa -annesinin o anki halinden dolayi-
yaratihsmin cirkinligine kimsenin tahammiil edemeyecegi bir kimse olarak ortaya
cikardi. Ve Cebrail Meryem'e, "Ben yalnizca Rabbinin elcisiyim; sana tertemiz bir
cocuk bagislamak icin geldim" [Meryem Suresi, 19/19] dediginde, Meryem'in
sikmtisi gecti ve gogsii genisledi. iste o anda Cebrail, isa'yi ona iifledi. Cebrail,
Allah'm Kelimesi'ni Meryem'e aktardi — tipki Resul'iin (sav) Allah'm Kelami'ni
kendi iimmetine aktarmasi gibi: "O, Allah'm, Meryem'e ulastirdigi kelimesidir ve
O'ndan bir ruhtur" [Nisa Suresi, 4/171].
(Bu iiflemenin ardmdan) Meryem'de sehvet yayildi. Dolayisiyla da isa'nm bedeni
Meryem' deki gercek sudan [ma-i muhakkak] ve Cebrail'deki -nefesinin neminde
yayinmis olan- vehmi sudan [ma-i miitevehhem] yaratildi. Ciinkii, canh olan
bedenin nefesi, bir miktar su icermesinden dolayi nemlidir. Boyle olunca, isa'nm
bedeni, vehmi sudan ve gercek sudan yaratildi [tekevviin]. Ve bu insan tiiriinde
tekvin'in bildik sekilde olabilmesi icin, (Isa'nm yaratilisi) annesinden ve Cebrail'in
insan suretinde goriinmesinden [temessiil] dolayi insan suretinde oldu.
Ve Isa, oliiye hayat verdi, ciinkii Isa Ilahi Ruh'tur. Ve hayat verme Allah'a ve iifleme
isa'ya aitti — tipki iiflemenin Cebrail'e ve Kelime'nin Allah'a ait olmasi gibi. Imdi,
isa'nm oliileri diriltmesi -bu dirilme onun iiflemesiyle zahir oldugundan dolayi-
gercek bir diriltmeydi. Ve oliileri diriltmesinin kendisinden oldugu bir vehimdi —
diriltme Allah'tandi. Boyle olunca isa, iizerine halk olundugu kendi hakikatmdan
dolayi -ki isa'nm vehmi su ve gercek sudan yaratildigmi soylemistik- gercek
diriltmeyle [ihya-yi muhakkak] vehmi diriltmeyi [ihya-yi miitevehhem] kendinde
topladi. Bir yonden bakildigmda, diriltme ona gercekleme [tahkik] yoluyla, ve bir
diger yonden bakildigmda da vehim [tevehhiim] yoluyla nisbet olunur. "Oliileri
diriltirim" [Al-i imran Suresi, 3/49] — bu, gercekleme [tahkik] yoluyladir. Ve,
bundan once, "O balciga iiflerim de, Allah'm izniyle, o bir kus olur" [Al-i imran
Suresi, 3/49] — bu da, vehim yoluyla diriltmedir. Yukarida anilan ayette, "Allah'm
izniyle" olan sey, "kusun olmasidir," "iiflemek" degil. Ama "Allah'm izniyle" olanm
"iifleme" olmasi da olasidir — (ki bu durumda, isa'nm balciktan yapmis oldugu sey)
duyumsal cismani sureti dolayisiyla kus olur (yoksa hakiki ruhani sureti dolayisiyla
degil).
Ve aym sekilde, "Benim iznimle anadan dogma korii ve alacaliyi iyilestiriyordun"
[Maide Suresi, 5/110] ayetinde de durum boyledir ve isa'ya ve Allah'm iznine ve
Kur'an'da buna benzer olarak "iznimle" ve "Allah'm izniyle" biciminde sozii
edilenin iznine nisbet olunan ne varsa hepsi boyledir (yani, bunlar, hakikat ve vehim
yoniinden soylenmistir). Eger, "Allah'm izniyle" olan sey "iiflemek" ise, o halde
iifleyenin iiflemesine izin verilmistir (yani, izin verilen iiflemenin kendisidir),
boylelikle (Allah' in izniyle olan) bu iifleme yoluyla kus yaratilir [tekvin]. Eger
"Allah' in izniyle" olan "iifleme" degilse, o halde, kusun yaratilmasi Allah' in izniyle
olmustur — ki bu durumda "Allah' in izniyle" olan, "kusun olmasi"dir. Ve hie
kuskusuz, emirde (yani, isa'nm yaratilisina yonelik ilahi Emir'de) vehim [tevehhiim]
ve gercek [tahakkuk] olmasaydi, bu suret (yani, kusa iiflenmesi ve kusun yaratilmasi
sureti), bu iki yonii kabul etmezdi — ama Isa'nin olusumunun bunu vermesinden
dolayidir ki, bu iki yone (yani, vehim ve gercege) sahiptir.
Ve isa, oylesine bir alcakgoniilliiluk ile ortaya cikti ki, cizyeyi alcakgoniillii bir
sekilde odemelerini, kendilerine bir tokat atilacak olursa, obiir yanaklarmi
cevirmelerini, tokat atan kimseye karsi gelmemelerini ve kisas talep etmemelerini
ummetine bir seriat kildi. Bu alcakgoniilliiluk, ona annesi yoniindendir. Ciinkii
kadinda asagidalik [siifl] sozkonusudur ve kadin, hiikmen ve duyumsal olarak
erkegin altmda olmasindan dolayi alcakgoniilliidiir.
Ote yandan ise, kendisinde bulunan hayat verme ve iyilestirme yetisi, beser
suretindeki Cebrail'in iiflemesi yoniindendir. Eger Cebrail, beser suretinde gelmeyip;
ister hayvan, ister bitki veya cansiz olsun, baska bir unsursal varolus suretinde
gelmis olsaydi, isa'nm -Cebrail'in geldigi bu surete biiriinmedikce ve bu surette
zahir olmadikca- oliileri diriltmesi sozkonusu olmazdi. Eger Cebrail -kendi
tabiatmm otesine gecmeksizin, ki gecmesi sozkonusu degildir- unsurlar ve erkanla
ilisigi olmayan kendi nurani suretinde gelmis olsaydi, isa, annesi yoniinden olan
unsursal beser suretinde zahir oldugunda degil, ancak bu nurani tabiat suretinde
zahir oldugunda oliileri diriltebilirdi.
Ve isa, oliileri dirilttiginde ona "O'dur ve O degildir" denildi ve ona bakista hayret
ortaya cikti. Nitekim, bir beserin oliileri dirilttigini gordiiklerinde, diisiinsel
kurgulamalanyla akilyiiriitenler hayrete diistii — ciinkii oliiniin, yalnizca bedensel
olarak degil, ayni zamanda soz soyler olarak diriltilmesi ilahi bir niteliktir [hasais-i
ilahiyyedendir]. Bakan kisi, beser suretini ilahi etkiye biiriinmiis olarak goriince
hayrete diistii.
Bu durum, bazilarmi "hulul"den sozetmeye ve oliileri diriltmesinden dolayi da "o
Allah' tir" demeye gotiirdii. Bundandir ki, onlara "kafir" dendi — ve "kiifiir" ortmek
demektir. Ciinkii onlar, oliiyii dirilten Allah' 1, isa'nm beseri suretiyle orttiiler [setr].
Bundandir ki, Allahu Teala, '"Allah odur, Meryem oglu Mesih'dir' diyenler kafir
oldular" [Maide Suresi, 5/17] buyurdu. Bu kimselerin, bu sozleriyle (Mutlak Hakk'i
yalnizca isa'nm taayyiiniine ozgii kilmalarmdan dolayi) hem hata etmeleri, hem de
(Hakk'i isa'nm beseri sureti ile ortmekle) kafir olmalan, "o Allah' tir" demelerinden
olmadigi gibi, "Meryem ogludur" demelerinden de degildir — bu ikisini biraraya
getirip, "Allah odur, Meryem oglu Mesih'tir" demelerindendir. Onlar, (isa'nm beseri
suretinin) oliiyii diriltmesinden dolayi, Allah' 1, "Meryem ogludur" soziiyle, o beser
suretine indirgeyerek saptilar — ve o, hie. kuskusuz Meryem'in ogludur.
Ama onlarm bu soziinii isitenler sandilar ki, bu sozii soyleyenler uluhiyeti surete
nisbet ettiler ve onu suretin ayni kildilar. Halbuki onlar boyle yapmayip, ilahi
Huviyeti isin basindan (yani, isa'nm zuhurunun baslangicindan itibaren) beser
suretine ozgii kildilar — ki bu (suret de, onlara gore) Meryem'in ogludur.
Dolayisiyla onlar, sureti (yani, isa'nin beseri suretini) hiikiimden (yani, isa'nm beseri
suretinden ortaya cikan oliiyii diriltme hiikmiinden) ayirdilar (ve boylece isa'ya
bakip, 'bu beserdir' dediler; oliiyii diriltmesine bakip, 'Allah'a ozgii olan bu halin
beserden ortaya cikmasi olmayacak bir seydir' dediler. Boylece: "Muhakkak Allah,
Meryem oglu isa suretindedir" dediler). Nitekim Cebrail beser suretinde geldiginde
iiflemedi. Sonradan iifledi. Boyle olunca, suret ve iiflemeyi ayirdi. Dolayisiyla,
iifleme suretten ortaya cikmis olsa bile, suretin zati bir niteligi degildir.
Boyle olunca, insanlar arasmda isa'nm mahiyeti hakkmda goriis farkliliklan ortaya
cikti. imdi, beser sureti yoniinden ona bakan kisi, "O, Meryem'in oglu Mesih'dir"
der. Ve beser olarak goriinen sureti yoniinden ona bakan kisi, onu Cebrail'e nisbet
eder. Ve kendisinden oliiyii diriltmesinin zahir olusu yoniinden bakan kisi, onu ruh
yoluyla Allah'a nisbet eder ve "O, Allah' in Ruhudur [Ruhullah]" der — yani o,
iifledigi kimseye hayat verendir. Kimi zaman, edilgenlik cekimiyle, onda Hak
vehmolunur. Kimi zaman onda Melek vehmolunur ve kimi zaman da onda insanin
beser olmakligi vehmolunur. Boylece, kendisine bakanlar iizerinde bu yonlerden
hangisi egemense, isa o yonde olur. Ve o Allah' in Kelimesi'dir ve Allah' in Ruhu'dur
ve Allah'm kuludur. Ve beseri duyumsal surette boylesi bir durum bir baskasi icin
sozkonusu degildir. Her kisi kendi babasma nisbet olunur [mensub], Kendi Ruhunu
beser suretine iifleyene degil. (^iinkii, gercekte Allah insan bedenini diizenlediginde
[tesviye], Kendi soyleyisiyle, "Ona sekil verdigimde ve ona iifledigimde" [Hicr
Suresi, 15/29] — yani, ona Kendi Ruhu'ndan iiflediginde, onun varligindaki ve
ayn'indaki ruhu Kendisine nisbet etti. Ama isa icin, bu boyle degildir: onun
bedeninin diizenlenisi, Ruh'un iiflenisinde ickindir — ki bu durum, soziinii ettigimiz
gibi, baskalan icin sozkonusu degildir.
Varolan hersey, Allah'm sonu gelmez kelimeleridir, ciinkii varolan hersey
"01"dandir ve "Ol" [Kiin] Allah'm Kelimesi'dir. imdi, Kelime (mutlaklik ve ahadiyet
iizere olup, herhangi bir sifatla sifatlanmamis olan) O'na (yani, Hakk'm Mutlak
Zati'na) nisbet olunabilir mi — ki bu takdirde, ("Ol" Kelimesi'nin) mahiyeti
bilinemez (ciinkii Hakk'm kelami, bu mertebede, Zati'nm aynidir). Ya da, Hak Teala,
"Ol" diyen bir surete mi niizul eder — ki bu takdirde ise, "Ol" Kelimesi'nin, niizul
ettigi ve zahir oldugu o suretin hakikati oldugu soylenebilir. Kimi arifler ilkinde
karar kilarken, kimi arifler de obiiriinde karar kilmislardir — arif olanlardan geri
kalani ise bu meseleye (yani, "Ol" emrinin mutlak Zat'a mi yoksa mutlak Zat'm
niizul ettigi surete mi nisbet olunacagi meselesine) iliskin olarak hayrete diismiis ve
(bu iki itibardan hangisiyle hiikmedeceklerini) bilememislerdir. Ve bu mesele ancak
deneyimleme [zevk] yoluyla bilinebilir — tipki Beyazid Bestami de oldugu gibi. Ki o,
oldiirdiigu karmcayi, iifleyerek (duyumsal olarak) dirilttiginde iifleyenin kim
oldugunu bilerek iiflemisti. Dolayisiyla Bestami, isevi goriiye [meshed] sahipti.
Manevi olarak diriltmeye gelince, bu diriltme ilim yoluyla olur. Boylesi bir dirilmeyle
elde edilen hayat; ilahi, zati, ilmi ve nurani bir hayattir ve buna iliskin olarak Allahu
Teala soyle buyurur: "Olii iken dirilttigimiz ve kendisine insanlar arasmda
yiiriiyebilecegi bir nur verdigimiz kimse.." [En' am Suresi, 6/122]. Olii bir nefsi,
Allah'i bilmeye iliskin ilmi hayatla dirilten bir kimse, bu nefsi ilim yoluyla
diriltmistir ve bu kimse, sahip oldugu bu nurla (yani, ilim nuruyla) insanlar arasrnda,
yani suret olarak kendisine benzer olanlar arasmda yiiriir.
Olmasaydi O ve olmasaydik biz (yani, ayan-i sabitemiz) — olmazdi olan
Biz gercekte Hakk'rn kullanyiz ve O bizim Mevla'mizdir.
Ve ben "insan" dedigimde, biz O'nun ayn'iyiz, anla oyleyse
Ve insan ile (yani, insanm beser suretiyle) ortulii kalma —
(Hakk'rn varligrna delalet eder bir) delil verdi sana o insan.
Hak ol ve halk ol — Allah ile Rahman olursun boylece.
O'ndan aldigrnla O'nun yarattiklarmi besle
Ki boylece rahatlik verici
Ve (ruhun gidasi olan marifet ve hakikatleri insanlara sacmakla)
Giizel koku sacici olursun
Ve biz O'nunla bizde zahir olani O'na verdik
Ve ilahi Emr O'nunla bizler arasmda taksim edildi
Ve O bize (ruh iiflemekle) hayat verdiginde,
Kalbimi bilen ona hayat verdi.
Ve biz (kamil insanlar) orada (Mutlak Hakk'rn tecelli-i akdesinden once)
Oluslar [ekvan] ve aynlar ve zamanlar idik
Ama (zat ve sifat olarak Hakk'rn varligmda istihlakimiz) siirekli degildir bizde,
Ama boyleyizdir zaman zaman
Ve (Cebrail tarahndan) unsurlardan olusan beser suretiyle ruhun iiflenmesi isinde
bizim soyledigimize (yani, isa'nm bedeni ve beseri suretinin duzenlenisinin, ruhun
iiflenmesinde ickin olduguna) delalet eden seylerden biri de, Hakk'rn, Kendi nefsini
"Rahmani Nefes" ile nitelendirmis olmasidir. Ve bir sifatla nitelenen herhangi bir
sey, bu nitelendigi sifatm kendi bulunmakligmi gerektirdigi herseyde bu sifata
tabidir. Ve, nefesin, nefes vermeyi gerektirdigini bilirsin. Bundandir ki, ilahi Nefes
alem suretlerini kabul etti. Boyle olunca, ilahi Nefes, alem suretleri icin heyulani
cevher gibidir. O halde ilahi Nefes, Tabiat'rn ta kendisidir.
Unsurlar, Tabiat'm suretlerinden bir surettir. Ve unsurlann iistiinde olan ve bu
unsurlardan doganlar da yine Tabiat suretlerindendir. Ve bunlar, yedi gogiin
iistiinde olan yiice ruhlardir [ervah-i ulviyye]. Goklerin (gozle goriinmeyen) ruhlan
ve (gozle goriilen) aynlan ise, unsurlardir. Ciinkii bu ruhlar ve aynlar, unsurlann
dumanrndandir ve ondan dogmuslardir. Dolayisiyla, bu goklerden yaratilmis
[miitekevvin] olan melekler de unsursaldir [unsuriyyun]. Ve unsurlann otesinde
olanlar ise tabiatsaldir [tabiiyyun]. Ve bundandir ki Allahu Teala, yiice melekleri
birbiriyle uyusmaz olmaklikla nitelendirdi, ciinkii onlar karsitliklan barrndiran
Tabiat' tandirlar. Ve ilahi isimler'deki bu karsitlasmalar, Rahman'm Nefesi'nin
verdigi nisbetlerdir. Bu hiikmiin disinda olan (vahidiyet'teki) Zat'rn bu konuda
(alemin ash olan Rahman! Nefes'ten gani olmakligiyla) nasil alemlerden gani
oldugunu gormez misin? Aleme gelince, kendisini varedenin suretinde ortaya cikti
— alem Rahman! Nefes'ten baska bir sey degildir.
ilahi Nefes, kendisinde sicaklik oldugunca yiicedir ve sogukluk ve nem oldugunca
da asagidir [siifl!]. Ve kendisinde kuruluk oldugunda sabit hale gelir ve yerinden
oynamaz — ciinkii cokelme, soguk ve nemli olana ozgiidiir. Gormez misin ki,
doktor, hasta bir kimseye ilac icirmek istediginde, oncelikle idrar kabma bakar.
Tortulanma oldugunu gordiigiinde, olgunlasmanm tamamlanmis oldugunu goriir
ve olgunlasmayi cabuklastiracak bir ilag verir. Ve tortulanma, tabiatrndaki nem ve
sogukluktan dolayidir.
Sonra, Allah bu insanm balcigmi iki Eli ile yogurdu ve bu Iki El, birbiriyle karsithk
icerisindedir. Eger bu iki El'in her ikisinin de Sag El oldugunu soyleyecek olursan
(bu elbetteki dogrudur ama) ikisi arasmda aynm oldugu (da) aciktir — hie. degilse iki
el olmalarrndan dolayi bu boyledir. Tabiat' a, ancak kendisine uygun diisen -yani,
onun gibi karsitliklan barrndiran- etkide bulunur. Bundandir ki, "iki El" dedi. Ve
Allah onu iki Eli'yle varettiginde, Kendine izafe ettigi iki Eliyle, Kendine yarasir bir
yon ile (yani karsit isimler ile) dokunusundan [miibaseret] dolayi, ona "beser" admi
verdi. Ve iki Eliyle yaratmasi, insan tiiriine yonelik liitfundan dolayidir. Boyle
olunca, ona secde etmekten geri durana, "iki Elimle yarattigima secde etmekten seni
ahkoyan nedir? Gururlandm mi, yoksa yiice olanlardan misin?" [Sad Suresi, 38/75]
dedi. "Yiice olanlar" [aim] ile, tabii olmasina ragmen, nuran! olusumu icerisinde
unsursal olmakliktan yiice olani kasteder. insan, kendinden baska diger biitiin
unsurlardan olusmus olanlardan, ancak beser olmakligiyla iistiin oldu — ciinkii o,
unsurlardan bu (iki El ile) dokunus olmaksizm yaratilmis olan tiirlerden iistiindiir.
Boylelikle insan, arz ve semavat meleklerinden iistiindiir ve yiice olan melekler
[mele-i ala] ise, ilahi hiikiim ile, bu insan tiiriinden daha hayirhdir.
ilahi Nefes'i bilmeyi dileyen kisi, alemi bilsin, ciinkii nefsini bilen, gercekte,
kendisinde zahir olan Rabbini bilir. Nitekim, alem Rahman' in Nefesi'nde zahir oldu
ve bu NefesTe Allahu Teala, ilahi isimlerin etkilerini zahir kilmakla, etkileri zahir
olmamis bu ilahi isimleri verdigi NefesTe serbest birakti. Boyle olunca, O, Nefesiyle
varettigi §eyle (yani, alemin varedilmesiyle) Kendi nefsine bagista bulundu.
Gercekte, Nefes'in ilk etkisi yalnizca ilahi Hazret'te (yard, ilahi Isimler Hazreti'nde)
oldu ve daha sonra, varolan son seye varmcaya dek (Nefes'in verilmesinden dogru)
genislenme yoluyla asagi dogru inmeyi [niizul] kesintisiz bir sekilde siirdiirdii.
Nefesin ayn'rnda olan ne varsa,
gece karanligmdan sonraki aydmlik gibidir.
(Akli) delile dayanan ilim (kesf gundiiziinii bosa gecirip)
Gun sonunda uykuya dalan kimseye ozgiidur.
Bu kimse, Rahman! Nefes'e iliskin soylediklerimizi
Rahman! Nefes'e delalet eden bir riiya sanir.
Ve bu soylediklerimiz, Abese Suresi'nin okunusunda
Onu biitiin sikrntilardan kurtarir.
Ve O, atesin pesinde olana (yani, Musa'ya) tecelli etti
Ve o, O'nu ates olarak gordii, ama O
Sultanlar icin ve gece karanligmda gezinenler icin Nur'du.
Soylediklerimi anladiysan eger,
Bil o halde fakir oldugunu
Eger atesten baska bir sey istiyor olsaydi
O'nu, istedigi bu seyde goriirdii ve yiiz cevirmezdi.
Ve, Hak Teala, "..ta ki bilelim.." [Muhammed Suresi, 47/31] makamrndayken isa
Kelimesi'ne, ona nisbet ettikleri seyin (yani, uluhiyetin) dogru olup olmadigmi -
bunlan cok iyi biliyor oldugu halde- sordu ve ona soyle dedi: "Sen insanlara, 'beni
ve annemi Allah' tan baska iki ilah olarak kabul edin' mi dedin?" [Maide Suresi,
5/116]. Ve edeb geregi, soru sorulan kisinin sorulan soruya cevap vermesi gerekir. Ve
Hak Teala (ona "sen" biciminde seslenmis olmakla) bu makamda (yani, "sen" ve
"ben" bicimindeki aynmlama makammda) ve bu surette (yani, ona yonelik bu soru
suretinde) kendisine tecelli ettigi icin; hikmet, aynmsizlamanrn ta kendisinde [ayn-i
cem] ("sen" ve "ben" bicimindeki bir) aynmlama ile cevabi gerekli kildi. Ve tenzihle
baslayarak, "Seni tenzih ederim.." [siibhaneke] dedi ve bu soziine (ikinci tekil kisiye
isaret eden) "kaf" harfi ile srnirlama getirdi — ve bu, yiiz yiize olmayi ve seslenisi
gerektirir. "..Bana yakismaz.." -benligimin Sen'den ayn olmasmdan dolayi-
"..hakkim olmayan seyi soylemek.." -yani, ne huviyetimin ne de zatimrn gerektiriyor
olmadigi seyi soylemek- "..Eger, oyle demis olsaydim, bunu bilirdin.." — ciinkii
soyleyen Sen'sin ve bir sey soyleyen kimse, hie kuskusuz, ne demis oldugunu bilir ve
Sen benim konustugum dilsin. Nitekim, Resulallah (sav) bize Rabbinden aldigi su
ilahi haberi bildirdi: "Ben onun konustugu dili olurum." Boylece Kendi huviyetini,
konusanm dilinin ta kendisi kildi ve sozii de kuluna nisbet etti. Sonra salih kulu
(yani, isa), verdigi cevabi su sozleriyle tamamladi: "..Sen benim nefsimde olani
bilirsin, ve ben onda ne oldugunu bilmem.." Ve (bu sozle isa'nrn dilinden konusan)
Hak, isa'nrn huviyetinden ilmi degilledi [nefy] — onun soz soyleyen [kail] ve etki
sahibi olmasi dolayisiyla degil, (onun huviyetinin) Kendi huviyeti olmasi dolayisiyla
degilledi. "..Gercekte gaybibilen Sen'sin, Sen!.." [Maide Suresi, 5/116]. Boylece gaybi
ancak O'nun bildigini belirttiginde, soziinii desteklemek ve teyit etmek icin "sen"
zamirini iki kez yineledi.
Boylelikle (verdigi cevapta) hem ("Seni tenzih ederim" diyerek) ayrimladi [tefrik]
hem de ("..Eger, oyle demis olsaydim, bunu bilirdin.." diyerek) aynmsizladi [cem];
hem birledi [tevhid] hem cogulladi [teksir]; hem (cem ve fark mertebelerindeki
ilimlerin butuniinii Hakk'a ozgiileyerek) genisletti hem de (kayith ilimleri gerek
kendi nefsinden, gerekse baskalarmdan degilleyerek) daraltti. Sonra, verdigi cevabi
bitirmek iizere §6yle dedi: "..Ben soylemis degilim onlara, bana soylememi emretmis
oldugundan baska bir §eyi.." [Maide Suresi, 5/117] — boylece, oncelikle (varligi,
Hakk'm varligrnda yokolmus oldugundan) o varlikta olmadigma isaret eder bir
sekilde (bu sozii soyleyenin kendisi olmakligmi) degilledi; ve sonra, soruyu sorana
edeple cevap verme gerekliligini ortaya koydu. Eger bu sekilde cevap vermeyecek
olsaydi, hakikatlerin bilgisinden yoksun olmakhkla nitelenirdi — ama o, boylesi bir
yoksunluktan uzaktir. Boylelikle, soyle dedi: Bana emretmis oldugundan baska bir
seyi soylemedim ve (ayn-i cem ve kurb-u feraiz makammda) benim dilimden
konusan ancak Sen'sin ve (ayn-i fark ve kurb-u nevafil makamrnda) Sen benim
dilimsin. . . Bu ilahi-ruhani tenbihin nasil latif ve incelikli olduguna bak!
(Sonra onlara soyle dedigini soyledi:) "..Allah'a kulluk edin!.." Burada, kulluk
edenlerin kulluk edislerindeki cesitlilikten ve seriatlarrn cesitiiliginden dolayi,
"Allah" admi kullanarak, O'nu baska bir ozgiil isime [ism-i has] ozgii kilmadi ve
biitiin isimler'i kendinde toplayan Ismi kullandi. Sonra, "..benim Rabbim ve sizin
Rabbiniz.." [Maide Suresi, 5/117] dedi; ciinkii, O'nun Rab-olmakligiyla [rububiyet]
varolan bir seye nisbeti, varolan baska bir seye nisbetinden farklidir. Bu nedenle,
"Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz" biciminde bir aynm yaparak, bu farkliliga isaret
etti.
Ve, "..yalnizca bana emretmis oldugun §eyi.." demekle de kendi nefsini emrolunan
olmakligi halinde olurladi [isbat] ve bu, onun kul olmakhgrndan baska bir sey
degildir. (Jiinkii emir -yerine getirilsin veya getirilmesin- ancak emre uyabilirligi
diisiiniilen kimseye verilir. Ve (ilahi) emir, (emir verilenin, yani mezahir-i ilahiyenin
bulundugu) mertebenin hiikmiine gore indiginden, belli bir mertebede zahir olan
herbir kimse, bulundugu mertebenin hakikatmrn verdigi seye boyanir.
Emrolunmaklik mertebesi icin, her emrolunan kiside zahir olan bir hiikum (yani,
emreden kisinin emrine uyma) oldugu gibi, emretmeklik mertebesi icin de her
emredende zahir olan bir hiikum (yani, emrolunan kisiye emir verme) vardir.
Ve Hak, "Namaz kilrn!" [Bakara Suresi, 2/43] dediginde, Kendisi emreden, yiikumlu
kisi ise emrolunandir. Ve kul, "Rabbim, beni bagisla!" [A'raf Suresi, 7/151] dediginde
ise, kulun kendisi emreden ve Hak da emrolunandir. Imdi, Hakk'm verdigi emirle
kuldan istedigi sey, kulun verdigi emirle Hak'tan istedigi seyin aynisidir (yard, emre
uyulmasidir). Bundan dolayi, biitiin dualara icabet edilmesi -sonraya kalsa bile-
kagmilmazdir. Ki, ayni sekilde, namaz kilmakla yiikiimlii olanlardan kimileri, namaz
kilmaya cagrildiklarinda, vakit igerisinde namaz kilmayip gagnya icabeti sonraya
birakirlar ve kendileri igin uygun olan daha sonraki bir zamanda kilarlar. Boylece,
niyetlenme ile olsa bile emre uymak kacmilmazdir.
Sonra, "Ben onlar iizerine . . . idim" dedi ve, "Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz"
dedigindeki gibi soylemeyip, "onlarin yanisira, kendim iizerine . . . idim" demedi:
"Ben onlar iizerine, onlar arasmda bulundukca, sehiddim.." — ciinkii, nebiler,
iimmetleri iizerine, onlarm icinde bulunduklari siirece sehiddirler. Ve soyle
siirdiirdii: "..Ve beni olii kildigmda.." -yani, beni Kendine yiikselttiginde, onlari
benden ortiilii kildrn ve beni de onlardan ortiilii [mahcub] kildm ve benim
bedenimde degil ama onlarrn bedenlerinde- "..onlar iizerine Rakib oldun.." [Maide
Suresi, 5/117] — ciinkii Sen, gozetmeyi [murakabe] gerektiren gormekligi oldun
onlarrn. imdi, insanrn nefsini miisahedesi, Hakk'm onun nefsini miisahedesidir. Ve
isa onu (yani, Hakk'm onlarm maddi varliklarindaki miisahedesini) "Rakib" ismine
iliskin kildi, ciinkii suhudu ("onlarm iizerine sehid idim" soziiyle) kendisine iliskin
kilmisti. Imdi, kendisinin kul olmasi dolayisiyla isa'nm Isa ve O'nun kendi Rabb'i
olmasi dolayisiyla da Hakk'm Hak oldugu bilinsin icin, kendisiyle Rabb'i arasmda
bir ayrim koymayi dilediginden, kendisinin "sehid," Hakk'm ise "Rakib" oldugunu
soyledi. Boylece Isa, kendi nefsi sozkonusu oldugunda, kendi kavmini one aldi ve
Hakk'a yonelik edebden dolayi onlari kendisine yegleyerek, "onlar iizerine
sehiddim" dedi. Hak'tan soz ettiginde ise, Rabb'in mertebe yoniinden onceligi
hakediyor olmasmdan dolayi, onlari sona alarak, "..Sen onlar iizerine Rakib oldun.."
dedi. Sonra Isa, "onlar iizerine sehiddim" dediginde, kendisi icin kullandigi "sehid"
isminin, gercekte Rakib olan Hakk'm ismi oldugunu belirterek, "..Sen her sey iizerine
Sehid'sin.." [Maide Suresi, 5/117] dedi. Ve burada, genellige isaret eden "her"
sozciigiinii, bilinmezlerin en bilinmezine isaret eden "sey" sozciigiinii ve §ehid
ismini getirdi — ciinkii O, her bir miisahede olunan [meshud] iizerine, bu miisahede
olunanm [meshud] hakikatinin gerektirdigi sey olciisiince Sehid' dir. imdi isa, "Ben
onlar arasmda oldukca onlarm iizerine sehiddim" dediginde, kendi kavmi iizerine
§ehid olanm Hak Teala olduguna dikkat cekti. Ve bu, Hakk'm, isa'nm cismindeki
sehadetidir. Bununla, Hakk'm, isa'nm konustugu dili, isitmesi ve gormesi oldugu
kesinlenmis oldu.
Sonra isa, hem isevi, hem de Muhammedi olan sozii soyledi. Bunun isevi olmasi,
Allahu Teala'nm Kitabmda bunun, isa'nm sozleri oldugunu bildirmesinden
dolayidir. Ve Muhammedi olmasi ise, bu soziin belli bir mekanda Muhammed'den
(sav) ortaya cikmasmdan dolayidir — ve o, bu soziin, kendisinden ortaya ciktigi
yerde, biitiin bir geceyi gun agarmcaya kadar baska bir sey yapmayip, bu sozii
tekrarlayarak gecirdi: "..Eger Sen onlari cezalandinrsan, onlar Senin kullarmdir; ve
eger onlari bagislarsan, Aziz ve Hakim olan muhakkak Sen'sin, Sen" [Maide Suresi,
5/118].
Burada, "onlar" zamiri, tipki "o" zamiri gibi, gayb-olmaklik zamiridir [zamir-i gaib].
Nitekim O, gayb-olmaklik zamirini kullanarak soyle dedi: "Qnlar kafirlerdir" [Fetih
Suresi, 48/25] — ve bu gayb, onlarin, "hazir olan meshud" soziiyle kastedilenden
(yani, Hak'tan) ortiilii olmalandir. Ve (Isa), onlari Hak'tan perdeleyen ortiiden baska
bir sey olmayan bu gayb-olmaklik zamirini kullanarak, "Eger onlari bagislayacak
olursan" dedi. Ve Allah, onlari (isa'nin diliyle) Allah'm huzurunda
bulunmakliklarmdan once andi — (kiyamet gunii) huzurda olmakliklarma kadar
(onlarin hakikatleri ve zati istidatlan mesabesinde olan) maya, (vehmettikleri
varliklari mesabesinde olan) hamurda tahakkiim edebilsin ve hamur mayaya
doniisebilsin diye.
"Coinkii onlar Senin kullarmdir." Ve burada, iizerinde bulunduklari tevhidden
dolayi, seslenisi tek olana yoneltti [ifrad]. Ve nefslerinde tasarruf olmadigindan
dolayi, onlardaki zilletten daha biiyiik bir zillet yoktur. Dolayisiyla onlar,
efendilerinin kendilerinden diledigi seyin hiikmii altindadirlar ve bu konuda
O'nunla herhangi bir ortakliklan yoktur. Bundandir ki isa, "Senin kullarm" diyerek
O'nu tek kildi [ifrad]. Ve "azap"la kastedilen, onlarin zelil olmakligidir ve kul
olmakliklarindan dolayi onlardan daha zelil olan yoktur ve onlarin zatlan zelil
olmalarmi gerektirir. Dolayisiyla (bu, su demeye gelir:) "Sen onlari kul
olmakliklarindan dolayi icerisinde bulunuyor olduklan zilletten daha biiyiik bir
zillete diisiirmezsin."
"Eger onlari bagislayacak olursan.." -yani, karsi gelmeleri dolayisiyla hakettikleri
azaba diismekten onlari ortersen; yani onlar icin, kendilerini azaptan ortecek ve
azaptan koruyacak bir ortii kilarsan- "..Sen muhakkak Aziz'sin.." - yani, koruyucu
ve kollayicism. Ve Hak Teala, bu Ismi kullarmdan birine verdiginde, Kendisi "Aziz-
kilici" [Muizz] ve kul da "Aziz" olarak adlandinlir — ve bu durumda, bu kulunu
Intikam-alici'nin [Miintakim] intikamindan ve Azab-edici'nin [Muazzib] azabmdan
korur. Ve isa, daha once soyledigi, "Gayblan bilen muhakkak ki Sensin, Sen" [Maide
Suresi, 5/118] ve "Her sey iizerine Rakib Sen oldun, Sen" [Maide Suresi, 5/117]
sozlerinin ifade bicimine uygun bir sekilde, sozii giiclendirmek icin yineleme ile,
"Aziz ve Hakim olan muhakkak Sensin, Sen" dedi.
("Eger onlara azab edecek olursan.." ve "Eger onlari bagislayacak olursan.."
bicimindeki) bu sozler Resul'iin bir cevap almak icin giindogumuna kadar israria
tekrarladigi bir dileyis [sual] oldu; eger dileyisi hemen kabul olunmus olsaydi,
dileyisini ardarda tekrarlamazdi. Hak ona, cezalandinlma gerekcelerini, ayrmtili
olarak [fasl] sundu. Ve o da, O'na her sunumda ve herbir ayn icin, "Eger onlara azap
edecek olursan muhakkak ki onlar Senin kullarmdir; ve eger onlari bagislayacak
olursan Aziz ve Hakim olan muhakkak ki Sensin, Sen" [Maide Suresi, 5/118] dedi.
Eger bu sunumda, Hakk'm one aldigi ve Hakk'm tercih ettigi seyin neyi
gerektirdigini gormiis olsaydi, (Hakk'm dilegini one alir ve Hakk'in tarafim tercih
ederek) onlar icin (yani, onlarin lehine) degil, onlar iizerine (yard, onlann aleyhine)
dua ederdi. Bundan dolayi, Hak Teala, bu ayette ortaya konan Allah' a teslimiyeti ve
(giinahlan) O'nun bagislayiciligina havale etmeyi vurgulayarak, onlarin hakettikleri
seyin bu oldugunu ona gosterdi.
Ve (hadis-i serifle) varid oldu ki, Hak Teala dua eden kulunun seslenisini sevdiginde
-geri cevirme sozkonusu olmaksizm, ona sevgisinden dolayi- duasrni tekrarlasm
diye, duaya karsilik vermeyi geciktirir. Bundandir ki, "Hakim" dedi — ve Hakim,
her seyi yerli yerine koyan; (kullarmrn) hakikatlerinin ve sifatlarmrn istedigi ve
gerektirdigi seyi degistirmeyen demektir. Hakim, diizeni bilendir. Ve Resulallah
(sav), bu ayeti tekrar ederken, Allahu Teala'dan aldigi biiyiik bir ilim iizere idi.
Dolayisiyla, herkim bu ayeti ve digerlerini okuyacak olursa, bu sekilde okusun;
yoksa, sessiz kalmasi daha yerindedir.
Allahu Teala, bir kulun herhangi bir konu hakkmda soz soylemesini yerinde
buldugunda; bu konusmasini, ancak buna icabet etmeyi ve gereksinimi gidermeyi
diledigi durumda yerinde bulur. Dolayisiyla, hie kimse, kendisi icin yerinde
bulunanm (yani, duanm) icerdigi seyin (yani, duaya icabetin) geciktigini
dusiinmesin. Tersine, Resulallah (sav), bu ayet iizerinde nasil durmaksizm
ugrastiysa, kendisi de biitiin hallerinde ayni sekilde durmaksizm ugrassm; ta ki,
Allah'm icabetini, zahirde veya batmda veya Allah'm diledigi herhangi bir sekilde
isitinceye kadar. Eger O, dil ile ifade edilmis bir karsilik verirse, kulagmla isittirir ve
eger mana ile karsilik verirse icsel olarak isittirir.
SULEYMAN KELiMESiNDEKi HiKMET-i RAHMANiYYE
"Bu -yani mektup- Sxileyman'dandir ve o, Rahman ve Rahim olan Allah'm
adiyladir" [Neml Suresi, 27/30]. Bazi kimseler burada, (Belkis'm, yanmdakilere
seslenisi olan "Bu mektup Sxileyman'dandir" soziinii, Siileyman'rn mektubunun basi
olarak dusundiiklerinden) Siileyman'rn adrnm Allah'm adrndan onde geldigini
dusiindiiler. Ama bu boyle degildir (ve mektup gercekte "Rahman ve Rahim olan
Allah'm adiyla" seklinde baslamaktadir). Bu kimseler, Siileyman'm Rabbine iliskin
marifetine yarasir olmayan bir sekilde durumu ortaya koydular. Dedikleri sey hie
yakisik alir mi? Ki, Belkis (bile) bu mektup hakkmda, "Bana saygideger bir mektup
gonderildi" [Neml Suresi, 27/29] dedi — yani, saygi gosterilmesi gereken bir mektup.
Bunlarm, boylesi bir sey soylemeye kalkismalan, Kisra tarafindan Resulallah'm (sav)
mektubunun parcalanmis olmasidir — ama Kisra, bastan sona okuyup icerisinde
yazilanlan ogrenmeksizin mektubu yirtmis degildir. Ve Belkis, eger ki (bu kevni
varlikta) eristigi seye (yani, iman ve hidayete, degismez ayn'inm ilahi ilimdeki
degismezliginde ezelden beri) erismemis olsaydi, o da ayni sekilde mektubu yirtip
atardi. Dolayisiyla, mektubu yirtilip atilmaktan koruyan, Siileyman'm adiran
Allah'm adrndan once veya sonra yazilmis olmasi degildir.
Siileyman (mektubunun basinda) "bagissal rahmet" [rahmet-i imtinan] ve "zorunlu
rahmet" [rahmet-i viicub] olmak iizere iki tiir rahmeti andi ve bunlar "Rahman" ve
"Rahim"dir. Hak, Rahman olmakligiyla (degismez aynlari ilahi ilim'de varetmekle,
varolan her seye) karsiliksiz bir sekilde bagista bulunurken, Rahim olmakligiyla da
yerine getirilen yukumliiliiklere karsilik olarak rahmet eder. Ve "zorunlu rahmet"
"bagissal rahmet" te icerildigi icindir ki; Rahim, Rahman'da ickindir. Hak, kul
tarafmdan yerine getirilen amellere karsilik olan rahmeti Kendi Nefsine zorunlu
kildigmi soyleyerek, Kendi iizerine yazmistir ve kul bu amelleriyle zorunlu rahmeti
hak eder.
Boylesi (yani, zorunlu rahmeti hak eden) kullar, kendileri yoluyla eyleyici olanm kim
oldugunu bilirler. Ve ameller, insanin sekiz uzvu arasinda boliimlenmistir. Ve Hak
Teala, Kendisi'nin bu uzuvlarin herbirinin huviyeti oldugunu haber vermistir.
Boylece suret kula ait kalirken, bu uzuvlarda eyleyici olan Hak'tan baskasi degildir.
Ve Hakk'in Huviyeti, O'nun (taayyiin etmis bir) ismi olan kulda (yani, kulun zahiri
varligmda) ickin olup, kulda (bu isim yoluyla) eyleyici olan (yine) O'ndan baskasi
degildir — cunkii, (biitiin bir yaratilis, Hakk'in taayyiin etmis isimlerinden ibaret
oldugundan) Hak Teala zahir olan ve "halk" denilen seyin ta kendisidir. Ve, onceden
olmayip sonradan oldugu icindir ki, "Zahir" ve "Ahir" isimleri kula ili§kindir. Ve
kulun zahir olmasi ve kendisinden amelin ortaya cikmasi O'na bagli oldugu igindir
ki, "Batm" ve "Evvel" isimleri O'nundur. Boylelikle sen halki gordiigiinde Evvel'i,
Ahir'i, Zahir'i ve Batin'i goriirsiin.
Ve Siileyman bu marifetten uzak degildi. Ve bu marifet kendisine verilen miilkiin bir
parcasidir ki, kendisinden sonra hie kimse sehadet aleminde boylesi bir miilkle
zuhur etmeyecektir. Siileyman'a verilen, hie kuskusuz Muhammed'e (sav) de verildi;
ama Muhammed (sav) bu miilkle zahir olmadi. Allah kendisine, geceleyin namazmi
bozmak icin gelen Ifrit'i kahretme giiciinii verdiginden, sabah oldugunda
Medine'nin cocuklan onunla oynasmlar diye, onu tutup mescidin direklerinden
birine baglamayi aklmdan gecirdi. Ama (bu sirada) Siileyman'm duasmi hatirladi (ve
boyle yapmaktan geri durdu) ve Allahu Teala ifrit'i zelil bir sekilde geri gonderdi.
Dolayisiyla Resul (sav), kendisine verilenle zahir olmadi.
Siileyman'm "bir miilk"ten sozetmesi, miilke iliskin olarak genellik icermez —
boylece biz bildik ki Siileyman belli bir miilk istemistir. Ve yine bildik ki, Allahu
Teala'nm kendisine verdigi miilkiin herbir parcasmda, Siileyman (bu miilkiin
tasarrufuna iliskin olarak) baskalariyla ortak kilindi. Ve boylece bildik ki, Siileyman
ancak bunun (yani, miilkiin herbir parcasmda baskalariyla ortaklasa tasarrufta
bulunmanin) toplamma ozgii kilmdi; ve ifrit'e iliskin hadiste gosterildigi gibi, ancak
(tasarruf ile) zuhura ozgii kilmdi.
Ve eger Resulallah (sav), ifrit'e iliskin hadisinde, "Allahu Teala, ona karsi bana giic
verdi" dememis olsaydi; biz, "onu tutmaya yeltendiginde, Allah, kendisine ifrit'i
tutma giiciinii vermedigini bilsin diye, Resul'e Siileyman'in duasini hatirlatti ve bu
sekilde, ifrit'i zelil bir halde gonderen Allahu Teala'nrn Kendisi oldu" derdik. Ama
Resul'iin (sav), "Allahu Teala, ifrit' e karsi bana giic verdi" demis olmasmdan
dolayidir ki Allahu Teala'nrn, kendisine, ifrit iizerinde tasarrufta bulunmakligi
bagislamis oldugunu ve boyleyken ona Siileyman'in duasrni hatirlattigmi ve onun da
bu duayi anarak edebe uygun davrandigrni (yani, ifrit iizerinde tasarrufla zuhur
etmekten sakmdigrni) bildik. Buradan bildik ki, Siileyman'dan sonra hicbir mahluka
layik olmayan sey miilkiin genelinde (tasarruf ile) zahir olmaktir.
Ve bizim bu meseleyi ele alls nedenimiz, Siileyman'in andigi iki tiir rahmeti acikliga
kavusturmaktir ki, bunlarrn Arapca'daki karsiliklan "Rahman" ve "Rahim"
sozciikleridir.
Allahu Teala zorunlu rahmeti (salih amel isleyen takva ehline ozgii kilarak) kayitladi
ve bagissal rahmeti de, "Benim rahmetim herseyi kaplar" [A'raf Suresi, 7/156] sozii
dogrultusunda, ilahi isimler'le, yani (zati) nisbetlerin hakikatleriyle bile
kayitlanmamis kildi. Dolayisiyla, bunlara (yani, ilahi isimlere) bizimle (yani,
yokluktaki gaybi hakikatlerimiz olan degismez aynlanmiz ile) bagista bulundu
[imtinan]. Ve (kevni varliklar olarak) biz, ilahi isimler'e ve Rabbani nisbetlere yonelik
bagissal rahmetin sonucuyuz. Sonra, Hak Teala rahmetini bizim icin -zahir
olmamizdan dolayi- Kendi Nefsi iizerine zorunlu kildi. Ve, rahmeti Kendi Nefsi
iizerine ancak Kendi Nefsi dolayisiyla zorunlu kildigmi bilelim diye de, Kendisinin
bizim huviyetimiz oldugunu bildirdi. imdi, Rahmet, Hakk'rn disrnda olmadigma
gore o halde, kimin iizerine bagista bulundu — ki varlikta O'ndan baska bir sey
yoktur.
Ne var ki, halk'rn ilim yoniinden birbirinden ustiinliigii sozkonusu oldugundan,
ayn'rn ahadiyet iizere olmakligrnm [ahadiyyet-i ayn] yanisira, aynmlayici bakis
acisrnm [lisan-i tafsil] hiikmii geregi, bir seyin bir baska sey den daha alim oldugu
soylenir. imdi, bu iistiinliik farkliligi ilahi Sifatlar'da sozkonusudur. Ve bu (iistiinliik
farkliligi), ilmin (seylere) iliskilenmesine itibarla iradenin (seylere) iliskilenmesinin
eksikli olmasi demektir. Aym sekilde, kudretin (seylere) iliskilenmesine itibarla,
iradenin (seylere) iliskilenmesi daha kamil ve daha iistiin ve daha fazladir. Ve yine,
O'nun isitmesi ve gormesi arasrnda ve biitiin ilahi isimler'in birbirleri arasmda
iistiinliik farkliligi vardir. Ve ayni sekilde yaratilista da iistiinliik farkliligi
sozkonusudur — boylece Ayn'rn ahadiyeti sozkonusu olsa bile, "bu, obiiriinden
daha alimdir" denir. Ve nitekim, ilahi isimler'den herhangi birini one cikardigmda,
bu ilahi ismi, biitiin isimler'le isimlendirir ve onu biitiin ilahi isimler'le nitelersin.
Ayni sekilde, yaratilis [halk] yoluyla (bir ismin zuhur mahalli olarak) zahir olan belli
bir sey icin de durum boyledir. Bu (bir zuhur mahalli olan) seyde, herseyin yeterliligi
[ehliyet] vardir — ve bu seyin iistiin kilmmasi, bu yeterliliginden dolayidir.
Dolayisiyla, alemin herbir parcasi, alemin biitiiniidiir; yani o parca, biitiin alemin
aynmlasmis hakikatlerini [hakaik-i miiteferrikat] kabul-edici'dir. Ve Hakk'rn, Zeyd
ve Amr'in huviyetinin ta kendisi [ayn] olmasi; bu huviyetin Amr'da, Zeyd'de
olandan daha kamil ve daha alim olmasiyla celismez. Ve Hak'tan baska olmayan
ilahi isimler arasinda nasil ki ustiinliik farkliligi sozkonusuysa, taayyiin icin de ayni
sekilde iistiinliik farkliligi sozkonusudur. Ve Ilahi Isimler, Hak'tan baska olmamakla
birlikte, Hakk'm bir seye Alim olmakligiyla iliskilenmesi, Miirid ve Kadir
olmakligiyla iliskilenmesinden daha geneldir.
Oyleyse ey dostum, Hakk'i bir zuhur mahallinde bilir olup da bir baska zuhur
mahallinde bilmez olma; O'nu bir zuhur mahallinde degillerken [nefy], bir baska
zuhur mahallinde olumlama [isbat]! O'nu ancak, Kendisinin degilledigi gibi
degilleyip, Kendisinin olumladigi gibi olumla — ve O, "O'nun benzeri hicbir sey
yoktur.." diyerek Kendini degilledi ve "..O, isiten ve gorendir" diyerek [§ura Suresi,
42/11], isiten ve goren biitiin canlilara atfedilebilir olan niteliklerle Kendini olumladi.
Ne var ki, her seyin canh olmakligi, diinyada bazi insanlarm idrakinden gizlendi
ama ahirette herkese zahir olacaktir, ciinkii ahiret hayat yurdudur. Ve diinya da
hayat yurdudur, ama onun canh olmakligi -alemin hakikatlerini idrak edislerindeki
aynmlasma sebebiyle, kullar arasinda ozgiilesme ve ustiinliik farkliligi zahir
olabilsin diye- kimi kullardan ortuliidiir. Dolayisiyla Hak Teala, idraki genel olan
kimsede; kendisinde bu genellik ortaya cikmayan kisiye itibarla hiikiim yoniinden
daha fazla zahir olmustur. imdi sen, "Halk(rn huviyeti), Hakk'm huviyetidir, diyen
kimsenin sozii dogru degildir" diyerek, (yaratilmis olanlar arasmdaki) iistiinliik
farkliligiyla ortiilenme! Ben sana ilahi isimler'de iistiinliik farkliligi oldugunu
gosterdim — ki artik sen ilahi isimler'in Hak oldugundan ve bu isimler ile isaret
edilen adlandmlanm Allah'tan baskasi olmadigmdan siiphe etmezsin.
O halde, Siileyman nasil olur da -bazilarrnrn sandigi gibi- kendi admi "Allah"
admdan onceye koyar? Ki o, ilahi rahmetin yarattigi biitiiniin bir parcasmdan baska
bir sey degildir. Dolayisiyla, rahmet-olunan'm (rahmet eden'e) dayanmakligi
dogrulanabilsin icin "Rahman ve Rahim"in onde gelmesi gerekir. Gercekte, sonraya
birakilmayi hakedenin one almmasi ve hakediyor oldugu durumda one almmayi
hakedenin sonraya birakilmasi, hakikate aykindir.
Belkis'm, kendisine gonderilen mektubun kimin yoluyla gonderildigini soylememesi,
sahip oldugu hikmetten ve ilminin yiiceligindendir. Boyle yapmasi, ashabmin hangi
yoldan geldigini bilmedikleri bir seyi bildigini onlara gostermek icindir. Ve Belkis'm
boyle yapmasi, yonetimde ilahi bir tedbirdir — ciinkii sultana ulasan haberlerin
hangi yoldan geliyor oldugunu bilmedikleri zaman, devlet yoneticileri yaptiklari
islerden dolayi kendileri icin korku duyarlar. Bu korku dolayisiyla, sultan haberdar
oldugunda kendilerini sikmtiya sokmayacak isler goriirler. Eger sultanlarma hangi
yoldan haberlerin ulastigmi bilselerdi -dilediklerince davranislari sultana ulasmasm
diye- bu araciyi elde etmeye calisirlar ve ona biiyiik riisvetler verirlerdi. Bundandir
ki Belkis, siyaset geregi olarak, kimin eliyle gonderildigini belirtmeksizin, "Bana bir
mektup gonderildi" dedi [Neml Suresi, 27/29]. Ve bu siyaset, halkinin ve seckin
yoneticilerinin, kendisinden sakinmalarina sebep olmus ve bu sekilde onlarm onde
geleni olmayi haketmistir.
Insan tiiriinden olan kimsenin (yani, Siileyman'in veziri Asaf bin Berhiya'nin)
tasarruf sirlarina ve seylerin ozelliklerine iliskin ilminin, cinlerden olan kimsenin
ilmine ustunliigii (Belkis'in tahtmi getirmek icin harcamalan gereken) zaman
miktarindan bilinir (ki Ifrit, Belkis'in tahtrni, oturan kimsenin yerinden
kalkmasmdan daha cabuk getirecegini soylemisken; Berhiya, bunu goziin acilip
kapanmasmdan once gerceklestirecegini soylemistir). Goziin, baktigi seyi algilamasi;
oturan kimsenin yerinden kalkmasmdan daha cabuktur. Ciinkii algilamanm
gerceklesebilmesi icin gecen zaman, bakisrn baktigi nesneye ulasmasi icin gecen
zaman kadardir — ve bakan kisiyle bakilan nesne arasmda belli bir uzaklik olmasma
ragmen, goz acildigi anda bakis, sabit yildizlar felegine ulasir. Ve (goz kapanip da)
bakis, bakilan nesneden cekildigi anda, algilama yok olur. Ne var ki, insanm
yerinden kalkmasi hicbir zaman boylesi bir hizda gerceklesmez. Boylece, Berhiya,
isin yerine getirilmesinde cinden daha kusursuz oldu; oyle ki, Asaf bin Berhiya'nm
(tahti getirecegini) soylemesi ile (tahti) getirmesi ayni anda gerceklesti. O anda
Siileyman, "Belkis'in tahtmi yambasmda duruyor olarak gordii" [Neml Suresi, 27/40]
— (Allahu Teala) bu tahti, yer degistirmeksizin, kendi yerinde duruyor oldugu halde
algiladigi sanilmasm diye (boyle buyurdu).
Bize gore aktanm zamanm birlenmesiyle [ittihad] (goz acip kapaymcaya kadar gecen
kisa bir zaman icerisinde) olmayip, ancak (Seba sehrinde) yokedilisle [idam] ve
(Siileyman'm huzurunda) varedilisle [icad], bunu bilenden baskasmm
kavrayamayacagi bir sekilde oldu — ki, Allahu Teala soyle buyurmaktadir: "Qnlar,
yeni yaratilis konusunda siiphededirler" [Kaf Suresi, 50/15]. Goriiyor olduklari seyi
gormedikleri bir zaman dilimi yoktur. Bu is, bizim soziinii ettigimiz gibi oldugunda;
tahtm, bulundugu yerden yok [madum] olmasi ve Siileyman'm huzurunda -
yaratilism Nefesler'le yenilenmesi yoluyla- varolmasi (herhangi bir zaman
gecmeksizin) ayni anda oldu. Ama ilmin bu kadan hie. kimsede yoktur. Gercekten de
hie kimse, kendine iliskin olarak herbir Nefes'te yok olup sonra varoldugunun
bilincinde degildir.
Ve sen, "yokolur, sonra varolur" soziindeki "sonra" [siimme] sozciiguniin zamanm
gecmesine isaret ettigini diisiinme; bu dogru degildir. "Siimme" sozciigii, Araplar
tarafmdan ozel durumlarda mantiksal onceligi belirtmek icin kullanilir. Tipki sairin
su soziinde oldugu gibi: "Mizrak one dogru firladi, sonra titresti.." One dogru
firlamayla, titresme ayni anda oldugu ve ikisi arasmda bir zaman gecmesi sozkonusu
olmadigi halde, sair burada "siimme" sozcugiinii kullandi. Bunun gibi, Nefesler
yoluyla yaratilism yenilenmesinde, yokluk aniyla varlik am arasmda bir zamanm
gecmesi sozkonusu degildir — tipki Es'arilerin, arazm yenilenisine iliskin olarak
soyledikleri gibi.
Belkis'in tahtinin (Siileyman'in huzurunda) ortaya cikmasi meselesi, yukanda
soziinii ettigimiz yeni yaratilisi bilmeyen kimseler icin iginden gikilmasi en zor
meselelerdendir. Asaf'm ustiinliigii, sadece tahtin yeniden yaratilismi Siileyman'in
meclisinde ortaya cikarma konusunda oldu. Soylediklerimizi anlayan kimse, tahtin
bir mesafe katetmedigini, yeryiiziiniin taht icin diiriilmedigini ve tahtin yeryiiziinii
yanp gecmedigini bilir. Ve (Belkis'in tahtinin yer degistirmesi) orada bulunan Belkis
ve adamlarina karsi -Siileyman'in daha da azametli oldugu anlasilsin diye-
Siileyman'm bazi adamlari eliyle gerceklesti.
Ve bunun nedeni, Allahu Teala'nm, "Biz, Davud'a Siileyman'i bagisladik" [Sad
Suresi, 38/30] soziinden acik olarak anlasildigi iizere, Siileyman'in Davud'a Allah'm
hediyesi olmasidir — ve hediye, veren kisinin, herhangi bir seyin karsiligi olmaksizm
veya hakedilmis olmaksizm verdigi bagistir. Ve Siileyman, (zahiri ilahi halifelik,
Siileyman'da, babasi Davud'dan daha kusursuz bir sekilde zahir oldugundan,
Davud icin) oncekini gecen bir nimet, (kiyamet giinii, gerek kendi ayn'i ve gerekse
iimmetinin aynlari iizerine) apacik delil ve (diismanlarma karsi) etkili bir darbedir.
Ve Siileyman'in ilmine gelince, buna Hak Teala'nrn, "Biz Siileyman'a ogrettik"
[Enbiya Suresi, 21/79] soziinde isaret edilmistir. Ve Siileyman'in (goriilen davadaki)
verdigi hiikiim, Davud' un verdigi hiikiimle celismektedir. Ve hiikmii ve ilmi herkese
Allahu Teala vermistir. Davud'un ilmi, Allah tarafmdan kendisine verilmis bir
ilimdir. Ve (Davud'la Siileyman'in hiikiim verdigi) meselede, Siileyman'in ilmi,
Allah'm ilmidir; ciinkii (zat tecellisi sirasrnda Siileyman'in varligi fani oldugundan)
dolayimsiz olarak O hiikiim verdi. Boylece Siileyman, dogruluk makammda Hakk'm
terciimam oldu.
Bu sekilde Siileyman, bir meselede Allah' in hiikmiinde isabet eden, yani verdigi
hiikiim Allah' in hiikmiiyle ayni olan bir miictehid gibidir. Eger miictehid kendi
nefsiyle veya Allah' in, Resuliine vahyettigi §eyle bir mesele hakkrnda (dogru bir)
hiikiim verecek olursa, onun icin iki ecir vardir. Kendisinde ilim ve hiikiim
bulunmakla birlikte, verdigi bu belirli hiikiimde yanilan miictehid icin ise (gosterdigi
cabaya karsilik) bir ecir vardir. imdi, Muhammed'in (sav) iimmetine, hiikiim
konusunda hem Siileyman'in riitbesi hem de Davud'un riitbesi verildi. Bu ne serefli
bir iimmettir!
Belkis tahtrni gordiigiinde, aradaki uzakligi bildiginden ve bu kadar kisa bir siirede
tahtin (Seba sehrinden Siileyman'in meclisine) gelmesinin kendisince olanaksiz
olmasmdan dolayi, "Sanki o" [Neml Suresi, 27/42] dedi. Ve yaratilism benzerler ile
yenilenmesine iliskin olarak soylediklerimiz bakimmdan dogru soyledi. Tahti, (suret
olarak) o tahttir ve Belkis'in sozii dogrudur. Nitekim sen, yenilendigin anda,
(varhgrn itibanyla degil ama, degismez ayn'mm sureti olan suretin itibariyla) onceki
anda oldugunun ta kendisisindir.
Sonra, koske iliskin olarak ettigi tenbih, Siileyman'in ilmindeki kemale isaret eder.
"Ona 'koske gir' denildi.." Ve kosk camdan olup kusursuz bir sekilde saydamdi.
"..Ve onu gordiigiinde, su sanarak, elbisesi lslanmasin diye elbisesinin pacalarmi
kaldirdi" [Neml Suresi, 27/44]. Bu sekilde (yani, camin suret olarak suyun ayni
olmakla birlikte varlik olarak suyun aynisi olmadigmi gostererek) Siileyman, Belkis'a
tahtmrn da bunun gibi olduguna tenbih etti. Ve iste bu, insafrn son noktasidir; ciinkii
bu tenbihle, Belkis'rn "sanki o" soziindeki isabetini ona bildirdi.
Belkis bunun iizerine §6yle dedi: "Yarabbi, kuskusuz ben kendi nefsime zulmettim
ve Siileyman ile.." -yani Siileyman'm islam'i ile- "..Alemlerin Rabbine teslim
oldum" [Neml Suresi, 27/44]. Boylece teslim olmakligi, alemlerden olan Siileyman'a
degil Alemlerin Rabbine'dir. Dolayisiyla, "Musa ve Harun'un Rabbine" diyen
Firavun'un tersine, nasil ki resuller Allahu Teala'yi itikatlanyla kayitlamiyorlarsa,
Belkis da ayni sekilde, teslim olmakligmda Allahu Teala'yi kayitlamadi. Gerci
Firavun'un bu teslimiyeti bir yonden Belkis'rn teslimiyetine yetisir ama Belkis'inki
kadar saglam degildir. Dolayisiyla Belkis, Allah'a teslimiyette Firavun'dan daha
fazla anlayis sahibiydi. Ve Firavun, zamanin hiikmii altmdaydi ve bundan dolayidir
ki, "israilogullari'mn iman ettiklerine iman ettim" [Yunus Suresi, 10/90] diyerek
imanmi (Nebiler'in degil, israilogullari'mn imanma) ozgiiledi. Ve bu ozgiilemeyi,
biiyuciilerin, "Musa ve Harun'un Rabbi" dediklerini gormiis oldugundan dolayi
yapti.
Belkis'rn islam'ma gelince; onun islam'i, "Siileyman ile.." demis olmasiyla,
Siileyman'm islam' mm aynisi oldu ve boylelikle Siileyman'a tabi oldu. Ve Siileyman
akaid olarak neyi izlediyse, Belkis da onu izledi. Ayni sekilde (yani, Belkis'rn
Siileyman'a tabi olup, onu izlemesi gibi), bizler Rab Teala'nin iizerinde bulundugu
dosdogru yol iizerindeyiz. Ve alrnlanmiz O'nun elinde oldugundan, O'ndan ayri
diismemiz olanaksiz bir seydir. Ve (O bizim batmimiz oldugundan) biz ortiik bir
sekilde O'nunla birlikteyiz ve (biz O'nun zahiri oldugumuzdan) O aciktan aciga
bizimle birliktedir — ciinkii O, hie kuskusuz soyle demistir: "Nerede olursaniz olun,
O sizinle birliktedir" [Hadid Suresi, 57/4]. Ve bizler, alrnlanmizdan bizi tutmus
olmasiyla Hak ile birlikteyiz. imdi, Hak Teala kendi dosdogru yolunda bizimle
yiiriiyor olmasmdan dolayi Kendi nefsiyle birliktedir. Boylece, alemde dosdogru yol
iizerinde, yani Rabb Teala'nin yolu iizerinde olmayan hie kimse yoktur. Ve Belkis,
Siileyman'm da boyle oldugunu (yani, "Allah" isminin mazhan bir Insan-i Kamil
olan Siileyman'm mutlak Rabb'in dosdogru yolu iizerinde yiiriiyor oldugunu ve ona
tabi olmanm, Alemlerin Rabbi Allah'a tabi olmak demek oldugunu) bilmis
oldugundan, herhangibir alemi ozgiilemeksizin, "..Alemlerin Rabbi olan Allah'a"
dedi.
Ve Allahu Teala'nin kendisinden sonra hie kimseye layik olmayan bir miilk olarak
kendisine ozgii kildigi ve Siileyman'm, bu ozgii kilinma sebebiyle baskalarmdan
iistiin oldugu teshir'e gelince: Bu, Siileyman'in "emr"iyle olan bir teshirdir.
Bundandir ki, Hak Teala §6yle buyurdu: "Biz riizgan ona miisahhar kildik; onun
emriyle eser" [Sad Suresi, 38/36]. (Siileyman'a ozgii kilinanin teshir oldugu
soylenemez) ciinkii Allahu Teala, herbirimiz icin herhangi bir seyi ozgiilemeksizin
§6yle buyurdu: "Allahu Teala goklerde ve yerde olan seylerin hepsini size miisahhar
kildi" [Casiye Suresi, 45/13] — ve Allahu Teala burada riizgann ve yildizlarrn ve
bundan baska olan herseyin teshirinden sozetti. Ama (bu teshirin ortaya cikmasi)
bizim emrimizle degil, Allah' in emriyledir. imdi, eger anladrysan, cenab-i Siileyman
ancak -cem'iyet ve himmet olmaksizm- tek basma, soyut emre ozgii kilmdi. Boyle
diyoruz, ciinkii biliyoruz ki, (kamil olan) nefsler cem'iyet makammda
bulunduklannda, alemdeki cisimler hie kuskusuz bu (kamil) nefslerin himmetleriyle
edilgin [miinfail] olurlar. Ve biz bunun boyle oldugunu bu yolda gordiik. Imdi,
Siileyman, bir kimseye teshir etmeyi dilediginde, himmetsiz ve cem'iyetsiz olarak
yalnizca emri dile getirdi.
Bil ki -Allah kendi tarafmdan ruh ve basanyla seni de bizi de teyit etsin- bir kula
verilecek boylesi bir bagis, bu kimsenin ahiret miilkiinii eksiltmez ve bu miilkiin
hesabi kendisinden sorulmaz. iste, Siileyman aleyhisselam boylesi bir miilkii
Rabbinden istedi. Yoldaki deneyimleme; eger Siileyman, baskalari icin verilmesi
bekletilen bagism kendisi icin cabuklastinlmasini dileyecek olursa (talep kulun kendi
nefsinden geldiginden dolayi), verilen bu bagism hesabmin ahirette kendisinden
sorulmasmi gerektirir. Allahu Teala Siileyman'a, "Bu Bizim bagisimizdir.." dedi —
ve (genel bir ifade kullanip) bu bagism Siileyman icin veya baskalari icin oldugunu
soylemedi ve sunu ekledi: "..Hesabi sorulmaksizm ister kendine sakla, ister
baskalarma dagit!" [Sad Suresi, 38/39]. Yol'daki deneyimlemeden sunu bildik ki,
Siileyman'in bu miilkii istemesi, Rabbinin emri dogrultusunda oldu. Ve talep ilahi
emir iizerine olunca, isteyen kisi -Hak Teala, bu istegi ister hemen yerine getirsin
veya isterse yerine getirmeyi geciktirsin- bu isteginden dolayi tarn bir ecir kazanir;
ciinkii kul Allahu Teala' nm kendisine yonelik emrine uyarak dileyiste bulunmakla,
O'nun kendi iizerine zorunlu kildigi emri yerine getirmistir. Imdi, eger Rabbinin
emri olmaksizm kendi istegi dogrultusunda dileyiste bulunacak olursa, Rabbi ona bu
sebepten dolayi elbette hesap sorar.
Ve Allahu Teala'dan istenen her sey icin bu boyledir. Allahu Teala, Nebisi
Muhammed'e (sav) soyle dedi: "De ki: Rabbim, ilmimi artir!" [Taha Suresi, 20/114].
Bunun iizerine o, Rabbinin emrine uyarak daha fazla ilim ister oldu. Hatta kendisine
ne zaman siit verilse, verilen siitii "ilim" olarak yorumlardi. Riiyasinda kendisine
verilen bir kap siitii icerek, kalanmi Omer bin Hattab'a verdi. (Bu riiyasini
anlatirken) "Siitii ne olarak yorumladiniz?" diye soranlara, "ilim olarak" karsiligmi
verdi. Ve yine Gece Yolculugu [isra] sirasmda, melek kendisine, iclerinde siit ve
sarap bulunan iki kap getirdi. Siitii ictiginde, melek kendisine, "Fitratta isabet ettin,
Allah da iimmetini sana eristirsin" dedi. Dolayisiyla, ne zaman ki riiyada siit
goriilecek olsa, bu siit suretinde goriinen "ilim"dir — tipki Cebrail'in Meryem'e
beser suretinde goriinmesi gibi.
Resulallah (sav), "Insanlar uykudadirlar, oldiikleri zaman uyanirlar" buyurmus
olmakla, insanlarm diinya hayatmda gordiikleri her seyin, uyuyan kimsenin
riiyasmda gordiigii hayallerden farksiz oldugunu belirtmistir. Dolayisiyla (bu
diinyada gordiigumuz suretlerin de) yorumlanmasi gereklidir.
Biitiin varolus bir hayaldir ama hakikatte de Hak'tir.
Bunu gercekten anlayan kisi Yol'un sirlanna erismistir.
Boylece, Resulallah'a ne zaman siit ikram edilse -bu siitii ilmin sureti olarak goriiyor
olmasmdan ve bu ilmin artmasmi istemekle emrolunmasmdan dolayi- "Allahim,
onu bizim icin bereketli kil ve onu bizim icin cogalt!" derdi. Ve siitten baska bir sey
ikram edildiginde ise, "Allahim, onu bizim icin bereketli kil ve bizi bundan
hayirlisiyla doyur" derdi. Imdi, Allahu Teala, Kendisi tarafmdan istenmesi
emrolunan bir istege karsilik olarak verdigi seyden dolayi ahirette hesap sormaz. Ve
Allahu Teala, Kendisi tarafmdan emrolunmaksizm istenen bir seyi verdiginde ise, is
Allahu Teala'ya kalmistir — dilerse hesap sorar veya dilerse hesap sormaz. Ve ben
Allah'tan ozellikle ilim isterim ki, verdigi bu ilmin hesabmi benden sormaz. Cunkii,
ilminin artmasmi istemesi yolunda Nebisine yonelik emri, ayni zamanda iimmetine
de yonelik bir emirdir. (Jiinkii Allahu Teala, "Elbette sizin icin Resulallah'ta giizel bir
ornek vardir" buyurmaktadir [Ahzab Suresi, 33/21]. Ve anlamasi Allah'tan olan
kimse icin, Resulallah Efendimiz'den daha giizel hangi ornek vardir?
Ve eger biz Siileyman'm makami iizerine soylenebilecek her seyi ortaya koymus
olsaydik, ogrendigin seyden dehsete diiserdin. (Jiinkii bu yolun cogu alimi,
Siileyman'm hallerini ve mertebesini bilmediler. Halbuki is, onlarm sandiklan gibi
degildir.
DAVUD KELiMESiNDEKi HiKMET-i VUCUDiYYE
Bil ki, niibiivvet ve risalet, ozel bir ilahi liituf oldugundandir ki, seriat getirici
niibiivvette (kisisel cabayla) edinilmis hicbir sey yoktur. Allahu Teala, onlara verdigi
bu bagislari, (yaptiklan herhangi bir seye) karsilik olarak vermis olmadigi gibi; bu
bagisrndan dolayi onlardan bir karsilik da istemez. Dolayisiyla O'nun nebi ve
resullere vermesi, liituf ve bagis yoluyladir. Bundandir ki, "Biz ona -Ibrahim' e-
ishak ve Yakub'u bagisladik" [En' am Suresi, 6/84] dedi. Ve Eyyub'a iliskin olarak,
"Biz ona ehlini ve onlarla birlikte olanlann mislini bagisladik" [Sad Suresi, 38/42]
dedi. Ve Musa'ya iliskin olarak da, "Biz rahmetimizden kardesi Harun'u Nebi olarak
bahsettik" [Meryem Suresi, 19/53] dedi. Bunun benzeri baska ornekler de vardir. Ve
nebi ve resulleri onceden (ayan-i sabitelerinde) cekip ceviren, onlari hallerinin
genelinde veya cogunda (ayan-i hariciyelerinde) sonradan da cekip gevirir [tevelli];
ve bu, O'nun Vehhab isminden baskasi degildir. Ve Davud'a iliskin olarak, "Biz
Davud'a katimizdan iistiinliik verdik" [Sebe Suresi, 34/10] dedi; ve bunu ona,
karsilikta bulunmasi istegiyle vermedi. Ve bu sozettigi seyi (yani, ustimliigii) ona bir
karsilik olarak verdigini bildirmedi. Bunun karsiligmda siikredilmesini istediginde
ise, bunu (Davud'dan degil) -Davud'a iliskilenmisliklerini vurgulayarak- "al-i
Davud"dan istedi — ki, (kendileri icin aydmlatici bir lsik olan) Davud'a bagislanan
seye siikretsinler. Ve bu bagis, Davud icin karsiliksiz bir nimet ve liituftur. Al-i
Davud icinse, kendilerinden karsilik isteniyor oldugundan, boyle degildir.
Bundandir ki, Hak Teala soyle buyurdu: "Ey al-i Davud, siikredin; ve kullanmdan
pek azi siikredicidir" [Sebe Suresi, 34/13].
Nebilerin Allah' in kendilerine bagisladigi ve hediye ettigi seylere siikretmelerine
gelince, Allah' in bu yondeki bir istegi iizerine degil, kendiliklerinden siikrettiler.
Nitekim Resulallah (sav), Allahu Teala'nin, kendisinin gecmis ve gelecek butun
giinahlarmi bagislamis olmasma siikiir olarak, ayaklan sisinceye kadar namaz kildi.
Ve kendisine (biitiin giinahlan bagislanmis oldugu halde nicin boyle yaptigi)
soruldugunda §6yle kar§ilik verdi: "§iikredici bir kul olmayayim mi?" Ve Nuh
hakkinda da §6yle buyurdu: "O cokca §iikreden bir kuldu" [isra Suresi, 17/3] — ama
Allah'm kullarmdan pek azi boyledir.
Allahu Teala'nin Davud'a verdigi ilk nimet, kendisine verdigi, icerisinde bitisen
harfleri olmayan ismidir. Dolayisiyla -dal, elif ve vav harflerinden olusan- bu ismi
vermekle onu bu alemden ayirdigmi bize bildirdi. Ote yandan, Muhammed'i (sav)
hem bitisen, hem de bitismeyen harflerle isimlendirdi. Dolayisiyla onu Kendisine
kavusturdu ve onu alemden ayirdi — boylece onun isminde her iki hali de
birlestirdi. Aynisini Davud icin de yapmakla birlikte, bunu onun isminde degil,
mana yoniinden yapti. Allah, bunu, Davud iizerine Muhammed (sav) icin ozgii kildi;
ve bunu, Muhammed'in (sav) her yonden eksiksiz olduguna dikkati cekmek igin
yapti — ve aym durum onun "Ahmed" ismi icin de gecerlidir. Ve bunun boyle
olmasi Allah' in hikmetindendir.
Sonra Davud'a yonelik liitfuna iliskin olarak, daglarin onu yankilayarak onun tesbih
edisiyle birlikte (Allah'i) tesbih ettiklerini soyledi. Ve Davud icin, daglarin onu
yankilayarak, amelleri Davud icin olabilsin diye onunla birlikte tesbih etmelerini bir
liituf olarak bahsettigini soyledi — ve kuslar da aym sekilde boyledir.
Ve (Allahu Teala) Davud'a kuvvet verdi ve onu bu kuvvete sahip olmakhkla niteledi.
Ve ona hikmeti ve hak ile batili birbirinden ayirmayi [fasl-i hitab] verdi. Sonra,
Allahu Teala ona en biiyiik liituf ve yakmlik mertebesi olan halifeligi ozgii kildi.
Oyle ki, kendisi gibi olan diger nebiler icin bu nitelemede bulunmadi. Soyle dedi:
"Ey Davud, Biz seni yeryiiziinde halife kildik. O halde sen insanlar arasmda hak ve
adalet ile hiikmet ve hevaya uyma.." -yani, hiikiim verirken, Benim vahyimden
baska bir seylerin hatirina gelmesine izin verme- "..ki bu, seni Allah' in yolundan.." -
yani, resullere vahyettigim yoldan- "..saptinr" [Sad Suresi, 38/26]. Sonra, Hak
Siibhanehu, Davud'a edeb gostererek, "Allah'm yolundan doniip sasiran kimseler
icin, hesap giiniinii unuttuklarindan dolayi siddetli bir azab vardir" [Sad Suresi,
38/26] dedi ve "Eger Benim yolumdan doniip sasiracak olursan, senin igin siddetli bir
azab vardir" demedi.
Ve eger sen, "halifelik Adem'e de ozgii kilrnmisti" diyecek olursan, biz, Adem'in
halife olmakligmrn Davud'unki kadar kesinlik tasimadigi karsiligmi veririz. Ve
Allahu Teala meleklere, "Ben yeryiiziinde bir halife kilacagim" [Bakara Suresi, 2/30]
demis, ama "Ben yeryiiziinde Adem'i halife kilacagim" dememistir. Ve eger boyle
demis olsaydi bile, bu, Davud'a soyledigi, "Biz seni halife kildik" [Sad Suresi, 38/26]
sozii gibi kesinlik ifade etmezdi. Bunu izleyen ayetlerde Adem'in admin anilmis
olmasi, Adem'in Allah tarafmdan halifelige ozgii kilman kisinin ta kendisi olduguna
delalet etmez. O halde, Allahu Teala kullarrndan haber verdiginde, sen (nazar-i
basiret ve cem'iyet-i kalb ile) kalbini Hakk'm verdigi haberlere cevir. Ve yine,
ibrahim Halil'e, "Ben seni insanlara imam kilacagim" [Bakara Suresi, 2/124] dedi —
ama "Seni insanlara halife kilacagim" demedi. Ve gercekte biz biliriz ki imam
olmaklik, halife olmakliktir — ama yine de ikisi aynidir denilemez. (Jiinkii dogrudan
dogruya "halifelik" sozciigiinii kullanmis degildir.
Ve sonra halifelik dogrudan dogruya Davud icin anildigrnda ise, hiikiimde halife
kilrndi — ve (hiikiimde halifelik ancak biitiin isimleri muhit ve cami olan Allah
ismine mazhariyetle oldugundan) bu, ancak Allah' tan olabilecek bir seydir. Allahu
Teala Davud'a soyle dedi: "Insanlar arasmda Hak ile hiikmet" [Sad Suresi, 38/26]. Ve
Adem'in halifeligi bu mertebede degildir. Adem'in halifeligi, ilahi hiikiim kuvvetiyle
mahlukat iizerinde Allah'm naibi [halifesi] olmak biciminde degil, daha once
halifelik mertebesinde olan kimsenin ardili [halifesi] olmak bicimindedir. Ama is
boyle olmasa bile, bizim soyledigimiz sey, halifeligin Davud'a ozgii kilmmis olmasi
ve sadece Davud' dan aciktan agiga halife olarak bahsedilmis olmasidir.
Allah'm yeryiiziinde, halifeligi Allah'tan olan halifeleri vardir ve bunlar resullerdir.
Ama bugiin halifelik Allah'tan degil, resullerdendir. (^iinkii bugiinkii halifeler ancak
resuliin kendileri icin getirdigi kadanyla hiikiim verirler ve bunun disrna cikmazlar.
Ama burada, Resul'iin (sav) getirdigi seriattan hiikiim verme konusunda ancak (ilim
ve mertebe bakimmdan) bizim gibi olanlarm bilebilecegi bir incelik vardir: Halifeligi
Resul'den (sav) olan kisi, hiikmii Resulallah'm (kendisine) aktarmasi yoluyla alir ya
da -ash yine Resulallah'tan aktarilan- ictihad yoluyla alir.
Ve bizim aramizda hiikmii Allah'tan alan kisiler vardir. Bunlar tarn da (dogrudan
Allah'tan) aldiklan bu hiikiimle halifelikleri Allah'tan olan kisilerdir. Ve onlar
hiikmii, Resul'iin (sav) hiikmii Allah'tan aldigi gibi, ayni sekilde (dogrudan)
Allah'tan alirlar. Bu (halifelikleri Allah'tan olan) kisiler, verdikleri hiikiimlerin
Resul'iin verdigi hiikiimlerle celismemesinden dolayi zahirde resule tabidirler —
tipki ahir zamanda inecek ve hiikmedecek olan Isa'nrn durumunda oldugu gibi ve
yine tipki, kendisine, "O nebiler Allahu Teala'nm yol gosterdikleridir; o halde sen,
onlara gosterilmis olan yola uy" [En'am Suresi, 6/90] denilen Nebi Muhammed (sav)
gibi.
Boylesi bir kisinin, dogrudan Allah' tan aldigiyla bildigi sey kendisine ozgiidiir ve
(aldigi bu sey, Resul'iin aldigmin ayni oldugundan) Resul'e aykin degildir. Ve
bunda, kendinden once gelen resullerin seriatim dogrulayan Resulallah'la (sav) ayni
konumdadir. Boylelikle bizler, Resul'den oncekilere vahyolunmus seriatlara degil,
Resulallah'in onlari dogrulamasma tabi oluruz. Ve Resul'iin Allah' tan aldigi hiikmiin
aynismi halifenin Allah' tan almasi da boyledir (yani, bu durum Resul'iin, onceki
nebilerin hiikiimlerini Allah' tan almasrna benzer). Dolayisiyla biz halifeye kesf
diliyle "Allah' in halifesi" ve zahir diliyle de "Resul'iin halifesi" deriz. Ve Resul (sav),
kendi iimmeti icerisinde halifeligi Rabbinden alan kimseler oldugunu bildiginden
dolayi herhangi bir kisiyi halife tayin etmedi. Boylelikle, Resulallah (sav), getirilmis
hiikiimde uyusmakla birlikte, Allahu Teala'dan halife olan kimseler oldugunu
bildiginden, isin (yani, halifelik isinin) oniinii kapamadi. Boyle olunca, Allahu
Teala'nm yarattiklari arasmda, resullerin aldigi seyi, Resul'iin (sav) ve resullerin
aldigi kaynaktan alan halifeler vardir. Ve bu halifeler, kendilerinden onde gelenin
iistiinliigiinii bilirler. (Jiinkii Resul, hiikiimleri cogaltabilir oldugu halde, halife -bir
resul olmadigmdan dolayi- hiikiimleri cogaltamaz. Kendisine ilim ve hiikiim olarak
ancak Resul icin getirilmis olan sey (kadari) verilir.
Sen isa'yi gormez misin ki, Yahudiler -bugiin bizim Resul'e gore halifenin durumu
hakkrnda soyledigimiz gibi- isa'nm, Musa'nm seriati iizerine eklenti yapmayacagmi
zannederek, ona iman edip onu dogruladilar. Ama isa, resul oldugu icin Musa'nrn
dogruladigi bir hiikme eklenti yaptigrnda veya bir hiikmii gegersiz kildigmda,
kendisi hakkrndaki itikatlanna ters diistiigii icin, buna tahammiil edemediler. Ve isin
hakikatini bilmediklerinden dolayidir ki, isa'nm oldiiriilmesini istediler. Bu kissa,
Allah'm yiice Kitabi'nda bize bildirilmistir. isa resul oldugunda yerlesik bir hiikmii
gecersiz kilmakla veya bir hiikme eklenti yapmakla eklentiyi kabul etti — gecersiz
kilma, hie. kuskusuz hiikme yapilan bir eklentidir. Giiniimiizdeki halifelige gelince,
boylesi bir sey sozkonusu degildir. Halife, ancak Muhammed'in (sav) dile getirdigi
seriati degil, ancak igtihad yoluyla yerlesik kilman hiikiimleri gecersiz kilabilir veya
bunlar iizerine eklenti yapabilir.
Kimi zaman bir halifenin (goriiniiste) Hadis'e aykin bir hiikiim verdigi goriiliir.
Bunun, ictihaddan kaynaklandigi sanilirsa da, durum boyle degildir. Boylesi bir
durumda, imam kesf yoniinden sozkonusu haberin Nebi'den (sav) oldugu
konusunda emin degildir — eger bu haberin Nebi'den (sav) oldugu kesin olsaydi,
bununla hiikiim verirdi. Bu hadis, adil insanlar tarafmdan bir digerine aktarilarak
gelmis olsa bile, adalet sahibi bir kimse vehim ve anlam kaymasi konusunda hatasiz
degildir. Boylesi seyler giiniimiizdeki bir halife icin sozkonusudur — tipki isa igin
sozkonusu olacagi gibi. (Jiinkii isa indiginde, ozellikle de seriatm ve Resul'iin (sav)
iizerinde oldugu indirilen tek bir hiikiim hakkrnda imamlarm hiikiimleri birbirine
ters diistiigii konularda ictihad hiikiimlerinden cogunu kaldiracak ve boylelikle
Resul'iin (sav) getirdigi seyin gercek suretini ozgiin bigimiyle ortaya koyacaktir. Ve
surasi kesin olarak bilinir ki, eger vahiy inecek olsaydi, elbetteki bir vecih ile inerdi
ve bu vecih ilahi hiikiimdiir. Ve bunun disrnda kalanlar imamlarin ictihadlandir ki,
bunlar -eger onlari Hak yerlesik kildiysa- bu iimmetten darligm giderilmesi ve
Allah'm hukmiiniin genislemesi icin yerlesik kilmmis olan seriattir.
Ve Resulullah'rn (sav), "Eger iki halifeye biat edilecek olursa, bunlardan birini
oldiiriin" soziine gelince; bu (hadis) elinde kilic bulunan zahirdeki halifeye iliskindir.
Ve her ne kadar birbirleriyle uyussalar bile, bu iki halifeden birinin olduriilmesi
gerekir. Manevi halifelik icin ise bu sozkonusu degildir, manevi halifelikte
olduriilme sozkonusu degildir — olduriilme ancak zahirdeki halifelik icin gecerlidir.
Ve her ne kadar zahirdeki halife, manevi halifenin makamma sahip degilse de -eger
adaletli ise- Resulallah'm halifesidir. Dolayisiyla, zahirdeki iki halifeden birinin
olduriilmesi (hakkmdaki hiikiim) iki ilah varoldugunun sanilmamasi yoniindeki asli
hukmiin geregidir — "Ve onlarda Allah' tan baska ilahlar olsaydi.." -birbirleriyle
uyussalar bile- "..fesada neden olurlardi" [Enbiya Suresi, 21/22]. Ve biz biliriz ki,
bunlarm birbirleriyle uyusmadiklan bir durum sozkonusu oldugunda bunlardan
ancak birinin hiikmii egemen olurdu. Dolayisiyla hiikmii egemen olan hakikatte
ilahtir ve hiikmii egemen olmayan degildir. Ve biz buradan biliriz ki, bugiin alemde
egemen [nafiz] olan biitiin hiikiimler hie kuskusuz Allah'm hiikiimleridir — bunlar
her ne kadar seriat denilen ve zahirde yerlesik olan hiikiimlere aykiri olsalar da, bu
boyledir. (Jiinkii alemde olup biten her sey ilahi mesiyyetin hiikmii iizeredir; yerlesik
kilrnmasi ilahi mesiyyetten olan yerlesik seriatm hiikmii iizere degildir. Bundandir
ki, seriat aynca yerlesik kilmmistir. (Jiinkii mesiyyet seriatm yerlesik kilmmasmi
dilemistir; yerlesik kilman bu seriat dogrultusunda amel edilmesini dilemis degildir.
Mesiyyetin hiikiimranligi biiyiiktiir. Bundandir ki Ebu Talip el-Mekki mesiyyeti
"Zat'm Arsi" olarak adlandirmistir, ciinkii (mesiyyet) zatmdan dolayi hiikmii
gerektirir. Dolayisiyla varlikta mesiyyet dismda ne bir sey ortaya cikabilir ne de bir
sey ortadan kalkabilir. O halde, "isyankarlik" olarak adlandinlan sey yoluyla ilahi
emre karsi gelindiginde, bu karsi gelinen emir, yaratilissal emir [emr-i tekvini] degil,
araci (yani, nebi) yoluyla gelen emirdir. Dolayisiyla hicbir kimse, O'nun mesiyyet
yoniinden olan emriyle ortaya cikan hichir fiiline karsi gelemez. Karsi gelme ancak
araci yoluyla gelen emre yonelik olabilir. Oyleyse anla!
Mesiyyet yoniinden olan emir, hakikatte, fiilin onun eliyle zahir oldugu kisiye degil,
(kulun kendi ezeli istidadmm gerektirdigi) fiilin ayn'mm varedilmesine yoneliktir.
Dolayisiyla (bu fiilin) ortaya cikmamasi olanaksizdir — ama (elbette ki) bu ozgiil
mahalde (yani, kulda). Imdi (kuldan zahir olan fiil) kimileyin (emr-i teklifi'ye
itibarla) ilahi emre karsi gelme olarak ve kimileyin de (emr-i tekvini'ye itibarla) ilahi
emre uyma ve itaat olarak adlandmlir. Boylelikle fiil, (sehadet aleminde)
kendisinden ortaya cikan seyden dolayi, (emr-i teklifi'ye uygun diisiip diismedigine
gore) oviiliir veya yerilir.
Ve is bizim dedigimiz gibi olunca (yard, emr-i mesiyyet itibariyla hicbir kimsenin
Hakk'a karsi gelmesi sozkonusu olmayrnca), o halde biitiin yaratilmis olanlar -
birbirinden farkli tiirlerde olmak iizere- saadete yonelmislerdir. Ve Hak Teala bu
makamdan rahmeti, her seyi icine almaklikla tabir etti; ve hie kuskusuz ki rahmet,
ilahi gazabm online gecmistir — ve one gecen, once gelir. imdi kula (teklifi emre
karsit amelinden dolayi) sonradan hiikmeden (yani, gazab), kula eristiginde, ona,
once gelen (yani, rahmet) hiikmeder ve rahmet, kendisini onceleyen bir sey
olmadigrndan, kula erisir. Ve bu, "Allah' in rahmeti gazabrni gecti" soziiniin
anlamidir. Boylelikle rahmet, kendisine erisen iizerine hiikmeder; ciinkii rahmet
herseyin ona dogru yol aldigi nihai gayede durur. Gayeye erismek kacmilmazdir,
dolayisiyla rahmete erisilmesi ve gazabdan ayrilmmasi kacmilmazdir. Ve rahmet,
kendisine erisen herseye, bu herbir seyin halinin verdigi sey dogrultusunda
hiikmeder.
Anlayis sahibi olan kimse, soylediklerimizi miisahede eder
Ve eger anlayisi yoksa, bizden alsm.
Ve is bizim soyledigimizden baskaca degildir, oyleyse soylenene giiven
Ve (soylediklerimizi miisahede icin) bizim bulundugumuz hal iizre ol
Size agikladigimiz sey Hak' tan bizedir
Ve bizim size hediye ettigimiz sey bizden sizedir.
Demirin (Davud tarafmdan) yumusatilmasma gelince, bu, atesin demiri
yumusatmasi gibi, kati kalplerin de sakmdirma ve tehditle yumusamasma benzer.
Demirin yumusatilmasi giic degildir. Giic olan, tastan daha da kati olan kalplerin
yumusatilmasidir, ciinkii ates tasi catlatir ve toz haline doniistiiriir ve fakat onu
yumusatamaz. Ve Allah, bir seyin kendisinin ancak kendisiyle korunabilecegine
iliskin bir tenbih olarak, kendisine zirh yapabilsin diye Davud icin demiri yumusatti.
Ve zirh, kisiyi mizrak, kilic, bigak ve ok uclarmdan korur; dolayisiyla sen demiri,
demire karsi bir korunak kilarsm. Boylelikle Muhammedi seriat, "Senden Sana
sigmirim" soziiyle geldi. Cyleyse, anla! Bu, o halde, demirin yumusatilmasrnrn
sirrrnm ruhudur ve O, Miintakim'dir, Rahim'dir ve Basanya Eristirici'dir.
YUNUS KELiMESiNDEKi HiKMET-i NEFSiYYE
Bil ki, hie. kuskusuz Allahu Teala bu insan olusumunu ruhuyla, bedeniyle ve nefsiyle
kamil bir sekilde Kendi suretinde yaratti. Ve bu insan olusumunun coziilmesi, bu
insan olusumunu yaratandan baskasrnrn elinde degildir. Bu coziilme, ya O'nun eliyle
olur -ki her zaman icin bu boyledir- ya da O'nun emriyle olur. Allah' in emri
olmaksizrn bunu iizerine alan kisi hie kuskusuz kendi nefsine zulmetmis, Allah'm
koydugu smirlan asmis ve Allahu Teala'nin mamur kilmmasmi emrettigi §eyin
yikimma yonelmis olur.
Bil ki, Allah' in kullarma sefkat gostermek, Allah yolunda gayret gostermekten daha
yakisik alir bir seydir. Davud aleyhisselam, Beyt-i Mukaddes'i insa etmeyi dileyip,
onu defalarca insa ettiyse de insaati biten bina her seferinde yikildi. Bu durumu
Allahu Teala'ya sikayet edince, Allahu Teala ona §6yle vahyetti: "Benim bu evim kan
doken bir kisinin iki eli iizerinde ayakta duramaz." Davud §6yle dedi: "Ya Rabb, ben
senin yolunda kan dokmedim mi?" Hak Teala §6yle buyurdu: "Evet, ama onlar
Benim kullanm degiller mi?" Davud §6yle dedi: "Ya Rabb! Bu ev benden olan bir
kisinin iki eli iizerine insa edilsin." Boylece Allahu Teala Davud'a, bu evin, oglu
Siileyman tarafmdan insa edilecegini vahyetti.
Bu hikayeyle anlatilmak istenen, bu insan olusumunun korunmasidir — ve hie
kuskusuz bu insan olusumunun korunmasi onun yikima ugratilmasmdan daha
iyidir. Sen Allahu Teala'nin, din dusmanlarmin hayatta kalmalari icin cizyeyi ve
bansi farz kildigmi gormez misin? Ve O, "Eger onlar bansa meylederlerse, sen de
onlarla bansa meylet ve Allahu Teala'ya tevekkiil et" dedi [Enfal Suresi, 8/61]. Sen
iizerine kisas vacib olan kisiyi gormez misin? Olduriilenin yakinlari bir araya gelip
de bunlardan biri diyete razi oldugu veya oldiireni bagisladigi ve digerleri ise katilin
oldiiriilmesini istediklerinde, Hak Siibhanehu, bagislayan kisiyi nasil gozetmekte ve
bu kisiyi, bagislamayan diger kisilere nasil yeglemektedir? Dolayisiyla, kisas yoluyla
oldiirmek olmaz. Ve gormez misin ki, Resulallah (sav), katilin kisas yoluyla
olduriilmesine iliskin olarak, "Onun olduriilmesi, digerinin oldiiriilmesi gibidir"
buyurmustur. Ve gormez misin ki, Allahu Teala, kisasin kotii bir eylem olduguna
isaret ederek, "Kotiiliigiin cezasi, ona benzer bir kotuliiktiir.." [§ura Suresi, 42/40]
buyurmustur — yani, mesru olmakla birlikte kisas, kotii bir fiildir. Ve "..Her kim
bagislar ve lslah ederse onun odiilii Allah katmdadir" [§ura Suresi, 42/40] — ciinkii
(bagisladigi kimse) O'nun sureti iizerinedir. Boylece, her kim bagislar ve oldiirmezse,
bu kisi, (bagisladigi kimsenin) sureti iizre oldugu kimse (yani, Allah) tarafindan
odiillendirilecektir. Bu elbette boyledir, ciinkii onu bunun icin (yani, Kendi suretini
zahir kilmasi igin) insa etmistir. Allah, ancak onun varligi yoluyla Zahir ismiyle zahir
oldugundan, her kim insan olusumunu gozetecek olursa, Hakk'i gozetmis olur.
Yerilesi olan, insanin ayn'i degil, kendisinden ortaya cikan fiilleridir. Ve bir kisinin
fiili, onun -bizim su anda soziinii ediyor oldugumuz- ayn'i degildir. Biitiin fiiller
Allah'm olsa bile, bunlardan bazilan yerilir ve bazilari oviiliir. Kendi hosuna
gitmeyen bir seyden dolayi bir kimseyi yermek, Allah indinde yerilesi bir seydir,
ciinkii yerilesi olan ancak seriatin yerdigidir. §eriatm bir seyi yermesinde bir hikmet
vardir ki bunu ancak Allah veya Allah'm kendisine bildirdigi kimse bilir. Nitekim
kisas, belli bir fayda icin getirildi — ki kisas insan tiirii icin bir korunma ve insan
tiiriine yonelik olarak Allah'm sinirlarmi asanlar icin bir cekinmedir. "Ey akil
sahipleri, sizin icin kisasta hayat vardir" [Bakara Suresi, 2/179]. Boylesi akil sahibi
kimseler seylerin oziinii bilen ve ilahi yasalarin ve hikmetlerin sirrma erismis
olanlardir.
Ve sen Allahu Teala'nm bu insan olusumunu gozettigini ve onu korudugunu
bildiginde, sen de bu insan olusumunun korunmasmi daha bir gozetirsin — ki
bunda senin icin saadet vardir. Ciinkii insan heniiz hayatta iken, kendisinden
yaratilis sebebi olan kemale erismesi istenir. Bundandir ki, her kim onu yoketmeye
calisirsa, yaratilis sebebi olan seye erismekten onu alikoymaya calismis olur.
Resulallah'in (sav) su sozu ne giizeldir: "Size, diismanlariniz iizerine varip onlarm
boyunlarmi vurmanizdan ve onlarin sizin boyunlarmizi vurmasmdan daha hayirli
ve daha yiice olan seyi haber vereyim mi: Bu, Allah'i zikretmektir." Bu demektir ki,
bu insan olusumunun degerini ancak, kendisinden istenen zikir ile Allahu Teala'yi
zikreden kimse bilir. Ciinkii Hak Teala, Kendisini zikreden kisiyle birliktedir ve
birlikte olan, zikreden tarafmdan miisahede edilir [suhud]. Ve zikreden kisi,
kendisiyle birlikte olan Hakk'i miisahede etmeyecek olursa, O'nu zikrediyor
degildir. Ciinkii Allah'm zikredilmesi, kulun her yanma yaymmis olup, zikreden
kisinin yalnizca diline ozgii degildir. Eger kisi yalnizca diliyle zikrediyorsa, bu
durumda yalnizca dil O'nu miisahede eder — ve bu, insanin bir biitiin olarak
(Hakk'i) miisahede etmesiyle ayni degildir. Gafillerin zikrine iliskin olan bu sirri
anla! Gercekte gafil kisinin Allah'i zikreden parcasi hie kuskusuz Allah'm
huzurundadir ve Zikrolunan onunla birliktedir — ve o parca Allah'i miisahede eder.
Ve gafil olan (parcalar) gafleti dolayisiyla zikredici degildir — boylelikle de Hak, o
gafil olan parcalarla birlikte degildir. Ciinkii insan hie kuskusuz coguldur [kesir], bir-
ayn [ayn-i vahid] degildir. Bir-ayn olan Hak da ilahi Isimleri ile coguldur. Ayni
sekilde insan da (kendisini olusturan) parcalar ile coguldur, bir-ayn degildir. Ve bir
parcanm zikri, baska bir parganm da ayni sekilde zikrediyor olmasi anlamma
gelmez. Dolayisiyla Hak, bunlardan zikredici olan parga ile birliktedir ve digerleri,
gaflet icerisinde olmakhkla nitelenir. Ve insanda Hakk'i zikreden bir parca olmasi ve
Hakk'm bu parcayla birlikte olmasi gerekir ki, boylelikle geri kalan parcalar Hakk'm
inayetiyle korunmus olsun.
Ve Hakk'm bu insan olusumunu "oliim" olarak adlandinlan seyle yikima yonelmesi,
yoketme degildir, olsa olsa (olusturucu unsurlar yoniinden) aynsmadir. Ve
boylelikle her parca kendi aslma doner. Hakk'm diledigi sey, onu Kendine almaktir.
Ve hersey Allah' a doner. Imdi, onu Kendine aldigmda, aktarildigi yurdun cinsinden
-buradaki diizenlenisinden farkli bir diizenlenisle- ona bir diizenlenis verir. Ve
varligi itidal iizere oldugundan, orasi (yani, oliimle aktanlman berzah alemi) beka
yurdudur. Artik burada ne oliir ne de parcalan bir kez daha aynsir.
Ates ehline gelince, onlar sonucta nimete eriseceklerdir — ama bu nimet ates
icindedir, ciinku ceza siiresinin bitiminden sonra, atesin icerisinde olan kimseler icin
atesin kizgmligmm soguk ve selamet olmasi kacmilmazdir ve bu nimettir. imdi,
hakkin yerini bulmasindan sonra ates ehlinin nimeti, atese atildigi siradaki
Halilullah'in nimetidir. Ciinkii Ibrahim atesi gormekle ve atesin, ona yaklasan
kimseyi yakmasmm bildik bir sey oldugunu bildiginden dolayi azap cekti. Ve
Ibrahim, o ates suretinde ve o ates suretinden kendisine iliskin olarak Hakk'rn
diledigi seyin ne oldugunu bilmiyordu. Ve bu elemin ortaya cikismdan sonra, atesi -
rengini ve suretini gormekle birlikte- soguk ve selamet buldu. Oradaki insanlar
icinse ates olarak goriindii. imdi, bir-olan-sey, bakanlarm goziinde cesitlenmis oldu
— (i§te) ilahi tecellinin hiikmii boyledir. Dolayisiyla, (ilahi tecellinin hukmiiniin
boyle oldugunu bildikten sonra) dilersen, Allahu Teala bu sekilde (yani, aynlarm
aynalarrnda farkli suretlerde) tecelli eder dersin. Ve dilersen; alem, (Hakk'rn varligi
aynasmda) kendisine bakildigrnda (suretlerle) tecellide Hak gibidir, dersin. Boyle
olunca (alem) bakanm kendisinde, bakanm mizacrndan dolayi cesitlenir. Ya da
bakanm mizaci, tecellinin cesitlenmesinden dolayi cesitienir. Hakikatte her ikisi de
olabilir.
Eger olen veya oldiiriilen kisi, oldiigiinde veya olduruldiigiinde Allahu Teala'ya
donmeyecek olsaydi, Allahu Teala bir kimsenin oliimune hiikmetmez ve bir
kimsenin oldiirulmesini mesru kilmazdi. Hepsi O'nun avcundadir, olenlerin yitip
gitmesi sozkonusu degildir. Ve Allah, kulun Kendisinden kopup gitmeyecegini [fevt]
bilmesinden dolayi oldiirmeyi mesru kildi ve oliime hiikmetti. imdi, Hak Teala' ran
"Her sey O'na doniicudur" [Hud Suresi, 11/123] soziinde, olen kisinin O'na
donmesine isaret edilmektedir ki, O, bu (Kendisine donen) seyin ta kendisidir. Yani
O, ("Zahir" ismiyle yaratilis suretlerinde) tasarruf olunan ve ("Batm" ismiyle, ilahi
isimlerin suretlerinde) tasarruf edendir. imdi, O'ndan, O'nun ta kendisi [ayn]
olmayan hicbir sey ortaya cikmamistir. Ve Hak Teala'nrn, "Her sey O'na doniicudur"
[Hud Suresi, 11/123] sozxinden kesf yoluyla anlasilan budur.
EYYUB KELiMESiNDEKi HiKMET-i GAYBIYYE
Bil ki, hie kuskusuz hayatrn sirn suda yaymdi. Dolayisiyla su, unsurlar ve erkanrn
aslidir. Ve iste bunun icin Allahu Teala diri olan her seyi sudan yaratti. Ve varlikta,
diri olmayan ve Allah'i hamdiyla tesbih etmeyen hicbir sey yoktur. Ama bu tesbih,
ancak ilahi kesf ile anlasilir ve Hakk'i ancak diri olan sey tesbih eder. Dolayisiyla her
sey diridir ve her seyin ash sudur.
Sen arsrn (yani, biitiin bir cisimler aleminin) nasil su iizerinde durdugunu gormez
misin? Ciinkxi ars sudan olustu [tekevvxin]. Dolayisiyla ars, kendisini altrndan dogru
koruyan suyun iizerinde yiikseldi. Aym sekilde, Allahu Teala ins am kul olarak
yaratmis ve insan (ise) Rabbine karsi biiyiiklenerek, kendini O'nun iistiine
yiikseltmistir — ve Hak Teala, bu kendini [nefs] bilmeyen kulun yiiceligine bakarak,
onu altindan (ve batinmdan) dogru korur. Ve Resulallah'in (sav) su soziinde buna
isaret edilmistir: "Eger bir ip sarkitacak olsaniz, Allah' in iizerine diiserdi." Bu
gostermektedir ki "alt" O'na nisbet olunur; tipki, "Uzerlerindeki Rabblerinden
korkarlar" [Nahl Suresi, 16/50] ve "O, kullari iizerinde kahredicidir" [En' am Suresi,
6/18] sozlerindeki "iisfiin O'na nisbet olunmasi gibi. Dolayisiyla, Hakk'a "alt" ve
"list" (denk bir sekilde) nisbet olunur. Boylelikle alti yon (on, arka, sag, sol, alt, list)
ancak insana nisbetle zahirdir ve insan Rahman' in sureti iizeredir.
Allah'tan baska gidalandirici yoktur. Ve O, bir topluluk (Yahudi ve Hiristiyanlar)
hakkinda soyle buyurdu: "Eger onlar Tevrat ve incil'in hukiimlerine.." -ve sonra,
belirsiz ve genel bir ifadeyle- "..ve Rabblerinden kendilerine indirilen seye uyacak
olsalardi.." -ki burada Resul'e vahyolunan ve ilham olunan biitiin hiikiimler icerilir-
"..iistlerinden.." -ki, Allah' a nisbet olunan iistte-olmaklik yoniinden gidalandirici
ancak O'dur- "..ve ayaklarmm altindan yerlerdi" -ki, Allah' in terciimam olan
Resul'iinim diliyle Hakk'm kendi Nefsine nisbet ettigi altta-olmaklik yoniinden
gidalandirici ancak O'dur [Maide Suresi, 5/66].
Eger ars su iizerinde olmasaydi, arsm varligi korunamazdi, ciinkii diri olanin varligi
ancak hayat ile korunabilir. Gormez misin ki, bir kisi bildik bir sekilde oldiigiinde,
onun diizenlenisinin parcalan dagilir ve onun yetileri, bu ona ozgii diizenleniste var
kalmaz.
Allahu Teala, cektigi acinin atesi icerisindeki Eyyub'a, "Ayagmi yere vur, bu
yikanilacak bir seydir" [Sad Suresi, 38/42] — yani soguk sudur, dedi. Dolayisiyla
Allahu Teala bu atesi suyun sogukluguyla dindirdi. Bundandir ki, tip, fazla olanin
azaltilmasi, az olanin ise artinlmasidir; ki bu sekilde istenen sey itidalin
saglanmasidir; ama bu itidale ancak yaklasik olarak ulasilabilir. Yaklasik olarak
diyoruz, giinkii hakikatlar ve suhud, tekvin'in siirekli olarak Nefesler yoluyla (yeni
bir yaratilis icerisinde) oldugunu gostermektedir. Ve tekvin ancak bir yonelimle
birlikte ortaya cikar ki, buna, tabiat sozkonusu oldugunda "bozunma" ve "curiime,"
Hakk sozkonusu oldugunda ise "irade" denir. Ve irade, bir baskasma degil, ozgiil bir
istege [murad] yonelmektir. itidal ise, her yone denk bir sekilde yonelmeyi gerektirir
ki, (alemde) boyle bir sey sozkonusu degildir. Bundan dolayidir ki biz, itidal
olamayacagini soyledik.
Nebilerin getirdigi ilahi ilimde Hak, "nza" ve "gazab" ile ve birbirine karsit olan
sifatlarla nitelenmistir. imdi, nza gazabi ve gazab da nzayi ortadan kaldirir. Ve itidal,
nza ile gazabm denk olmasidir (ki bu, olmayacak bir seydir). Dolayisiyla ofkelenen,
ofkelendigi kimseden ayni zamanda da razi olarak ofkelenmez. Boylelikle, bu
kimseye iliskin olarak iki hiikmiin biriyle (yani, ofke duymaklikla) nitelenir ki, bu
nitelenis o kimsedeki yonelime isaret eder. Ve razi olan, razi oldugu kimseden ayni
zamanda da ofke duyuyor olarak razi olmaz. Boylelikle (yine) bu kimseye iliskin
olarak iki hiikmiin biriyle (yani, razi olmaklikla) nitelenir ki, bu nitelenis de yine o
kimsedeki yonelime isaret eder.
Ve biz bu sozlerimizi, kendi zanlarmca, ates ehli icin Allah' in gazabmin sonsuza dek
siirecegini diisiinenler icin soyledik — ki bu, bizim soyledigimizi (yani, itidal
olamayacagrni) dogrulamaktadir. Eger is bizim dedigimiz gibiyse, her ne kadar ates
icerisinde kalsalar da, ates ehlinin varacagi son, cektikleri acrnrn sona ermesidir — ki,
bu da rizadir. imdi, cektikleri acrnm sona ermesiyle gazab ortadan kalkar, ciinkii -
anlayacak olursan- cekilen aci duyulan ofkenin ta kendisidir. Ofke duyan kimse hie
kuskusuz azap icerisindedir. Dolayisiyla, icindeki acrnrn, ofkelendigi kisiye
gecmesiyle kendisini rahatlatabilmek igin, aci cektirerek intikam almaya galisir.
Hakk'i alemden ayiracak olursan, Hak boylesi bir sifatla tanimlanmaktan (yani,
ofkelendigi kisiye ofkesini aktararak rahat bulma ihtiyacrnda olmaktan) sonsuz
yiicelikte askm olur. Ama eger Hakk'm alemin huviyeti oldugunu diisiinecek
olursan, o halde, biitiin hiikiimler ancak O'nda ve O'ndan zuhur eder. Ve bunun
boyle olmakligrnm delili, Allahu Teala'nrn su soziidiir: "Her sey O'na doniiciidiir.."
— ve her seyin O'na donmesi hakikat ve kesf yoluyladir. imdi sen, hicab ve ortii
icindeligiyle, "..O'na kulluk et ve O'na tevekkiil et!" [Hud Suresi, 11/123]. Gercekte,
bu alemden daha kusursuz bir alem olmasi miimkun degildir ve bunun boyle
olmasi, Allahu Teala'nrn alemi Rahman' in sureti iizere yaratmis olmasmdandir. Yani
Hak Teala'nrn varligi, alemin zuhuru ile zahir oldu. Ve ayni sekilde insan da tabii
suretinin varligi ile zahir oldu. Imdi biz, O'nun zahiri suretiyiz ve O'nun huviyeti, bu
zahiri suretin yonetici ruhudur. Ve yonetme, (alem O'nun zahiri sureti oldugundan)
ancak O'ndadir ve (O, alem suretinin ruhu oldugundan) ancak O'ndandir. Boylelikle
O, mana yoniinden Evvel'dir ve suret yoniinden Ahir'dir; ve O, hiikiimler ve hallerin
degismesi yoniinden Zahir'dir ve yonetme yoniinden Batrn'dir. Ve O, her seyi bilir
ve O her sey iizerine §ehid'dir. Boylelikle O, suhud yoluyla bilir, fikir yoluyla degil.
Ayni sekilde, deneyimlemeler ilmi de [ilm-i ezvak] fikir yoluyla degil, suhud
yoluyladir. Gercek ilim budur ve geri kalan ne varsa zan ve tahminden ibaret olup,
hicbir sekilde gercek ilim degildir.
Sonra, bu su, bedenindeki susuzlugu ve aciyi gidermek iizere Eyyub icin bir icecek
oldu. Ve Eyyub'un (hastaligmdan dolayi cektigi) azabi, §eytan'm -yani algiladigmda
yakrn olacagi hakikatleri ne ise o olarak algilamaktan uzakligm- dokunmasiyla
ortaya cikti. Imdi, goriilen her bir sey, her ne kadar aradaki mesafeden dolayi uzak
olsa da, goze yakmdir. Ciinkii goriilen seyin goriilmesi dolayisiyla goz, hie kuskusuz
bu goriilen seye erisir — ve eger boyle olmasaydi, onu goremezdi. Ya da goriilen sey
goze erisir. Dolayisiyla goren ve goriilen arasrnda bir yakmlik vardir. iste bunun icin
Eyyub, "dokunma" tabirini bir kinaye olarak kullandi ve dokunma yakm olmakligi
gerektirmekle birlikte, bu dokunusu §eytan'a, yani uzakligrn kendisine izafe etti.
Boylece, "Bendeki hikmetten dolayi, uzaklik bana yakmlasti" demis oldu (ki,
Eyyub' da varolan hikmet; miiteayyin olan Hak' tan, bu taayyiin sebebiyle ortiilii
olmasi ve bu taayyiin ortiisiiniin galebesinden dolayi Hak' tan uzak olmasidir). Sen
elbette bilirsin ki, yakinlik ve uzaklik iki izafi seydir ve yakm olan seyde yakmligin
ve uzak olan seyde de uzakligin hiikmii yerlesik olmakla birlikte, her ikisi de, ayn
olarak varliklari olmayan nisbetlerdir.
Bil ki, Allahu Teala Eyyub'un sirrrni bize ibret olsun ve Muhammedi iimmet bu
kitabm (yani, Eyyub'un varligmin) satirlarrni kendi hallerince okusunlar diye
gosterdi. Boyle olunca (Eyyub gibi, belalara sabretmeleri sonucunda esenlik bularak,
sabir ve rizada ve bunun sonucunda elde edilen miikafatta) Eyyub'un makamrna
erisirler; onun icindir ki bu (yani, Muhammedi iimmete ibret olmasi icin Hak Teala
hazretlerinin bir nebisini belaya ugratmasi, hie kuskusuz Muhammedi iimmeti)
sereflendirmedir.
imdi Allahu Teala, kendisinden sikmtiyi gidermesi icin dua etmis olmasrna karsm
Eyyub'u sabirli olmakla ovdii. Boylelikle biz bildik ki, bir kulun kendisinden
sikintrnm giderilmesi icin Allahu Teala'ya dua etmesi, "..sabredici.." olmasrna ve
"..iyi bir kul.." olmasrna eksiklik getirmez. Nitekim Allahu Teala, "..o donuciidur"
[Sad Suresi, 38/44] -yani sebeblere degil, Allah'a donuciidur- dedi. Ve her ne kadar
Hak, kulun dayaniyor oldugu bir sebeb yoluyla islese ve bir sikmtiyi gideren
sebebler cok olsa da, sebeb-olan, Bir-olan-ayn'dir [ayn-i vahid]. Dolayisiyla kulun, bu
aciyi bir sebeb yoluyla gideren Bir-olan-ayn'a donmesi, ilahi ilimde sabit olan seyle
cogu kez uyusmayan ozgiil sebebe donmesinden daha yerindedir. imdi kul, "Allahu
Teala duami kabul etmedi" der. Halbuki o kul (gercekte) dua etmeyip, (ortaya
cikma) zamani ve vakti gelmemis olan ozgiil sebebe yonelmistir.
imdi Eyyub, nebi oldugundan dolayi, Allah' in hikmeti dogrultusunda davrandi
(yani, bela zamanrnda sabretti ve giderilme vakti gelince de sikintrnm giderilmesi
icin dua etti). Sabir, bazilarma (yani, zahir ulemasi ve tahkik makamrna erismemis
siiluk ehline) gore, nefsi sikayet etmekten alikoymaktir. Ama bize gore bu, sabrm
tanimi degildir. Ve sabrrn tanimi nefsi Allah'a degil, Allah' tan baska olana sikayet
etmekten alikoymaktir. imdi, sikayet edenin sikayetinin, kazaya nza gostermeye
eksiklik getirecegini diisiinmeleri, bu kimseleri ortiilii kildi. Ve is, onlarm
dusundiigii gibi degildir; ciinkii Allahu Teala'ya ve O'ndan baskasma sikayet kazaya
nza gostermeye eksiklik getirmez, sadece kaza-olunan'a [makzi] nza gostermeye
eksiklik getirir — ki, bizlere de kaza-olunan'a nza gostermemiz (gerektigi) hicbir
zaman soylenmis degildir. Ve sikinti, kaza-olunan'dir ve kaza-olunan, kaza ile ayni
sey degildir.
Eyyub bildi ki, sikintrnm giderilmesi konusunda Allahu Teala'ya sikayet etmekten
nefsini alikoymak ilahi kahra karsi direnmek demektir; ki bu da kisinin cehaletinden
kaynaklanir. Ve Allahu Teala boylesi bir kimseyi sikintiya sokacak bir seye
ugrattigmda, bu kisi bu sikintili isin giderilmesi icin Allahu Teala'ya dua etmez. Ama
bu durumda onun yapmasi gereken sey -gercekleyici [muhakkik] olan kimse
indinde- yakarmak ve kendisinden bu sikintrnm giderilmesi yoniinde dileyiste
bulunmaktir. Ciinkii kesf sahibi olan arif indinde bu (belanin kuldan giderilmesi),
Cenab-i Ilahi'den giderilmesi demektir. Ve Allahu Teala, "Allah'a ve Resuliine eza
eden kimseler.." [Ahzab Suresi, 33/57] diyerek, hie kuskusuz Kendi nefsini eza
olunmaklikla nitelemistir. imdi sen, O'ndan ya da bilmedigin ilahi bir makamdan
gaflete dusttigiinde, seni bir belaya ugratmasindan daha bxiyiik bir eza olabilir mi?
Ve bu, sen O'na donesin ve O'nun senden bu belayi gidermesiyle, senin hakikatin
olan gereksinim icre olmakligm [iftikar] dogrulansm diyedir. Ve sonucta da, bu
belanin giderilmesini O'ndan dilemen sebebiyle eza -sen O'nun zahiri sureti
oldugundan dolayi- O'ndan giderilsin diyedir.
Ariflerden biri acliktan dolayi agladiginda, bu bilgiyi deneyimlememis olan birinin
kendisini azarlamasi iizerine soyle dedi: "Allah beni aglayayim diye aciktirdi."
Burada demek istedigi, kendisinden giderilmesi icin O'ndan dileyiste bulunsun diye
kendisini sikmtiya dusurdugii ve bunun, kendisinin sabirli olusuna eksiklik
getirmedigidir. Boylelikle biz bildik ki, sabir hie kuskusuz nefsi Allah' tan baskasina
sikayette bulunmaktan alikoymaktir. Ve "baskasi" derken, Allah' in vecihlerinden
ozgiil bir vechi kastediyorum. Ve Hak Teala (kulun dua etmesi icin) ilahi
vecihlerinden ozgiil bir vechi tayin etti, ki bu vecih de "huviyet vechi" olarak
adlandinhr. Dolayisiyla kul, sikmtrnm giderilmesi icin "sebebler" denilen diger
vecihlerden degil, bu vecihten (yani, huviyet vechinden) dua eder — ve fakat bu
(diger vecihler, yani sebebler) kendi icerisinde huviyetin ayrmtilamsmdan [tafsil]
baska bir sey degildirler. Ve arifin, kendisinden zarann giderilmesi icin Hakk'm
huviyetinden dileyiste bulunmasi, onu, sebeblerin tumiinun Hakk'm Kendisi
oldugunu gormekten ortiilii kilmaz. Ve bu, Emin Olunanlar [iimena] ve Edeb
Sahipleri'nden [xideba] baska hie kimsenin bir yol bulamayacagi bir sirdir — cimku
O'nun igin Emin Olunanlar vardir ki, onlan Allah'tan baska kimse bilmez ve
bunlardan bazisi (Allah'm bildirmesiyle) bazismi bilir.
Biz sana bu sekilde ogiit verdik. Imdi sen, bununla amel et ve Allah Siibhanehu ve
Teala' dan dileyiste bulun.
YAHYA KELiMESiNDEKI HiKMET-i CELALiYYE
Bu (yani, Yahya'nin hikmeti) isimler'de evveliyet hikmetidir, ciinkii Allahu Teala onu,
kendisinden once hie kimseyi adlandirmamis oldugu "Yahya" ismiyle adlandirdi —
ve bu, Zekeriya'nm anilmasi [zikr], onunla diri olur demektir. Ve Allahu Teala onu
"Yahya" olarak adlandirmakla, gecmis olup da anilmasi bir ogulda diri olan kisinin
(yani, Zekeriya'nm) terketmis oldugu sifat ile, onun ismini birlestirdi. Dolayisiyla
"Yahya" ismi deneyimleme [zevk] ilmi gibi oldu. (^iinku Adem'in anilmasi §it ile,
Nuh'un anilmasi Sam ile diri oldu ve bu biitiin diger nebiler icin de boyledir. Ama
Allahu Teala, Yahya'dan once hie kimse icin kendini-aciklayici bir isimle (yani,
"ya§iyor" anlamina gelen "Yahya" ismiyle), bu ismin imledigi sifati (yani, "hayat"
sifahni) birlestirmedi — ve bunu ancak Kendi lediiniinden, Zekeriya'ya bir inayet
olarak yapti. (^iinkii Zekeriya soyle demisti: "Yarabbi, Kendi lediiniinden bana bir
veli bahset!" [Meryem Suresi, 19/5] — ve bunu soylerken Hakk'm ismini, oglunun
isminden once andi; tipki Asiye'nin, "Senin yanmda cennette bir ev" [Tahrim Suresi,
66/11] dediginde Hakk'm komsulugunu evden once annus oldugu gibi.
imdi Allahu Teala, Zekeriya'nm istegini yerine getirmekle ona Yahya'yi bagisladi ve
adi, Zekeriya'nm Kendisinden istedigi seyi anici olsun diye Yahya'yi Kendi sifati ile
(yani, "Hayy" sifati ile) adlandirdi. (Jiinkii Zekeriya, kendinden sonra Allah'm
anilmasmm siirmesini diledi. (Jiinkii cocuk, babasmm sirndir. Bundandir ki, "Bana
varis olsun ve Yakub ailesine varis olsun" [Meryem Suresi, 19/6] dedi. Ve nebilerin
Allah'i anma makammdan ve Hakk'a davetten baska birakabilecekleri bir miraslan
yoktur.
Sonra, Allahu Teala Yahya'yi benzerlerinin onde geleni kilarak, "Dogdugu, oldugu
ve diri olarak ba's olundugu giinde onun iizerine selam oldu" [Meryem Suresi,
19/15] soziiyle onu Zekeriya'ya miijdeledi. Ve Yahya'yi, Kendi Zati sifati olan
"Hayat" ile isimlendirdi. Boylece, Yahya'yi Kendi Ismi ile selamladigmi Zekeriya'ya
bildirdi. Ve O'nun sozii dogrudur ve onda hicbir sekilde yanlislik yoktur. Gercekte,
Ruh'un (yani, Hz. isa'nin), "Dogdugum ve oldiigiim ve diri olarak ba's olundugum
giinde selam iizerime olsun" [Meryem Suresi, 19/33] sozii, birlenme yoniinden
kusursuz ise de (isa'nin izafi ve kayith varhginda kendine yonelik bu selami, ilahi
vecihlerden yalnizca bir vecih yoluyla oldugundan), Allah'm Yahya'ya yonelik selami, (bu
selam, buttin ilahi vecihleri kendinde toplayan mutlak huviyet vechinden geldigi igin) hem
birlenme ve hem de itikat yoniinden kusursuz oldugu gibi, herhangi bir yoruma da
muhtac degildir. (Jiinkii, Isa'nin durumunda alisilageldik olmayan sey -Allah'm onu
akil ve kemal sahibi kilarak konusturmasi ile- (besikteyken) konusmus olmasidir. Ne
var ki, Yahya gibi kendisi iizerine taniklik edilmedikce, herhangi bir durumda
konusabilir olan bir kimsenin soziiniin (akli kurgulama indinde) mutlaka dogru olmasi
gerekmez. Bu yiizdendir ki Hakk'm Yahya iizerine selami, Isa'nin kendi iizerine
selammdan ilahi inayetle sarmalanmislik yoniinden daha iistiindiir. Ve Isa besik
icerisinde annesi Meryem'in masumiyetini kanitlar bicimde konustugunda, her ne
kadar hal karinesi, onun Allahu Teala'ya yakmligma ve sozlerinin dogruluguna
delalet ediyor olsa da, bu boyledir. Ve bu, (yani, isa'nin besikteyken konusmasi, Hz.
Meryem'in masumiyetine iliskin) sahidlerden biridir. Ikinci sahid ise, (Meryem'in) kuru
hurma agacmi sallamasidir — ki, Meryem Isa'yi nasil bir erkekle cinsel birlesme
olmaksizm dogurduysa, kuru hurma agacindan da dollenme olmaksizm taze hurma
dokiildii.
Eger bir nebi, "Benim ayetim ve mucizem su duvarm konusmasidir" diyecek olsaydi,
ve duvar konusarak, "Sen yalancism, Allah'm resulii degilsin" deseydi, elbetteki ayet
dogrulanmis olurdu. Ve bu sekilde, onun Allah'm resulii oldugu kesinlenir ve
duvarm soyledigi seye bakilmazdi. Iste bu olasiligm (yani, dogruyu sbylememe
olasihginin) besik icerisinde konusan Isa igin de sozkonusu edilebilecek
olmasmdandir ki, bu yonden de Yahya iizerine selam daha iistiin oldu.
imdi onun "Allah' in kulu" oldugunun (be§ikteki konu§masiyla) kanitlanmasi -bu
konusmanin kendisi apacik bir kanit oldugu halde- onun hakkinda (sonradan)
"Allah' in oglu" denilecek olmasmdan dolayidir. Ve kendisinin nebi oldugunu
soyleyen sonraki topluluk indinde o, Allah' in kuludur. Ve besikteyken soyledigi
hersey gelecekte zahir oluncaya dek, ("Allah' in kulu" oldugu di§inda, soylediklerinden)
geri kalani, akli kurgulama indinde olasilik hiikmiinde kaldi. O halde sen, isaret
olunan seyi iyice anla!
ZEKERiYA KELiMESiNDEKi HiKMET-i MALiKiYYE
Bil ki, hie kuskusuz Allah' in rahmeti, varlikta ve hiikiimde her seyi icine aldi. Ve hie
kuskusuz gazabin varhgi da, Allah' in gazaba olan rahmetindendir. Ve gercekte,
O'nun rahmeti gazabmi gecmistir; yani, rahmetin O'na nisbeti, gazabin O'na
nisbetinden onde gelir. Her ayn'm Allah' tan talep ettigi bir varhgi oldugundandir ki,
Allah'm rahmeti her seyi kusatti. (Junkii O'nu Rahman kilan rahmet, ayn'rn varlik
talebini kabul eder ve boylece onu vareder. iste, bundan dolayidir ki, O'nun
rahmetinin varlikta ve hiikumde her seyi icine aldigmi soyliiyoruz. Ve ilahi isimler
de (ilahi rahmetin icine aldigi) seylerdendir — ciinkii Ilahi Isimler de (Rahman
isminin hakikati olan) Bir-olan-ayn'a [ayn-i vahid] doniicudur.
imdi, Allah'm rahmetinin icine aldigi ilk sey, rahmet yoluyla rahmeti vareden ayn'm
(yani, bir-olan-ayn'm) sey-olmakhgidir [sey'iyyet]. Dolayisiyla, rahmetin icine aldigi
ilk sey, oncelikle rahmetin kendisi ve sonra, yukanda isaret edilen sey-olmakliktir
(yani, bir-olan-ayn'm sey-olmakhgidir). Ve rahmet daha sonra, gerek diinyada ve
gerekse ahirette sonsuza dek varlik bulan -ister araz, isterse yalm veya bilesik cevher
olsun- her var-olanm sey-olmakhgmi icine alir. Ve bu, (yani, rahmetin icine
almakligi, seyler bakimmdan) herhangi bir garaz ve hosa gidicilik gozoniine
alrnmaksizin olur — ilahi rahmet, varlikta, hosa gidici olsun veya olmasm her seyi
icine alicidir.
Futiihat-i Mekkiye'de belirttigimiz gibi, var-olan degil, ancak var-olmayan [ma'dum]
etkilenime ugrar. Var-olan, etkilenime ugruyor gibi gozxikse de bu ancak var-
olmayan'm (kendisine varlik verilmesi yoniindeki) hukmxi yoluyladir. Bu garip bir
ilimdir ve bu mesele iizerinde pek az durulmustur. Ve sadece vehim sahibi olanlar,
deneyimleme [zevk] yoluyla bunu bilirler; ama vehmin kendilerine etkide
bulunmadigi kimseler bu (var-olmayan'm var-olan iizerinde nasil etkide
bulunduguna iliskin) meseleyi (hakikaten ve zevkan) bilemezler.
Allah'm rahmeti oluslarda [ekvan] yayilmistir
Zatlarda (yard, var-olmayan nisbetlerin sey-olmakliklannda)
Ve (bu nisbetlerin sureti olan, degismez) aynlarda akisrni siirdiiriir
Ve bu tasaduran rahmetin mertebesini miisahede etmek
Bu rahmetin mertebesini diisiince yoluyla bilmekten yiicedir.
imdi, rahmetin andigi [zikr] herbir sey hie kuskusuz said'dir — ve varlikta rahmetin
anmadigi hie kimse yoktur. Ve rahmetin seyleri anmasi, onlari varetmesinin ta
kendisidir. Ey dostum, belaya ugrayanlarda gozlemledigin sey veya sakilerden eksik
olmayacak ahiret elemlerine iliskin inancrn, burada soyliiyor oldugumuz seyi
anlamaktan seni alikoymasm. Bil ki, rahmet her sey icin, ancak varetme yoniinden
geneldir — boylelikle, elemlere yonelik rahmetle, elemleri varetti.
Sonra, bil ki, rahmet iki yonden etkide bulunur. ilki, bizzat etkide bulunmasidir — ki
bu, rahmetin, ozel bir garazrn varligma veya yokluguna veya hosa gidici olmamasma
bakmaksizm, varligi kabul eden her var-olanrn ayn'rna, ayn'mm degismezliginde
bakarak varetmesidir. Bundandir ki, "itikatlarda (farkli suretlerde) yaratilan Hakk"i
degismez aynlardan bir degismez ayn olarak goriir. imdi, rahmetin kendine rahmet
etmesi, (degismez aynlari) var etmekligiyledir. Ve bundan dolayidir ki, rahmetin
kendine rahmetinden sonra, "itikatlarda yaratilan Hakk"m rahmet olunan ilk sey
oldugunu soyliiyoruz.
Rahmetin diger etkisi ise, dileyiste bulunma yoniindendir. imdi, ortulii olanlar,
itikatlarrnda olan Hak'tan, kendilerine rahmet etmesini isterler. Kesf ehli olanlar ise
(mutlak ilah olan) Allah' in rahmetinin kendileriyle kaim olmasmi isterler. Ve "Allah"
ismiyle dileyiste bulunarak, "Ey Allah, bize rahmet et!" derler. Ve (Allah da) ancak,
rahmetin onlarla kaim olmakligiyla onlara rahmet eder. §u halde, (herhangi bir sifat
ile kaim olan bir mahal o sifatrn hukmiinde oldugundan) onlar icin hiikiim (yani,
rahmet hiikmii) vardir. (^iinkii hiikiim, hakikatte ancak, bir mahalde kaim olan mana
icin sozkonusudur. Imdi mana, hakikatte rahmet edicidir [rahim]. Boyle olunca,
Allahu Teala inayet olunmus kullarma (rahmetin onlar ile kiyami suretiyle) ancak
rahmetle rahmet edicidir. Rahmet kendileriyle kaim oldugunda, rahmetin hukmiinii
deneyimleyerek [zevkan] bulurlar. O halde, rahmetin (kendisine mahal edinmekle)
andigi kimse hie kuskusuz rahmet olunmustur.
Ve eyleyici isim [ism-i fail] "rahim" ve "rahim" dir (ve boyle ise de, bunda hakim
olan rahmettir). Ve hiikiim, manalarrn kendi zatlan icin gereken bir sey oldugundan,
yaratilmislikla nitelenemez. imdi (hiikiim bir halden ibarettir ve) haller var da
degildir, yok da degildir. Yani, hallerin varlikta aynlari var degildir; ciinkii onlar
sadece nisbetlerdir. Ve haller hiikiim bakimmdan, yok da degillerdir. (Jiinkii ilmin
kendisiyle kaim oldugu bir kimseye "alim" adi verilir, ki bu (alim olmaklik) bir
haldir. Dolayisiyla alim, ilim ile sifatlanmis olan bir kimsedir. Alim, (ilim ile
sifatlanmis) o kimsenin ta kendisi [ayn] degildir, ilmin de ta kendisi [ayn] degildir.
Ve gercekte, ilimden ve ilmin kendisiyle kaim oldugu kimseden baskasi yoktur. Alim
olmak, bu mana ile (yard, alim-olmaklik manasi ile) nitelenmesi sebebiyle bu
kimsenin halidir. Boyle olunca, ilmin o kimseye nisbeti sonradan oldu ve ona
boylelikle "alim" dendi. Ve gercekte rahmet, rahmet-eden [rahim] tarafmdan bir
nisbettir ve bu rahmet nisbeti (rahmet sahibi iizerinde) hiikmii gerektirir ve bu
(hiikmu gerektiren nisbet), rahmettir. Ve rahmet-olunan'da rahmeti vareden, o
rahmet-olunan'a rahmet etmeksizin, rahmeti varetmis degildir. Ve ancak, rahmetin
kendisiyle kaim oldugu kimseye, bu rahmetle rahmet edici olmak icin, rahmeti
varetti.
Ve Hak Siibhanehu Teala Hazretleri, sonradan olma seyler icin mahal degildir.
Dolayisiyla, kendisinde rahmetin varedilmesi icin de mahal degildir. O rahmet
edicidir ve rahmet edici olan, rahmetin kendisiyle kaim olmasmdan dolayi rahmet
edicidir. Boylece apacik ortadadir ki, O, rahmetin ta kendisidir. Bu isi
deneyimlemeyen [zevk] ve buna erisememis olan kimse, "Hak rahmetin ta kendisidir
veya sifatm ta kendisidir" demeye cesaret edemeyip, "Hak sifatm ta kendisi de
degildir, ondan baska da degildir" dedi. Boyle olunca, "Sifatlar ne Hakk'm
huviyetidir, ne de Hak'tan baskadir" demis oldu. Hakk'rn sifatlarrni degillemeye
[nefy] giic yetiremedigi gibi, sifatlan O'nun ta kendisi kilmaya da giic yetiremedi ve
yukaridaki ifadeye yoneldi. Gerci bu da giizel bir ifadedir, ama su ifade isin aslma
uygun diiser ve karisikligi da ortadan kaldinr: Sifatlar, nitelenen Hakk'm zatiyla
kaim olup, aynlarrnda bir varliklari yoktur; ve sifatlar, kendileri ve niteledikleri (Zat)
arasinda ve birbirlerinin akilla-kavranabilir olan aynlan arasinda birer nisbet ve
goreceliktirler.
Rahmet, cem edici [cami] olmakla birlikte, herbir ilahi isme nisbetle cesitlidir.
Bundandir ki, Hak Siibhanehu'nun rahmet etmesi herbir ilahi isim ile dilenir.
Boylece Allah ona (yani, dileyiste bulunan kimseye) rahmet eder ve bu, "Rahmetim
her seyi kaplamistir" [A'raf Suresi, 7/156] ayetinde isaret edilen rahmettir. Sonra, bu
rahmetin, Ilahi Isimler'in sayisinca birgok kollari vardir. O halde, bir kimse, "Ey
Rabbim, Bana rahmet et!" dediginde, rahmet, bir ilahi isme (yani, "Rabb" ismine)
nisbetle genel degildir. Bu durum, diger ilahi isimler icin de gecerlidir. Boylece,
hatta, Miintakim ismi ile (intikam pesinde olan kisi) "Ya Miintakim, bana rahmet et!"
der. Bunun boyle olmasi, ilahi isimler'in adlandmlan Zat'a isaret ederken, (kendi
tikel) hakikatlerinde, birbirinden farkli anlamlara isaret etmesindendir. imdi, bu ilahi
isimlerle dua ederek rahmet dileyen kisi, sozkonusu isimler'in, kendisiyle diger
isimler'den farkli ve ayrisik olana isaret ediyor olmasi dolayisiyla degil, adlandmlan
Zat'a isaret etmesi dolayisiyla bu isimlerle dua eder. (Jiinku o isim, dua eden kimse
indinde, Zat'a isaret ediyor oldugundan, diger isimler'den ayrisik degildir ve ancak
kendi zatindan dolayi kendi nefsiyle digerlerinden aynsiktir. (Jiinkii belli bir
sozciikle kendisine isaret edilen anlam, kendi zatiyla, kendisinden baska olandan
ayrisik bir hakikattir — her ne kadar isimler'in hepsi Bir-olan-ayn'a [ayn-i vahid]
isaret etmek icin konuldu [vaz'] ise de, bu boyledir. Hie kuskusuz, herbir ismin,
ancak kendisine ozgii olan bir hiikmii oldugu gibi, bu isimler ayni zamanda da
adlandinlan Zat'a delalet ederler. Bundan dolayi, Ebu'l Kasim bin Kissi demistir ki,
hie kuskusuz herbir ilahi isim, tek tek biitiin ilahi isimler' in hepsini adlandmr. Bir
ismi, anarak one cikardigm zaman, o ismi, biitiin isimler'le nitelemis olursun — bu,
biitiin Isimler'in Bir-olan-ayn'a isaret etmesinden dolayidir. Her ne kadar cok olsalar
ve her ne kadar hakikatlari cesitli olsa da, bu boyledir.
Sonra hie kuskusuz rahmete iki yoldan erisilir: Bunlardan biri zorunluluk [viicub]
yoluyladir — ki, buna Allahu Teala'nm, "Ben rahmeti takva sahipleri ve zekat
verenler icin farz kildim" [A'raf Suresi, 7/156] soziinde isaret edilmis olup, Hak
tarafmdan kullar icin ilme ve amele iliskin sifatlarla kayitlanmistir. Ve ikinci yol, ilahi
bagis [imtinan] yoludur ki, burada, erisen rahmet hicbir amelin karsiligi degildir.
Buna da Hak Teala'nm, "Rahmetim her seyi kaplamistir" [A'raf Suresi, 7/156]
soziinde isaret edilmistir. Ve (Resulallah hakkmdaki) "Ta ki, Allah senin gecmis ve
gelecek giinahlarmi bagislasm" [Fetih Suresi, 48/2] sozii de, tipki, "Ne dilersen yap,
kuskusuz Ben senin giinahlarmi bagisladim" sozii gibi bagissal rahmete [rahmet-i
imtinan] isaret eder. Oyleyse, bunu bil!
iLYAS KELiMESiNDEKi HiKMET-i INASIYYE
ilyas -Nuh'tan once nebi olan- idris aleyhisselam'dir. Ve Allah, Idris'i yiice mekana
yiikseltti. idris goklerin kalbinde, yani giineste bulunuyordu. Sonra Baalbek sehrine
gonderildi. "Baal" bir putun, "Bek" de bu yerin hiikiimdarmm adiydi. Ve "Baal" adli
bu put, yorenin hiikiimdarma aitti. Ve idris olan ilyas, "gereksinim" [hacet]
anlamma gelen "liibanet" kokiinden tiiretilerek "Liibnan" adi verilen dagin
yarilmasiyla (misal aleminde) atesten bir at gordii — her tarafi atesten bir atti bu. Ati
goriip iizerine bindiginde, sehvet kendisinden uzaklasti. Boylece, icerisinde hicbir
sehvet barmdirmayan akil haline geldi ve nefsin garazlanyla hicbir iliskisi kalmadi.
(AM makammda olmasiyla) Hak ilyas'ta miinezzeh olunca, ilahi marifetin yansmi
elde etmis oldu. (^iinkii akil, kendi basma oldugunda, ilimleri kendi akli
kurgulamasmdan almasi dolayisiyla, Allah'i tesbih yoluyla degil, tenzih yoluyla bilir.
Ve Allah' a iliskin marifeti ancak O'nun tecellisi ile kusursuz hale gelir. (Boyle bir
durumda) tenzih edilmesi gereken yerde -bicimsel tenzih ile degil- gercek tenzih ile
ve tesbih edilmesi gereken yerde de suhudi ve kesfi tesbih ile tesbih eder; ki boylece
tabii suretler ve unsurlarda Hakk'm varligmin yaymimmi goriir ve kendisi icin,
ayn'mi Hakk'm ayn'i olarak gormedigi hicbir suret kalmaz. Ve iste bu, Allah' in
indirdigi seriatlann getirdigi en kusursuz marifettir — ve biitiin vehimler bu marifet
yoluyla hiikmederler. Bundandir ki, vehim bu insan olusumunda akildan daha
biiyiik bir giice sahiptir. Akil sahibi bir kimsenin akli her ne kadar olgun olsa da, bu
akil vehmin kendisine hiikmetmesinden ve aklettigi seyde tasavvurdan kurtulamaz.
Vehim, insanin kamil suretinde bulunan en biiyiik hiikiimrandir. Ve indirilen
seriatlar da bu yolla (yard, vehim yoluyla) geldi. Ve bu seriatlar, bir yandan tenzih
ederken, bir yandan da tesbih etti. Tenzih durumunda, vehim ile tesbih etti ve tesbih
durumunda da, akil ile tenzih etti. Boylece her ikisi bir biitiin olarak birbirine
baglandi. Dolayisiyla, tenzihin tesbihten, tesbihin de tenzihten aynk olmasi miimkiin
degildir. Bundandir ki, Allahu Teala, "O'nun benzeri yoktur" [Sura Suresi, 42/11]
diyerek hem tenzih, hem de tesbih etti. "O, isitendir, gorendir" [Sura Suresi, 42/11]
diyerek de tesbih etti. Yukarida anilan ilk ayet, tenzihe iliskin olarak inen ayetlerin
en biiyiigii olmakla birlikte, "benzer" soziiyle, tesbihten armik degildir. Allah'i en iyi
bilen yine Kendisi'dir ve O, Kendini bizim soziinii ettigimiz sekilde nitelemistir.
Daha sonra soyle der: "Erisilmez olan Rabb, onlann niteledikleri seyden
miinezzehtir" [Saffat Suresi, 37/180]. Boylece, Kendini onlann tenzihlerinden tenzih
eder. (Jiinkii onlar, tenzih ederek, Hakk'i srnirlamaktadirlar. Akillarm Allah'm
benzer-olmakligmi anlama eksikliginden dolayi boyledir bu.
Sonra, biitiin seriatlar, vehimlerin hiikmettigi seyle geldiler. Ve dolayisiyla da,
Hakk'i, Kendisi'ni zahir Man sifatlardan aynk kilmadilar — (tenzih ve tesbih
hakkrnda) boyle dediler ve (vehimlerin hiikmettigi seyle) boyle getirdiler. Ve
iimmetler (bu seriatlar yoluyla) bu sekilde bildiler; Hak da onlara (marifet) tecellisini
bagisladi. Boylece varis olarak resullerin ardmca geldiler ve Allah' in Resulleri ne
soylediyse, onu soylediler. (Ve resullerin soyledigi sey ise, vehimlerin hiikmettigi
seydir, ciinkii seriatlar vehimlerin hiikmettigi seyle gelmistir; ve bunun boyle oldugu
su ayette de goriiliir:) "Allah risaletini nereye yerlestirecegini cok iyi bilir" [En' am
Suresi, 6/124]. Bu ayetteki "cok iyi bilir" sozii (ayetin Arapca'daki sozdizimi
bakimindan) iki sekilde ele alinabilir. Oncelikle "Allah resulleri" nin yiiklemi olarak
ve ikinci olarak da "risaletini yerlestirecegi yer"in oznesi olarak — ve bunlarin her
ikisi de dogrudur. Bu nedenledir ki, tenzihte tesbihten, tesbihte de tenzihten
sozediyoruz.
Bunu ortaya koyduktan sonra, elestiride bulunanm [miintekit] ve itikat sahibinin
iizerine perdeleri indirir ve ortiileri orteriz. Her ne kadar bu kimseler Allah' in
kendilerinde tecelli ettigi birer suret olsalar bile, suretlerin (tecelliyi kabul etme
yoniindeki) istidadlari arasindaki iistiinliik farkhligmin ve bir surette tecelli edenin
ancak o suretin istidadi hiikmiince tecelli ettiginin zahir olabilmesi icin ortmekle
emrolunduk. Dolayisiyla, (tecelli istidada gore oldugundandir ki) bir suretin
hakikatinin ve gereklerinin [levazim] verdigi sey, tecelliye (yani, tecelli eden Hakk'a)
nisbet olunur. Bu, kacinilmaz olarak boyledir.
Uykusunda, inkar olunamaz bir sekilde Hakk'i goren kimsenin durumu bunun
gibidir. Ve hie kuskusuz ki, Hak, bu goriilen suretin ta kendisidir [ayn]. Ve Hakk'm
(uykudayken) tecelli ettigi suretin gerekleri (yani, sekil ve tarz ve varlik gibi §eyler)
ve hakikatleri Hakk'a tabidir. Uykudan uyaninca, uykuda goriilenden baska bir seye
gecilir — ki bu, akil yoluyla Allah'm (goriilen suretin otesinde) tenzih edilmesini
gerektirir. Tabir eden kisi kesf ehli veya iman sahibi ise, yalnizca tenzih etmekle
kalmaz, o surette zahir olanin da hakkmi vererek, ayni zamanda tesbih eder. Boyle
olunca, "Allah" sozii, isareti anlayan kimse icin, eger tahkik edecek olursa biitiinliik
mertebesinden [mertebe-i kiilliye] ibarettir. Ve butiinliik mertebesi de, etkin [faal]
olan ilahi Isimler'in toplammi [cem'iyyet] ve edilgin [miinfail] olan miimkiin zuhur
mahallerinin toplamini kendinde toplayan [cami] uluhiyet mertebesidir.
Ve bu hikmetin (yani, inasiyye hikmetinin) ruhu ve ozeti sudur: Hersey, etkide-
bulunan [miiessir] ve etkide-bulunulan olarak ikiye ayrilir ve bunlar iki
kavramdirlar. Etkide-bulunan, nereden bakilirsa bakilsm ancak Allah' tir. Ve etkide-
bulunulan, nereden bakilirsa bakilsm her hal ve hazrette ancak alemdir. imdi, sana
bir sey (ilahi hazretten veya imkan aleminden) eristiginde sen onu uygun diisen
aslma (ilahi kemalata veya kevni kusurluluga) katistir. (Jiinkii, ortaya cikanm bir
asildan dallanmasi kacmilmazdir. (Yani, erisen sey, etkide-bulunan veya etkide-
bulunulan kiilli asildan bir dal olur ve her ikisinin de ash Hak'tir ve eger Hakk'm
etkide-bulunulan olmasi nasil olur dersen bil ki...) ilahi sevgi [muhabbet] kulun
nafilelerinden ortaya cikti. Bu, etkide-bulunan (nafileler) ile etkide-bulunulan (Hak)
arasrnda ortaya cikan bir etkidir. Hak, bu ilahi sevgiyle, kulun isitmesi, gormesi ve
yetileri oldu. Dolayisiyla bu, yerlesik bir etkidir ki, ser'i olarak olumlanmis
olmasmdan [siibut] dolayi -eger iman sahibi isen- bu etkiyi inkar edemezsin.
Ve akl-i selime gelince; akl-i selim sahibi bir kimse ya tabii tecelli mahallinde
(bulunan insan suretinde) ilahi tecellinin mahalli olup, bizim soyledigimiz seyi
ariftir; ya da iman sahibi bir miisliiman olup, ona iman eder. Ki bu duruma, (kiyamet
giinii Alemlerin Rabbinin tecellisine iliskin) sahih bir hadiste isaret edilmistir. Imdi
vehim sultanmm, (Hakk'm) bu surette tecelli ettigi kendisine (hadis yoluyla) soz
edilmis akil iizerine hiikmetmesi kacmilmazdir — giinkii buna (yani, Hakk'm
suretlerde tecelli ettigine) iman etmektedir.
iman sahibi olmayan kimseye gelince, vehmi vehim ile altetmeye calisir. Boyle
olunca, diisiinsel kurgulamasiyla, gordiigii riiyada, kendisine bu surette tecelli
etmesinin Allah icin olmayacak bir sey oldugunu tahayyiil eder. Halbuki, boyle
yaparken, kendi nefsini bilmedigi, bilincinde olmadigi icin, vehim kendisinden
aynlmis degildir.
Ve Allahu Teala'nm, "Bana dua edin ki, kabul edeyim" [Mii'min Suresi, 40/60]
buyurmasi bundandir (yani, etkide-bulunan ve etkide-bulunulan arasmdaki
aynmlasmadan dolayidir). Hak Teala, "Kullanm sana Beni sorarlar: Ben yakmim ve
bana dua eden oldugunda, dua edenin duasmi kabul ederim" [Bakara Suresi, 2/186]
buyurdu. (Jiinkii, ancak dileyiste-bulunan oldugunda (bu dilegi) kabul edici olan
vardir — her ne kadar dua edenle kabul edenin ayn'i bir ise de, bu boyledir. imdi,
suretlerin birbirinden farkli oldugu apaciktir. Dua eden ve duayi kabul eden hie
kuskusuz iki ayn surettir; ve biitiin bu suretler, Zeyd'in uzuvlari gibidir. Zeyd, kisi
olarak tek bir hakikattir [hakikat-i vahid] ve eli hie kuskusuz; ayagmdan, basrndan,
goziinden ve kasmdan baska bir surettedir. Ayni sekilde Hak, cok [kesir] olan bir'dir
[vahid]: Suretler ile cok, ayn ile bir'dir — ve hie kuskusuz ayn'i ile bir [vahid] olan
insan gibidir. Ve biz Amr'rn Zeyd olmadigma, Halid veya Cafer de olmadigma
siiphe etmeyiz — ve hie kuskusuz bu bir-olan-ayn'm [ayn-i vahid] sahislan varlik
olarak bitimsiz sayidadirlar. imdi insan (kavrami), her ne kadar ayn ile bir ise de,
suretler ve sahislar olarak coktur.
Eger iman sahibi isen, kesinlikle bilirsin ki, Hak Teala kiyamet giinii bir surette tecelli
ettiginde, tecelli ettigi bu suret yoluyla bilinir. Sonra degisik bir surette tecelli edip
(bu kez de) bu suret yoluyla bilinir. Ama her iki surette de tecelli eden O'dur; her iki
suret de O'ndan baskasi degildir; ve bilinir ki, ilk suret diger suretten baskadir.
Boylelikle, (Hakk'rn ayn'i olan) Bir-olan-ayn [ayn-i vahid], sanki bir ayna
konumundadir. O aynaya bakan kisi, onda Hakk'a iliskin itikadmrn suretine
baktigrnda, onu tanir ve onu onaylar. Ve o aynada itikat ettiginden baska bir sey
gordiigiinde, o gordugiinii (yani, gordugiinim Hak oldugunu) inkar eder. Nitekim,
(aynaya bakan kimse) ayna icerisinde hem kendi suretini, hem de baskalarmm
suretini goriir. Ayna bir ayn [ayn-i vahid] oldugu halde, bakan kimse aynada bircok
suretler goriir. Aynanrn suretlerde bir yaniyla etkisi vardir ve bir yaniyla da etkisi
yoktur. Bununla birlikte aynada suret butunliigii icerisinde yoktur. Aynanrn etkisi,
sureti, daha kiiciik, daha biiyiik, daha uzun veya daha genis yansitabilir olmasidir.
Dolayisiyla ayna (aynaya diisen), suretin olciisiine etkide bulunur ve bu etki
aynadan kaynaklanir. Ve aynadan kaynaklanan bu baskalasmalar, ancak aynalarrn
olgiilerinin birbirinden farkli olmasrndan dolayi ortaya cikar. O halde, (sekilleri
baskalastiran) aynalarrn toplamrna bakma da, (her sureti ozgiin haliyle yansitan) bir
olan aynaya bak. Ki bu bakism, Hakk'rn zatrna yonelik bakisrndir — ve O'nun Zat'i
alemlerden ganidir. Ve ilahi isimler yoniinden O, aynalar gibidir. Sen, hangi ilahi
Isme bakarsan veya her kim bir Ilahi Isme bakarsa, bakan kimseye ancak o Ismin
hakikati zahir olur. Is boyledir — eger anlayabilirsen. O halde (nefsini oldiirmekten
yana) sikrntiya diisiip korkuya kapilma, ciinkii Allahu Teala yilani oldiirmek icin bile
olsa, cesareti sever. Ve yilan senin nefsinden baskasi degildir; ve bir yilan, kendi nefsi
icin, sureti ve hakikati ile yilandir. Ve bir sey, her ne kadar duyumsanan sureti
bozunsa bile, kendi nefsinden (zati ve hakikati itibariyla) oldiiriilemez. (Jiinkii ilahi
ilim [hadd] onu korur ve hayal (yani, misal alemi) onu ortadan kaldirmaz.
is boyle olunca, bu, zatlar iizerine (yokolup gitme bakimmdan) emniyet ve izzet ve
korumadir. (Jiinkii sen, ilahi ilimdeki suretlerin [hudud] bozunmasrna giic
yetiremezsin. Bundan daha biiyiik bir izzet olabilir mi? Dolayisiyla sen, vehminle,
oldurdugiinii tahayyiil edersin. Halbuki Allah' in ilminde [hadd] var-olan sureti, akil
ve vehim ortadan kaldiramaz. Ve bunun delili, su ayet-i kerimedir: "Sen atmadin
attigrn zaman; ama Allah atti" [Enfal Suresi, 8/17]. Goz ise, duyumsal olarak atanrn
Muhammed'in sureti oldugunu algiladi. Halbuki o, Allah' in, ayetin basmda ("sen
atmadin" diyerek), onun atmakligmi degilledigi bir surettir. Sonra, atma eylemini -
ayetin ortasmda ("attigrn zaman" diyerek)- onun sureti icin dogruladi [isbat]. Ve
ayetin sonunda da, Muhammed suretinde atan'm ancak Allah oldugunu soyledi. Ve
buna iman edilmesi gerekir.
Bu etkiyiciye [miiessir] bak ki, Hakk'i Muhammed' in suretine indirdi [inzal]. Ve
Hak, Kendini kullarma bu sekilde bildirdi. Bunu Kendisi soyledi, biz degil. Ve O'nun
bildirdigi dogrudur. Ve dedigi seyin ilmini ister anla, ister anlama, buna iman etmek
zorunludur. Dolayisiyla, ya alimsindir ya da iman sahibi bir miisliimansrndir. Aklrn,
"sebeb, kendine 'sebeb' olan sonucun sebebi olamaz" biciminde hiikmetmesi, akli
kurgulamanrn diisiiniisii yoniinden aklm zayifligma delalet eder. Halbuki tecelli
ilmine gore, bilinir ki: "Sebeb, kendine 'sebeb' olan sonucun sebebi olur." (Yani, var-
olmayan ayan-i sabite -ki sebeb olan zat-i ahadiye'nin sonucudur- istidad ve
kabiliyetleri ile ilahi ilim'deki degismezlikleri halinde, sebeb olan zat-i ahadiyeden
kendilerinin varedilmesini ister ler.)
Ve akil, diisiincesini (sebeb ve sonuc arasmdaki nisbetten) soyutlayarak yaparsa,
dogru bir hiikme varir. Ve isin, kurgusal delilin ona verdigi seye aykm oldugunu
(tecelli ile) gordiigiinde, aklm varabilecegi son nokta soyle demesidir: "Ayn'm bu cok
olanda [kesir] bir [vahid] oldugu kesinlendikten sonra, bu ayn, bu suretlerden bir
surette bir sonuc icin 'sebeb' olmasi dolayisiyladir ki, kendi sonucuna 'sebeb' olmasi
halinde sonuc olmaz; onun 'sebeb' olmasi hiikmii, bu hiikmiin baska bir surete
gecmesiyle degisir. Dolayisiyla, kendi sonucu icin sonuc. olur ve kendi sonucu da,
onun igin 'sebeb' olur." Iste, isi ne ise o olarak takdir edip, kendi diisiinsel
kurgulamasiyla kalmadigi zaman, aklm varabilecegi son nokta budur. Eger sebebiyet
meselesinde durum boyleyse, daha zor meselelerde akli kurgulamanrn ne kadar
genis olabilecegini sanirsm?
Ve resullerden -Allah'm selami onlarm iizerine olsun- daha akilli olan yoktur. Ve
onlarm getirdigi, hie kuskusuz, Cenab-i Ilahi'nin bildirdigidir. Boylece, aklm
dogruladigmi dogruladilar; ve buna, aklm anlamakta yetersiz kaldigi ve kendi
acisrndan olmayacak bir sey olarak gordiigii ve (ancak) tecellide onayladigi seyi
eklediler. Ve akil, tecelliden sonra, gormiis oldugu seyden dolayi hayrete diiser. Eger
Rabb'in kulu ise, akli O'na havale eder ve eger kurgulamasmrn kulu ise, Hakk'i
aklrnm hukmiine indirger. Ve bu ikinci durum, bu diinyada, ahiret olusumundan
perdeli bir sekilde bu diinyevi olusumda olundugunda sozkonusudur. Ve arifler
iizerinde diinya ahkammm yuriirliikte olmasmdan dolayi, diinyada -goriiniis
itibanyla- diinyevi surette zahir olurlar. Ama hie kuskusuz ki, Allah onlari (arifleri)
kendi batrnlarmda ahiret olusumuna gecirdi. Dolayisiyla onlar, suret ile bilinmez
olup, ancak Allah'm basiret ortiilerini kendisinden kaldirdigi [kesf] kimse icin
bilinmez degildirler — arifleri ancak boylesi kimseler idrak edebilirler. ilahi tecelliye
mazhar olmalarmdan dolayi, Allah ariflerinin biitiin hepsi ahiret olusumu iizre bir
halde olmakliklari icerisinde, kendi diinyalarrnda hasredilmis ve kendi kabirlerinden
nesredilmislerdir. Bu sekilde o, Allah'm bazi kullanna bir inayeti olarak, goriilmeyen
seyi goriir ve miisahede edilmeyen seyi miisahede eder.
Her kim, Idris/Ilyas'in hikmetini anlamak isterse -ki Allahu Teala onu iki olusumda
olusturdu [insa]; Nuh aleyhisselam'dan once nebiydi, daha sonra goge yiikseltildi ve
daha sonra da resul olarak (yeryiiziine) indi; boylece Allahu Teala (biri niibiiwet ve
digeri de risalet olmak iizere) iki farkli menzili onda birledi- aklmm hukmiinden
sehvetine inerek mutlak hayvan olsun (yani, esyada tasarruf konusunda akli karsi-
gelici olmayip, rahmani varidata teslimiyet gosteren hayvan gibi olsun), oyle ki,
insanlar ve cinlerin dismda kalan herbir yuriiyiicii'niin [dabbe] kesfettigi seyi
kesfedebilsin. Ve boylesi bir kesf sirasrnda, hayvaniyet makammi gercekledigini bilir.
Hayvaniyet makamrnm iki alameti vardir. Birisi, (soziinii ettigimiz) bu kesiftir,
boylece kabirde kimlerin azaba ugradigmi ve kimlerin nimete eristigini goriir; olii bir
kimseyi yasiyor olarak, susan bir kimseyi (kelimat-i ruhaniyye-i melekutiyye ile)
konusuyor olarak, oturan bir kimseyi de (manevi ve hayali hareket ile) hareket
ediyor olarak goriir. Ve hayvaniyet makammin ikinci alameti ise dilsizliktir, oyle ki,
bir kimse gordiigii bir seyi soylemek istese buna giic yetiremez — iste bu
durumdadir ki hayvaniyet makammda (tumiiyle) gerceklenir. Dilsizlik olmaksizrn
kendisinde bu kesfin ortaya ciktigi bir izleyicimiz vardi — bundandir ki, hayvaniyet
makammi (tumiiyle) gercekleyemedi. Allah beni bu makama yerlestirdiginde
[ikame] hayvaniyet makammi tiimiiyle gercekledim. Goriiyor ve gordiigiim seyi
soylemek istiyordum, ama buna giic yetiremiyordum. Dolayisiyla, konusamayan
dilsizlerle aramda fark bulamiyordum.
Bizim bu soyledigimiz seyi gercekleyen kimse, tabii madde olmaksizrn, saf
[miicerred] akla gecer. Dolayisiyla, tabii suretlerde zahir olan seylerin asillan olan
birtakim seyleri miisahede eder. Boyle olunca, bu hiikmiin (yani, tabii suretlerde
zahir olan cesitli hiikiimlerin) tabii suretlere nereden zahir oldugunu (yani, degismez
aynlardan zahir oldugunu) deneyimleme yoluyla (yani, zevk ilmiyle) bilir. Eger
tabiatm Rahman' in Nefesi oldugunu kesfedecek olursa, kendisine biiyiik bir hayir
bagislanmis demektir. Eger, bizim soziinii ettiklerimizle yetinecek olsa bile aklma
egemen olan marifetin bu kadan kendisine yeter ve bu kimse, arifler arasma katilir.
Ve deneyimleme yoluyla [zevkan], "Onlan oldiiren siz degilsiniz, Allah oldiirdii
onlan" [Enfal Suresi, 8/17] ilahi kelammi bilir — onlan ancak demir, vuran
(miiminler) ve bu suretleri yaratan oldiirmiistiir. Iste "oldiirmek" ve "atmak" biitiin
bunlarla birlikte ortaya cikti. Boylece, arif olan kisi, seyleri, asillan ve suretleriyle
miisahede eder ve boylece marifeti eksiksiz olur. Ve eger Nefes'i (yani, Rahman'm
Nefesi'ni) de miisahede edecek olursa, yalnizca marifeti eksiksiz olmakla kalmaz,
ayni zamanda da kamil bir kimse olur. Gorenin, goriilenin ta kendisi [ayn] oldugunu
gorerek, gordugiiniin ancak Allah oldugunu goriir. Bu kadar yeter — Allah basanya
erdirici ve dogru yola ileticidir.
LOKMAN KELIMESINDEKi HIKMET-I iHSANiYYE
Ilah, (Kendisi igin) nzik irade etmeye meylettiginde
Varolusun [kevn] biitiinii onun gidasidir
Ve eger ilahi mesiyyet bizim icin nzik irade etmeye yonelirse
Mesiyyetin geregince, O bizim (degismez aynlanmiz) icin gidadir
O'nun mesiyyeti iradesidir
Oyleyse deyin ki: mesiyyetle iradeyi diledi
Boylece irade, mesiyyetin diledigidir.
Mesiyyet artmayi (varetmeyi) ve azalmayi (yok etmeyi) irade eder
Ama, O'nun mesiyyetinden baska mesiyyet yoktur
Iste bu, ikisi (mesiyyet ve irade) arasrndaki farktir, iyi anla
Ve bir yonden bakildigmda her ikisinin de ayn'i birdir.
Allahu Teala, "Biz Lokman'a hikmeti verdik" [Lokman Suresi, 31/12] ve "Hikmet
verilen kimseye hie kuskusuz biiyiik hayir bagislandi" [Bakara Suresi, 2/269]
buyurdu. Dolayisiyla Lokman, Kur'an'da belirtildigi iizere ve Allahu Teala'nm
sehadetiyle biiyiik bir hayir sahibidir. Ve hikmet kimileyin dile getirilir ve kimileyin
de dile getirilmez. Lokman'm ogluna soyledigi su sozler, dile getirilmis olan
hikmettendir: "Ey ogulcugum! insanrn nziklan ve amelleri bir hardal tanesi kadar
bile olsa, o amel ve nzik tanesi ister bir kayanrn icerisinde olsun, isterse goklerde
veya yerde olsun Allah onu ortaya cikarir [ihzar]" [Lokman Suresi, 31/16]. Bu
hikmetin dile getirilmis bir hikmet olmasi, Lokman'm Allahu Teala'yi, (habbeyi)
ortaya cikanci kilmasidir — ve Allahu Teala bunu Kitabi'nda (Kur'an'da) onaylamis
ve bu sozii, soyleyene geri cevirmemistir.
Ve dile getirilmemis [meskutiin anha] hikmete gelince, hal karinesi ile bilinen bu
hikmet, tanenin kim icin ortaya cikanldigrnm (Lokman tarafmdan) soylenmemesidir.
Lokman bu hikmeti soylemedi ve "Allah onu senin icin veya senden baskasi icin
ortaya gikanr" demeyerek, ortaya cikanlmayi genele iliskin kildi — yani,
bakan/diisiinen [nazar] kimsenin, Allahu Teala'nm, "O goklerde, yerde Allah' tir"
[En'am Suresi, 6/3] soziine bakmasi/soziinii diisiinmesi icin, tenbih olarak, ortaya
cikanlani goklerde ve yerde kildi.
Lokman, dile getirdigi veya dile getirmekten geri durdugu seyle, Hakk'm (her seyin
degil de) her bilinen'in ayn'i oldugunu haber verdi; ciinkii "bilinen," "sey"den daha
kapsamlidir. Dolayisiyla da, ("bilinen," sey'iyyetin olmadigi taayyiin-i evvel
mertebesinde yalnizca Hak tarafmdan bilindiginden, insanlar icin) bilinmezlerin en
bilinmezidir.
Bundan sonra, Lokman, kendi olusumu bu hikmetle kamil olabilsin diye, bu hikmeti
eksiksiz kildi ve onu eksiksiz bir sekilde aldi. Boylece, "Allah Latif'tir" [Lokman
Suresi, 31/16] dedi. Latif olusu ve liitfundandir ki O, kendi ismiyle adlandinlan ve
kendi sminyla smirli [mahdud] olan seyde, bu seyin ayn'idir. Ve bu sey icin, isminin
delalet ettigi sey denir. Dolayisiyla, ona "gok," "yer," "kaya," "agac," "hayvan,"
"melek," "rizik" veya "yiyecek" denir. Ve (biitiin bu) seylerin herbirinden ve
herbirinde zahir olan, bir-olan-ayn'dir [ayn-i vahid]. Ote yandan, Es'ariler soyle
derler: "Biitiin alem cevher bakimmdan benzesiktir." Dolayisiyla alem, tek bir
cevher'dir [cevher-i vahid]. Ve bu bir-olan-cevher, bizim "bir-olan-ayn" dedigimiz
§eyin aynisidir. Es'ariler daha sonra, "(tek cevher) araz yoluyla kendi icerisinde
farklilasir" dediler. Bu da bizim "(bir-olan-ayn) ayrisabilmek icin, suretler ve
nisbetler yoluyla coklasir ve birbirinden farklilasir" sozumuziin aynisidir. Suret, araz
veya mizac yoniinden, "Bu, obiirii degildir" denir. Ve cevher yoniinden, "Bu,
oburiiniin ta kendisidir" denir. Bundandir ki, her suret ve mizacrn tanimrnda
cevherin ayn'i ickindir [ahz]. Dolayisiyla biz soyle deriz: "Cevher, Hak'tan baska
degildir." Ve cevher olarak adlandinlan her ne kadar Hak ise de, kelamcilar, bu
cevherin, kesf ve tecelli ehlinin mutlak kildigi Hakk'rn ta kendisi olmadigmi
zannederler. (Yani, 'cevherin ayn'i baska, Hakk'rn ayn'i baskadir' deyip, iki ayn isbat
ederler.) imdi, iste bu, O'nun "Latif" olmasmrn hikmetidir.
Daha sonra Lokman, Hakk'i "O, Habir'dir" [Lokman Suresi, 31/16] -yani, deneme
[ihtibar] yoluyla ortaya cikan ilimle bilir- diyerek nitelendirdi. Ve bu ilme su ayette
isaret edilmistir: "Biz sizi deneriz, ta ki ... bilelim" [Muhammed Suresi, 47/31]. Ve bu
ilim, deneyimleme [zevk] ilmidir. Hak Teala, isi ne ise o olarak bilmekle birlikte,
Kendisini bir ilimle bilgileniyor olarak niteledi. Ve Hak Teala'nm Kendisi hakkrnda
kesinledigi bir seyin inkari sozkonusu olamaz. Boylece Hak Teala, mutlak ilim ile,
yetilerle kayith olan deneyimleme [zevk] ilmini birbirinden ayirdi.
Ve Allahu Teala, Kendi nefsinin, o kulun yetilerinin ta kendisi [ayn] oldugunu
bildirdi: "Ben onun isitmesi olurum" dedi — ki bu, kula iliskin bir yetidir. Ve "dili,
eli ve ayagi olurum" dedi — ki bunlar, kulun uzuvlanndandir. Allahu Teala,
kulunun yetileri oldugunu soylemekle kalmayip, ayni zamanda uzuvlan da
oldugunu belirtti — ve kul, bu uzuvlar ve yetilerden baskaca bir sey degildir. imdi,
(Hak kulun yetileri ve uzuvlan olunca) kul olarak adlandinlanm ayn'i Hak'tir. Ama
bu, kulun, efendinin ayn'i oldugu demek degildir. Ciinku nisbetler, zatlariyla
birbirinden aynsiktir. Ama bu nisbetlerin, Kendisine mensub olduklan Hakk'rn
Zati'nda aynsiklik yoktur. Ciinkii, varlikta biitiin nisbetlerde O'nun ayn'mdan
baskasi yoktur. Boylece O, nisbetler, izafetler ve sifatlar sahibi olan Bir-olan-ayn'dir.
Lokman' m, ogluna ogiit verirken, Allah'i "Latif" ve "Habir" Isimleri'yle
adlandirmasi, Lokman'm hikmetinin kemalat derecesini gosterir. Ama eger, "Allah,
Latif ve Habir'dir" [Lokman Suresi, 31/16] demek yerine, "Allah, Latif ve Habir idi"
(yani, "Allah ezelde kendi zatrnda Latif ve Habir oldugu gibi, simdi de oyledir")
diyecek olsaydi, sahip oldugu hikmet cok daha kusursuz ve apacik olurdu. Ve
Allahu Teala, Lokman'm soziinii -bu soze herhangi bir sey eklemeksizin- oldugu
gibi aktardi. Her ne kadar Lokman'm, "Allah, Latif ve Habir'dir" [Lokman Suresi,
31/16] sozii Allah' in sozii ise de, Allahu Teala bilir ki, eger Lokman, soziinii (dile
getirilmemis birakmayip) tarn soyleseydi, elbette ki, "Allah, Latif ve Habir idi" derdi.
Lokman' m, "Hardal tanesi agirliginca olsa bile.." [Lokman Suresi, 31/16] soziine
gelince: Burada sozii edilen tane, bir kimseye gida olan bir seydir. Ve bu (gida ile)
beslenen, Allah' in, "Kim zerre kadar bir iyilik yapmissa onu gorecektir ve kim zerre
kadar kotiiliik yapmissa onu gorecektir" [Zelzele Suresi, 99/7-8] soziindeki
"zerre" den baskasi degildir. Dolayisiyla bu zerre, beslenen'in kiiciigiidiir; ve bir
hardal tanesi de besinin kuciigiidur. Eger beslenenler arasrnda, zerreden daha kiiciik
bir §ey olsaydi, Allahu Teala elbette ondan soz ederdi. Nitekim, Allahu Teala, "Allah
bir sivrisinekle misal getirmekten cekinmez.." [Bakara Suresi, 2/26] buyurdu. Sonra,
varlikta sivrisinekten daha kiiciik bir sey oldugu ilahi ilimde sabit oldugundan, "..ve
onun otesindeki ile" [Bakara Suresi, 2/26] soziinii ekledi — ve bu ("otesindeki" olan),
kiiciikliikte (sivrisinekten daha kiiciik bir mahluk) demektir. Bu da, tipki Zelzele
Suresi'ndeki ayet gibi Allah kelamidir. imdi, bunu bil. Ve biz biliriz ki, zerreden daha
kiiciik bir sey olsaydi, Allahu Teala, agirligi, abartmali bir ifade olarak kullandigi
zerreye ozgii kilmazdi. Ama en dogrusunu Allah bilir.
Lokman' m, ogluna kiiciiltme kipiyle ("ogulcugum" bigiminde) seslenmesine gelince:
Bu kiiciiltme, rahmettir. Merhametinden dolayi, ogluna, kendisini mutluluga
eristirecek ameller islemesini ogiitledi. Ve, Lokman' in, "Allah'a sirk kosma!.."
soziiyle oglunu sirkten sakmdirmasi ise, sundan dolayidir: "..Sirk en biiyiik
zuliimdiir" [Lokman Suresi, 31/13]. Ve (bu durumda) mazlum olan, makamdir (yani,
ayn-i vahid'den ibaret bulunan uluhiyet makamidir); ciinkii bu makami, bir-ayn
[ayn-i vahid] oldugu halde, boliinebilirlikle nitelemistir. Ve O'na sirk kosan kimse,
O'na O'nun ta kendisini [ayn] ortak kosmus olur — ve bu da en biiyiik cehalettir. isi
ne ise o olarak bilmeyen ve isin hakikatini bilmeyen kisi, bir-olan-ayn'da [ayn-i
vahid] suretler birbirinden farkli oldugunda, bu birbirinden farkliligm bir-olan-ayn
icerisinde oldugunu bilmeyip, bu makamda (yani, ayn-i vahid makammda) olan bir
sureti diger surete ortak kosar. Ve herbir suret icin bu makamdan bir parga [ciiz]
ortaya gikanr (yani, o Bir-olan-ayn'i suretlere gore parcalara ve kisimlara ayirir).
iki seyin ortakligi sozkonusu oldugunda, iyi bilinir ki, bir seyi ortak kilindigi diger
seyden ayiran; ortak kilmdigi diger seyi, onun kendisinden ayiranin ayni degildir.
(Yani, belli bir ortaklasalik noktasi disinda, ortak olan seylerin sadece kendilerine
ozgii olan yanlari vardir.) Boyle olunca, aslma bakilirsa varlikta ortaklasalik
sozkonusu degildir. (^iinkii aralannda ortaklasalik oldugu soylenen iki seyin herbiri
kendine ozgii bir paya sahiptir, (birinin sahip oldugu paydan digerinin nasibi
yoktur). Bunun sebebi ise, paylasimsiz ortakliktir [sirket-i miisa'a]. Ve her ne kadar
paylasimsiz ise de, ikisinden birinin kullanilmasi [tasrif] paylasimsizligi ortadan
kaldirir. "Ister 'Allah' deyin, ister 'Rahman' deyin.." [Isra Suresi, 17/110] — iste bu
(ayet), meselenin (yani, ortaklasalik meselesinin) ruhudur.
HARUN KELiMESiNDEKi HiKMET-i iMAMiYYE
Bil ki, Harun aleyhisselam'in varligi, "Biz ona rahmetimizden, kardesi Harun'u nebi
olarak bagisladik" [Meryem Suresi, 19/153] ayetinde belirtildigi gibi, rahamut
hazretindendi. Dolayisiyla Harun'un niibiiweti rahamut hazretinden oldu. Harun
yas itibariyla Musa'dan ileri, Musa da niibiivvet itibanyla Harun'dan ileriydi.
Niibiivvetinin rahmetten olmasmdandir ki Harun, kardesi Musa'ya -babasrni degil
de annesini anarak- "Ey anamrn oglu!" [Meryem Suresi, 19/153] diye seslendi.
Ciinkii rahmet, annede babadan daha cok vardir; eger annede bu rahmet olmasaydi,
cocugu yetistirmeye sabredemezdi.
Sonra Harun, (kardesine) "Sakalimi ve sacimi tutma!" ve "Diismanlanmi giildiirme!"
[Taha Suresi, 20/94] dedi. Biitiin bu sozler (Musa'nrn ofkesini yatistirmaya yonelik
oldugundan, Musa icin) rahmet nefeslerinden bir nefestir. Bunun (boyle olmasmm)
sebebi, elinden yere attigi levhalara yeterince dikkatli bakmamis olmasiydi. Eger
yeterince dikkatli bakmis olsaydi, bu levhalarda "Hiida" ve "Rahmet" (yazili
oldugunu) gorurdii. Hiida, kendisini ofkelendiren isin nasil olup bittiginin ve
Harun'un bu iste hicbir sucu olmadigmm beyaniydi. Rahmet ise Musa'nrn kardesine
yonelikti — (eger levhada yazilani gorseydi) kendisinden yasli olan kardesinin
sakalmi kavminin gozii oniinde cekistirmezdi. Dolayisiyla bu (yani, Harun'un
sozleri), Harun'dan Musa'ya yonelik bir merhamet oldu. Harun'un niibiiweti
Allah'm rahmetinden oldugu icin, ondan ancak boylesi bir soz cikar.
Sonra cenab-i Harun, Musa'ya soyle dedi: "Senin bana, 'Israilogullan arasma aynlik
soktun' diyerek, beni aralanndaki aynhgm sebebi olarak gormenden korktum"
[Taha Suresi, 20/94]. (Jiinkii, israilogullan arasrnda, buzagiya tapma konusunda
aynlik cikmis; kimileri Samiri'ye uyup, onu taklit ederek buzagiya taparken, kimileri
de ne yapmalan gerektigini Musa'ya sormak iizere buzagiya tapmaktan geri
durmuslardi. iste, Harun aleyhisselam, onlar arasmdaki bu ayriligrn kendisine nisbet
olunmasmdan korktu.
Ve Musa, isin hakikatini Harun'dan daha iyi biliyordu. (^iinkii Musa, Allah' in, hie
kimsenin Kendinden baska bir seye kulluk edemeyecegini hiikme baglamis oldugu
[kaza] ve ancak O'nun hiikmettigi seyin ortaya cikabilecegi konusundaki ilminden
dolayi, buzagiya tapanlann (gercekte) neye kulluk ettiklerini biliyordu. Musa'nrn,
kardesini ayiplamasi, kardesinin inkari ve anlayamamasrndan dolayi idi. Arif odur
ki, Hakk'i her seyde miisahede eder ve O'nun her seyin ayn'i oldugunu goriir.
Boylece Musa -yasca ondan daha kiigiik olsa da- kardesini egitiyordu.
Ve Harun'un kendisine soyledigi seyleri soylemesinden sonra Musa, Samiri'ye
donerek soyle dedi: "Amacin neydi, ey Samiri?" [Taha Suresi, 20/95]. Yani, "(ilah'i)
buzagi suretine ozgii kilarak, ne diye insanlarin miicevherlerinden bu buzagiyi
yaptm da, mallan yoniinden onlann kalbini celdin?" dedi. (Insanin kalbi, malmin
bulundugu yone egilimli oldugundan) isa aleyhisselam israilogullan'na §6yle dedi:
"Ey israilogullan, her insanin kalbi malmin bulundugu yondedir. O halde siz,
malmizm gokte oldugunu farzedin ki, kalpleriniz gokte olsun." Mala, "mal"
denilmesi, tabiati geregi kalplerin ona kulluk etme egiliminde olmalarmdan
["tumilu"] dolayidir. Ve kalbin mala duydugu gereksinimden dolayi, mal kalbin en
cok istedigi seydir.
Ne var ki, suretler kalimli degildirler. Ve eger Musa buzagiyi yakmaya
davranmasaydi, bu buzagi sureti (zaten) kacinilmaz olarak ortadan kalkacakti. Ve
Musa'da, (buzagmin Allah'tan) baska-olmakligi (diisiincesi) baskm geldigi icin,
buzagiyi yakarak, bu suretten arta kalan kiilleri denize savurdu ve Samiri'ye "ilahina
bak!.." dedi. Tenbih yoluyla egitmek icin, buzagiyi "ilah" olarak adlandirdi, ciinkii
buzagmm ilahi tecelli mahallerinden bir parca oldugunu biliyordu. Ve soyle dedi:
"..Biz onu elbette yakanz" [Taha Suresi, 20/97].
insanm hayvaniyeti, hayvanm hayvaniyetini teshir ettigindendir ki, insan hayvan
iizerinde tasarrufta bulunur — buzagiya gelince, onun ash hayvan degildir,
dolayisiyla hayvana gore daha fazla teshir edilebilir. Hayvan olmadigmdan, iradesi
de yoktur ve bundandir ki, tumiiyle, kendisinde tasarruf eden kimsenin hiikmu
altmdadir. Hayvan ise, irade ve garaz sahibi oldugundan, kimileyin, kimi
yonlendirimlere ayak diremesi sozkonusu olur. Hayvan, irade ve garazmi gosterme
kuvveti bulacak olursa, insanm kendisinden istedigi seye kafa tutar. Eger boylesi bir
kuvveti kendisinde bulamayacak olursa veya insanm garaziyla hayvanm garazi
uyusacak olursa, kendisinden istenen seyi boyun egerek yerine getirir.
Aym sekilde, insan da, Allah' in (mal ve ilim ile) yiicelttigi benzerine (yani, baska bir
insana), ondan bir mal ummasmdan dolayi boyun eger. Bu mala bazi durumlarda
"ucret" denilir. Ve Allahu Teala, soyle buyurmustur: "Biz onlann kimisini, kimisinin
derecelerinden iistiin kildik — kimisi kimisine uyup pesinden gitsinler diye" [Zuhruf
Suresi, 43/32]. insan, benzerine (yani, baska bir insana) ancak hayvaniyeti yoniinden
boyun eger, insaniyeti yoniinden degil; ciinkii benzer olan iki sey (birbirlerinden
baska olduklan igin) birbirlerine ziddirlar (ve birbirine zid olan iki sey arasmda biri
digerine boyun egmeklik sozkonusu olamaz). Mal ve mevki yoniiyle mertebesi
yiiksek olan, insaniyeti yoniinden teshir eder. Ama digeri, ya korkusundan ya
hirsmdan dolayi, hayvaniyeti yoniinden onun emri altma girer — insaniyeti
yoniinden degil. O halde kendisine, benzeri olan boyun egmis degildir. Hayvanlar
arasmda, uyusmazliktan dolayi ortaya cikani (yani, birbirleri arasmdaki didismeleri)
gormez misin? Bunun boyle olmasi, benzer olmalarmdan dolayidir ve benzer olanlar
birbirlerine ziddirlar. Ve bundandir ki, Hak Teala, "Allah kiminizin derecesini
kiminizinkinden iistiin kildi" [En' am Suresi, 6/165] buyurdu. Boylece, birinin
derecesi digerininkiyle ayni degildir. Dolayisiyla emir altma alma, derecelerin
farkhligmdan ortaya cikar.
Ve iki tiirlii emir altma alma [teshir] vardir. tiki, emir altma alrnan kimseden bir sey
istenmesiyle olan bir emir altrna almadir ve emir altma alan kimse, emri altma aldigi
kisiyi emri altma almasmda kahirdir. Bu durum -her ne kadar insan olmaklikta
birbirlerinin benzeri iseler de- efendinin kolesini emri altma almasi gibidir. Ve
sultanm uyruklarmi emri altma almasi gibidir ve -her ne kadar birbirlerinin benzeri
iseler de- sultan uyruklarmi, derecesinin ustunlugiiyle emri altma alir.
Ve ikinci tiir, hal olarak emir altma almadir. Ve bu, uyruklarm, kendilerini zulme
karsi savunan, onlari koruyan, diismanlanyla savasan ve onlarm mallarmi ve
nefslerini muhafaza eden sultani emir altma almalan gibidir. Sultanm yaptigi biitiin
bu isler, uyruklarm sultani (hal ile) emir altma almasidir. Aslma bakilirsa bu,
"mertebenin emir altma alinmasi"dir. Ve bu mertebe (yani, sultanlik mertebesi)
sultanm biitiin bu isleri yapmasmi gerekli kilar. Boylece, bazi sultanlar kendi nefsleri
icin calisirken, kimisi de isin hakikatini bilerek, kendi mertebesi yoniinden
uyruklarm emri altmda oldugunu bilir ve uyruklarm kadrini ve hakkmi bilir. Arif
olan boylesi bir sultana Allahu Teala, isin hakikatini bilen alimlere verdigi miikafati
verir. Ve Allahu Teala, kullarmin yapip etmelerinde [suun] (tecelli ediyor)
oldugundan, (kullari icin yapilanlara) karsilik vermek Allah'm iizerine diiser. Ve
biitiin bir alem, emir altma alinabilir oldugundan soz edilemeyecek olan Hakk'm
Zati'ni emir altma alir — ve O, soyle demistir: "O her an bir istedir" [Rahman Suresi,
55/29].
Musa'nm buzaginin iizerine varmasmm (ve onu ortadan kaldirmasinm) tersine,
Harun'un buzagiya tapanlan -buzagmm iizerine vararak, ona tapmaktan- fiili
olarak alikoymaya giic yetirememesi, Allah' a herbir surette ibadet edilmis
olunabilmesi icin varlikta bir hikmet olarak zahir oldu. Ve her ne kadar bu suret,
kendisine ibadet olunduktan sonra ortadan kalkacak da olsa, ortadan kalkmasi ancak
kendisine ibadet eden tarafmdan uluhiyete burimduruldiikten sonra olur. Ve boylece
her seye ilah veya emir altma alici olarak ibadet edilmis olur. Ve akil sahibi bir kimse
bunun boyle olmasmdaki kacmilmazhgi bilir. Ne var ki, alemdeki hicbir seye, bu sey
kul indinde yiicelige [rifat] buriinmedikce ve kulun kalbinde (yiiksek) bir derece ile
zuhur etmedikce ibadet edilmez. Bundandir ki Hak, Kendini "derecenin yiiksegi"
olarak degil de, "derecelerin yiiksegi" [Mii'min Suresi, 40/15] olarak adlandirmakla,
bir-olan-ayn'da [ayn-i vahid] dereceleri cogaltti. (^iinkii Allahu Teala hie kuskusuz,
birbirinden farkli bircok derecelerde ancak kendisine kulluk edilmesini ve her
derecenin, kendisinde O'na ibadet edilen bir ilahi tecelli mahalli olmasmi hiikme
bagladi [kaza].
Ve kendisinde (Hakk'a) kulluk edilen en biiyiik tecelli mahalli hevadir. Nitekim Hak
Teala, "hevasmi kendisine ilah edinen kimseyi gordiin mii?" [Casiye Suresi, 45/23]
buyurmustur. Gercekte heva, kendisine kulluk edilenlerin en buyiigiidiir. (Jiinkii bir
seye ancak onun sebebiyle kulluk edildigi halde, ona ancak kendi zati ile kulluk
edilir. Hevaya iliskin olarak soyle diyorum:
Heva hakki icin, heva hie. kuskusuz hevanm sebebidir
Eger kalpte heva olmasaydi, hevaya kulluk edilmezdi.
Allah'm esyaya iliskin ilminin ne kadar kamil oldugunu ve hevasina kulluk eden ve
onu ilah edinen kimsenin ilmini nasil eksiksiz kildigmi gormiiyor musun? "Allah
onu ilim iizere dalalete dusiirdii" [Casiye Suresi, 45/23] buyurdu. Ve dalalet,
hayrettir. Ve (ilmi) eksiksiz ve kamil Man bu hayrettir.
Hak Teala gordii ki: Kul ancak kendi hevasina ve hevasmin taatma boyun egmesi
nedeniyle kulluk eder. Ve kul, kendi hevasinm -kendi hevalanna kulluk eden
kisilerde oldugu gibi— kulluk etmesini emrettigini ve Allah'a kullugunun bile
hevadan oldugunu goriir; ciinkii, o kulda mukaddes olana yonelik heva olmasaydi -
ki bu heva sevme iradesidir- Allah'a kulluk etmez ve O'nu baskasina tercih etmezdi.
Ve yine, alemdeki suretlerden bir surete kulluk edip onu ilah edinen kimse, bu sureti
ancak heva ile ilah edinmistir. Kulluk eden kimse, hicbir zaman kendi hevasmin
egemenliginden kendini kurtaramaz.
Sonra, Hak Teala gordii ki: O kulluk edilenler, kulluk edenlerle degisir. Bir seye
kulluk eden, bir baskasina tapan kimseyi kafirlikle suclar. Ve az biraz kavrayis sahibi
bir kulluk edici [abid], hevanm birliginden ve tek-olmakligmdan [ahadiyet] dolayi
hayrete diiser — ciinkii, bu heva biitiin kulluk edenlerde bir-olan-ayn'dir [ayn-i
vahid]. Boylelikle Allahu Teala, (tafsili varlikta bu hallerin boyle oldugunu gordiigii
ve smama -ihtibar- ilmi ile bildigi icin) boylesi bir kimseyi dalalete (yani, saskmliga)
dusiiriir. Yani, her kulluk edenin ancak kendi hevasma kulluk ettigini ve -me§ru
olan bir seye uysun veya uymasm- o kulu kullukta kullananin kendi hevasi
oldugunu bilmesi, bu kimseyi hayrete diisuriir.
Kamil olmus bir arif, kendisine kulluk edilen herbir mabudun, Hakk'm bir tecelli
mahalli oldugunu goren kimsedir. Boyle oldugu icindir ki, onlarm hepsi, (kulluk
ettikleri seyleri) kendilerine ozgii olan isimleriyle "tas," "agac," "hayvan," "insan,"
"yildiz," "sultan" olarak adlandirmanm yanisira, "ilah" olarak da adlandmrlar. Ve
uluhiyet bir mertebedir ki, kulluk edici olan, bu uluhiyetin kendi mabudunun
mertebesi oldugunu tahayyiil eder; halbuki bu mabud, bu ozgiil tecelli mahallinde
bu mabuda kulluk edici olanm goriisiine gore gercekten de Hakk'm tecelli
mahallidir. Bundan dolayidir ki, bazi arifler, cehaletlerini gosteren su sozii soylediler:
"Biz onlara ancak bizi Hakk'a yaklastirsmlar diye tapiniyoruz" [Ziimer Suresi, 39/3]
dediler ve taprndiklan seyleri "ilahlar" olarak adlandirdilar. Hatta §6yle dediler:
"Muhammed bu ilahlan tek bir ilah mi yapti? Dogrusu bu, sasirtici bir seydir" [Sad
Suresi, 38/5]. Gerci onlar, (tek ilah olan) Hakk'i inkar etmediler, ama suretlerin
coklugu ve uluhiyetin bu suretlere nisbet edilmesi ile sinirli bir anlayisa sahip
olduklarmdan, (Resul'iin daveti karsisinda) saskmliga diistiiler. Ve Resul (sav)
geldiginde onlari -bu suretlerin taslardan yapilmis olduklanni bilmelerinden dolayi-
"Biz onlara ancak bizi Hakk'a yaklastirsmlar diye tapiniyoruz" [Ziimer Suresi, 39/3]
sozleriyle itikat ettikleri ve kendilerince isbat ettikleri ve sehadet ettikleri ve
goriinmeyen tek ilah'a davet etti. Ve putlara tapanlar bu suretleri gercekten bu
suretlere ozgii olduklanni bildikleri isimlerle (yani, "tas," "agac" ve saire olarak)
adlandinyor olduklarmdan, "Qnlan isimleriyle anin!" [Ra'd Suresi, 13/33] soziiyle,
putlara tapanlan, bu suretlere tapmaktan alikoyacak delil ortaya kondu.
Ama isi ne ise o olarak bilenlere gelince, onlar, putlara tapanlarm, bu suretlerin
aynlarma kulluk etmeyip, yalnizca bu suretlerde farkma vardiklari tecelli sultanrnm
hiikmuyle bu suretlerde Allah' a kulluk ettiklerini bilmekle birlikte, kendilerine
kulluk edilen bu suretleri zahirde inkar ederler. Cimkii onlann ilim mertebeleri,
iman ettikleri resuliin hiikmii dogrultusunda, vaktin hiikmune uymalarmi gerekli
kilar ki, onlar bu nedenle "miiminler" olarak adlandinlmislardir. Ve onlar, vaktin
kullandir. Ve (seylerde) tecelli eden Hakk'i bilmeyen inkarci, bunu (yani, Hakk'm
seylerde tecelli ettigini) bilmez; ve resullerden, nebilerden ve varislerden olan kamil
bir arif boylesi (cahil) bir kimseye karsi bunu (yani, Hakk'rn seylerde tecelli ettigi
gercegini) orter. Boyle olunca, (bu arif kisi) vaktin resuliinun bu suretlerden uzak
durmasrndan dolayi, vaktin resuliine uyarak ve Allah' in "Ey resuliim! De ki: Eger
Allah'i seviyorsaniz, bana uyun ki Allah da sizi sevsin" [Al-i imran Suresi, 3/31] sozii
geregince Allah' in kendisini sevmesini istediginden dolayi onlara (bu cahil
kimselere) o suretlerden uzak durmayi emreder.
Ve ResuL kendisine muhtac olunan, icmal yoniinden bilinen ve miisahede
olunmayan Ilah'a davet etti. Ve, "Gozler O'nu algilayamaz.." -ama seylerin
aynlanndaki latifliginden ve yayrnimmdan dolayi- "..O gozleri goriir" [En' am
Suresi, 6/103]. Gozler O'nu goremez, tipki kendi sekillerini ve zahiri suretlerini
yoneten ruhlarmi goremedikleri gibi. Dolayisiyla O Latif'tir. Batmlar ve zahirlerden
Haberdar'dir [Habir]. Ve haberdar olma [hibret] deneyimlemedir [zevk] ve
deneyimleme ise tecellidir ve tecelli suretlerdedir. Boyle olunca (Hakk'm tecellisi
icin) suretler kacinilmazdir. Ve (suretlerde tecelli etmek icin) Hak kacmilmazdir. Ve
Hakk'i goren kimsenin kendi hevasiyla O'na kulluk etmesi kacinilmazdir — eger
anladiysan. Ve yol Allah'a varir.
MUSA KELIMESINDEKI HiKMET-i ULViYYE
Musa'dan dolayi cocuklarm olduriilmesindeki hikmet; kendisinden dolayi oldiiriilen
herbir cocugun hayatmm, ona yardim olarak donmesidir. Ciinkii herbiri Musa
oldugundan (yani, Musa'dir diye) olduruldii. Ve bunda (yani, olduriilmus
olmalarmda) bilgisizlik sozkonusu degildir. Hie kuskusuz onlann herbirinin hayati
Musa icindi, yani onun ugruna hayatlarmdan oldular. Ve bunlar kendi (asli) fitratlan
iizere zahir olmus hayatlardi; nefsin istekleriyle [araz] lekelenmis olmadiklarmdan
fitrat iizereydiler. Ve Musa, Musa'dir diye oldiirulenlerin hayatmm toplamiydi, ve
(dolayisiyla) bu oldiiriilenlere ruhani istidatlan olciisiinde verilmis olanlann hepsi
Musa'da vardi. Ve kendisinden once hie kimsede gerceklesmemis olan bu durum,
Allah tarafrndan Musa'ya ozgii kilmdi [ihtisas-i ilahi]. Musa'nrn hikmetleri coktur, ve
bu boliimde -insaallah- ilahi emirle bana verilmis olanlan ortaya koyacagim. Ve
yukarida soziinii ettiklerim, Musa'ya iliskin olarak bana anlatilarak ogretilenlerin
ilkidir.
Musa, cok sayidaki ruhlarrn toplami olarak dogmakla, (oldiiriilen cocuklardaki)
biitiin faal yetileri kendinde topladi. Coinkii, kiiciik biiyiigii emir altma alir. (Jocugun
kendine ozgii bir sekilde biiyiigii nasil cekip cevirdigini gormez misin? Ve biiyiik,
kendi iistiinliik konumundan cocugun diizeyine inerek onunla oynar ve onunla
cocukca konusur. Ve cocuga, onun aklma gore goriinur. Ve o, bilmeksizin cocugun
emri [teshir] altrndadir. (Jocuk onu -sikmtiya diismemek icin- kendi
yetistirilmesiyle, korunmasiyla, islerinin goriilmesiyle mesgul kilar. Biitiin bunlar
kiiciigiin biiyiik iizerindeki fiilleridir ve bunun boyle olmasi, (kiiciigiin sahip oldugu
ruhani) makamm kuvvetinden dolayidir, ciinkii kiigiigiin Rabbine olan ahdi
yenicedir, ciinkii yeni olmustur. Ve biiyiik Allah'tan uzaktir ve Allah'a yakm olan,
Allah'a uzak olani teshir eder, tipki sultana yakm olan seckin kimselerin uzak
olanlan teshir etmeleri gibi.
Allah'm Resulii, yagmur yagarken [niizul] basmi agar ve bunu yagmurun Rabbine
olan ahdinin yeni olmasmdan dolayi yaptigmi soylerdi. Ve bu Nebi'nin, Allah'a
iliskin marifetini nasil iistiin, yiice ve apacik kildigma bak! Boylece yagmur,
insanligm en iistiin olanmi Rabbine yakm olmakligiyla teshir etti. Ve bu yagmur,
Nebi'ye gelen Elci'nin vahiyle inmesi [niizul] gibiydi ve Nebi'yi, bizatihi haliyle (hal
diliyle) davet etti. Ve Resul (sav), yagmurun Rabbinden getirdigi sey kendisine isabet
edebilsin diye ona kendisini acti. Eger kendisine isabet edecek olanda ilahi bir fayda
olmasaydi, kendisini ona acmazdi. Bu risalet, Allah'm kendisiyle herseye hayat
verdigi suyun risaletidir. Oyleyse anla!
Ve Musa'nrn sandiga konup suya birakilmasmm hikmetine gelince: "Sandik," onun
beser olmakligidir [nasut] ve "su," onun bedeni vasitasiyla kendisinde ortaya cikan
ilimdir ve boylesi bir ilmi bahseden; diisiinsel kurgulama, his ve hayal yetileridir —
ve biitiin bunlar (yani, diisiinsel kurgulama, his ve hayal yetileri) ve bunun benzeri
olan seyler insanm nefsinde ancak unsurlardan olusan bedenin varligiyla ortaya
cikar. Ve nets bu bedende ortaya ciktiginda ve bedeni cekip cevirmek ve onu
yonetmekle emrolundugunda, Allah bu yetileri nets icin birer arac kildi, ki bu
araglarla nets, kendisinde Rabb icin sekinet olan bu "sandigm" yonetilmesinde
Allah'm bu yetilerden murad ettigi seye (yani, Hakk'm ve halkm varligmi ve
aralarmdaki irtibati bilmeye ve esyanin hakikatini gormeye ve idrak etmeye)
ulasabilir. Ve bu yetiler sayesinde kendisinde cesitli ilimler ortaya cikabilsin diye
sandikla suya atildi. Ve (bu sekilde) Allah, bedeni yoneten ruh her ne kadar
hiikiimran olsa da, bedeni yonetmesinin ancak bedenle oldugunu Musa'ya bilinir
kildi. Onu, "sandik" olarak isaret edilen bu "beser olmaklik"ta bulunan bu yetilerin
sahibi kildi.
Allah'm alemi yonetmesi de boyledir; alemi ancak alemle veya onun suretiyle
yonetir. Cocuk kendisini doguranrn var etmesine dayanir [tevakkuf]; sebep olunan
seyler sebeplere dayanir; kosula dayanan seyler kosullara; sonuclar sebeplere;
delillendirilenler delillere; gerceklenenler kendi hakikatlarrna dayanir. Ve alemdeki
biitiin bunlar Hakk'rn alemdeki yonetmekligidir, ve Allah alemi ancak alemle
yonetir.
"Veya onun suretiyle.." deyisimize gelince: Bununla demek istedigim, alemin
suretidir. Ve bununla kastettigim de Allah' in adlandinldigi Giizel Isimleri ve
vasiflandirildigi yiice sifatlandir. Bize, Allah' in adlandinldigi tek bir ismi
erismemistir ki, bu ismin anlamrni ve ruhunu alemde gormemis olalim. Ayni sekilde,
Allah alemi, ancak alemin suretiyle yonetir. iste bu nedenledir ki Peygamber
Efendimiz; Zat, Sifatlar ve Fiiller olan ilahi Hazret'in biitiin vasiflarmi cem eden
insan'm yaratilisma iliskin olarak, "Allah Adem'i, Kendi suretinde yaratti" demistir
— ve Adem'in sureti, ilahi Hazret'ten baska bir sey degildir. Ve Allah, (Hazret-i
Ilahiye'nin numunesi olan) bu serefli numunede, yani Insan-i Kamil'de, Ilahi
isimler'in toplamrni ve ayrmtilanmis [miinfasil] biiyiik alemde (suret olarak insan-i
Kamil'in) kendisi disrnda olan biitiin bu isimler'in hakikatlarrni varetti; ve Adem'i
alem'in ruhu yapti ve suretinin kemalinden dolayi onu ulvi ve siifli seyleri emri
altma alici kildi. Oyle ki, alemde kendi hamdiyla Allah'i ovmeyen tek bir sey
olmadigi gibi; ayni sekilde, kendi suretinin hakikatmi onlara bahsetmis olmasmdan
dolayi, bu insan'm emri altrnda olmayan tek bir sey yoktur. Allahu Teala §6yle
buyurdu: "Gokte olanlan ve yerde olanlan ve onlann icerisindekileri sizin emrinize
verdik" [Casiye Suresi, 45/13] — ve alemde ne varsa, insan'm emri altrndadir. Bunu
bilen kimse insan-i Kamil'dir, cehaletinden dolayi bunu bilmeyen ise insan-i
hayvan'dir.
Musa'nm bir sandik icerisinde suya birakilmasi, goriiniiste helak olmasi iken,
zahirde ve batrnda oliimden kurtulmasiydi, ve Musa -tipki nefsin cehalet
oliimiinden ilimle dirilmesi gibi- diri oldu. Yiice Allah' in dedigi gibi, "Biz onu
dirilttik.." -yani ilimle dirilttik- "..ve ona, kendisiyle insanlarm arasrnda yuriidiigii
nur verdik.." -ve bu (nur) hidayettir- "..O, karanliklar icerisinde olan kimse gibi
midir?.." -ve bu (karanliklar) dalalettir- "..ve o, onun (yani, dalaletin) disrna
cikamaz" [En'am Suresi, 6/122] yani, sonsuza dek hidayete eremez; ciinkii gercekte
emrin (yani, ilmin) kendi icerisinde bir sonu yoktur ki, orada durabilsin. Hidayet
olunmaklik insan'm hayret'e hidayetidir ve boylece (oviilesi hayrete hidayet
olunmus) bir kimse (durabilecegi bir son olmadigmdandir ki), emrin (yani, ilmin)
hayret oldugunu bilir. Hayret (durmanm yoklugu sebebiyle oldugu icindir ki),
kipirdanma ve harekettir, ve hareket hayattir ve onun sukiinu ve oliimii yoktur —
dolayisiyla (hayat olan hayret), icerisinde yokluk [adem] barmdirmayan varliktir
[viicud]. Ve su da (tipki ilim gibi) hay at verici olup, yeryiizii [arz] onunla hayat
bulur. Ve O'nun "kipirdanir.." sozii, yeryiiziiniin hareketine; O'nun "..kabarir.."
sozii, yeryiiziiniin yiiklenmesine; ve yine O'nun "..herbir giizel ciftten bitirir" sozii,
yeryiiziiniin -ancak kendisine benzeyeni, yani kendi gibi tabii olan seyi-
dogurmasma isaret eder [Hac Suresi, 22/5]. Boylece, yeryiiziinden [arz] dogan ve
ondan zahir olan sey ile birlikte, yeryiizii [arz] icin, ikilik [sef'iyyet] demek olan cift-
olmaklik [zevciyyet] ortaya cikti. Benzer sekilde, ilahi isimler'in hakikatlarmi talep
eden ve Hak'tan zahir olan alemden dolayi, Hakk'rn varligi icin, cokluk [kesret] ve
isimler'in "O soyledir ve boyledir" diye sayilmasi ortaya cikti [sabit]. Boylece, (tek
olan Hakk'rn varligi) alemle birlikte iki [mesna] oldu; ve coklugun tekligi
[ahadiyetii'l-kesre] buna (yani, tek olan Hakk'rn varligina) aykiridir. Hak Teala,
gercekte, zatmdan dolayi tek ayn [ahadiyyetii'l-ayn] idi; tipki zatmdan dolayi tek
ayn [ahadiyetii'l-ayn] olan heyulani cevher gibi. Ve heyulani cevher, zatiyla
yiiklendigi ve kendisinden zahir olan suretler ile coktur [kesir]. Hak da Kendisinden
zahir olan tecelli suretleriyle boyledir (yani, coktur). Boylece Hak, akledilebilir olan
tek-olmaklik [ahadiyet-i ma'kuliyyet] ile beraber, alem suretlerinin tecelli mahalli
oldu. Allahu Teala'nrn, kullarrndan diledigine ozgii kilarak bildirdigi bu ilahi
ogretimin ne kadar giizel olduguna bir bak!
Firavun'un ailesi onu suda, agacm yanrnda buldugunda, Firavun ona "Musa" adini
verdi. Kiptice "mu" su ve "sa" da agac demektir. Bu sekilde, onu icinde bulundugu
seyle adlandirdi. (^iinkii sandik suda agacrn yanrnda durmustu. Ve (Firavun)
Musa'nm oldiiriilmesini istedi. Bunun iizerine, kansi (Asiye) Musa'ya iliskin olarak
konustu. Ve Firavun'a soyledigi sozde, (kendisine ilham olunan) ilahi konusma ile
konustu. (Jiinkii, Aleyhi's-selatii ve's-selam'm, o ve imran kizi Meryem icin,
erkeklerinki gibi kemale sahip olduklanni teyid eder bicimde bildirdigi iizere, Allahu
Teala onu kemal icin yaratti. Musa'ya iliskin olarak Firavun'a, "O, benim ve senin
icin goz aydmligidir" [Kasas Suresi, 28/9] dedi. Boyle olunca, onda ortaya giktigmi
soyledigimiz kemal ile, "gozii" Musa'yla aydmlik oldu. (Ayni sekilde) suda
bogulurken, Allah'm bahsettigi iman sayesinde, Firavun'un da goziiniin aydmhgi
oldu. Allah onun canmi, icerisinde hig kir kalmamis bir sekilde tertemiz olarak aldi,
ciinkii islam onceden olanlari siler. Ve ilahi rahmetten hie kimse iimidini kesmesin
diye, Allah Firavun'u, diledigine inayet ettigine iliskin bir ayet kildi. (Jiinkii Allah' in
rahmetinden ancak kafirler iimit keser. Eger Firavun iimit kesenlerden olsaydi,
imana gelmezdi. Boylece Musa, Firavun'un kansmrn kendisi hakkmda soyledigi gibi
oldu, ki soyle demisti: "O benim ve senin icin goz aydmligidir, onu oldiirme!
Yakmda bize faydasi dokunur" [Kasas Suresi, 28/9]. Ve boyle de oldu. Her ne kadar,
o sirada, Firavun'un miilkunu ve ailesini kendi elleriyle yikima ugratacak olan nebi
oldugunu bilmiyor da olsalar, Allah onlara Musa ile fayda verdi.
Allah, Musa'yi Firavun'dan korudugunda, Musa'nm annesi, (oglunun oldiiriilmedigi
haberini almca) kalbindeki iiziintiiden kurtulmus olarak sabahladi. Daha sonra,
Allahu Teala kendi annesinin memelerine yonelmesi icin, ona sut-nineleri haram
kildi. Boylece, annesinin sevincini eksiksiz kilmak icin, Musa'yi annesine emzirtti.
§eriat ilmi de boyledir. (Musa'nin ancak annnesinin memesinden siit emerek
beslenmesi gibi, her nebinin iimmeti de ancak kendi seriatlarrnm ilmiyle ruhlarrni
beslerler ve diger nebilerin seriatlan o iimmete haram kilmmistir.) Allahu Teala soyle
buyurmustur: "Sizden herbiriniz icin Biz bir seriat ve minhac getirdik" [Maide
Suresi, 5/48] — ve buradaki "min-hace" sozii, geldigi kaynagi anistirir bir sekilde
"ondan geldi" demektir. Tipki bir agac dalrnrn ancak kokiiyle beslenmesi gibi, bu
kaynak onun (yani, bir nebinin iimmetinden olan kulun) gidasi oldu. Boylece, bir
seriatta yasaklanan sey, diger bir seriatta helal kilrndi — yani, surette helal kilmdi.
Bununla demek istedigim, (helal kilrnan) o seyin isin aslrna bakilirsa, gecmisteki
(haram kilrnmis olan) seyle ayni olmadigidir, ciinkii o, yeni bir yaratilistir ve tekrar
yoktur. Bundandir ki biz sana tenbih ettik. Buna, Musa'nin siit emmesinin
yasaklamasiyla isaret edilmistir. (Jiinkii, onun annesi gercekte onu emzirendir, onu
doguran degil. Doguran anne onu emaneten tasidi, boylece cocuk ondan dogdu ve
istemsiz olarak annesinin hayiz kaniyla beslendi. Bu, cocugu iizerine minnet etmesin
diye boyledir. (Jiinkii eger cocuk bu kanla beslenmeseydi ve bu kan, kendisinden
cikmasaydi, onu oldiiriir ve hastalanmasma neden olurdu. Boylece, bu kan ile
beslenmekle, cenin'in annesi iizerinde minneti sozkonusudur. (Jiinkii cocuk, bu
kanla beslenmekle, annede kaldigrnda ve disan atilmadigmda veya cenin tarafrndan
besin olarak alrnmadigmda, annesine gelebilecek olan zarardan korudu. Halbuki
emzirenin durumu farklidir, ciinkii siit vermekle cocugun hayatrni ve varligmi
siirdiirmesini dilemistir. Kendisini dogurandan baska bir kadmm, onu doguran
iizerinde bir ustunliigii olmasrn ve cocugunun egitimiyle gozii ay dm olsun,
kucagrnda onun biiyiimesine sahid olsun da iiziilmesin diyedir ki Allah, Musa'nin
emzirilmesini, kendisini doguran anneye vermistir.
Ve Allah Musa'yi (kendi beser olmakligi olan) sandigm sikmtisrndan kurtardi. Musa,
her ne kadar tabiatm disma cikmadiysa da, Allahu Teala'nm ilahi ilimden kendisine
verdigi seyle tabiat karanligmi yirtti. Ve Allah, basrna getirdigi [miibtela] seye kendi
nefsinde gosterdigi sabir gerceklensin diye, onu bircok ortamlarda smadi.
Allahu Teala'nm Musa'nm basma getirdigi [miibtela] ilk sey, Allah'm verdigi ilhamla
ve onun sirrmda verdigi giicle [tevfik] -kendisi bunun boyle oldugunun bilincinde
olmaksizm- Kibti'yi oldiirmesidir. Ama, Rabbinin emri gelinceye kadar beklememis
olmakla birlikte, onu oldiirmiis olmaktan sikmti duymadi. (^iinkii nebi, kendisine
bildirilinceye kadar, (yaptigmm) bilincinde olmadigmdan dolayi, batmda
masumdur. Ve iste bundandir ki, Hizir ona cocugun oldiiriilmesini gosterdi. Musa
cocugun oldiiriilmesini dogru bulmadi ve kendisinin Kibti'yi oldiirmiis oldugunu
hatirlamadi. Bunun iizerine Hizir ona soyle dedi: "Bunu kendiligimden yapmadim"
[Kehf Suresi, 18/82]. Bu sozle, Musa'yi kendi mertebesinden, yani Kibti'yi ilahi
Emir'le oldiirmiis oldugundan haberdar etti — ciinkii nebi, bunun bilincinde olmasa
bile, (nebi olmakligiyla) isin aslmda yaptiklarmda masumdur.
Hizir ona geminin delinmesini de gosterdi. Bu, zahirde helak ve batinda ise
gasbedicilerin [gasib] elinden kurtulmaktir. Ve Hizir bunu, Musa'nin kendisini dort
bir yandan saran suya birakildigi, ve zahiri helak ve batini kurtulus olan sandiga
nazire olarak yapti. Ve annesi, gasbedici [gasib] Firavun'un, Musa'yi elinden zorla
alip, onu kendi gozleri oniinde oldiirecegi korkusuyla bunu yaptigmda, Allah boyle
yapmasmi, kendisi bunun bilincinde olmaksizin, ona vahy etti. Ve Musa'yi (giiniin
birinde) emziriyor olacagi icine dogdu. Ve (eger yanmda kalacak olursa) Musa'nin
oldiiriilecegi korkusuyla, onu sulara birakti. Ve atasoziinde denildigi gibi, "Goz
gormeyince goniil katlanir." Dolayisiyla, Musa'nin basina gelecekleri kendi goziiyle
gorme korkusuyla korkmadi, ve ona iliskin olarak goziin gormesinin uziintiisiiyle
iiziilmedi. Ve giiniin birinde Allah'm onu kendisine geri verecegi yolundaki hiisn-ii
zan kendisinde baskin cikti ve kendisindeki bu zanla yasadi. Ve iimit, korku ve
uziintiiye karsittir. Kendisine ilham olundugunda, "belki de bu, Firavun'un ve
Kibtiler'in helakmm kendi eliyle olacagi resuldiir" dedi ve bu zanla yasayip mutlu
oldu. Ve bu zan, isin aslmda (kendisine ilham olunmus bir) ilimdir.
Daha sonra Musa, pesine diisiildugunde, zahirde korktugundan, ama manada
kurtulusu sevdiginden [hubb], kacarak orayi terketti. Ve gercekte hareket, her zaman
icin, sevgidir [hubb] ve bundan ibarettir; hareketi gorenin (hareketin sevgi olduguna)
perdeli olmasi, hareketin sebebi olarak baska seyler gormesidir ve hareketin sebebi
bunlar degildir. (Jiinkii, gercekte hareket, alemin, siikun icerisinde bulundugu
yokluktan [adem] varliga [viicud] hareketidir. Boylece, alemin varligindan ibaret
olan hareket, sevgi [hubb] hareketidir. Ve Resulallah (sav), "Ben gizli bir hazineydim,
bilinmeye muhabbet ettim" soziiyle hie kuskusuz buna isaret etmistir. Bu muhabbet
olmasaydi, alem kendi ayn'mda zahir olmazdi. Boylece, alemin yokluktan [adem]
varliga [viicud] hareketi, Yaratici'nin sevgisinin [hubb] varliga dogru hareketidir. Ve
kendisinde yoklugun degismezligini [siibut] miisahede etmis olan alem de aym
sekilde, kendini varlik olmakligmda miisahede etmeyi sever. Ve onun degismez bir
yokluktan her bir yonden varliga hareketi, Hak'tan ve kendinden dogru bir sevgi
hareketi oldu. Ve kemal kendisi icin sevilir. Ve Hak Teala'nm Kendisine iliskin ilmi,
Kendisi alemlerden gani oldugundan dolayi, ancak Kendisine aittir. Ve O'nun icin
geri kalan sey, alemin aynlan olan bu aynlardan ortaya cikan hadis ilimle, ilim
mertebesinin tamamlanmasidir. Ve alemin aynlan varolduklannda, kemal sureti,
hadis ve kadim ilimle zahir olur. Dolayisiyla, ilim mertebesi iki yon ile kamil olur.
Ayni sekilde, (alemin aynlan ile birlikte) varlik mertebeleri de kamil olur. (^iinkii,
kimi varliklar ezeli oldugu halde, kimisi de ezeli degildir. Ezeli olan varlik, Kendi
nefsiyle varolan Hakk'm varligidir. Ve ezeli olmayan varliklar ise, degismez alem
suretlerindeki Hakk'in varligidir, ve bu varliklar hadis olarak adlandmlirlar, ciinkii
bunlarm kimisi, kimi digerlerine zahir olur. Boylece O, alem suretlerinde Kendini
zahir kilar ve varligi kemale erdirir. Boylece, alemin hareketi kemale duyulan
sevgiden oldu. Bunu anla!
Gormez misin ki O, alem olarak adlandinlanm ayn'mdaki etkilerinin zuhurunun
yoklugundan dolayi Isimler'de olan seye (yard, darlik ve sikintiya), ilahi Isimler'den
nasil Nefes verdi. Ve boylece rahat, Hak icin sevilen oldu — ama bu rahata ancak
ulvi ve siifli suretlerin varligiyla eristi. Ve hareketin sevgi icin oldugu kesinlendi,
oyle ki, olusta [kevn] sevgiye nisbeti olmayan bir hareket yoktur. Ve bunu alimlerden
kimisi bilir, kimi alimler ise nefslerine egemen olan goruniirdeki yakin-sebeple
ortiilmiislerdir.
Kibti'nin olduriilmesinden sonra Musa'da korku goriildii, ama bu korku,
olduriilmekten kurtulmaya sevgi duymasiydi. Boylece korktugu seyden kactiginda,
aslmda Firavun'dan ve onun yapacaklarmdan kurtulmaya duydugu sevgiyle kacti.
Iste bu nedenledir ki, o anda, kacisinin sebebi olarak, goriilen en yakm sebebi
soyledi. Gosterdigi bu yakrn sebep (yani, korku) beserin bedensel sureti gibidir ve
kurtulmaya duyulan sevgi, bedeni yoneten ruhun, bedeni icermesi gibi, bu yakm
sebebi icerir.
Nebiler, hitaplarmm genele yonelik olmasmdan ve kendilerini isiten alimlerin
anlayislarma giivendiklerinden dolayi zahir diliyle soz soylerler ve genelden (yani,
genel anlayis diizeyinden) baskasma itibar etmezler. Nitekim Resul (sav), sadaka
vermeye iliskin su hadisinde bu mertebeye isaret etmistir: "Kendisinden daha fazla
sevdiklerim oldugu halde, Allahu Teala'nm atese atacagmdan korktugum kimseye
veririm." Dolayisiyla, kendilerinde tamah ve nefsani tabiat egemen olan akli ve
basireti zayif kimselere itibar etti. Boylelikle resuller, ilim olarak getirdikleri ne varsa,
daha derinine inemeyenler kaftan [hil'at] (yani, zahiri ifade) diizeyinde
anlayabilsinler diye, bu ilmi en alt diizeydeki anlayisa biiriiyerek getirdiler. Boylesi
kimseler, "bu ne kadar giizel bir kaftan!" derler ve bunu anlayisrn son noktasi olarak
goriirler. Ote yandan, hikmet incilerini bulmak icin derinlere dalan incelikli diisiince
sahibi kisi, "Bu kimse (yani, peygamber) hangi sebeple sultan tarafmdan bu kaftana
layik goruldii?" der. Ve kaftanm degerine ve onun giysiler arasmdaki derecesine
bakar ve buradan, bu kaftana burunduriilmus olanm degerini bilir. Boylelikle,
kendisinden baskalarmca benzerine erisilmemis olan bir ilme erisir. Resuller ve
nebiler ve onlarm tahkik ehli varisleri, alemde ve kendi iimmetleri arasmda bu
mertebede olan kimseler bulundugunu bildiklerinden, ifadelerinde hem seckinlerin
[havas] hem de avamm anlayabilecegi zahir dili ile konustular. Ve seckinler, avamin
anladigmi ve bundan fazlasmi anlarlar ve bundandir ki, onlara "seckin" denmesi
yerinde olur ve boylelikle bununla avamdan aynhrlar. Boylece, ilimleri teblig edenler
(yani, resuller, nebiler ve varisler), bu zahir diliyle yetindiler. Iste Musa'nm, "Ben
sizden, selamet ve afiyeti sevdigim icin kagtim" degil de, "Ben sizden, korktugum
sey dolayisiyla kactim" [§uara Suresi, 26/21] demesindeki hikmet budur.
Ve Musa (Misir'dan kacip) Medyen'e geldiginde, (§uayb aleyhisselam'm cocuklan
olan) iki gene kiz gordii. Ucretsiz olarak onlarm hayvanlarmi (kuyudan su cekerek)
suvardi ve sonra ilahi golgeye sigmdi. Ve soyle dedi: "Ey Rabbim, dogrusu bana
indirecegin her hayra muhtacim" [Kasas Suresi, 28/24]. Boylece suvarma isiyle,
Allahu Teala'nin kendisine bagislamis oldugu hayn birledi ve nefsini, hayrin Kendi
indinde oldugu Allah'a muhtac olmaklikla niteledi. Hizir, Musa'ya duvan iicretsiz
olarak yeniden-ormeyi gosterdiginde, Musa ona boyle yapmasindan (yani, duvan
iicretsiz ormesinden) dolayi itiraz etti. Bunun iizerine Hizir, Musa'ya iicret
almaksizm hayvanlan suvarmis oldugunu hatirlatti. Hizir, buna benzer baska seyler
de gosterecekti, ama (Musa'nrn sabirsiz olmasmdan dolayi) bunlardan sozetmedi.
Bundandir ki, Resulallah (sav), ikisi arasrnda gecenlere iliskin olarak Hizir'rn (daha
baska seyler de) anlatmasi icin Musa'nrn sessizligini koruyup itiraz etmemis
olmakligmi temenni etti. Bununla, Musa'nrn yapmis oldugu seyi (yani, Kibti'yi
oldiirmus olmasrni), buna iliskin bir ilmi olmaksizm yapmis oldugu bilindi. (Junkii
ilmi olsaydi -Allah'm ovgii ve dogrulamayla sehadet ettigi Hizir'a- kendi yapmis
oldugu seylerin benzerini yapmis olmasmdan dolayi itiraz etmez, Hizir'rn bu yapmis
olduklarmi inkar etmezdi. Ama Musa, Allah'm ovdugii ve kendisini tabi kildigi
Hizir'rn sart kostuklarmi unuttu [gaflet] — ama Allah'm emrini unutmus isek, bu,
Allah'm bize rahmetinden dolayidir. Eger Musa, bunu (yani, Hizir'rn ilmini) bilseydi,
Hizir ona, "bilmedigin seye.." [Kehf Suresi, 18/68] yani "deneyimlemedigin seye.."
demezdi. Ve bu, "Ben senin deneyimlemedigin bir ilme sahibim; aym sekilde sen de
oyle bir ilme sahipsin ki, ben de onu bilmem" demeye gelir. Ve bu sekilde Hizir,
adaleti gozetti.
Ve Hizir'rn Musa'dan aynlmasmdaki hikmet, Allah'm Resul hakkmda, "Resul'un
getirdigini almiz ve onun sakmdirdigmdan sakmmiz" [Hasr Suresi, 59/7] buyurmus
olmasmdandir. Resuliin ve risaletin degerini bilen ehlullah -yani, Allah'i bilenler- bu
soz karsismda durdular. Ve Hizir, hie kuskusuz, Musa'nrn resul oldugunu biliyordu.
Boyle olunca, resule karsi edebin geregini yerine getirmek icin, ondan geleni
gozetmeye basladi. Musa Hizir'a, "Eger bundan sonra sana bir kez daha bir §ey
soracak olursam, benimle arkadaslik etme" [Kehf Suresi, 18/76] diyerek onu
kendisiyle arkadaslik etmekten sakmdirdi. Ve Musa uciincu kez itiraz edince, o
zaman, Hizir ona, "Iste bu, seninle benim aramda ayriliktir" dedi [Kehf Suresi,
18/78]. Ve Musa onu vazgecirmeye galismadi ve ondan kendisiyle arkadasligi
siirdiirmesini istemedi. (Jiinkii Musa, Hizir'i kendisiyle arkadaslik etmekten
sakmdiran kendisindeki risalet riitbesinin degerini biliyordu — boylece, Musa sessiz
kaldi ve aynlik gerceklesti.
Imdi sen, bu iki kisinin ilimde nasil bir kemale sahip olduklarma ve ilahi edebin
geregini nasil yerine getirdiklerine bak! Hizir'rn Musa'ya, "Ben, Allah'm bana
ogretmis oldugu oyle bir ilme sahibim ki, sen onu bilmezsin ve sen de Allah'm sana
ogretmis oldugu oyle bir ilme sahipsin ki onu da ben bilmem" diyerek, Musa
karsismda kendi durumunu kabullenisine ve gozettigi adalete bak! Ve Hizir bu
sozleriyle, onun mertebesinin yiiceligini bildigi ve kendisi boylesi bir mertebeye
sahip olmadigi halde, "Sen deneyimleyerek kavramadigm seye nasil
sabredebilirsin?" diyerek incitmis oldugu Musa'nrn gonliinii aldi. Ve bu (ustiinluk
kiyaslamasi nisbeti), Muhammed (sav) iimmetinde, hurma agaclarmm asilanmasi
hadisesinde zahir oldu. Resulallah (sav) ashabma, "Siz diinya islerini benden daha
iyi bilirsiniz" buyurdu. Hie kuskusuz, bir seyi bilmek, bilmemekten iyidir — ve
bundandir ki Allahu Teala, Kendini, "O her seyi bilendir" [Bakara Suresi, 2/29]
soziiyle ovdii. Resulallah (sav), ashabrnrn diinya islerinde kendisinden daha bilgili
oldugunu kabullendi, ciinkii kendisinin diinya isleri konusunda enine boyuna bir
ilmi yoktur. (^iinkii diinya islerini bilmek bunlan deneyimlemeyi [zevk] ve
yasantilamayi [tecriibe] gerektirir. Ve Resul (sav) bunun ilmiyle ugrasmadi. O,
onemlilerin en onemlisiyle ugrasti. Imdi, seni en biiyiik edebden haberdar kildim.
Eger nefsini bu edebe uyarlayacak olursan, bundan fayda bulursun.
Ve Musa'nin, "Rabbim bana hiikiim verme kudreti bagisladi.." soziinden kastedilen
halifeliktir ve "..beni kitap getiren peygamberlerden kildi" [Suara Suresi, 26/21]
soziinden kastedilen ise risalettir. Ve her resul, halife degildir. Halife, kilic ve
hiikiimranlik sahibidir, ama resul boyle degildir — kendisine gonderilmis olan
neyse, ancak onu bildirir. Eger bunun icin savasir ve onu kilicla korursa, bu kimse
hem halife hem de resuldiir. Nasil ki her nebi, resul degilse; her resul de halife
degildir — ciinkii resullere miilk ve bu miilk iizerinde hiikmetmeklik verilmemistir.
Firavun'un Musa'ya, ("Alemlerin Rabbi nedir?" diyerek) Allah' in mahiyetini
sormasmdaki hikmete gelince: bu soruyu cehaletinden dolayi degil, ama Rabb'i
tarafmdan resul olarak gonderildigini iddia eden Musa'nin bu konuda dogru
soyleyip soylemedigini smamak icin sordu. Firavun resullerin sahip olduklan ilmin
mertebesini bilen bir kimseydi, oyle ki, onun cevabmdan iddiasinda dogru olup
olmadigini gikarabilirdi. Ve orada hazir bulunanlardan dolayi cifte anlamli bir soru
sordu; boylelikle kendisi sordugu soruya aldigi karsiliktan Musa'nin dogru soyleyip
soylemedigini anlayabilecekken, orada hazir bulunanlar bunu anlamayacaklardi. Ve
Musa cevap verdiginde, isin hakikatmi bilenlere gore cevap verdi. Bunun iizerine
Firavun, kendi konumunu korumak icin, Musa'nin kendisine sorulan soruya cevap
vermedigini gosterdi. Ve anlayislarrnm kit olmasmdan dolayi, orada bulunanlar icin
Firavun'un Musa'dan daha bilgili oldugu besbelli oldu — ciinkii Musa Firavun'a
mahiyetten farkli bir cevap verdi. Ve goriiniise gore bu, kendisine sorulan sorunun
cevabi degildi. Ama Firavun, hie kuskusuz, Musa'nin ancak bu sekilde cevap
verebilecegini biliyordu. Ve ashabma, "Size gonderilen resuliiniiz gercekte delidir"
[Suara Suresi, 26/27] yani, "Benim kendisine sordugum sorunun cevabi ona
ortiiliidiir. (Jiinkii o seyin (yani, Hakk'm zatrnm) bilinmesi asla tasavvur edilemez"
dedi (ve boylece halkma karsi daha alim oldugunu gosterirken, Musa'nin risalet
davasmda dogru soyledigini -onlar anlamaksizm- tasdik etti).
Mahiyete iliskin bir soru, hakkmda soru sorulan ve kendi nefsinde bir hakikat iizere
olmasi gereken seyin hakikatine iliskin bir soru oldugundan, yerinde bir sorudur.
Cins ve ayrimdan [fasil] olusan tanimlar, kendisinde baskalanyla ortak nitelikler
tasiyan her sey icin gecerlidir. Ama cinsi olmayan bir seyin (yani, Hakk'm), baskalan
icin sozkonusu olmayan bir hakikat iizere olmasi gerekir. Dolayisiyla, soru ehl-i
Hakk'a, dogru ilme ve akl-i selime gore dogrudur. Ve bu sorunun cevabi da, ancak
Musa'nm Firavun'a verdigi cevap olabilir. Ve Musa'nin, Zat'rn tanimmi soran
kimseye O'nun fiillerinden cevap vermesinde biiyiik bir sir vardir. Bu sekilde, Zat'rn
tanimmi -alem suretierinde zahir kildigi veya alem suretlerinden Kendisini zahir
kilan- Kendi sifatiyla ayni kildi. Ve sunu demeye getirdi: "Eger kesin bilgi sahibi
iseniz -o zaman bilirsiniz ki- O, ulvi olandaki -ki bu semadir- ve siifli olandaki -ki
bu da arzdir- alem suretlerini Kendisinde zahir Man veya bu suretlerin kendisiyle
Zahir olandir." (Bu cevap iizerine) Firavun, ashabrna donerek, "O hie kuskusuz
delidir" [Suara Suresi, 26/27] dedi — ki bunun anlamrni yukarida aciklamistik. Ve
sonra, Musa kendi ilahi ilimdeki mertebesini Firavun bilebilsin diye ve onun bunu
anlamis oldugunu bildiginden sozlerine sunu da ekledi: "O, dogunun ve batrnm.." -
yani, zahirin ve batrnm- "..ve ikisi arasrnda bulunanlarm Rabbidir" [Suara Suresi,
26/28]. Boylece O, "her seyi bilendir" [Hadid Suresi, 57/3]. "Eger aklederseniz.."
[Suara Suresi, 26/28] sozii de, "Eger kayitlayici iseniz.." anlamma gelir — ciinkii akil,
kayitlamadir.
Musa'nin verdigi ilk cevap, kesinlik sahiplerinin [ehl-i yakin] cevabidir — ki onlar
kesf ve varlik ehlidir (yani, onlar, Hakk'm bir olan varligmi her seyde ve kendi izafi
varhklarmda miisahede edenlerdir). Bundandir ki Musa, "Eger kesinlik sahibi
iseniz.." dedi [Suara Suresi, 26/24] — yani "eger kesf ve varlik sahibi iseniz, size
suhudunuzda ve varligmizda kesin kildigmiz seyi bildirdigimi anlarsrniz; yok eger
akil ve kayitlama ehli olup, aklrnizm size verdigi delillerle Hakk'i ozgiillestirirseniz
[hasr], buna karsilik olarak ben de size ikinci cevabimi veririm." Boylece Musa,
iistiinliik ve dogrulugunun Firavun tarafrndan bilinebilmesi icin, bu iki vecih ile
zahir oldu. Ve Musa, ona verecegi cevabi hemen anlayacagrni veya anlayabilecek
durumda oldugunu biliyordu. Bunun sebebi, Firavun'un "mahiyef'i sormus
olmasidir ve Musa, "nedir?" sorusunun (yani, cins ve ayrimdan olusan) bildik
terimler iizere olmadigmi bilmesindendir ki, Firavun'un bu sorusuna cevap verdi.
Eger Musa, bundan baska bir sey anlamis olsaydi, sorusunu hatali bulurdu (ve bir
cevap vermezdi). Ve Musa, hakkmda soru sorulani, alemin ta kendisi [ayn] olarak
ortaya koyunca, Firavun da kendisine ayni dil (yani, tevhid dili) ile seslendi — ama
orada bulunanlar bunu anlamadilar. Ve Firavun Musa'ya soyle dedi: "Benden
baskasmi ilah edinecek olursan, ben seni hapsedilmislerden kilanm" [Suara Suresi,
26/28]. Burada ("hapis" "zindan" anlammdaki) "sicn" sozciigiinde bulunan "s" harfi
artik-harftir [harf-i zaid]. Boylece bu artik-harf kaldinldigrnda Firavun'un sozii soyle
bir acilim kazanir: "Seni orterim ["cenn"]. (^iinkii sen, benim bu sekilde bir soz
soylememi hakh cikaran bir cevap verdin. Eger bana, 'Vaadettigin seyle (yani, beni
hapsedilmislerden kilacagmi soylemekle) cehaletini aciga vurdun; ayn bir oldugu
halde (ikimiz arasrnda) nasil aynm gozetebilirsin?' diye soracak olursan, sana soyle
derim: Ben sadece ayn' in mertebeleri arasrnda bir aynm gozetiyorum. Ayn
aynmlasmadi ve kendinde boliimlenmedi. Ve ey Musa, su anda benim riitbem bilfiil
sana tahakkiim etmektedir. Ve ben ayn itibanyla senim, ama riitbe itibanyla senden
baskayim."
Musa, Firavun'un soylediklerinden bunlan demeye getirdigini anlaymca, "Sen buna
giic yetiremezsin" diyerek ona hakkini verdi. Ve Musa'mn iizerinde giic sahibi
olmasi ve giiciinim etkisini Musa'da zahir kilmasi, Firavun icin kendi riitbesinin
gostergesiydi. (^iinkii Hak, zahirde Firavun'un riitbesindeydi. Ve bundan dolayi da
Firavun, bulunulan mecliste, Musa'nrn zuhur ettigi riitbe iizerine tahakkiim etme
giicime sahipti. Ve Musa, Firavun'un kendisine yonelik saldirisrna engel olan seyi
(asasrni) gostererek, ona, "Sana apacik bir sey getirmis olsam da mi?" [Suara Suresi,
26/30] dedi. Firavun ise buna karsilik olarak ancak, "Eger soziiniin eri isen onu getir"
[Suara Suresi, 26/31] diyebildi; ciinkii kavminden akli kit kimselerin karsismda
insafsiz goriinmemek istiyordu. Eger boyle yapmayacak olursa, kavmi kendisinden
(kendisinin ilah oldugundan) kuskuya diisecekti. Ki onlar Firavun'un asagiladigi
[ihanet] bir topluluktu. Ona itaat ediyorlardi ve hie kuskusuz dalalet icerisindeydiler,
yani, Firavun'un zahir diliyle ("Ben sizin yiice rabbinizim" diyerek) iddia ettigi
rabligrni, dogru akil yiirutmenin [akl-i sahih] vardigi sonucla inkar edebilecekleri bir
akildan yoksundular. (Jiinkii, akil icin smir vardir. Ke§f ve kesinlik [yakin] ehlinden
olanlar bu srniri a§tiklan zaman, akil ehli olanlar bu smirda dururlar (ve daha ileriye
gitmezler). Ve Musa, bundan dolayidir ki, (Firavun'un sorusuna kar§ilik olarak) hem
kesinlik sahiplerinin [mukm] hem de ancak akil sahibi olanlann kabul edebilecegi
cevabi verdi.
Ve Musa, asasmi yere atti. Ve, Musa'nrn davetine uymaktan sakrnmasmda,
Firavun'u Musa'ya karsi asi Man seyin (yani, kendi nefs-i emmaresinin) sureti olan
bu asa, birdenbire herkes tarafrndan goriilen bir yilan oluverdi. Boylece cirkin olan
isyan [masiyet] itaate, yani giizellige doniistii. Nitekim Allahu Teala, "Allah onlarm
kotiiluklerini degistirerek giizellestirir" [Furkan Suresi, 25/70] buyurmustur —
degistirir, yani hiikiimde. Ve hiikiim, burada, bir-olan-cevherde [cevher-i vahid]
birbirinden aynsik aynlar olarak zahir oldu. Boylece o, ayni zamanda hem bir asa
hem de apacik bir yilandir. Ve o, apacik bir yilan olmasi itibariyla yilanlan, ve asa
olmasi itibariyla da asalan (yani, biiyuciilerin asalarrni) yuttu. Ve boylelikle
Musa'nrn delili [huccet] Firavun'un asalar, yilanlar ve ipler suretindeki delilleri
iizerinde zahir oldu. Biiyuciilerin ipleri olmasma karsilik, Musa'nrn ipi yoktu ve ip
"tepecik" demektir. Yani onlarm giicii Musa'nmkine nisbetle yiice daglar
karsismdaki tepecikler gibidir.
Biiyiiciiler bunu goriince, Musa'nrn sahip oldugu ilim mertebesini anladilar ve
bunun, gercekte hayal ve zan barmdirmayan hakiki ilimle ayricaliklanmis bir beserin
sahip olabilecegi bir kudretle olabilecegini gordiiler ve boylece, "Alemlerin Rabbine,
Musa ve Harun'un Rabbine" [§uara Suresi, 25/47-48] yani Musa ve Harun'un davet
ettikleri Rabb'e iman ettiler — ve bunu orada bulunanlara tarn da bu sekilde ifade
ettiler, ciinkii biliyorlardi ki, Firavun kavmi, Musa'nrn davetinin Firavun' a
olmadigrni bilmektedir.
Ve Firavun, kilic zoruyla halife olup, 6rf-i ser'ide zor kullanan biri de olsa, tahakkiim
konumunda zamanin sahibi oldugundan, "Ben sizin yiice rabbinizim" [Naziat
Suresi, 79/24] dedi — yard, "her ne kadar belli bir bakimdan herkes birer rabb ise de,
benim sizin iizerinizde tahakkumiimiin zahir olmasiyla bana verilen sey den dolayi
biitiin bu rabblerin en yiicesi benim" dedi. Ve biiyiiciiler Firavun'un kendilerine
soyledigi bu soziin dogru oldugunu bildiklerinden, onu inkar etmediler. Ve onun bu
soziinii dogrulayarak soyle dediler: "Sen ancak bu diinya hayatrnda
hukmedebilirsin. O halde, ne hiikiim vereceksen ver; devlet senindir" [Naziat Suresi,
79/24]. Ve boylece Firavun'un, "Ben sizin yiice rabbinizim" sozii dogrulanmis [sahih]
oldu. Ve her ne kadar, Hakk'rn ayn'i ise de, suret Firavun icindir. Ve Firavun'un batil
suretinde Hakk'rn ayn'i, biiyuciileri, ancak boylesi bir sebeple erisebilecekleri
mertebeye ulasmalan icin, ellerini ve ayaklarmi keserek asti. Ciinkii, sebeplerin
ortadan kalkmasrnrn hicbir sekilde yolu yoktur ve bu, sebepleri gerekli kilanm
degismez aynlar olmasmdan dolayi boyledir — ve bu degismez aynlar varlikta ancak
suretler yoluyla, yani seylerin kendi degismezlikleri icerisinde kendilerinde
bulundurduklan ne ise ona gore bicimlenen suretler yoluyla zahir olurlar. Bundandir
ki, "Allah' in kelimelerinde degisme yoktur" [Yunus Suresi, 10/65]. Ve Allah' in
kelimeleri, mevcud aynlardan [ayan-i mevcudat] baska bir sey degildir. Boylece,
degismezliklerinden dolayi Allah'm kelimelerine onceden olmaklik [kidem] nisbet
olunurken; varliklan ve zuhurlan dolayisiyla da onlara sonradan olmaklik [hudiis]
nisbet olunur. Bu tipki bir kimsenin, "Bugiin bize bir adam veya bir misafir
cikageldi" dediginde, bu adam bugiin cikageldi [hadis] diye, bu adamin
cikagelmesinden once bir varligi olmamasrnm gerekmemesi gibidir. Ayni sekilde
Allahu Teala, yiice kelammda -ki bu kadim bir kelamdir- soyle buyurdu: "Onlara
Rabblerinden yeni bir kelam gelse [kelam-i muhdes] dinleyip, hemen alaya alirlar"
[Enbiya Suresi, 21/2]. Ve yine soyle buyurdu: "Onlara Rahman'dan yeni bir kelam
gelse, ondan yiiz cevirirler" [Suara Suresi, 26/5]. Ve rahmet, ancak rahmetle gelir ve
rahmetten yiiz ceviren azaba yonelir ve azap da rahmetin yoklugundan baska bir sey
degildir.
Ve Allah'm, "Yunus kavmi miistesna, azabimizi gordiiklerinde iman etmeleri
kendilerine bir fayda vermez; Allah'm kullari hakkmda siiregelen adeti budur"
[Yunus Suresi, 10/98] soziine gelince: bu soz, azabi gorenlerin imanmm kendilerine
ahirette fayda vermeyecegine isaret etmez. Yiice Allah'm bundan murad ettigi sey,
onlardan azabm bu diinyadayken kaldinlmayacagidir. Boylelikle, Firavun iman
ettigi halde azaba ugradi. Eger, eceli geldiginde oliimiinun kesin oldugunu bilen bir
kimsenin icinde bulundugu durumda olsaydi, bu boyle olurdu. Ama, hal karinesi,
Firavun'un oleceginin kesin oldugunu bilmedigine isaret eder. Ciinkii, miiminlerin,
Musa'nm asasi ile denize vurmasiyla, denizde acilan kuru yol iizerinde
yiiriidiiklerini gordii. Ve Firavun iman ettigi sirada, helak olacaginin kesin oldugunu
bilmiyordu — tipki, oliim anmda bulunanlann tersine, oliimim kendisine
dokunmayacagmi uman kimseler gibi. Dolayisiyla Firavun, oliimiin degil,
kurtulusun kesin oldugunu diisiinerek, israilogullan'nm inandigma inandi. imdi,
kesinlik sahibi oldugu sey (yani, kurtulus) gerceklesti — ama dilemis oldugundan
farkli bir sekilde. Allah onun nefsini ahiret azabmdan kurtardi ve bedenini korudu
— ve O, buna iliskin olarak soyle buyurmustur: "Ardmdan gelenlere bir delil olsun
diye bugiin seni bedeninle kurtaracagiz" [Yunus Suresi, 10/92]. Ciinkii, eger Firavun,
suretiyle goriinmez olsaydi, kavmi "O gizlendi" diyebilirdi. Ama, bilinen suretiyle
ortaya cikmca, olmiis oldugu bilindi. Boylece kurtulusu, hem (ruhunun beden
karanhgrndan kurtulmasiyla) duyumsal olarak hem de (ruhunun ahiret azabmdan
kurtulmasiyla) manen genel oldu. Kendileri icin ahiret azabi sozii [kelime] zorunlu
[vacib] olanlar, kendilerine biitiin ilahi ayetler verilse bile, bu azabi gormedikce iman
etmeyenlerdir. Oyleyse, Firavun bu smiftan degildir. Ve bunun boyle oldugu
vahyedilen Kitap'ta apacik olarak belirtilmistir. Boylece, biz deriz ki, onun (imam)
hakkmdaki is Allah'a aittir. Ciinkii halkm geneli onun isyankarligi [sekavet]
konusunda hemfikirdir — halbuki, bu konuda dayanabilecekleri hicbir delilleri
[nass] yoktur. Firavun'un halkma gelince, onlar hakkmdaki hiikiim baskadir — ama
bundan soz etmenin yeri burasi degildir.
Aynca sunu bil ki, Allahu Teala olmek iizere olan bir kimsenin canmi ancak,
kendisine (o anda) gelen ilahi haberi dogrulayan bir mumin olarak alir. Bundandir
ki, ani oliim ve habersizken oldiiriilmek kotii bir §ey kabul edilmi§tir. Ani oliim,
nefesin verilmesi ve almamamasi demektir — i§te ani oliim budur ve bu, olmek
iizere olan bir kimsenin durumundan farklidir. Habersizken oldiiriilmek de tipki ani
oliim gibidir — farkmda olmaksizm arkasmdan boynu vurulur. Ve bu sekilde
oldiiriilen bir kimse (olduriildiigii anda) icinde bulundugu hal neyse o sekilde, kafir
veya mumin olarak oliir. Bundandir ki, Resulallah (sav), "Insan bulundugu hal ne ise
o sekilde oldugu gibi, hangi halde oldiiyse o sekilde hasrolunur" buyurmustur.
Olmek iizere olan kimseye gelince: Bu halde olup da suhud sahibi olmayan kimse
yoktur ve (o anda) gordiigii neyse ona iman eder ve ancak bu hal iizere (yani,
gordiigii seye iman etmis olarak) oliir. Ciinkii (yukandaki Hadis'in Arapcasmda
gecen) "kane" (yani, "oldu") varliksal bir kelimedir [harf-i viicudi] ve zaman ile
iliskilenmesi ancak hal karinesi yoluyla olur. O halde, olmek iizere oldugunu bilerek
olen kafirle, yukanda acikladigimiz sekilde ansizm olen veya habersizken oldiiriilen
kafir arasmda ayrim gozetilir.
Ve Allah' in ates suretinde tecelli edip Musa'yla (ates suretinde) konusmasmm
hikmetine gelince: Musa ates anyor oldugundan, kendisine yonelsin ve yiiz
cevirmesin diye, bu talep ettigi seyde tecelli etti. Eger pesinde oldugu seyden baska
bir suret icerisinde tecelli etseydi, ozel olarak talep ettigi seye vargiiciiyle yonelmis
oldugundan, bundan yiiz cevirirdi. Ve yaptigi seye ilgisinden dolayi yiiz cevirseydi,
Hak da ondan yiiz cevirirdi. Ama Musa, armmistir ve (Hakk'a) yakmdir. Ve her kim
O'na yakmsa, o kimseye kendisi farkmda olmaksizm, aradigi §eyin suretinde tecelli
eder.
Musa O'nu ates olarak gordii — bu aradigi seydi.
Ama o Ilah'ti, Musa bunu bilmedi.
HALiD KELiMESiNDEKi HiKMET-i SAMEDiYYE
Halid bin Sinan'in hikmetine gelince: Davetinde Berzah Niibiivveti'ni zahir kildi.
Berzah'ta olanlari, ancak olumiinden sonra bildirecegi iddiasmda bulunarak,
berzahtaki hukmiin, diinya hayatinin sureti iizere oldugunu haber verebilmek icin
ve boylece biitiin resullerin diinya hayatlannda haber verdikleri seylerin
dogruluklari bilinsin diye, gomiildiigii yerden geri cikanlmasmi, kendisine soru
sorulmasmi emretti.
Halid'in boyle yapmasrndaki amaci, biitiin bir alemin, resullerin getirdigi seye iman
etmesi ve boylelikle, rahmetin biitiin bir alem iizerine olmasiydi. (^iinkii o, hie
kuskusuz, nubuvvetinin, Muhammed'in (sav) niibiivvetine yakrn olmasiyla
sereflendirildi ve, Allahu Teala'nrn Efendimiz'i "alemlere rahmet olarak" [Enbiya
Suresi, 21/107] gonderdigini biliyordu. Kendisi bir resul degildi ve teblig ile
gorevlendirilmemis olsa da, Muhammedi risalette bu rahmetten bol bol nasib
alrnmasrni diledi. Dolayisiyla, yaratilisa iliskin ilmini artirmak icin (berzah'ta) bundan
(yard, bu genel rahmetten) nasib almayi diledi. Bundandir ki (yani, bu hal kendisinin
nasibi olmadigindandir ki), kavmi onu zayi etti. Ve Nebi (sav) onun kavmini "zayi
oldular" biciminde nitelendirmedi; tersine, diledigi seye erismesinin oniine gectikleri
icin, kendisine iliskin olarak "onu zayi ettiler" biciminde bir nitelendirmede
bulundu.
O halde, acaba Allahu Teala onu niyetinin miikafatma eristirdi mi? Tersi
diisiiniilemeyecek bir sekilde, hie siiphesiz onun icin niyetinin miikafati vardir.
Burada anlasmazlik ve siiphe bu miikafatm niteligine iliskindir — soyle ki, acaba
temenni edilen bir seyin olmasiyla elde edilecek olan miikafatla, temenni edilen bir
seyin olmamasi durumunda elde edilecek olan miikafat denk olur mu, yoksa bunlar
birbirlerine denk degil midir?
§eriatta bunlarm denk oldugunu teyid eden bircok hiikiim vardir. Ornegin, cemaatle
namaz kilmak icin gelip de namaza yetisemeyen kimseye, cemaatle namaz kilmis
olanlarm kazandigi miikafat verilir. Ayni sekilde, yoksul olup hayirli bir is yapmak
igin servet ve mal sahibi olmayi dileyenlere de, o hayirli isi yapanlarrn dengi bir
miikafat vardir. Yine de, otekiler icin hem niyetlerine hem de amellerine karsilik bir
miikafat vardir — bunlar niyetleriyle amellerini birlemislerdir.
Ve Nebi (sav), niyetlerini gerceklestirenlerle, niyetlerini gerceklestiremeyenler icin
kesin bir hiikiim ortaya koymadi. Ama goriiniise bakilirsa, bu ikisinin (kazanacagi
miikafat) arasmda denklik yoktur. Ve bundandir ki, Halid bin Sinan, niyetiyle amelini
birlestirerek, bu ikisinin miikafatmi alabilmek icin, (berzahta olanlan) bildirmeyi
istedi.
MUHAMMED KELiMESiND EKi HiKMET-i FERDiYYE
Biitiin bir insan tiirtinde varolanlann en kamili olmasmdan dolayi, onun hikmeti
tek'lik [ferdiyyet] oldu; ve yine bundan dolayi, is onunla basladi ve onunla sona erdi.
Adem heniiz suyla balcik arasindayken, o Nebi'ydi; unsursal olusumuyla da Son
Nebi oldu.
Uc, tek olanlarm [efrad] ilkidir; ve, bu tek olanlarm ilkinden (yani, iicten) birbiri
ardinca cogalan diger biitiin tek olanlar ise, (bu tek olanlarm ilki olan) iiciin
acilimlandirlar [teferruat]. Bundandir ki, (yard, teklerin -bireylerin- ilki olmasmdan
dolayidir ki) O, Rabbine ilk delildir. Ve kendisine, Adem'in adlandirdigi biitiin (ilahi)
kelimelerin [cevami'iil-kelim] verilmis olmasiyladir ki, (bu kelimelerin -yani Bir'in
suunatinin- uc asildan dallanip budaklanmasma istinaden sahip oldugu) kendi
iicliigiinde [teslis] delile benzesik oldu. Ve onun kendisi, kendinin delili oldu. Ve
Muhammed'in (sav) hakikati, iiclii bir olusum olmasmdan dolayi ilk tekligi
[ferdiyyet] ortaya cikardi. Ve o, varligm ash olan muhabbete iliskin olarak, bu
iicliigiinden dolayidir ki, "Bana diinyanizdan iic sey sevdirildi.." dedi. Sonra
kadmlan ve giizel kokuyu andi ve namazm goziiniin aydmhgi kilmdigmi soyledi.
Ilk olarak kadmlan andi ve namazi en sona birakti. Bu, kadmm kendi ayn'mm
zuhurunun aslmda erkegin bir parcasi olmasmdan dolayidir; ve bu, insanin Hakk'm
zuhurunun bir kismi olmasi gibidir. insanin kendini bilmesi Rabbini bilmesinden
once gelir ve Rabbini bilmesi, kendini bilmesinin sonucudur. Boylece O, "Kendini
bilen Rabbini bilir" demistir. Dilersen, bilmeye ve erismeye giic yetirilemeyecegini
[acz] soyleyebilirsin, ciinkii O'nun bilinmesine iliskin olarak boyle soylemek
yerindedir [caiz]; veya, dilersen, O'nun bilinebilir oldugunu soylersin. Bunlarm
ilkine gore, eger kendini (gaybi hakikati itibanyla) bilmedigini biliyorsan, gercekte
Rabbini bilmiyorsundur. Ve ikincisine gore de, eger kendini biliyorsan, o halde,
Rabbini biliyorsundur.
imdi, Muhammed (sav) Rabbine en acik delil oldu ve alemin herbir parcasi kendi ash
olan Rabbine bir delildir, oyleyse anla! Ve ona ancak kadmlar sevdirildi ve o da
kadmlara sevk duydu [miistak] — ki bu, biitiiniin [kiill] kendi parcasina [ciiz] sevk
duymasi tiiriindendir. Imdi o, bu haber ile, Hakk'm bu unsursal olusuma iliskin
olarak, "Ve ona ruhumdan iifledim" [Hicr Suresi, 15/29] soziindeki isin ashni Hak
tarafmdan zahir kildi. Sonra Hak, Kendi nefsini insana kavusmaya giiclii [sedid] bir
sevk duyuyor olarak nitelendirdi ve kendisine sevk duyanlar hakkmda, "Ey Davud,
Benim onlara duydugum sevk daha da giicliidiir [sedid]" dedi. Ve O'nun bu sevki,
katisiksiz ve mahrem bir kavusma [lika-i has] icindir. (^iinkii Resulallah (sav),
Deccal'a iliskin bir hadisinde, "Olmedikce, hicbiriniz Rabbinizi goremezsiniz" dedi.
Boyle olunca, bu sekilde (yani, boylesi yegin bir sevk duyuyor olmakla) nitelenene
(yard, Hakk'a) sevk duyulmasi kacrnilmazdir. Dolayisiyla da, Hakk'rn bu yakin
olanlara (yani, kendisine sevk duyanlara) -kendilerini goriiyor olmakla birlikte- sevk
duyuyor olmasi apacik bir durumdur [sabit]. Boylece Kendisini gormelerini arzu
eder [muhabbet] — ki onlan bundan alikoyan diinya makamidir. imdi, O'nun
(Davud'a yonelik) bu sozii, tipki -biliyor oldugu halde- "ta ki bilelim" demesinde
oldugu gibidir. Oyleyse O, ancak oliimle birlikte varlik bulacak olan bu ozgiil sifata
(yani, Kendisinin miisahede olunmakligma) sevk duyar. Ve onlann O'na duyduklari
sevk ancak oliimle diner. Ve Hak Teala, buna iliskin olarak su tereddiidiinii dile
getirdi: "Mu'min bir kulumun canrni alirken tereddiit ettigim kadar hicbir seyde
tereddiit etmem. Ben onu incitmekten duydugum nefret olciisiinde o da oliimden
nefret eder; ama Bana kavusmasi kacrnilmazdir." Boylece O, oliimii anarak onu
(mu'min kulunu) kederlendirmemek icin "olmesi kacrnilmazdir" demek yerine, ona
Kendisine kavusma miijdesini verdi. Resul'iin, "Olmedikge, hicbiriniz Rabbinizi
goremezsiniz" soziindeki gibi, insanrn Hakk'a kavusmasi ancak oliimle birlikte
oldugu icindir ki, Allahu Teala "Bana kavusmasi kacrnilmazdir" dedi. Ve Hakk'rn
duydugu sevk, bu nisbetin (yani, oliim sirasrnda ortaya cikan gorme nisbetinin)
varlik bulmasi icindir.
Sevgili beni gormeyi nasil da arzuluyor
Ama benim duydugum arzu daha da cok
Ikimiz de elemliyiz, ama kavusma vakti heniiz gelmedi
Ben sizlanmaktan sikayetciyim, O da oyle.
O, insana Kendi ruhundan iifledigini soyledi; boylece, O'nun duydugu sevk ancak
Kendisine'dir. Kendi ruhundan olmasiyla, onu Kendi suretinde yarattigrni gormez
misin? Insanrn olusumu bedendeki, "kansimlar" [ahlat] olarak adlandinlan dort
unsurdan olustugu icin; bedende bulunan rutubetten dolayi, O'nun iiflemesi, nefste
bir tutusma meydana getirdi. Boyle olunca, olusumu dolayisiyla, insandaki ruh, ates
oldu. Bundandir ki, Allahu Teala Musa'yla, ancak ates suretinde konustu; ki, (ates
aramak icin yola gikmis olan) Musa'nrn pesinde oldugu da bu atesti. Eger insanrn
olusumu (katisiksiz bir sekilde) tabii olsaydi, ruhu nurdan olurdu. Allahu Teala,
"iifleme" bicimindeki ortiik ifadeyle, bu ruhun Rahman' in Nefesi'nden geldigine
isaret eder. Ve bu Nefes'in iiflenmesi sonucunda da, insanrn ayn'i zahir olur.
Bundandir ki, Kendisine ruh iiflenenin (olusumundaki unsurlarm) istidadmdan
dolayi, tutusma nur degil de, ates oldu. Dolayisiyla, insani insan Man seyde (yani,
kendisine iiflenen ruhta), Hakk'rn Nefesi batrn oldu.
Sonra Allahu Teala, onun kendi sureti iizere olan ve ona istiyak duyan bir diger
kisiyi ortaya cikardi ve buna "kadm" adini verdi. Ve kendi sureti iizere zahir
oldugundandir ki, kadma istiyak duydu — bu, kendi nefsine duyulan istiyaktir. Ve
kadin da, ona sevk duydu — bu da, kendi yurduna duyulan istiyaktir. Imdi, ona
kadin sevdirildi, ciinkii Allah Kendi sureti iizere yarattigini sevdi ve bundan
dolayidir ki, giicleri [kadr] ve menzilleri azim ve tabii olusumlan yiice oldugu halde,
nurani melekleri onun oniinde secde ettirdi. Imdi, iliski buradan ortaya cikti ve suret,
iliski yoniinden en biiyiik, en yiice ve en miikemmel olandir. Bu, cift [zevc] olmadir,
yani Hakk'in varligmm kutupsallasmasidir [sef] — tipki bir kadinm, varligiyla,
erkegi kutupsallastirmasi [sef] gibi. Boylece Hak, erkek ve kadm iicliisii zahir oldu.
Kadm, kendi ash olan erkege nasil istiyak duyduysa, erkek de, kendi ash olan
Rabbine istiyak duyar. Boyle olunca, Allahu Teala, Kendi sureti iizere olani nasil
seviyorsa, Rabbi ona kadmlan sevdirdi. Ve sevgi, ancak varhginm kendisinden
olduguna [tekevviin] yoneliktir. Hal boyle olunca, erkek, varligmm Kendisinden
oldugunu [tekevviin], yani Hakk'i sever, Iste bu nedenledir ki, "bana sevdirildi"
demistir ve duydugu sevgi, sureti iizere oldugu Rabbine iliskilenmis oldugundan,
"severim" dememistir — hatta kendi hanimma sevgisinde bile. (Jiinkii hanimmi -
Allah'm kendisini sevmesi vasitasiyla- ilahi hallenimden [tahalluk-i ilahi] dolayi
sevdi.
Bir erkek, bir kadmi sevdiginde, ona kavusmak ister, yani askm amaci olan
kavusmayi diler ve insanm unsursal olusum suretinde eslerin birlesmesinden daha
biiyiik bir vuslat yoktur. Ve bundandir ki, sehvet biitiin bir bedenine yayilir. Ve
bundan dolayi, kendisine gusletmesi emrolundu. Boylece, sehvetin ortaya cikisiyla
kadmdaki hiclige erme [fena] genel oldugu icin, temizligin de genel olmasi gerekti.
Allah, kulunun Kendisinden baskasmda haz bulabilecegini [iltizaz] sanmasmi
kiskanir, boylece O, kulunu, Hakk'a donebilsin ve hiclige erdigi [fena] kadmdan
dogru Kendisine bakabilsin diye gusiille armdinr; ciinkii kadmda gordiigii O'ndan
baskasi degildir.
Erkek, Hakk'i kadmda miisahede ettiginde, (Hakk'in kadmda edilgin bir tarzda
zuhur etmis olmasmdan dolayi) O'nu (zuhurunun) edilgin [miinfail] olmakligmda
goriir. Ote yandan Hakk'i, kadmm kendinden zuhur etmis olmasi (yani, kendinden
bir parca olmasi) dolayisiyla, kendi nefsinde miisahede ettiginde, O'nu (Hakk'in
kadindaki-kendinde etkin bir tarzda zuhur etmis olmasmdan dolayi) etkin [fail]
olmakligmda goriir. Ne var ki, O'nu, kendisinden olanm [miitekevvin] suretini
aklma [istihzar] getirmeksizin miisahede ettiginde, O'nu dogrudan Hak' tan edilgin
[miinfail] olmakligmda goriir. Ne var ki, erkek Hakk'i en eksiksiz ve en kamil olarak
kadmda goriir [suhud], ciinkii bu sekilde Hakk'i hem etkin [fail] olmakligmda hem
de edilgin [miinfail] olmakligmda miisahede eder. Ote yandan, Hakk'i yalnizca
kendinde miisahede ettiginde, O'nu ancak edilgin olmakligmda goriir [suhud].
Bu nedenledir ki, Resul, Hakk'in kadmlarda kamil bir sekilde goriilmesinden
[suhud] dolayi, onlari sevdi [muhabbet]. Hak, hicbir zaman maddeden soyut olarak
sonsuza dek miisahede edilemez, ciinkii O, Kendi Zati'nda alemlerden ganidir.
Hakk'm goriilmesi bu yonden olanaksiz olup, bu ancak maddede sozkonusudur ve
Hakk'm kadinlarda [nisa] goriilmesi [suhud], Hakk'i gormenin [suhud] en azim ve
en kamil olanidir. Ve en biiyiik kavusma [vuslat] da cinsel birlesmedir. Ve bu, Hak
Teala'nrn, Kendi Halifesi kilmak ve boylece onda Kendi nefsini gorebilmek icin
Kendi suretinde halk ettigine yonelik ilahi yonelime benzer. Imdi, ona sekil verdi,
onu diizgiin kildi, ve ona Kendi Nefesi olan ruhundan iifledi. Boyle olunca, onun
zahiri halk ve batmi da Hak'tir. Bu nedenle Allah, onu (yani, ruhu) bu bedeni
yonetmeklikle nitelendirdi. Ve Allahu Teala varligi semadan yonetir ve sema, arza
nisbetle yiicedir ve arz ise erkanm asagisi oldugu icin asagilann en asagisidir.
Resul (sav), kadmlan "nisa" olarak adlandirdi ve "nisa" tekili olmayan cogul bir
sozciiktiir. Bundan dolayi, "Bana diinyamzdan iic sey sevdirildi: kadrnlar [nisa].."
buyurdu, "kadm" [mir'e] demedi. Boylelikle, varlikta kadmlarrn [nisa] erkeklerden
sonra gelmelerine riayet etti. Gercekte "niiset," "geciktirme" demektir. Allahu Teala,
"Geciktirme kufurde asm gitmektir" [Tevbe Suresi, 9/37] buyurdu ve veresiye, yani
"geciktirerek" satmak da boyledir. Boylece, "kadrnlar" demistir. Onlari sevmesi
ancak mertebelerinden dolayidir ve onlar edilginlik [infial] mahallidirler. Kadmlarrn
erkege nisbeti, Tabiat'm (Kiilli Nefs'in) Hakk'a olan nisbeti gibidir — ki Hak, iradi
yonelim ve Ilahi Emir'le, alemin suretlerini Tabiat'ta (Kiilli Nefs'te) acimlamistir. Ve
bu iradi yonelim ve ilahi Emir, unsursal suretler aleminde eslerin birlesmesi [nikah],
nurani ruhlar aleminde himmet ve manalar aleminde cikanm igin onciillerin
diizenlenisidir.
O halde herkim kadma bu smir icerisinde sevgi [muhabbet] duyacak olursa, bu ilahi
sevgidir. Her kim kadmlara tabii sehvet yoluyla sevgi duyacak olursa, bu sehvetin
ilmi onda eksik kalir. Bu kimseler icin sevgi duyduklan kadm, ruhtan yoksun bir
surettir; her ne kadar bu suretin gercekte bir ruhu olsa da, hazzm kime oldugunu
bilmeksizin, esine veya baska bir kadma yalnizca ondan haz almak icin dokunan kisi
agismdan (bu yoneldigi suretin ruhu) yoktur. Boylece, bu kimse nefsini (kendi
nefsinin ilahi zuhur mahallerinden bir mahal oldugunu ve ilahi sevgi ile haz aldigini
ve Hakk'm kadmda etkinlik ve edilginlik ile miisahede olundugunu) bilmez, tipki
baska birinin -kendisi ona soylemedikce (yani, ona "ben kadmlara yonelik sevgide,
ilahi sevgiyle haz alinm" demedikce)- bilmedigi gibi. Nitekim, (ariflerden biri) soyle
demistir: "Benim asik oldugumu diisiinmekte haklilar; oyle ama, kime asik
oldugumu bilmiyorlar." Bunun gibi, (arif olmayan) bir baskasi da, hazza sevgi duyar
ve sonucta haz aldigi mahalle, yani kadma sevgi duyar — ama, meselenin ruhu
kendisinden ortiilii [gaib] kalir. Eger bilseydi, kimden zevk aldigini ve zevk alanm
kim oldugunu bilirdi; ve kamil olurdu.
Nasil ki kadrnlar, Hak Teala'nrn, "Erkeklerin onlar iizerinde bir dereceleri vardir"
[Bakara Suresi, 2/228] soziinde belirttigi gibi, erkeklerden daha alt bir derecede
bulunuyorlarsa, erkekler de kendilerini Kendi sureti iizre yaratan [insa] Hak' tan -
O'nun sureti iizre yaratilmis olsalar bile- daha alt bir derecededirler. Iste bu
dereceyledir ki, Hak, erkeklerden ayrisik oldu ve bununla alemlerden gani ve ilk
eyleyici [fail-i evvel] oldu. (^iinkii suret (yard, bu baglamda, taayyiin-i evvel
mertebesi) ikinci eyleyicidir [fail-i sani]. Dolayisiyla Hak icin sozkonusu olan
evveliyet, suret icin sozkonusu degildir. Boyle olunca, aynlar, mertebeler halinde
birbirinden (belirli niteliklerle) aynsti. Ve (aynlarrn hakikatlerini bilen) her arif kisi,
Hak sahibi olan herbir seye (yani, herbir ayn'a) hakkmi verdi. Iste bunun icindir ki,
Muhammed'in (sav) kadmlara sevgisi, Allah'm sevdirmesiyle oldu. "O, her seye
halkmi verdi" [Taha Suresi, 20/50] — ve bu da onun (yani, o ayn'rn) Hakk'mm ta
kendisidir. O halde, bu Hakk'i her seye ancak hakettigince verdi — ki hakeden de,
bunu kendi zatiyla hak etti.
Ve (Resulallah kendisine sevdirilen seyleri anarken) kadmlan one aldi, cimkii
kadrnlar edilginlik mahallidirler. Nitekim (disil nitelikte olan) tabiat (da) kendisinden
suret ile varolan seylerden once gelir. Ve tabiat gercekte ancak Rahman! Nefes'tir.
(oinkii Nefes, heyulani cevherde, ozellikle (de) yildizlar aleminde yayindigi icin, ona
alem suretlerinin yiicesi ve asagisi [ala ve esfel] iiflendi. Fakat Rahman! Nefes'in
nurani ruhlar aleminde ve arazlarda yaymimrna gelince, buradaki yayrnim baskadir.
Sonra, Resulallah (sav) bu ("Bana diinyamzdan iic sey sevdirildi..") hadisinde disil
olani eril olana iistiin [galib] kildi — ve bu sekilde kadrnlara ihtimam gosterdi.
Boylece "iic" derken ancak disil cogulluk icin kullanilan "selas" kelimesini kullandi.
Ne var ki (saydigi iic sey, yani "kadrnlar," "giizel koku" ve "namaz" kelimelerinden)
biri, yani "giizel koku" [tib] kelimesi erildir ve Araplar'm adeti her zaman icin eril
olana oncelik vermektir. (Dolayisiyla -Arapca'nrn bu temel kurali goz oniinde
bulundurulursa- Resulallah'm "selas" yerine, eril olana oncelik vererek "selase"
demesi gerekirdi.) Ornegin, Arapca'da "Fatmalar'la Zeyd ciktilar" denildigi zaman,
fiil disil olarak degil, eril olarak soylenir; yani erkegin tek ve kadmlarm birden fazla
olmalarma karsrn, fiil yine de disil degil, eril olarak kullanilir. Halbuki Resul,
Arap'tir (ve dolayisiyla Arapca'nrn bu kuralrni bilmediginden degil, baska bir seye
isaret etmek icin, bilerek boyle kullandi). Imdi Nebi (sav), kadmlara yonelik
sevgisinin kendi nefsinin bir tercihi [ihtiyar] olmadigma isaret etti. Boylece Allah,
ona bilmedigi seyi ogretti. Ve (kadmlarm, insan tiiriiniin varligmm ash oldugu ve
edilginlik mahalli oldugunu ogretmesiyle ve bu sekilde kadmlan sevdirmesiyle)
Allahu Teala'nm ona verdigi liituf cok biiyiik oldu. Resulallah'm (sav) disili eril
olandan iistiin tutmasi iste bu nedenledir. Resulallah (sav) hakikatleri nasil bilmekte
ve her seyin hukukunu nasil gozetmektedir, bir bak!
Daha sonra, son soyledigini (yani, namazi) disil olmakligi itibanyla ilkine (yani,
kadmlara) benzer kilarak, bu ikisinin arasma eril olani (yani, giizel koku anlamma
gelen "tib"s6zcugunii) koydu. "Kadrnlar"la basladi ve "namaz"la bitirdi ve bunlarm
her ikisi de disildir ve (eril bir terim olan) giizel koku bunlarm arasmdadir — tipki
(iki disil arasmda bulunan) kendi varligmda oldugu gibi. (Jiinkii erkek, kendisinden
zuhur ettigi Zat ile (ki bu disil bir terimdir) kendisinden zuhur eden kadm arasmda
bir yerdedir. Boylece o, biri gercekten disil ve digeri itibari olarak disil olan iki disil
ayn arasmdadir. Boylece, "nisa" gercekten disil, "salat" kelimesi ise itibari olarak
disildir. "Giizel koku"ya gelince, bu kelime, bu ikisi arasrna, Adem'in, her seyin
Kendisinden varoldugu Zat ile, mevcudiyeti (Adem'in) kendisinden olan Havva
arasrnda olmasi gibi, (eril olarak) yerlestirilmistir. Imdi, eger dilersen (Adem'in
varlik sebebi) "sifattir" dersin, ve eger dilersen (ilahi) "kudrettir" dersin — ki her
ikisi de (zat gibi) disildir. Boylece, hangi mezhepten olmak istersen ol, ancak disil
olani onde gelir bulursun. Hatta, alemin varligrnda Hakk'i "sebep" [illet] olarak ele
alanlar icin bile bu boyledir — ciinkii "illet" kelimesi de disildir.
Ve Resulallah'rn (sav) giizel kokuyu anmasrndaki ve bunu kadmlardan sonra
anmasmdaki hikmete gelince: Bunun hikmeti, kadmda yaratilis [tekvin] kokusu
olmasmdan dolayidir. (Jiinkii, atalar soziinde denildigi gibi, "Kokunun en giizeli
sevgiliyle kucaklasmadadir." Muhammed (sav) (biitiin bir taayyiinatrn mebdei
olarak) katiksiz bir kul olarak yarahldigmda, hicbir zaman efendilik pesinde olmadi
— (ilahi tasarruflar icin) edilgin [miinfail] olmakligiyla, (uluhiyet hazretinde) secde
edici ve (rububiyet kapisrnda) kiyamda durucu olmaktan baska bir sey yapmadi. Ve
Allahu Teala ondan (yani, taayyiin-i evvel olan bu hakikat-i Muhammediye'den)
yaratacagi [tekvin] seyi (yani, biitiin bir miikevvenati) yarattigmda [tekvin], ona
etkin olmaklik riitbesini ve (varolusun) en giizel kokulan olan Nefesler aleminde
etkide bulunmakligi vermistir. Bundandir ki ona giizel koku sevdirilmistir. Iste
bundan dolayi, giizel kokuyu, kadmlardan sonra anarak Hakk'm, "O, derecelerin
yiiksegidir" [Miimin Suresi, 40/15] soziiyle ortaya koydugu derecelenmeyi gozetti.
(Jiinkii Hak Teala Ars'm iizerine Rahman ismi ile oturmustur. O halde, Ars'rn ihata
edip de ilahi rahmetin isabet etmedigi hicbir kimse yoktur. "Rahman Ars iizerine
istiva etti" [Nur Suresi, 24/26] ve Ars her seyi icerisine alir ve Ars'm iizerine oturmus
olan Rahman'dir. imdi, alemde Rahman'm hakikati ile rahmetin yaymimi
gerceklesir. Biz bundan hem bu kitapta hem de Fiitiihat-i Mekkiye'de soz ettik.
Hak Teala, giizel kokuyu ("tib," ayni zamanda iyilik ve temizlik anlamma da gelir)
Hz. Ayse'nin masumiyetini beyan eden Kur'an ayetinde, kadm ve erkek arasmdaki
nikaha iliskin olarak kullanilmistir: "Habis kadmlar habis erkeklere, habis erkekler
habis kadmlara; temiz kadmlar temiz erkeklere, temiz erkekler temiz kadmlara
yarasirlar. Onlar (yani, Resulallah'rn esleri) kendileri hakkmda soylenenlerden
beridirler" [Nur Suresi, 24/26]. Hak Teala temiz [tayyib] olanlarm kokularmi giizel
kildi. (Jiinkii soz nefestir ve nefes de giizel kokunun ta kendisidir. Boylelikle nefes
soz biciminde agizdan giktigmda, tayyib olan kimseden tayyib ve habis olan
kimseden de habis olarak disari cikar. ilahi Nefes olmalari itibanyla, biitiin nefesler
tayyibdir. Oviilesi [mahmud] ve yerilesi [mezmum] olmalari itibanyla da tayyib ve
habistirler. Sarmisak hakkmda Resulullah Efendimiz (sav), "Ben sarmisagrn
kokusunu kerih goriiriim" buyurdu, yoksa, "Ben sarmisagi kerih goriiriim"
buyurmadi. Boylece, bir seyin ayn' mm kerih oldugundan soz edilemez, ancak ondan
zahir olan seyin kerih olmasmdan soz edilebilir. Ve cirkinlik [kerahet], bir seyin orfe
uygun olmamasrnda, tabiata uygun olmamasrnda, bir maksada uygun olmamasrnda,
Seriat'a uygun olmamasmda veya bir seyin kemal diizeyinden noksanlik derecesine
diismesindedir. Bu sebepler disrnda bir seyin kerih goriilmesi sozkonusu degildir.
Az once ortaya koydugumuz gibi, Ilahi Emr habis ve tayyib olmak iizere ikiye
aynlmasiyla, Resulallah'a (sav) habis seyler degil, tayyib olan seyler sevdirildi. Ve o,
meleklerin habis kokulardan tiksinti duyduklarmi soyledi; insanm unsursal
olusumunda kotii koku bulundugundan dolayi -ki insan kokusmus camurdan
yaratilmistir- melekler insanrn tabiatrni kerih goriirler. Ote yandan, benzer bir
sekilde, pislik bocegi de, mizaci geregi, giiliin kokusundan rahatsiz olur — halbuki,
giiliin kokusu giizeldir. Benzer sekilde, manen ve suret olarak pislik boceginin
benzeri bir mizaci olan kimseler hakki isittiklerinde, ondan rahatsiz olurlar ve
batildan hoslanirlar. Hak Teala onlar icin, "Qnlar ki, batila inandilar ve Allah'i inkar
ettiler" [Ankebut Suresi, 29/52] buyurmustur. Ve Hak Teala onlan, hiisranda olan
kimseler olarak nitelendirdi: "iste onlar nefslerine yazik eden hiisran ehlidirler"
[Ankebut Suresi, 29/52]. (Junkii habis'i, tayyib'den ayirdedemeyen kimse idraktan
yoksundur.
imdi, Resulallah'a (sav) ancak tayyib olan sevdirildi — ki varlikta ancak tayyib olan
vardir. Ve alemde yalnizca tayyib olani bulup, habis olani bilmeyen bir mizacrn
varligi dusimiilebilir mi yoksa dusiiniilemez mi diye sorulacak olursa, biz boyle bir
sey olmaz deriz. (^iinkii biz kendisinden alemin zahir oldugu asilda -yani Hak'ta-
boyle bir mizac gormedik. imdi, biz Hakk'i kerih goriir ve sever bulduk — ve
"habis" kerih goriilen ve "tayyib" ancak sevilen seydir. Ve alem, Hakk'rn sifati
iizeredir. insan ise iki suret (Hakk'rn ve alemin sureti) iizeredir. Dolayisiyla alemde
herseyde ancak tek bir seyi (yani, yalnizca habisi veya yalnizca tayyibi) idrak eden
bir mizac bulunmaz. Olsa olsa, bir seyin deneyimleme ile habis ve deneyimleme
olmaksizin (yani, uzaktan goriinus itibanyla) tayyib oldugunu bilmekligiyle, habis
olandaki tayyib olani idrak eden bir mizac bulunur. Boyle olunca, ondaki tayyib
olanrn idraki, ondaki habis olani duyumsamaktan onu alikoyar. Ama bunun olmasi
azdir. Ama alemden, yani kevn'den habis ligin kaldinlmasi hie kuskusuz sahih
degildir. Ve habis ve tayyibde Allah'm rahmeti vardir. Ve habis, kendi acismdan
tayyibdir ve tayyib olan sey onun acismdan habistir. Dolayisiyla varlikta, bir yoniiyle
belli bir mizac igin habis olmayan hicjbir sey yoktur — ve bunun tersi de boyledir.
Ve kendisiyle tekligin [ferdiyyet] kusursuz hale geldigi iicuncu sey namazdir.
Bundandir ki, Resulallah (sav), "Benim goz aydmligim namazdir" buyurdu. (Junkii
namaz miisahededir ve boylece Allah ile kul arasrnda bir miinacattir. Allah soyle der:
"Beni anrn, ben de sizi anayim" [Bakara Suresi, 2/152]. Namaz, sahih bir hadiste
belirtildigine gore Allah ile kulu arasrnda, bir yarisi Allah'a ve diger yarisi da kula ait
olmak iizere, ikiye boliimlenmis bir ibadettir:
"Ben kiraati iki kisma ayirdim; yarisi bana aittir, yarisi da kuluma. Kulum neyi
istiyorsa, kendisine istedigi sey verilmistir. Kul, 'El-hamdiilillahi RabbiT-alemin"
(Hamd alemlerin Rabbine aittir) deyince; 'Kulum bana hamdetti' derim. 'Er-
Rahmanirrahim' deyince; 'Kulum bana senada bulundu' derim. 'Malik-i yevmiddin'
(din guniiniin sahibi) deyince; 'Kulum beni yiiceltti ve ululadi' derim. 'iyyake
na'budii ve iyyake nesta'in' (yalniz sana kulluk eder ve yalniz senden yardim dileriz)
deyince; 'Bu benimle kulum arasindadir, kuluma istedigini verdim/ derim. 'Ihdina's-
sirateT-miistakim siratellezine en'amte aleyhim gayr'il-magdubi aleyhim ve le'd-
dallin' (bizi dogru yola ilet, o yol ki, kendisine nimet verdigin kimselerin yoludur,
gazaba ugrayanlarm ve dalalete diisenlerin degil) deyince; 'Bu da kulumundur,
kuluma istedigini verdim' derim."
Allahu Teala namazm ilk yansrni nasil ki Kendisine ayirmissa, diger yansrni da
kuluna ayirmistir. Buradan, Fatiha Suresi'nin namazda okunmasrnrn nicin zorunlu
kilindigi anlasilir; bunu okumayan, Allah ve kulu arasmda paylasilan namazi eda
etmemis olur.
Ve Hak ile kul arasrnda miinacat oldugu icin, namaz zikir olur. Ve Hakk'i zikreden
kisi, hie kuskusuz Hak'la birlikte olur; ve Hak da O'nunla birlikte olur. (Jiinku sahih
bir kudsi hadiste Hak Teala soyle dedi: "Ben, beni zikreden kimseyle birlikteyim." Ve
bir kimse, goriiyor olarak, zikrettigi kimseyle birlikte olursa, onu miisahede eder.
Miisahede ve goriim [riiyet] budur; ama goriiyor olmayan kimse miisahede edemez.
iste namazda bu goriimiin var olup olmadigrna bakarak, kul kendi manevi
mertebesini bilebilir: Eger O'nu miisahede etmezse, iman yoluyla O'nu
goriiyormuscasrna ibadet etsin ve miinacati sirasrnda O'nu, yoneldigi dogrultuda
[kible] tahayyiil etsin ve Hakk'rn kendisine verecegi cevaba kulak versin.
Kendi ic alemine ve kendisiyle birlikte namaz kilan meleklere imamlik ettiginde -ki
sahih bir hadiste belirtildigine gore, namaz Man kisinin arkasmda melekler namaza
durduklanndan, namaz kilan herkes imamdir- bu kisi icin resul riitbesi hasil olur ve
bu riitbe Allah'm vekili olmaktir [niyabet]. "Semi Allahu limen hamideh" (Allah
hamdedeni isitir) dediginde, kendi nefsine ve arkasrndaki meleklere, Allah' in isitmis
oldugunu haber verir ve kendisiyle birlikte orada bulunanlar, "Rabbena ve lekel
hamd" (Ey Rabbimiz, hamd sana mahsustur) karsiligmi verirler. Ciinkii hie
kuskusuz Allahu Teala, kulunun diliyle, "Semi Allahu limen hamideh"
buyurmustur. Oyleyse namazrn riitbesinin yiiceligine ve namaz kilani nereye
gotiirdiigiine bir bak! Ne var ki, namazmda miisahede mertebesine erisememis olan
kisi, namazm gayesine ulasamamistir. (Jiinkii Kendisiyle miinacatta bulundugu
Hakk'i gormedigi icin onda goz aydinligi ortaya gikmamistir. Eger namazda Hakk'rn
kendisine verdigi karsiligi isitmeyecek olursa, bu kisi (Hakk'a) kulak verenlerden
degil demektir. Ve isitmedigi ve gormedigi icin Rabbinin huzurunda olmayan kisi,
asla namaz kilici degildir. Bu kimse, miisahede eden ve kulak verenler sinifindan
degildir.
Ve namaz gibi -devam edildigi siirece- ki§iyi kendisinden baska seylerle mesgul
olmaktan alikoyan bir ibadet yoktur. Ve namazdaki Allah' in zikri, namazm
icerisinde yer alan soz ve hareketlerden daha biiyiiktiir. insan-i Kamil'in namazdaki
halini Fiitiihat-i Mekkiye'de betimlemistik. Allahu Teala Kur'an'da, "Namaz insani
taskrnlik ve kotiiliikten alikoyar" [Ankebut Suresi, 29/45] buyurmustur. (^iinkii
Allah, namaz kilan kimseye namazdan baska herhangi bir seyle mesgul olmayi
yasakladi. "Ve Allah'm zikrinden daha biiyiik bir sey yoktur" [Ankebut Suresi,
29/45] — yani, namaz sirasrnda, kulun dileyisine karsilik verdiginde, Hak Teala'nm
bu kulunu zikretmesi ve ona sena etmesi, kulun Hakk'i zikretmesinden daha
btiyuktur, ciinkii biiyiikliik [kibriya] Hakk'a aittir. Boylece Hak Teala soyle der: "Ve
Allah sizin islediginiz seyi bilir" [Ankebut Suresi, 49/45] ve "o kimse, miisahede
ediyor olarak kulak verdi" [Kaf Suresi, 50/37]. Ve kulun, Hakk'm seslenisine kulak
vermesi, namaz sirasrnda Allah' in kulunu zikretmis olmasindandir.
Varlik, ancak akilla kavrayabilecegimiz hareketten ortaya ciktigmda, bu hareket,
alemi yokluktan varliga tasidi ve namaz biitiin hareketleri kendinde topladi. Ve
alemde iic (tur) hareket vardir. ilk hareket, dikey harekettir ve bu, namazdaki kiyam
halidir. Digeri yatay harekettir ve bu da namazdaki riiku halidir. Ve iiciincii de asagi
dogru harekettir ve bu da namazdaki secde halidir. Imdi, insanin hareketi dikey dir;
hayvanlarin hareketi yataydir; ve bitkilerin hareketi asagi dogrudur. Minerallerin ise
kendiliklerinden bir hareketi yoktur. Tasin hareket etmesi, bir baskasinin kendisini
hareket ettirmesiyle olur.
Resulallah'in (sav), "Namaz benim goziimiin aydmhgi kilmdi" soziine gelince;
kendisi bunun boyle olmasini kendini nisbet etmedi, ciinkii Hakk'm namaz kilana
tecellisi, namazi kilandan degil, Hak' tan gelir. Gercekte, eger Hak bu sifati (yani,
tecelli ve suhudun kendi tarahndan vuku bulmasmi) Resul'e Kendisi zikretmis
olmasaydi; Kendisinden ona tecelli olmaksizm namaz kilmasini buyururdu. Ama
eger tecelli Hak tarahndan bagis [imtinan] yoluyla olduysa, o halde Resul'iin
miisahedesi de ayni sekilde Hak tarahndan bagis yoluyla olmustur. Bundandir ki,
"Namaz goziimiin aydmhgi kilmdi" demistir. Ve bu (goziin aydmhgi), Sevgili'nin
miisahede edilmesidir ve "goz aydmhgi" [kurre] "kararbulma" [istikrar]
sozciigiinden tiirer: Boylelikle sevenin gozii, geri kalan hicbir seye gozii kaymaksizm
(Sevgili'nin goriimiine) takilip kalir. Bu nedenledir ki, Hak Teala namazda saga sola
bakmayi kuluna yasaklamistir [nehy]. (^iinkii namaz sirasrnda saga sola bakmak,
kulun kildigi namazdan Seytan'm caldigi bir seydir; bununla, kulu Sevgilisini
miisahede etmekten alikoyar. Eger Hak, sagrna soluna bakman bir kimsenin
(gercekten) Sevgilisi olsaydi, bu kimse (sagrna soluna bakrnmak yerine) namazrnda
bakisrni kibleden ayirmazdi. Ne var ki insan bu ozel ibadette Hakk'i miisahede edip
etmedigini nefsinin haline bakarak bilir. (Jiinkii insan kendi nefsini bilir. Ve bir kimse
nefsinde olanlara dis goriiniisten dolayi mazeretler getirse bile, nefsini mazur
gosterdigini ve onun hakkrnda dogruyu soylemedigini bilir. (Jiinkii hicbir seyin
kendi nefsini bilmezligi sozkonusu degildir. (Jiinkii bir kimse, kendi halini
deneyimler.
Ve "namaz" olarak adlandmlanin bir diger boliimlenisi daha vardir. Hak Teala, bir
yandan Kendisine namaz kilmamizi buyurdu ve bir yandan da bizim iizerimize
namaz kilici [musalli] oldugunu haber verdi — boylece namaz bizden ve O'ndandir.
imdi, O namaz kilici oldugunda, ancak Ahir ismi ile namaz kilici olur. Boyle olunca
Hak, kulun varligmdan sonra gelir. Ve O, kulun kiblesinde kendi diisiinsel
kurgulamasiyla veya taklit yoluyla tahayyiil ettigi Hak'tir. Ve bu itikat edilen ilah,
herbir kiside varolan istidadm farkli olmasrndan dolayi cesitlenir. Nitekim Allah' in
bilinmesi ve arifler hakkrnda sorulan soruya Ciineyd-i Bagdadi -Allah' in rahmeti
onun iizerine olsun- soyle demistir: "Suyun rengi, kabrnm rengidir." Ve bu, durumu
biitiin acikligiyla ortaya koyan bir cevaptir. iste bu Hak, bizim iizerimize namaz
kilici olan Hak'tir.
Namaz kilici [musalli] biz oldugumuzda ise, (once Hakk'i tahayyiil edip, ondan
sonra namaz kildigimizdan) bizim icin Ahir ismi ortaya cikar ve bu isimde
gercekleniriz. Kendisinde bu isim ortaya cikan kisinin halinden daha once soz
etmistik. Bundandir ki, O'nun indinde, halimizce oluruz ve O da bize, ancak bizim
O'na iliskin olarak getirdigimiz suret iizre bakar. (Ve namaz kilanrn, Ahir isminde
gerceklenmesinden dolayidir ki, ona "musalli" adi verilmistir.) Ciinkii (Arapca'daki)
"musalli" kelimesi, "yarista ondekinden bir sonra gelen" demektir.
Ve Hakk'rn, "Her sey salatmi ve tesbihini bilir" [Nur Suresi, 24/41] sozii, her sey
Rabbine ibadette sonradan gelme riitbesini ve istidadi olciisiince O'nu tenzih ettigi
tesbihini bilir, demektir. imdi, Halim ve Gafur olan Rabbine hamdetmeyen hicbir sey
yoktur. iste bundandir ki biz, alemin, kendini olusturan parcalanyla tek tek
ayrmtilanimli olarak Hakk'i nasil tesbih ettigini anlayamayiz. Ve, "Kendi hamdiyla
O'nu tesbih etmeyen hicbir sey yoktur" [isra Suresi, 17/44] ayetinde bir mertebe
vardir ki, burada gecen "kendi hamdiyla" soziindeki belirsiz zamir, tesbih eden kula
isaret eder. Yani o sey, Allah'i kendine mahsus hamd ile tesbih eder, demek olur.
Boyle olunca "kendi hamdiyla" soziindeki zamir, seyin kendisine ait olur ve bu soz
"kulun iizerine oldugu sena ile" anlamrni kazanir. Nitekim, itikat edenin ancak itikat
ettigi ilah'a sena ettigini belirtmistik. Ve o, nefsini, itikat ettigi ilah'a raptetmistir. Ve
isledigi ameller, kulun kendisine doner. Oyleyse, ancak kendi nefsine sena etmis
olur. Ciinkii hie kuskusuz sanati oven kimse, sanatciyi ovmiis olur. Ciinkii sanat
eserinin giizel olmasi veya giizel olmamasi, gerisingeri sanatciya doner. Ve, itikat
edilen ilah, onu kendi tahayyiilimde olusturan kimsenin olusturdugu bir sey dir.
imdi, itikat ettigi sey iizerine senasi, (sonucta) kendi nefsi iizerine senasidir. Ve
bundan dolayi, kendi itikadrndan baska olanlari yerer. Ve eger insaf etseydi, boyle
olmazdi. Bu ozgiil mabud'a sahip olan kisi, kendinden baskalarrnm itikadma
itirazrndan dolayi, Allah hakkrnda itikat ettigi seyde hie kuskusuz cahildir. Ciinkii,
eger Ciineyd-i Bagdadi'nin, "Suyun rengi, kabrnm rengidir" sozimii anlasaydi, her
itikat sahibinin itikatmi teslim eder, ve Allahu Teala'yi her itikatta ve her surette
bilirdi. Ne var ki mabud'u kendine ozgii kilan, zan iizredir, ilim sahibi degildir.
Bundan dolayidir ki, Allahu Teala, "Ben kulumun zanni iizereyim" buyurdu. Bu soz,
Allah'm kuluna ancak kulunun itikat ettigi surette zahir oldugu anlamma gelir — kul
ister mutlak kilsm ister kayitlasm, bu boyledir.
Imdi, itikat edilen ilah, sinirliliga sahiptir. Ve bu sinirliliga sahip olan ilah, kulun
kalbine sigan ilahtir. (Jiinkii, mutlak ilah, hicbir §eye sigmaz. (Jiinkii o, §eylerin ta
kendisidir ve nefsinin ta kendisidir. Gercekte, bir §eyin kendi nefsine sigdigi ya da
sigmadigi soylenemez. Iyi anla! Ve Allah dogruyu soyler, dogru yola iletir.